HABERLER>YEREL YÖNETİMLER
19 Kasım 2022 Cumartesi - 17:54

Başkan Soyer’den 'İzmir İktisat Kongresi' yorumu: 'Bu devletin işi, bize ne' demedik!

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, belediye tarafından 100’ncü yıl kapsamında düzenlenen İzmir İktisat Kongresi ile ilgili yaptığı değerlendirmede “Bu işi yapmak için çok sebebimiz vardı. Bu iş devletin işi, bize ne diyebilirdik? Ben nasıl yapayım? Tek başıma nasıl kalkayım? Hasan Tahsin son yazısında demiş, ya sen başla bitiren bulunur. Biz başladık, bitiren bulunur elbet “ dedi.

Başkan Soyer’den  İzmir İktisat Kongresi  yorumu:  Bu devletin işi, bize ne  demedik!

EGEDESONSÖZ- İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Halk TV’de Yerinde Tarım programına katılarak Önder İnce’nin sorularını yanıtladı. 

Programda fasılalar halinde başlayan ve Şubat 2023’te yeniden düzenlenecek olan İzmir İktisat Kongresi’nin yanı sıra tarımdaki son gelişmeler konuşuldu.

İKTİSAT KONGRESİ CUMHURİYETİN İLANININ ÖN HAZIRLIĞIDIR
İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından, “Geleceğin Türkiye’sini inşa ediyoruz” sloganıyla Şubat 2023’te yeniden düzenlenecek olan İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nin detaylarına ve yayınlanan manifestoya dair açıklamalarda bulunan Başkan Soyer, “Ben adaylık kampanyası döneminde büyük bir heyecanla hep şunu söyledim; “Ne mutlu bana ki ben İzmir kuruluşunun ve kurtuluşunun 100. yılını kutlarken Belediye Başkanı olacağım” Gerçekten bunun büyük bir onur ve büyük bir fırsat olduğunu düşündüm hep. Çünkü 100 yıl insanların hayatında da ülkelerin hayatında da önemli bir kilometre taşıdır. Büyük zaferlerin, cumhuriyetlerin, kuruluşların, kurtuluşların 100 yılı, dünyanın her yerinde hep çok büyük görkemli törenlerle kutlanır. Görkemli anıtlar bırakılır. Kısacası yüzyılı çok önemsedik. 9 Eylül kurtuluş gününü adına layık, anlamına layık bir biçimde kutlamak için çok hazırlık yaptık, hem de kuruluşun şehri İzmir’in bunu çok görkemli biçimde kutlaması, anılması gerektiğini düşündük. Neden kuruluşun şehri İzmir? Çünkü 9 Eylül nasıl aynı zamanda tüm Türkiye’nin kurtuluşu anlamına geliyorsa. İktisat Kongresi kuruluşun en önemli adımlarından biridir. Kısaca tarihi hatırlamak gerekirse, 9 Eylül 1922’de İzmir kurtuluyor. Tüm Türkiye’nin kurtuluşuna tekabül eden bir adım, ondan sonra 13 ay 20 gün geçtikten sonrasında da Cumhuriyet kuruluyor. 29 Ekim 1923 arada ne oluyor işte arada İktisat Kongresi İzmir’de yapılıyor. 3 buçuk yıl işgal görmüş ve yanmış yıkılmış bir şehir adeta küllerinden doğuyor. 5 buçuk ay geçtikten sonra daha ortada barış anlaşması yokken yani büyük bir zafer kazanmışsınız. Lozan’da barış masasında oturuyorsunuz ama daha imzalanmamış, daha ortada Cumhuriyet yok, yeni bir devlet yok. Bütün bu belirsizlikler içinde. Mustafa Kemal Atatürk, İzmir’de iktisat kongresini topluyor. Ve o yeni kurulacak Cumhuriyetin iktisat politikalarını oluşturmak amacıyla topluyor kongreyi ve Türkiye’nin her yerinde bin 135 delege. İşçiler, çiftçiler, tüccarlar ve sanayiciler 4 ayrı grup halinde bir araya geliyorlar. Bu 4 ayrı grup geleceğin Türkiye’sinde işçilerin politikalarını, çiftçilerin ekonomi politikalarını, tüccarların ve sanayicilerin politikalarını tartışıyorlar. 17 Şubat-4 Mart tarihleri arasında günlerce bir araya gelip nasıl bir devlet olmalı ki çiftçiler daha fazla üretsin diye çalışmalar yapıyorlar. Bu ülkenin kalkınma planları aslında orada temel buluyor. Bu ülkenin gelecek hayalleri orada temel buluyor. Gerçekten kuruluşunun temelleri iktisat kongresiyle atılıyor. Nasıl Erzurum kongresi, Sivas kongresi kurtuluşun yani o büyük zaferin temellerinin atıldığı büyük buluşmalarsa  İktisat Kongresi de cumhuriyetin kuruluşunun, cumhuriyetin ilanının ön hazırlığıdır” dedi.

AĞUSTOS’TAN BUGÜNE NELER YAPILDI?
Büyükşehir tarafından yürütülen 100’ncü yıl programramları hakkında konuşan Başkan Soyer, “100’üncü yılda çok anlamlı bir çalışma yapmamız gerektiğini düşündük ve dedik ki, madem atalarımız 100 yıl önce bu kadar olumsuzluklara rağmen bu kadar zor koşullara rağmen cumhuriyetin, yeni bir devletin iktisat politikalarını oluşturmak için bir araya gelebilmiş ve ortak kararları ortak akılla alabilmişler. Şimdi bu bizim üzerimize düşen bir sorumluluktur, bir görevdir diye düşündük ve o nedenle de hem onların bugünkü formatına bağlı kalarak ama hem de bugünün koşullarını dikkate alarak bir kurgu yaptık. 8 aylık bir kurgu Ağustos’ta başladık. 17 Şubat tarihine kadar da devam edecek bir kurgu bu. Önce bu 4 grubu ayrı ayrı, en geniş temsil kabiliyetine sahip olacak bir biçimde bir araya getirmeye çalıştık. Yani çiftçiler, işçiler, tüccarlar ve sanayiciler. Bunlara bir de esnafı ekledik. O günün Türkiye’sinde biraz iç içe geçmiş bir kavramdır. O ama bugünün Türkiye’sinde daha erişmiş bir kavram. Dolayısıyla aynı zamanda onları da dahil ettik ve burada Türkiye’nin her yerinden. Çiftçi örgütlerinden, yani kooperatiflerden, ziraat odalarından, üniversitelerinden, birliklerinden kimler varsa hepsini davet ettik. En geniş katılımla bir kere ilk toplantıları yaptık. Çiftçi buluşmasıyla ilgili bu ilke kararlarının alındığı o bahsettiğiniz manifestonun yazıldığı geçen haftaki toplantıya kadar 2 büyük toplantı daha yaptık. 10 Ağustos’ta ilkini yapmıştık, 5 Ekim’de ikincisini yapmıştık. Üçüncüsünü de geçen hafta yaptık. Şimdi bu toplantılarda öncelikle onları dinledik. Yani her birinin her bir kurum temsilcisinin kendi sorunlarıyla ilgili yaklaşımlarını, tespitlerini ve çözüm önerilerini almaya çalıştık. Ondan sonra onlar için hazırladığımız sorular vardı, o soruları onlara yönlendirdik. O soruların cevaplarını istedik. Yazılı olarak her biri bu sorulara cevaplar hazırladılar. 360 sayfayı buldu. Bu dönen cevaplar herkes çok büyük bir titizlikle çok büyük bir ciddiyetle hazırlık yaptı. Ana fikir şuydu, bugünün siyasal ikliminde geleceğin siyasetinin iktisat politikalarını belirleyecek kararlar almak. Yani bugünkü siyasal iklimin biraz dışına çıkarak geleceğin Türkiye’sinin hayalinden ve tasavvurundan yola çıkarak çözümler ortaya koymak ve daha güzel, daha huzurla, daha mutlulukla yaşanacak bir memleketi nasıl inşa edebiliriz? Bunun cevaplarını aradık” ifadelerini kullandı.

ÜRETİMDEN VAZGEÇME AŞAMASINA GELEN ÜRETİCİYE EL UZATTIK
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin tarıma verdiği desteklerden bahseden Soyer, “Amcamız bir avuç karakılçık buğdayı vermişti bize. Demişti ki, evlat bunu çoğaltın. Bu bir zamanlar bu topraklarda en çok yetiştirilen şeydi. En çok yetiştirilen buğday türüydü. Çok bereketlidir bu demişti. Biz de aldık önce onu saksıda sonra biraz daha büyük bir bahçede, sonra 6 dönümde sonra 120 dönümde sonra 300 dönümde. Yetiştirdik karakılçık buğdayını. Şimdi 11 bin dönümde karakılçık buğdayı var. Nedir önemi? Bir kere gelecek seneye tohum veriyor. Yani siz her sene o karakılçık buğdayı satın almak zorunda değilsiniz. Tohum üretmeye devam ediyor. İkincisi o vahşi sulama denilen sulamayı yapmak zorunda değilsiniz. Çünkü bu toprakların iklimiyle toprağın doğasıyla uyumlu bir tohum türü bu. İşte küçük Menderes havzasında 10 sene öncesine kadar 15-20 metreden su çekerken, siz şimdi 250-300 metrede su bulamıyorsunuz. 2020 yılının verileri hafızamda 25 milyon ton silajlık mısır ekmişiz biz. 2020 senesinde 25 milyon ton kadar patates üretimimiz, 2 milyon ton kadar pamuk üretmişiz.  Pamuk, patates stratejik ürünler değil mi? Peki silajlık mısır neden 10 misli üretmişiz? Nereden geldi bu büyükbaş hayvanlar, neden daha fazla? Biz dışarıdan o büyükbaş hayvanları getirdik. Şimdi o büyükbaş hayvanların beslenmesi için üretiyoruz. Önce onu bir hatırlatalım, silajlık mısırı neden 25 milyon ton ürettik. Çünkü büyükbaş hayvanın gıdası besini o. Hayvanlar çıkıp beslenemiyor önüne koymanız lazım.  Peki neden biz buna mahkûm kaldık? Yani bu topraklarda kara sığır vardı. Küçükbaş hayvancılık muazzam yapılırdı. Şimdi neden biz ahırlarda sıkıştırılmış bir alanda adeta kobay gibi besleyip büyütüp ondan sonra da kesip et olarak masamıza koyuyoruz. Çünkü biz yerli ırkları bitirdik, onları terk ettik. Numaralarımızı boşa çıkarttık. O hayvancılığın en iyisinin yapıldığı meralar doğal beslenerek büyüyen hayvanlar yok oldu. Ve tamamen dışarıdan, oranın koşullarına göre genetiği şekillenmiş Hollanda’nın sığırını, Almanya’nın sığırını getirdik. Üreticimiz ile buluşturduk ve çaresiz daha fazla bitki daha fazla silajlık mısır, daha fazla su, daha fazla gübre buna mecbur kaldı. Dolayısıyla aslında doğaya ya da buradaki tabiata uygun değil de biz ona uyduk. O yüzden ilke kararlarından biri odur atalık tohumlara ve yerli hayvan ırklarına mutlaka sahip çıkmak mecburiyetindeyiz. Eğer bunları yok edersek asıl yok oluşumuz o zaman olacak. Şimdi hâlâ bir ihtimalimiz var. Biz Türkiye’de ilk defa çoban haritasını çıkarttık. Neden çoban haritasını çıkarttı çünkü İzmir’in her yerinde hayvancılık hâlâ yapılıyor. Küçükbaş hayvancılık aynı zamanda kara sığır içinde yapılıyor ve bunlar çok az su tüketerek, daha doğrusu bu iklimin verdiği yağmurla varlığını sürdüren otları tüketerek besleniyorlar şimdi silajlık mısır için o vahşi sulamayı yapmanız gerekmiyor. Merada doğal, yağmurla iklimin koşullarında varlığını sürdüren bir beslenme alanı ve hayvan orada dolaşarak besleniyor. Dolaştığı için doğal beslendiği için bir kere et ürünü süt mamulleri çok daha sağlıklı ve lezzetli, çok daha besleyici. Şimdi biz bir kere bunu yaptık. 940 köye arkadaşlarımız gittiler. Tek tek çobanları tespit ettiler. Her birinin kaç hayvanı var, ne kadarı tehdit altında? Bütün bunları tespit ettik. Sonra bunları yüksek fiyattan almaya başladık. Verilen taban fiyatının üzerinden almaya başladık Büyükşehir Belediyesi olarak. Çobanlarla ön alım sözleşmeleri imzaladık. Dolayısıyla önümüzdeki sene kaçtan satacağını bilerek. Sütünü vermeden biz parasını verdik. Hem de 8 lirayken koyun sütü 11 liradan, 6 TL iken, keçi sütü 10 liradan ödeme yaparak aldık.  Yani tam vazgeçme aşamasına gelmiş o kadar çok üretici sırf Büyükşehir Belediyesi olarak uyguladığımız bu model nedeniyle devam etti. Ben çobanlarla konuştum, dinledim onları gerçekten vazgeçme noktasındayken üretimden ellerinde kalan tüm hayvanları satıp çıkmak isterlerken bu işte kalmaya devam ettiler, üretmeye devam ettiler. Bu toprakların doğası, koşulları, iklimi, her şeyi bunlar için uygun. Çünkü binlerce yıllık bir kadim kültürü var arkasında. Onlar zaten bu toprağın ürünü ve bu toprakla uyumlu, bu toprakla barışık biçimde hayatlarını sürdürebiliyor. Dayanıklılar, güçlüler verimleri de çok değerli. Özetle biz bunları yaşatmak mecburiyetindeyiz. O yüzden ilk kararı aldık. Bunlar bizim şahsi kararımız değil. Yani bütün bu Türkiye’nin her yerinden gelen katılımcıların ortak akılla ortaya koydukları kararlar. Ben sadece kendi adıma pay çıkartıp mutlu oluyorum. Yani bizim üzerinde kafa yorduğumuz bu kadar senedir emek verdiğimiz tarım politikaları böylece bir kez daha test edilerek benimsenerek ve geleceğe affedilerek devam ediyor. Bundan da çok büyük mutluluk duyuyoruz” şeklinde konuştu.

EĞER AKLIMIZI BAŞIMIZA TOPLAMAZSAK…
Üretimin devamlılığın önemine dikkat çeken Başkan Soyer “Kadın üretici ve genç üretici… Ekonominin dinamiği onlar. Yani genç üretici eğer toprağını terk ediyorsa üretmekten vazgeçiyorsa orada üretim kesintiye uğruyor. O kadim kültür, binlerce yıldan beri varsa o nesiller boyu devam ediyor. Aradan bir neslin çıkmaya başladığı zaman o kadim kültür de kesintiye uğruyor. O nedenle biz seneler önce bu köyler mahalleye dönüştürülürken isyan etmiştik. Demiştik ki bu kadim kültürümüzü yok eder. Siz bu köyün mahalleye dönüştürdüğünüz zaman köy yumurtası, köy düğünÜ,  köy sofrası bütün bu kadim kültürün ürünü olan köy imecesini yok edersiniz. Bunları mahalleye dönüştürmeyin.  Alsancak’taki bir mahalleyle Seferihisar’ın meydanındaki bir mahalle eşit olabilir mi? Yani aynı mevzuata nasıl tabi tutarsınız. Kabul edilemez bir şey bu diye isyan etmiştik o zaman. 16 bin köyü bir günde kapattılar. 16 bin köy mahalleye dönüştü, bizi dinleyen olmadı. Biz 200 muhtar bir araya geldik, Seferihisar’da her biriyle ilgili tek tek bütün Türkiye’nin muhtarlarını aradık, yetişemedik. Seferihisar ölçeğinde bir belediye olarak bu mücadelemiz bir yerde bitti. Devamını getiremedik. Gerçekten gençlerin ve kadınların üretime devam etmesi, doğdukları yerde doyması sadece kendileri için değil, o kadim kültürün devamı için de çok kıymetli. O kadim kültürü biz geleceğe taşımak mecburiyetindeyiz. Nasıl diyoruz ki? Köklerinden kopmuş, tarihini unutmuş, geçmişini bilmeyen bir insan geleceğini sürdürülebilir kılamaz, geleceği aydınlık olamaz. mutlaka o kültürün devamı o kadim kültürün geleceğe taşınması gerekiyor. Tabii ki teknolojiyle daha çok buluşarak, bilimle daha çok buluşarak ama o kökleri keserseniz kökü kesilmiş bir gövdeyi yaşatamazsınız. Büyük bir çölleşme ve çoraklaşma ile yüz yüze kalırsınız bu topraklarda. Maalesef eğer aklımızı başımıza toplayıp dur demezsek bu gidişe çok daha vahim sonuçlar bizi bekliyor. Mutlaka dur demek mecburiyetindeyiz. İktisat Kongresini 2’inci yüzyılında yeniden yapmaya niyet ederken, bu kaygılardan yola çıktık ve görüyoruz ki bu kaygılar sadece bizim kaygılarımız değilmiş. Türkiye’nin her yerinden işçiler, sanayiciler, çiftçiler, esnaf aynı hassasiyeti aynı hissiyatı taşıyormuş. Bundan da çok mutlu oluyoruz. Demek ki kurtuluş umudu var. Demek ki çözüm umudu var. Emin olun umut var. Bu bir kader değil, bunu değiştirmek mümkün. Sadece şu aldığımız ilke kararlarımıza inanılsın, sahip çıkılsın ve bunların gerekleri yerine getirilmeye başlansın. Göreceksiniz bambaşka bir Türkiye kurmak mümkün” açıklamasını yaptı.

İklim krizinin tarımsal ekonomiye yaratacağı etkilere değinen Soyer, “Ne yazık ki işte içinde yaşadığımız ve yoksulluğun derinleştiği ve yaygınlaştığı bir iklim. Bunu bir tarafa koyalım. Peki buna eklenen bir de doğal iklim var, o da iklim krizi denilen ve bütün dünyayı sarsan. Bir afet bir felaket durumunda o kadar vahim sonuçlar ortaya koymaya başladı ki. Biz 2 sene önce ilk defa Türkiye’de tsunami ile karşılaştık. İzmir’de ilk defa hortumla karşılaştık. Bunlar bizim coğrafyamızda karşılaştığımız şeyler değildi ama gördük ki bu hastalanan gezegen artık ısısı artmış ve adına küresel iklim krizi denmiş olan bu tablo bizi de çok etkiliyor. Kuraklıkla yüz yüzeyiz, yoksulluk ve kuraklık aslında birbirini büyütüyor. Yani üreticimiz iklim krizinin etkileriyle kuraklık yaşandıkça yoksullaşıyor. Yoksulluk arttıkça kuraklık artıyor. Bu ikisi birbiriyle besleyen büyüten sonuçlar ortaya koyuyor. O nedenle bizim o başlıklardan biri iklim kriziyle doğrudan ilgili yani su kaynaklarının korunması, gıda alanlarının düzenlenmesi, meralara sahip çıkılması bütün bunlar. Çünkü eğer tek başına sadece siyasal politikalar, ekonomik politikalar üretmekle sınırlı olsaydı daha kolay olurdu işimiz. Ama şimdi aldığımız kararların bir yandan da iklim kriziyle başa çıkan onla mücadele etmemize imkan verecek kararlar olması gerekiyor. Bir de tabii bu başlıklardan bir bölümü katma değeri büyüten tarımsal ürünü dalından kopartılan bir ürün olmaktan çıkartıp katma değerini büyüten ürünlere dönüştürmek, sanayi ürünlerine dönüştürmek gibi sorumluluğumuz var. Orada da bununla sürdürülebilir bir hale getirmek. Bu ne demek? Aynı zamanda dökme ürün uygulamasından da vazgeçmek demek. Yani ambalajıyla paketlemesi ile içeriğiyle yepyeni taşıdığı teknolojik çözümleriyle her şeyiyle bunu sağlamanız lazım. Bu demek oluyor ki teknolojiyi ve bilimi çok daha iyi kullanmalıyız. Endüstriyel tasarımı çok daha güçlü kullanmanız demek. Grafik tasarımın çok daha iyisini başarabiliyor olmanız demek. Birçok bilimsel disiplinle iç içe olmak demek. Kısacası geçmişte bunlara ihtiyacımız olmayabilir ama şimdi var. Eğer İtalyanlar İspanyollar gelip sizin zeytinyağınızı dökme alıp sonra onları janjanlı paketlerden ambalajlarla size 10 misli fiyata satıyorlarsa o büyük bir talihsizlik ve büyük bir ayıp. Yani hiçbirimiz bunu hak etmiyoruz. Biz o tasarımın en iyisini bekleriz. Biz o ambalajın en güzelini yaparız, yapmak mecburiyetindeyiz. Bizim ürünlerimiz uluslararası ölçekte rekabet gücüne sahip çok değerli ürünler. Yeter ki bunu doğru ambalajlayalım, doğru paketleyelim, doğru çalışmalar yapalım. Pazarlamayla ilgili fuarcılık ve pazarlama konusunda bunları yaptığımız takdirde bizim ürünlerimiz dünyanın her yerinde rekabet gücüne sahip ve üstelik çok daha yüksek değerlerle satılabilir. O nedenle alınan kararların bir bölümü bununla ilgili bir bölümü de söylediğiniz kırsal turizm” ifadelerini kullandı.

İTALYA YAPIYOR, ÖDEMİŞ DE YAPABİLİR
Turizmile tarımsal üretim ve pazarlama süreçlerinin birarada düşünülmesi gerektiğinin altını çizen Soyer, “Bizim doğamıza saygımız ve doğamızla bir arada olmanın gereği olarak bütün bu tarım üretim sürecini turizm ile buluşturmak zorundayız. İtalya’da Toskana bölgesi, Fransa’da Loire bölgesi dünyanın her yerinden turist çekiyor. Tarımı ve turizmi ile insanların gitmek isteyecekleri bir destinasyon haline getiriyorlar ve bundan ayrıca para kazanıyorlar. Yani siz Toskana bölgesinde üzüm bağlarının arasında bir tatil yapmaya gidiyorsunuz. Orada o üzüm bağlarından üretilen şaraplardan tadıyorsunuz. Oradaki mutfaklarda yapılan ürünleri tanıyorsunuz. Çok lezzetli ürünler ve çok muazzam güzel bir doğa. Asma bahçelerinin arasındasınız. Gerçekten tatil bu diye algılanıyor ve bunun üzerine para veriyorsunuz. Dolayısıyla siz hem üzümü üretiyorsunuz hem onun katma değeriyle şarabı üretiyorsunuz ve daha yüksek değer kazanıyorsunuz. Hem de bunu turizm aracı olarak pazarlıyorsunuz ve oradan da para kazanıyorsunuz. Bizim üreticimizin neyi eksik? Yani İtalyan üretici bunu yaparken Ödemiş’te Bergama’nın yaylalarında Tire’de biz niye bunu yapmayalım? Bizim coğrafyamız, olağanüstü zengin bir coğrafya.  Biz aslında İzmir’in hakikaten bir tarım memleketi olduğunu unutuyoruz ve burada çok çeşitli, çok renkli ürünler üretiliyor. Yani şu Ödemiş’e gidin süs bitkilerine bakın yol boyunca hayran oluyorsunuz çünkü geliyorlar, alıyorlar, götürüyorlar. Şimdi bizim bunları aynı zamanda bir turizm destinasyonu haline getirmemiz lazım. Çünkü bunlar insanlığın aradığı şeyler. Bunlar doğayla insanın buluştuğu fırsatlar aslında” dedi.

SEN BAŞLA BİTİREN BULUNUR
Soyer, İzmir İktisat Kongresi’nin çıkış süreci ileilgili de şunları söyledi:

“İzmir İktisat Kongresi bir devlet projesiydi. Evet, bir devlet politikası sonucu hayata geçmişti. Bir işi yapmanın, bir de yapmamanın 1000 sebebi vardır derler. Bu işi yapmak için çok sebebimiz vardı. Bu iş devletin işi, bize ne diyebilirdik? Ben nasıl yapayım? Tek başıma nasıl kalkayım? Hasan Tahsin son yazısında demiş, ya sen başla bitiren bulunur. Biz başladık, bitiren bulunur elbet “

 
CHP'nin Seferihisar zirvesinde sonuç bildirgesi... Topyekûn mücadele vurgusu!
 
Meteoroloji uyardı: Fırtına geliyor!
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Efesli Herakleitos Felsefe Günleri son erdi
17 Kasım Dünya Felsefe Günü’nde Selçuk Efes Kent Belleği’nde başlayan ...
Torbalı’ya kardeş şehirden ziyaret
1985 yılından bu yana Türk-Alman ilişkilerine önemli katkılar sağlayan ...
Karabağlar'da satranç turnuvası başladı!
Karabağlar Belediyesi tarafından 9. su düzenlenen Karabağlar Belediyesi ...
 
Tarım ve suyun geleceği Ödemiş’te konuşulacak
Ege Bölgesi’nde tarım ve hayvancılığın önemli merkezlerinden olan Ödemiş, ...
Başvuru noktası oluşturuldu... Engellilere indirimli otopark hizmeti!
İzmir Büyükşehir Belediyesi engelli yurttaşların İZELMAN otoparklarından ...
Akdeniz Sürdürülebilir Kent ve Bölgeleri Ajansı semineri İzmir’de yapılacak
İzmir Büyükşehir Belediyesi 21-25 Kasım tarihleri arasında Akdeniz'de ...
 
Bayraklı’da çocuklardan 'birlik' kararı!
Bayraklı Belediyesinin ‘Dünya Çocuk ve Gençlik Kenti’ vizyonu kapsamında ...
Konak, kadına şiddete karşı tek ses!
Dünya çapında Dominikli Mirabal Kız Kardeşlerin anısına adanan “25 Kasım ...
IF Wedding Fashion başlıyor... Sektörün kalbi İzmir'de atacak!
IF Wedding Fashion İzmir - Gelinlik, Damatlık ve Abiye Giyim Fuarı 22 ...
 
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
80’lik güzeller zamana nasıl ‘dur’ dediler?
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
En popüler üçüncü içecek
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Saltanat ve yağma kurumu olarak belediyeler (2)
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Bir Batı hikayesi
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
Analar ne yiğitler doğurmuş!
Çağdaş ÖZGÜN
Çağdaş ÖZGÜN
Fotoğraf: İnsanlığımızı yitirirken soytarıya mı dönüşüyoruz?
Kemal ARI
Kemal ARI
Atatürk'ü anlamak...
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Göztepe gün sayıyor!
İhsan Özbelge ÖZDURAN
İhsan Özbelge ÖZDURAN
Aklıma 'Doğan Kardeş' geliverince… 
Kemal ANADOL
Kemal ANADOL
Sandık tartışması...
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva