Eren Akçiçek’in ardından...

Abone Ol

Akçiçek’ler İzmir’in Cumhuriyet tarihine isimlerini yazmış bir aile. Hanya yakınlarındaki Halepa’dan İzmir’e gelmiş, Selahattin Akçiçek gibi bir belediye başkanı çıkarmış, oğulları Fehmi ve Fatih Akçiçek kentimizinönemli kimlikleri olmuş. Dün bu ailenin “bilge” ferdi Eren Akçiçek ağabeyimizi toprağa verdik.

Girit kökenli bir hekim, tıp tarihçisi, kültür araştırmacısı ve yazar olan Dr. İbrahim Eren Akçiçek’in vefatı, sadece tıp camiasını değil, kültür ve gastronomi dünyasını da derinden üzdü. 2 Temmuz 2025 tarihinde aramızdan ayrılan Dr. Akçiçek, Girit’in tarih kokan mutfağını, Türk kültürünün derinliklerini ve tıbbın hikmetle yoğrulmuş yönlerini eserleriyle yeni nesillere aktaran bir bilgeydi.

Kendisi ile çeşitli panellerde konuşmacı olduk, birlikte yazılmış kitapların ortak yazarları arasında yer aldık.

Kökleri Girit’in zengin kültürel dokusuna uzanan Akçiçek, bu mirası hem kişisel hayatında hem de akademik ve kültürel çalışmalarında gururla taşıdı. İzmir Maarif Koleji’nden sonra Akçiçek, 1969 yılında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. İç hastalıkları ve gastroenteroloji uzmanı olarak meslek hayatını sürdürürken, aynı zamanda İstanbul Üniversitesi’nde Tıp Tarihi doktorası yaptı. Akademik kariyerinde Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Anabilim Dalı’nda öğretim üyeliği, İzmir Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürlüğü gibi önemli görevler üstlendi.

Ancak Dr. Akçiçek’i sıradan bir hekimden ayıran, tıbbın ötesine uzanan entelektüel merakı ve kültür tarihine olan tutkusuydu. Türk Tıp Tarihi Kurumu, Türk Gastroenteroloji Derneği, Folklor Araştırma Kurumu ve KİBATEK gibi kuruluşların aktif üyesi olarak, bilimsel üretkenliğini kültürel araştırmalarla harmanladı. 1998 Türk Folklorüne Hizmet Ödülü, 2015 BALDER Altın Arı Ödülü, 2016 İzmir Milli Kütüphane Onur Ödülü ve 2017 Bulaşıcı Hastalıkları Önleme Derneği Bilim Ödülü gibi prestijli ödüller, onun bu alanlardaki katkısının bir göstergesiydi.

Gastronomi ve Kültürün Buluşma Noktası

Dr. Akçiçek’in gastronomi alanındaki çalışmaları, Girit mutfağının ve Türk kültürünün gastronomik zenginliklerini akademik bir titizlikle ele almasıyla dikkat çeker. Akdeniz’in zeytinyağlı lezzetleri, ot yemekleri ve deniz ürünleriyle Türk mutfağına büyük katkılar sunmuş bir hazinedir. Akçiçek, bu mirası sadece bir yemek kültürü olarak değil, aynı zamanda tarih, etnografya ve folklorun bir parçası olarak inceledi.

Onun eserleri, gastronomiyi sadece yemek tariflerinden ibaret görmedi; yemeklerin ardındaki hikayeleri, toplumsal değerleri ve kültürel aktarımı vurguladı. İzmir Milli Kütüphanesi’nin daimi müdavimlerinden biri olarak, tarih ve edebiyatla gastronomi arasındaki bağları araştırdı. Akçiçek’in kalemi, bir tabibin hassasiyetiyle bir tarihçinin derinliğini birleştirerek, okuyuculara yemeklerin ötesinde bir kültürel yolculuk sundu.

Dr. Akçiçek, hekimlik mesleğini “hikmet”le icra eden bir bilge olarak da tanınırdı. Tıp tarihine olan ilgisi, onu sadece hastalıkları tedavi eden bir doktor olmaktan öteye taşıdı. Özellikle Mustafa Kemal Atatürk’ün sağlığı ve ölümü üzerine yazdığı doktora tezi, onun tıp tarihine olan katkısını gözler önüne serer. Atatürk’ün siroz hastalığının geç teşhis edildiğini ve yanlış tıbbi uygulamalar nedeniyle ilerlediğini belgelerle ortaya koyan Akçiçek, bu çalışmasıyla tarihe ışık tuttu.

Gastroenteroloji uzmanı olarak, sindirim sistemi hastalıkları üzerine yaptığı çalışmalar, onun mesleki yetkinliğini kanıtlarken, aynı zamanda bu alandaki bilgisini kültürel araştırmalarla zenginleştirdi. Gastronomi ve gastroenteroloji arasında kurduğu bağ, onun yemek kültürünü sadece lezzet değil, sağlık ve tarih perspektifinden de ele aldığını gösterir. Bu bütüncül yaklaşımı, onu çağdaşlarından ayıran en önemli özelliklerinden biriydi.

Eşrefpaşa Giritliler Derneği’nin onun vefatını duyururken kullandığı “Güzel insan” ifadesi, Akçiçek’in sadece bir bilim insanı değil, aynı zamanda sevgi ve saygıyla anılan bir kişi olduğunu ortaya koyar.

Güzel insanlar bir bir ayrılıyor aramızdan

Giritli hemşehrimiz, eserleriyle ve anılarıyla yaşamaya devam edecek; bıraktığı miras, sofralarımızda ve kalplerimizde her daim yer bulacak.