CHP ile savaş, PKK ile barış!

Abone Ol

Saray iktidarı, bir süredir, iç ve dış dinamiklerde meydana gelen değişimlere bağlı olarak yeni bir strateji benimsemeye başladı. Rıza üretmekte zorlanan ve desteği, demokratik meşruiyet sağlamaya yetmeyen Cumhur İttifakı’na, Kürt siyasetini de katmak ile parti içi yönetim değişince iktidara alternatif haline gelen CHP’yi silkelemek bu stratejinin ana direklerini oluşturuyor.

Kürt sorununu, “Terörsüz Türkiye” gibi bir tanımla yaklaşmakla birlikte, demokratik Türkiye’den giderek uzaklaşarak çözmek mümkün müdür? Kesinlikle değil. Anayasayı tanımayan, AİHM kararlarını tanımayan iktidar, Abdullah Öcalan ile kurduğu diyalog sayesinde çözüm peşinde görünmektedir.

Öcalan’ı Meclis’e davet eden iktidar, Selahattin Demirtaş’ı hangi gerekçe ile hapiste tutmaktadır? Öcalan ile masaya oturan siyasi irade, eline silah almamış çok sayıda siyasi aktörü hapiste tutmayı tercih etmektedir.

Madalyonun diğer cephesine bakalım bir de. Öcalan ile ittifak yapmakla yetinip, Kürt sorunu birinci parti olan CHP’yi dışarıda tutarak mümkün müdür? Toplumsal mutabakat sağlanmadan böylesine önemli ve kapsamlı soruna çözüm üretmek ne kadar sağlam ve sağlıklı olabilir?

Öte yandan son seçimin açık ara birinci partisi ve Cumhuriyetin kurucu partisini, oyun dışına iterek ülke nasıl olup da demokratik bir ülke olacaktır?

CHP’ye açılan savaş önce belediyelere yönelik mali baskılar ile başladı. Erdoğan’ın talimatı ile başlayan belediye silkeleme işleri, muhalefetin gerilemesine yol açmadığı gibi, erken seçim talep eden ve her geçen gün seçmen ile bağını güçlendiren CHP karşısında, bu defa yargı eliyle savaş açılma sürecine evrildi.

Büyük bir kampanya ve seçmen katılımı ile Ekrem İmamoğlu’nu Cumhurbaşkanı adayı ilan eden CHP’ye yönelik yargı hamleleri, yoğun bir tutuklama kampanyası ve yolsuzluk iddiaları ile devam etti. Halen de ediyor.

İhaleye fesat karıştırmak, nitelikli dolandırıcılık ve kamuyu zarara uğratma iddiaları ile birçok büyükşehir, il ve ilçe belediye başkanlarının tutuklanması kampanyası, CHP’yi itibarsızlaştırma ve suç örgütü gibi gösterme planı olsa da, uygulanan usul ve tarz, kamuoyunu buna ikna etmedi.

Tutuklamalar gibi görevden almalar da bu kararların hukuksal niteliğini sakatlamaktadır. Hukuksal sakatlığın diğer boyutu, yıllardır AKP’li belediye başkanları hakkında kamyonlar dolusu dosyalar adliyede olmasına rağmen hiçbir işleme tabii tutulmamasıdır.

Yargı operasyonları sadece belediye başkanları ve bazı bürokratlarının tutuklanması ile sınırlı kalmıyor. İmamoğlu’nun üniversite diplomasının üniversite yönetimine adeta zorla iptal ettirilmesi de aynı siyasi amaca yönelikti, CHP Kurultayı’nın iptaline yönelik dava da.

Darbe üstüne darbeye maruz kalan CHP’nin yönetim kaosu içine de girmesi için düşünülen, “mutlak butlan” konusunda, Kılıçdaroğlu’nun “ben varım” demesi de iktidarı heveslendirdi.

Ancak, savaş o kadar kızıştı ki, Saray, “mutlak butlanı” el altında tutmakla birlikte, topyekûn saldırıyor. Demokratik siyaset açısından ise, saldırdıkça zayıflıyor. Kamu vicdanında bu davalar haklılık kazanmaktan çok uzaktır.

Bu ülkede Melih Gökçek yargılanmadan, İstanbul, Bursa, Denizli, Balıkesir, Manisa ve haklarında bunca iddia bulunan eski belediye başkanları yargılanmadan, bu yargı furyası, hukuki değil, siyasi bir operasyon olarak kalmaya mahkumdur.

CHP’ye yönelik bu tam saha savaşa karşı, Özgür Özel ve ekibinin hiç de fena savunma yaptığı söylenemez. Ustaca ve enerjik bir şekilde devam eden mitinglerin yanı sıra Özel, üslubu ve hamleleri ile uzun süredir CHP Genel Başkanlarının başaramadığı bir sinerji yaratmış durumda.

Sarayın her hamlesine karşı hamle ile karşılık vermede başarılı olduğu gibi, seçmen ile kurduğu samimi bağ ve ilişki de CHP’yi Saray karşısında ahlaki, siyasi ve moral açısından üstün hale getirmektedir.