Bir doğa, tarih ve kültür kitabı

Abone Ol

Kenan Mortan bir kılavuz olarak bizi ülkemizin yalnızca en ilginç bir bölgesine değil, aynı zamanda bir cennete götürmek gibi bir işi de üstleniyor bu kitabında. Bu coğrafyada Kazdağları’nın Babadağ, Karataş Tepe ve Sarıkız Tepe’den, kızılçam ve karaçam, meşe ve kayın ağaçlarıyla kaplı çalılıkların yemyeşil olduğunu öğrenmekle kalmıyorsunuz; yükseklerden gürül gürül akan çağlayanların sesini de duyuyorsunuz.

Sırası gelince, bölgenin toprak üstü zenginlikleri kadar, yağmalanma tehlikesi altında olan toprak altı hazineleri konusunda da aydınlatacaktır sizi.

Bütün bunlar belki sizin de az çok fikir sahibi olduğunuz konulardır. Ama bu bölgenin tarih öncesine uzanan geçmişi konusunda acaba ne kadar bilgi sahibiyiz?

Kenan Mortan mitolojinin ilk efsanelerini hemen ayrıntılarıyla anlatmaya başlar. Zeus’la Hera’nın, Apollo’nun, Athena’nın, Aphrodite’nin, daha nice Olimposlu tanrı ve tanrıçaların o dönemde ve bölgede başlarından geçenleri Kazdağları’nın uygarlık tarihindeki önemini belirleyen bir sıralamayla açıklar.

Hera, Athena ve Aphrodite arasında güzellik yarışmasında Troya Prensi çoban kılıklı Paris’in Aphrodite’yi seçmesi ve onun vaat ettiği güzel Helena’yı kocası Menelaus’un elinden alması Troya Savaşı’nın çıkmasına sebep olur.

Kılavuzumuzçıkan savaşın önemli olaylarını İlyada ve Odysseia destanlarından yararlanarak anlatır; bunlar dışında Endymion adlı çobanla ölümsüzSemelearasındaki acıklı aşk ilişkisinin de Zeus’undesteğiyle nasıl sona ulaştığını açıklamayı da ihmal etmez.

Benzer olaylar, mutlu ve acıklı ilişkiler, tarihin daha sonraki dönemlerinde, örneğin Hristiyanlık ve Müslümanlık dönemlerinde de yaşanmıştır. Kenan Mortan bunları da eksiksiz olarak anlatır. Bunların silinmeyen izlerinden esinlenen günümüz yazarlarının şiirlerinin, öykülerinin, romanlarının bir dökümünü yapar ve görsel sanatçıların da bu zengin kaynaktan nasıl yararlandıklarının örneklerini verir.

Kenan Mortan sıradan bir rehber olmadığı için, bir sosyolog, bir ekonomist, hatta bir psikolog yaklaşımıyla Kazdağları’nın kuzeyinden güneyine, eteklerinden kıyılarına burada yaşayan insanların etnik kimliklerini, üretim ve çalışma özelliklerini, tavır ve davranışlarını da titizlikle inceler ve bunlardan hangilerinin ekonomimize nasıl bir katkıda bulunduğunu gösterir.]

Böyle “Takdim” etmiş Prof. Dr. Cevat Çapan, Kenan Mortan’ın 100 Soruda Kazdağı ve Etekleri Klavuzu’nu… Kaz Dağı Müzesi’nin 10. Yılı onuruna Nezih Başgelen- Arkeoloji ve Sanat Yayınları tarafından basılan kitabı Kenan Hocam bana imzaladığında çok mutlu oldum. Kitabı destekleyen Murat ve Uğur Bostancıoğlu kardeşleri bir kez daha kutlamalıyım.

Nasıl olmayayım…

Çünkü Kaz Dağı, Kenan Hocamın dediği gibi “Bir Dağdan Fazlasıdır”

Kitaptaki 100 soru… Cevapları hem Kaz Dağı’nın zirvesinde hem de eteklerinde gizli.

Kaz Dağı, yalnızca Edremit Körfezi’ne gölgesini düşüren bir yükselti değildir; Anadolu’nun kültürel, doğal ve mitolojik belleğinin omurgasında duran bir eşiktir. Yamaçlarından denize inen yoğun oksijenli hava yalnızca zeytin ağaçlarını değil, binlerce yılın hikâyelerini de taşır. Dağın zirvesine çıkanlar -ki onlar ne şanslıdır- aslında bir coğrafyaya değil, bir zamanlar tanrıların bile dikkat kesildiği bir sahneye çıkmış olurlar.

Kaz Dağı’nın önemi, üç temel halkada birleşir;doğa, tarih ve kültür.Doğa söz konusu olduğunda Kaz Dağı, Türkiye’nin en yüksek oksijen oranına sahip bölgelerinden biri olarak öne çıkar. Karaçamların, kayınların, endemik bitkilerin, yalnızca bu dağa özgü şifalı otların bir arada bulunduğu, biyolojik çeşitlilik açısından benzersiz bir ekosistemdir burası. Her adımda farklı bir kokunun insana eşlik etmesi boşuna değildir; dağın bitki örtüsü, yüzyıllardır şifacıların ve gezginlerin başvurduğu bir kaynak olmuştur.

Tarih, Kaz Dağı’nda yalnızca kazılarda ortaya çıkan çanak çömleklerle değil, eteklerine serpiştirilmiş efsanelerle kendini gösterir. Antik çağda İda Dağı olarak anılan bu dev kütle, Homeros’un dizelerinde tanrıların kararlarını izlediği kutsal bir yükseklik olarak yer alır. TroyaSavaşı’nın fitilinin burada ateşlenmesi, Paris’in kaderi değiştirirken aslında tüm bir Akdeniz kültürünün akışını etkilemesi boşuna değildir. Kaz Dağı, mitolojinin yalnızca sahnesi değil, aynı zamanda aktörüdür.

Kültür ise dağın gerçek mirasıdır. Yörük obalarının kadim gelenekleri, zeytinciliğin yüzyıllardır süren pratikleri, dağın kuzeyindeki köylerde yaşamı şekillendiren ritüeller, bu coğrafyayı bir yaşam laboratuvarına dönüştürür. Bugün hâlâ köy meydanlarında anlatılan masallar, doğayla uyumlu üretim alışkanlıkları ve dağa duyulan neredeyse kutsal saygı, modern dünyanın hızına karşı direnen bir kültürel dirençtir.

Kaz Dağı bu nedenle yalnızca bir dağ değil, Anadolu’nun nefes alma alanıdır. Şairlerin ilham, gezginlerin durak, bilim insanlarının laboratuvar, mitolojinin sahnesi, yerel halkın ise yaşam kaynağıdır. Onu korumak, yalnızca bir dağ silsilesini korumak değil; geçmişten bugüne taşınan çok katmanlı bir belleği, Anadolu’nun derin hikâyesini ve gelecek kuşakların nefesini korumaktır.

***

Prof. Dr. Kenan Mortan’ın bu kitabını da ısrarla öneririm. Eline sağlık sevgili Hocam!