Batı bizi kıskanıyor…

Abone Ol

Yalandan kim ölmüş! Yadırgadığım bir söz; Taşıdığı anlamı sevimsiz bulduğumdan kullanmıyorum. Gelin görün ki malum muktediri ve çevresindekileri ne zaman dinlesem, bu söz aklıma geliyor. Sanki bu günler için söylenmiş; Yıllardır, her saat başı yalan söylüyorlar ama hiçbirinin öldüğü yok!..
Lakin o yalanları dinleyenlerin, onlara ister inansın ister inanmasın, sadece ve sadece o yalanların bekası için öldükleri de bir başka gerçek. Maden ocaklarında, kaldırım boylarında, alanlarda, evlerinde, savaş alanına dönmüş beldelerde, cephelerde, denizde, karada ölüyor insanlar sırf o yalanlar inandırıcı olsun diye…
Aslında yalan bal gibi öldürüyor; ama onu söyleyenleri değil, ona inanları öldürüyor.

Yalanla yaşamak çok netameli; yalan, onu söyleyeni kuşatıyor, ele geçiriyor. Bir kere yalanla hemhal yaşamayı öğrenen muktedir, bir daha vazgeçmiyor yalan söylemekten. Yalanın o sınırsız gücünün büyüsüne kapılan muktedir, sonunda, söylediği yalanlara kendi de inanmaya başlıyor.
İşte tam olarak başımızın belaya girdiği andır, muktedirin kendi yalanına inanmaya başladığı o an. Kendi yalanlarına inanan insanla nasıl baş edilir?

Yalandan kim ölmüş! Madem öldürmüyor, söyle gitsin… Öyle de yapıyorlar;
'Yeniden diriliş ve yeniden yükseliş' şiarıyla ortaya çıkan imparatorluk özentisi yeni Osmanlılar aldı başını gidiyor. Erdoğan ve adamları, fetih nutukları atıyor ve bu saçmalıklara, yerli ve milli olmak adına herkesin inanmasını bekliyor. Erdoğan, laf ola beri gele, dünyaya meydan okuyor.
Öte yanda, ülkenin yarısı, Erdoğan'ın bu fetih saçmalıkları ve kibriyle nasıl baş edeceğini kara kara düşünüyor. Sadece fetih saçmalığıyla mı? Her konuşması yeni bir yalan üretiyor.

Görgüsüzlük, kibir ve yalan; bu müthiş üçlüye yaslanan yeni iktidar zümresi, büyük hedeflerini büyük yalanlarla tahkim ediyor. Ne ki böbürlenmeleri insanın yüzünü kızartıyor.
Mesela, yapımı süren dünyanın en büyük havaalanı inşaatı, 1.4 km uzunluğunda Marmaray ve yine yapımı süren Avrasya Tüneli böbürlenmeleri, gündelik hayatımızın anlamsız bir parçası oldu.
Halbuki Fransa ve İngiltere'yi birbirine bağlayan 51 km uzunluğundaki Manş Tünelinin 38 km'si denizin altındadır. 1994 yılında açılmıştır. Tünel fikri, '1802 yılında Fransız bir mühendis tarafından ortaya atılmıştır. 1880'de tüneli inşa etmek için ilk girişimler başlamıştır. Tünelin 2 km'lik bölümü inşa edilmiş fakat güvenlik sorunları gerekçe gösterilerek proje durdurulmuştur.
1950'den sonra batırma teknolojisinin güvenli hale gelmesiyle, dünyanın birçok yerinde bu tip batırma tüp tüneller inşa edilmiştir.
Dünyanın sayılı metropollerinden bir olan İstanbul'a, bu saatten sonra, 'en büyük havaalanını inşa ediyoruz,' demenin pek izahı yok ama onlar yine de böbürleniyorlar.
Yani dünyayı kıskandıracak işler yapılmıyor. Belki takdir edilecek bazı işler yapılıyordur...
Araplar her şeyin en büyüğünü yapmakla övünürler. 'Arap görgüsüzlüğü' deyip geçiyorduk. Ya şimdi, ne demeli yerli ve milli muktedirlere?

Her şeyin başkanı olduğunu söyleyen bir Cumhurbaşkanı ve bu kafayla yaptıkları ettikleri, Batı tarafından kıskanılıyor olabilir mi?
Hele hele, Yiğit Bulut'un ifadesiyle, ' Asya'da, Afrika'da, Balkanlar'da, Ortadoğu'da halk, 'İstanbul'dan nasıl yönetiliriz?'' diye sormaya başladıysa; Batı, mutlaka, fesadından ölüyordur...

Hatta Almanlar Türkiye'yi o kadar kıskandı ki, 'Ermeni soykırımını tanıyan tasarı, Alman Parlamentosu'nda kabul edildi…

Batı'nın Türkiye'yi kıskandığı, çok su götürür bir iddiadır; fakat Erdoğan'ın Batı tarafından aşağılandığı bir gerçek. Batı, Erdoğan'ın restini gördü.
Söylenen bütün yalanların ötesinde doğru olan bir şey var; Türk-İslam sentezinden zuhur eden müslüman Türkler, bu coğrafyada selefiliği hakim kılmak konusunda çok kararlı.
Erdoğan, siyasal islamın hariminde, pantürkizme ve panislamizme dayalı başkanlık sistemini inşa ediyor. Hedef, anayasal monarşi… Siyasal islamın, Türk-İslam sentezinin tarihsel bloğuyla buluşmasının hemen öncesindeyiz. Belki bir, belki iki hamle kaldı.
Ve Batı çok endişeli; burnunun dibinde, selefi bir monarşi istemiyor.
Yani Batı kıskanç değil, endişeli. Hem de çok endişeli…