Atatürk sevgisi, sivilleşti

Abone Ol

Eskiden Atatürk’ü anma, Atatürk’ü okuma resmi bir işti. Okullar başta olmak üzere, bütün resmi kurumlarda, Atatürk’ü benimsetmek için propaganda yapılır ve ders kitaplarında okutulurdu. Hatta 12 Eylül Darbesi sonrası üniversitelerde zorunlu ders haline bile getirilmişti.

Çok baskıcı bir yöntemdi ve çok sıkıcıydı. Basmakalıp ezberler, zorunlu törenler, saygı duruşları falan hep devletin zorunlu kıldığı işlerdi. Okullarda ve resmi kurumlarda görevli olanlar dışında hemen herkes bu törenlerden yırtmanın yolunu arardı.

Tarih derslerinde Atatürk ile ilgili anlatılanlar bildik şablonlardan ibaretti. Üniversitedeki zorunlu İnkılap dersinde bizim adımıza bir arkadaş yoklama listesine imzamızı atardı. Çoğumuz girmezdik. Hele askerde ders saatlerinden anlatılan Atatürk ve İnkılap Tarihi dersleri resmen işkence gibi gelirdi.

Donuk bir Atatürk ve Cumhuriyet yorumu ile yönetiliyordu devlet. Uygulayıcıları askerler ve bürokratlardı. Zaman geçmesine ve toplum, çağ değişmesine rağmen uygulayıcılar donuk bir Cumhuriyet anlayışında ısrar ediyorlardı.

Başörtüsü olmayacak, hatta poşu bile yasaktı. Başka dil yasaktı sivil hayatta bile, resmi inanç dışında başka inançlar meşru değildi. Uygulama yöntemi de doğal olarak baskıcıydı.

Tarif edilen bu donuk Cumhuriyet’e karşı tehdit olarak görülen girişimler olursa ya Muhtıra ya da darbeler ile bunlar bertaraf ediliyordu. Demokrasi ve hukuka aykırı olan bu askeri müdahaleler hep Kemalizm adına yapılıyordu.

Belli bir süre önce, şeriat ve bölünme endişesi/tehdidi nedeniyle belli ölçüde toplumsal bir destek de sağlayan Cumhuriyet Mitingleri düzenlendi. Bunlara katılanların homojen olduğunu söylemek zor. Mitingi düzenleyenlerin önemli bir bölümü, geciken darbeye çağrı mesajı niyetindeyken, “Ne sarık, ne postal” sloganları atanlar da aynı meydanları dolduruyordu.

Erdoğan ve AKP iktidarının Cumhuriyet karşıtı uygulamaları ve siyasal İslamcı tarikat ve cemaatları himaye etmesi ile toplumun belli bir kesiminde endişeler giderek artıyordu. Batı tarzı yaşam biçimini benimsemiş, bu açıdan Cumhuriyet ve Atatürk konusunda duyarlılığı artmış olan ve “Endişeli Modernler” olarak da tanımlanan kesimler, yavaş yavaş sivil tepkiler oluşturmaya başlamışlardı.

Erdoğan’ın siyasal İslamcı ve baskıcı uygulamaları ve modernleşme karşıtı kurumların motive olması, Tarikat ve İmam Hatiplerin aşırı artışı ve himayesi, kadın cinayetlerindeki artışlar, çocuk gelinler ve aşiretlerin yükselişi gibi toplumu hedefinden uzaklaştıran olayların artışı modern kesimlerdeki endişeleri iyice artırmıştı.

Ordu ve mahkemelerden ve hatta partilerden umudunu kesen endişeli modernlerin toplumdaki ağırlığı giderek artıyordu. Bu anlamda sivil tepkiler artmaya başladı. Bunun patlama anı ve doruğu Gezi direnişidir. Gezi Direnişi, Cumhuriyetin orducu değil sivil yorumuydu. Yurttaş hareketiydi.

Tekçi değil çoğulcuydu. Türk, Kürt, Alevi, Sünni, Hristiyan, Müslüman, Ateist, homoseksüel, biseksüel herkes bir aradaydı. Cemaatler şeklinde değil, bireyler olarak bir aradaydılar. İktidarı hedeflemiyor ama iktidara itiraz ediyorlardı.

Cumhuriyet ilan edildiği dönem gereği radikal bazı dönüşümleri içeriyordu ve bunun sıkıntılarının yaşanması kaçınılmazdı. Bazen toplumun buna hazır olmamasından kaynaklanan sıkıntılardı bunlar, bazıları da çok katı ve zaman içinde esnetilmesi gereken uygulamalar olmasındandı.

Kılık kıyafet zorunluluğundan, tek dil ve tek mezhep gibi bazı ilk dönem uygulamaları bugün modern Cumhuriyet’e uygun pratikler değildir. Ve zaten zaman içinde bunların birçoğu değişime uğramaktadır. Güçlerin birliği ile başlayan Cumhuriyet, yine Cumhuriyetçiler tarafından reforme edilmiş ve güçlerin ayrılığına geçilmiştir.

Cumhuriyet dinamik bir ilkedir aslında, kendini yenileme kapasitesine sahiptir. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti, İran islam Cumhuriyetindeki gibi meşruiyetini inançtan ve kutsaldan almıyor. Atatürk’ün deyişi ile ilhamını beşeri hayattan alan bir yönetim ve toplum ilkesi, uygulamaları ile değişmek zorundadır. Ana ilkesini korumak kaydıyla. Eşitlik ve yurttaşlık ilkesi.

Medeni Kanun, Kadın Hakları, eğitim seferberliği ve Harf Devrimi, Laiklik bakımından Cumhuriyet, küçümsenmeyecek başarı ve birikim sağlamıştır. Bugün Siyasal İslamcı hamlelere kitlesel ve sivil tepkiler bu sayededir.

Bugün Cumhuriyeti benimsemek ve Atatürk sevgisi artık Ordu’ya veya bürokrasiye dayanmamaktadır. Hatta Atatürk ve Cumhuriyet’i savunacak bir Ordudan veya bürokrasiden bile söz etmek oldukça güçtür.

Anıtkabir’deki kitlesel gösterileri, balkonlara ve otomobillere asılan posterler, günümüzdeki Cumhuriyet mitinglerini ve tribünlerden konserlere yansıyan tepkiler hep bunun gösterisidir. Çeşitli bankaların, holdinglerin ve şirketlerin, Cumhuriyet ve Atatürk’ü anma reklamlarına bakınca bu sivilleşme daha belirgin hale gelmektedir.

Bugün “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı bile eski anlamından farklı bir içeriğe kavuşmuştur. Eskiden darbe özlemini ifade ederken, bugün Atatürk ve modern toplum hedefine sahip çıkmak anlamına daha yakın bir slogan haline gelmiştir.