Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, dağdan dönüşlere ilişkin karşılamalar için "Dönenler zafer kazanmış komutan değil, teslim oluyorlar. Aşırılıklar üzüntü verici" dedi.’
ANKARA - Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, televizyonların Ankara temsilcileriyle TRT Genel Müdürlüğünde bir basın toplantısı düzenledi.
Habur Sınır Kapısı’’nda 15-17 bin kişinin PKK’’lıları karşılamak için toplandığını söyleyen Arınç şöyle konuştu: ’“Diyarbakır'da toplayabilenler bir de gözlerini Karadeniz'e diksinler. Bir zatın cenazesine de 70 bin kişi katılabiliyor. DTP, terör örgütü PKK, İmralı, yüz binlerce insanı bir araya getirdi' diye kitlelerin motivasyonunu olumsuz etkileyebilecek bir rakamı telaffuz etmek bence doğru değildir.''
Arınç, ''Yapmak istediğimiz şeyin iki ana temeli var: Biri terörün mutlaka sona erdirilmesi, bu konuda ne yapılıyorsa onları yapmaya mutlaka devam edeceğiz ama bu tedbirleri destekleyecek başka tedbirlere de ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Bunları da mutlaka alacağız'' diye konuştu.
Bu işe giriştiklerinde ''her ağızlarını açtığında kendilerini düşman gibi hedef haline getiren bir muhalefetin'' bu noktaya gelebileceğini düşünmediklerini belirten Arınç, bunun da Türkiye'nin bir gerçeği olduğunu, bir yandan da halkın yaşanmış acılar dolayısıyla olaylara bakış tarzını bir anda değiştirmenin mümkün olmadığını söyledi.
Uçakta birlikte yolculuk ettiği 2 DTP'li milletvekillerin görüntlülerden rahatsız olduğunu söylediklerini aktaran Arınç, şöyle konuştu: ''Yeminle söylüyorum, isimlerini söyleyemeyeceğim, 'Biz de bundan rahatsızız' dediler. 'Peki neden mani olmuyorsunuz' dedim. Onlar da 'mani olamıyoruz' dediler. Yani 'Sayın Genel Başkanlarının da bu konuda çok çaba sarf ettiğini, aklı başında insanların (yapmayın etmeyin) demelerine rağmen ancak bu kadarını yapabildiklerini' söylediler. Girerken tek tip kıyafetlerini çıkartmalarını istediklerini, sonra Diyarbakır'a gelirken yol üzerinde bazı şeylere engel olmak istediklerini şimdi de dedikodu olarak 'Meclise geleceklerini, toplantılara katılacaklarını, bunu bir haber olarak uçurduklarını, oysa böyle bir şeye izin vermeyeceklerini' söylediler. Ben de oradan, bir kere samimi olduklarına bir ölçüde inandım. DTP'nin içinde de bu gelişmelerden rahatsız olanlar var. Onların tabiriyle 'bu barış sürecini' engellemeye yönelik çabalar var.
Birileri Apo'yu bir kahraman haline getirmek, onun emri ve talimatıyla bu işlerin başladığını söyleyerek, Öcalan'ın gücünü ispat etmeye çalışıyor. Birileri onunla birlikte örgütün ne kadar canlı ve diri olduğunu göstermek istiyor.’”
Habur'da toplananların televizyonlara yansıyan görüntülerinin orada çok büyük bir kalabalığın bulunduğu izlenimi verdiğini dile getiren Arınç, ''Bu televizyon ekranlarını ben siyasetçilerin mitinglerinden bilirim. Gerekirse birkaç yüz kişilik bir topluluğu, Erbakan Hoca'nın tabiriyle 'muhteşem topluluklar' haline getirmek mümkün'' diye konuştu.
Kendisine verilen bilgiler doğrultusunda orada 20 bini aşan bir kalabalığın bulunduğunu kimsenin söylemediğini anlatan Arınç, Diyarbakır'da da vali, emniyet müdürü, jandarma alay komutanı ile görüştüğünü, meydanda toplanan kalabalığın da 25-30 bin arası olduğunu söylediklerini kaydetti. Arınç, ''Tabii bu kalabalıklar bir meydanı tıka basa doldurduğu zaman göze çok fazla da görünebilir ama rakamlar budur. Ertesi gün haberlere baktığımız zaman 'on binlerce, yüz binlerce' diye bir rakamdan bahsediliyor. Bu, basın açısından bu süreçte dikkate alınacak bir örnek. Çünkü televizyon ekranlarından bunları izleyen insanların bu tür kalabalıklar her zaman bir araya gelmiyor diye düşündüğünü tahmin ediyorum'' diye konuştu.
Yasama yılının başladığı Ekim ayında süreçle ilgili Başbakan, İçişleri Bakanı ya da görevlendireceği bir bakanın TBMM'ye bilgi sunacağı yönünde önlerine bir takvim koyduklarını aktaran Arınç, bu sırada ''yol haritası'' nitelendirmesini kullandıktan sonra, aslında bunu söylediğinde de yanlış anlaşıldığını, ''terör örgütünün ağzıyla konuştuğu'' yönünde bazı basın organlarında eleştiri getirildiğini kaydetti. Arınç, ''takvim'' denilmesinin daha uygun olacağını belirterek, ''Peki takvim diyelim, belki takvim daha yumuşak, daha light oldu'' diye espri yaptı.
Arınç, ''Doğrusu biz buna hazırdık ama bildiğiniz gibi bir görüşme söz konusu, Bahçeli ya da Baykal'la... Bahçeli kapıyı kapattığı için oradan bir beklenti yoktu ama Baykal ile bir görüşmenin hem Baykal, hem de Başbakan tarafından arzu edildiğini biz hissettik'' dedi.
'KIRICI BİR MUHALEFET'
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Deniz Baykal arasında yaşanan mektuplaşma sürecini de anımsatan Arınç, bazı yasama faaliyetleri nedeniyle Ekim ayı içinde TBMM'de konuyla ilgili bir bilgilendirmenin gerçekleştirilemediğini söyledi. ''İtiraf etmeliyim ki en zor, en riskli işi yapmaya talip olduk'' diyen Arınç, ''Yine ne olacaksa olsun, bombalar patlasın, çatışmalar olsun, cenazeler gelsin, ağlayanlar, sızlayanlar olacak, biz bunlara üzüntümüzü beyan edeceğiz, her evden feryatlar yükselecek, dağdakilerin sayısı artacak ama ben bir iktidarım, iktidarım devam etsin diyebilirdik. Zoru tercih ettik'' dedi. Arınç, seçimleri de riske atabilecek bir girişime kalkıştıklarını, bu işi de başarmak zorunda olduklarını kaydetti.
Arınç, şunları söyledi: ’“Şimdi bu gelişler bir sevinçle karşılanıyor. Herkesin bir öyküsü var. 1 yaşındaki çocuğunu bırakıp dağa çıkmış bir kadının 18 yıl sonra dönüşünü düşünün. Bu o çocuk için, annesi için, babası için, akrabaları için ve o dağdan inen kadın için nasıl bir haletiruhiye. Biz bunu yaşamadık ama yaşayanlar var. Dolayısıyla onu karşılayanların da dağdan ve Mahmur'dan gelenlerin de -ki Mahmur'da 11 binden fazla insan var- annesi, babası yurt dışına kaçtıktan sonra orada hayata gözlerini yeni açmış çocuklar var, bunların sevinçlerini tabii görmek lazım. Bu insani olaya bir siyasi kılıf geçirmeye çalışan yaramaz tipler var. İtiraf edelim ki orada da var, bu tarafta da var. Terörün bu şekilde devam edip gitmesini, Türkiye'nin bu sorunla her an baş başa kalmasını, kırılmasını, üzülmesini, yolunun kesilmesini, yatırımların durmasını, Türkiye'nin ayağa kalkmasını hazmedemeyen, istemeyen, terörden beslenen, onu sektör haline getirmiş, kazanç sağlayan iç ve dış mihraklar var. Bunlar için kitaplar yazıldı, televizyon dizileri, bunları anlatan öyküler var. Bunları hepimiz biliyoruz. Bütün bunların bir anda bu süreci tersine çevirebilecek, olayı bir kahramanlığa dönüştürme, Türkiye'deki hassasiyetleri kaşıma, sinir uçlarına dokunma gibi gayretler var.''