Ardından: Jane Goodall

Abone Ol

Primatlara adanmış bir hayat… İnsanlık tarihinin önemli dönemeçlerinden biri, doğa ile bağımızı yeniden keşfetmemize yardımcı olan bilim insanlarının ortaya koyduğu çalışmalardır. İşte bu isimlerden biri, belki de en sembolik olanı Jane Goodall’dır. Onun adı, yalnızca şempanzelerle yapılan araştırmalarla değil, aynı zamanda doğayı, insanı ve yaşamı yeniden düşünmemize vesile olan idealleriyle özdeşleşmiştir.

Jane Goodall için ölüm haberini ilk NatGeo’da okudum… Goodall, bilim dünyasında bir antropolog, primatolog ve çevreci kimliğiyle tanınsa da, pek çok kişi için ondan daha fazlasıdır. O, hayvanlarla insanlar arasındaki sınırları sorgulayan, gözlemle öğrenmeyi öğreten, sabır ve kararlılıkla çalışmayı yaşam biçimine dönüştüren bir insandı.

Antropologlar için bir idol, çevreciler için bir öncü, merak edenler için bir ilham kaynağıydı. Benim için de öyleydi…

Jane Goodall’ın hikâyesi aslında sıradan bir bilim kariyerinin çok ötesindedir. 1960’larda, henüz 26 yaşındayken Tanzanya’daki Gombe Ulusal Parkı’na adım attığında, yanında ne üniversite diploması ne de akademik hiyerarşinin sağladığı güçlü bir destek vardı. Ama ona yol gösteren şey, bitmeyen bir merak ve çocukluğundan beri hayalini kurduğu “hayvanların dünyasını yakından tanıma” isteğiydi.

Orada, şempanzeleri yalnızca “deney nesnesi” olarak görmedi. Onlarla empati kurdu, bireysel farklılıklarını tanıdı, kişiliklerini kayda geçti. Belki de en çığır açıcı bulgusu, insanların uzun süre kendilerine ait sandığı bir beceriyi, yani alet kullanma ve yapma yeteneğini şempanzelerde de gözlemlemesiydi. Bu, insanın doğadaki “özel” konumuna dair ezberleri bozdu.

Birçok bilim insanı başlangıçta ona kuşkuyla yaklaşsa da, sabrı ve gözlem gücüyle ulaştığı veriler zamanla bilimsel çevrelerce kabul gördü. Ve Goodall, yalnızca primatolojiyi değil, insanın kendisini anlamasını da değiştirdi.

İnsan ve doğa ilişkisine dair dersler

Goodall’ın yazdıkları, anlattıkları, insanın doğayla bağını yeniden kurmasına yardımcı oldu. Onun kitapları ve konuşmaları sayesinde, yalnızca şempanzelerin değil, tüm ekosistemin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğini öğrendik.

Bugün iklim krizinin, çevre felaketlerinin ve türlerin yok oluşunun eşiğinde olan dünyamızda, Goodall’ın ısrarla vurguladığı “sorumluluk” kavramı daha da anlam kazanıyor. O, hiçbir zaman umudu yitirmememiz gerektiğini söylerdi. İnsan doğayı tahrip etme gücüne sahipse, onu iyileştirme iradesine de sahiptir.

Onun öğrettiği belki de en önemli ders, bilimin yalnızca rakamlardan, istatistiklerden ya da raporlardan ibaret olmadığıdır. Bilim, insanın kalbine dokunmadıkça ve vicdanıyla birleşmedikçe eksik kalır.

Bir idol olarak Jane Goodall

Goodall’ın etkisi, sadece primatoloji ya da ekoloji alanıyla sınırlı değildi. O, kadınların bilim dünyasında öncü roller üstlenebileceğinin de kanıtı oldu. 1960’larda, erkeklerin hâkim olduğu bir bilim sahasında, genç bir kadının tek başına ormanlara girerek yıllarca araştırma yapması pek çok açıdan “alışılmadıktı”. Fakat o, toplumun çizdiği sınırları yıkmayı başardı.

Bugün genç kadın bilim insanları, çevreciler, hayvan hakları savunucuları için Jane Goodall bir yol açıcı, bir rol modeldir. Onun mirası, yalnızca kitaplarda ya da makalelerde değil, bu cesareti devralan yeni kuşakların hayatında yaşamaya devam ediyor.

Onu okuduğumda, dinlediğimde, takip ettiğimde yalnızca şempanzelerden ya da doğa korumadan söz ettiğini duymadım. Aslında hep insana dair şeyler söylüyordu. Dayanışma, şefkat, sabır, merak, adanmışlık…

İnsan ve hayat üzerine düşünürken yolumu aydınlatan pek çok sözü oldu. Belki farkında bile olmadan, kaleminden dökülen cümleler bana bir öğretmen gibi eşlik etti.

Onun ardından şunu söylemek isterim: “Jane Goodall, kelimelerinle, çalışmalarınla ve ideallerinle bize öğrettiğin peşinden gitme cesareti için teşekkür ederim.”

Bugün Jane Goodall’ın bıraktığı miras yalnızca bilimsel birikim değil. Aynı zamanda etik bir çağrı… Doğaya karşı sorumluluklarımızı, gelecek kuşaklara karşı borcumuzu, insanın doğayla eşit bir ortak olduğunu yeniden hatırlatan bir çağrı.

Onun adı geçtiğinde, çoğumuzun zihninde şempanzelerle kurduğu dostluk görüntüleri canlanır. Ama aslında bize miras bıraktığı en değerli şey, “başka bir dünyanın mümkün olduğu” inancıydı.

Kendi hayatımızda ne kadar küçük adımlar atarsak atalım, onun öğrettiği gibi o adımların toplamının büyük bir fark yaratacağına inanabiliriz.

Jane Goodall artık aramızda olmasa da, sözleri, çalışmaları ve idealleri yaşamaya devam edecek. Onun ardından söylenebilecek belki de en doğru cümle şu: O, hayatını insanlığa ve doğaya adamış bir bilim insanıydı; geride bıraktıklarıyla bizi hâlâ düşünmeye, hissetmeye ve harekete geçmeye davet ediyor.

Bugün onun ardından kaleme alınan her satır, aslında hepimize bir davettir. Doğayı korumak, hayvanlara saygı duymak, birbirimize daha merhametli yaklaşmak… Jane Goodall’ın yaşamı ve sözleri, bize dünyayı değiştirme gücünün yalnızca büyük laboratuvarlarda ya da siyasi salonlarda değil, küçük ve kararlı adımlarda yattığını hatırlatıyor.

Onun öğrettiği gibi, umut hiçbir zaman kaybolmaz. Yeter ki içimizdeki merakı, doğaya olan sevgimizi ve insanlığa karşı sorumluluğumuzu diri tutalım. Çünkü Jane Goodall’ın izinden yürümek, aslında kendi insanlığımızı yeniden keşfetmektir.

Çok da değerli bir Rotaryendi… Şempanzelere ve çevreye olan tutkusunun yanı sıra Jane, çocuk felcinin ortadan kaldırılmasını da destekledi. 2010 yılında Rotary'nin "Bu Kadar" #EndPolio kampanyasına katıldı. Kalbimiz onu tanıyan herkesle birlikte.