Etnik kökenlerimize ayrıldık.
‘Mezhep mezhep’ dağıldık.
Ötekileştirmenin her çeşidini yaşadık.
Ya bizdensin ya onlardan dönemi yaşanıyordu.
Ya dosttun ya da ölümüne düşman…
80 öncesine dönmemize ramak kalmıştı.
Gezi Parkı isyanı sırasında yaşananları düşünün…
Sokak ortasında gencecik çocukların öldürülüşünü…
Şiddet sadece sokakta da kalmıyordu.
Sanal âlemde bile infaz masaları kuruluyordu.
Ve de AK Parti Karşıyaka teşkilat binasının yakılmasını…
Her ikisinde de sivil bir infaz söz konusuydu.
Karşıyaka’da parti binasının ateşe verilmesinin ardından yangın alanına doluşan halkın gözlerindeki kin ve nefrete şahit olanlar sanıyorum bugün hala o bakışların etkisindedir.
İtfaiyenin alana girmesine bile engel olan, yangın büyüdükçe zafer naralarız atan, içinde canlı var mı yok mu diye kontrol edilmesine bile izin vermeyen gözü dönmüş bir kitle…
Tıpkı 22 yıl öncesinin Sivas’ında, Madımadık’ındaki gibi…
Ali İsmail’i katledenlerin sıradan esnaf olduğunu düşündükçe, eline aldığı ‘pala’ ile sokak ortasında kadınlara saldıranların da sıradan insan olmasını yadırgamıyorsunuz.
Ama sıradan bir insanın kısa bir zaman diliminde nasıl böylesine provoke edilebildiğine, nasıl insanlıktan çıkabildiğine akıl sır erdiremiyorsunuz. Bırakın onu bunu…
15 yaşındaki bir çocuğun ardından bile ağlayamaz hale geldik, getirildik.
Bırakın destan yazmayı bir daha birlikte bir şey yapma şansımız, örneğin aynı filme ağlama, aynı maçın ardından sokağa dökülüp eskisi gibi sevinç yumağı olma hatta aynı fıkraya gülme şansımız var mıydı?
İster inanın ister inanmayın…
Ve hala daha o tehlikeli uçurumun kıyısından uzaklaşabilmiş değiliz bence.
Nüfusu 2 binin altına düştüğü gerekçesiyle kapatılan yarım asırlık beldenin ‘mahalle yapılmasına’ isyan eden Kuşulular’ın sandık boykotu…
AK Partili, MHP’li, CHP’li demeden boykota herkesin uyması, sandıklara tek bir oyun bile atılmaması… 2 Haziran’da Kuşu’nun iradesi başlığıyla kaleme aldığım yazıda, Türk halkının gerektiğinde hala birlikte bir şey başarabileceğinin kanıtı olarak gördüğüm ve de Türk demokrasi tarihine geçmesi gereken bir sivil itaatsizlik olarak kayıtlara geçen Kuşu seçimlerinin bende yarattığı etkiyi/sevinci kaleme almaya çalışmıştım.
Ve bugün 9 Eylül…
İzmir’in kurtuluşu, Türkiye’nin kuruluşu…
En kısa zamanda normalleşmesi gereken güzel ülkemde geleceğe dair umut hala var.
Eskiden olsa, örneğin 10 yıl önce, iktidar ve muhalefet partisi il başkanlarının 9 Eylül’de meydanda kol kola yürümesi en fazla bir satırlık detay olarak, ‘Öte yandan’ diye başlayan bir cümlenin ortasında, kurtuluş haberinin altında yazılırdı en fazla. Sayfada yer sıkıntısı olursa bu sıradan detay editörün makasından nasibini alır, okura bile ulaşmadan silinip giderdi.
(Keşke MHP, DSP, SP ve diğer il partilerin başkanları da orada olabilseydi)
Türkiye’ye örnek oldunuz.
Giderek uzak doğu meclislerini aratmayan, küfürlerin, tekmelerin, yumrukların havada uçuştuğu TBMM’deki temsilcilerinize de ders verdiniz.
Omuz omuza, kol kola attığınız üç beş adım o kadar çok şey anlattı ki bizlere…
Dediniz ki;
Biz bu kenti birlikte kurtardık ve bu ülkeyi birlikte kurduk. Kurtuluş coşkusunu da birlikte yaşarız. ‘Belki şehre bir film gelir, iklim değişir, Akdeniz olur’ diyor ya Sezen Aksu.
Ama bizde olan kimsede yok.
Bizde olan demokrasi ve de tahammül kültürü…