Türk’ün ateşle imtihanı…
İhsan Özbelge ÖZDURAN

Asude yaşadığımız, müreffeh zamanlar çok gerilerde kaldı…

Bu yazıda da, izlediğim bir filmden ya da okuduğum bir kitaptan söz etmek… 

Millî sporcularımızın Tokyo’da yazdıkları başarı hikayelerinin heyecanını paylaşmak…

Onları, candan yürekten tebrik etmek…

Ülkemin yaşadığı sevinçleri satırlara dökmek ne yazık ki mümkün olmadı…

Çünkü, çok uzun zamandır…

Başsağlığı ve geçmiş olsun dileklerinden başka dilek dileyemez olduk…

28 Temmuz Çarşamba günü öğle saatlerinde…


Manavgat’tan yükselen alevlerle, imdat çığlıkları sardı ülkenin dört bir yanını…

Millî servetimiz ormanların alevlere teslim olması ile ülkemiz yangın yerine döndü.

Dünyanın  hayranlık duyduğu, mutlulukların demir attığı Gökova körfezi…

Dağlarından yağ, ovalarından bal akan, Manavgat, Marmaris , Milas, Bodrum, Köyceğiz, Fethiye…

Yeşille mavinin kucaklaştığı bu cennet köşelerin, cehenneme döndüğü..

O güzelim yeşil örtünün siyahlara büründüğü…

Gökyüzünün kızıla boyandığı…

Kapkara dumanların, denizin mavisini kararttığı…

Bir korku filmi izliyoruz günlerdir…

Oysa , biz bu filmin fragmanını izlemiştik iki yıl önce…

2019 yazında İzmir’in dağlarında iki gün süren yangın ile…

Üzerinde binbir çeşit çiçekler açan o dağları…

Kapkara, kupkuru, çırılçıplak bırakan ihmalleri…

Bir bir hatırlattı, bu son yaşadıklarımız.. O dağları alevler sararken…

Havaalanlarındaki yangın uçaklarımız bir türlü hangardan çıkamazken…

‘Motoru yok... Motoru varsa da, benzini yok...

Benzini olsa da, yağ akıtıyor… Kuşlar yuva yapmış…

Uçakların hepsi  bozuk… İsteyen binsin gitsin!

Şeklindeki; mesnetsiz ve izaha muhtaç söylemler halâ hafızalarımızda.

Cumhuriyet kazanımlarının medarı iftiharı olan…

96 yıl önce…

M. Kemâl Atatürk’ün “İstikbal göklerdedir” şiarı ile kurulan TÜRK Hava Kurumu’nun… 

Zaman içinde, nasıl da yetersiz hale geldiğini izlemiştik o fragman filminde…

Şimdi… Ülkemizin dört bir yanında art arda çıkan..

Bir haftayı geçen ve gece gündüz devam eden orman yangınlarını konu alan

Uzun metrajlı hazin bir film izliyoruz…

Orman Bakanlığınca, 4900 litre su atma kapasitesi olan THK uçaklarına

5000 litre su atma kapasitesi şartı getirilmesinin hemen ardından

Yangına vaktinde müdahale edilmemesine gerekçe olarak:

Elimizdeki yangın söndürme uçaklarının ‘antika’ bulunarak…

“Eskiye rağbet olsaydı bit pazarına nur yağardı” benzetmesi ile…

Yine, izah edilmeyecek büyük bir ihmal ile yüzleştik.



Yanan, kül olan hektarlarca orman arazisi ile…

Akciğerlerimiz dediğimiz, ekosistemimiz…

Kaçarken yanıp kömür olan, yaban hayatının cümle canlıları…

Kaşla göz arasında yandı bitti kül oldu denilen; yüzlerce yıllık köyler, mahalleler, evler…

Ağıldaki hayvanlar, meradaki sürüler, kovandaki arılar…

Ümitlerle hatıraların, mazi ile istikbalin yol ayrımı…

Yaşamla ölümün sınır çizgisi…

Yaşadığımız; tarifi, tesellisi ve telafisi olmayan bir millî felaket…

Hiç bir mazeretle izah edilmeyecek kadar büyük bir acı…

Çıkış sebebi ne olursa olsun, cenneti cehenneme çeviren büyük bir ihmal…

Ve millî yas ilan edilecek kadar da vahim ve utanılacak bir durum…

“Su akar Türk bakar” deyimini doğrularcasına

Denizin kıyısında, ateşin suyla buluşamadığı bir ihmaller zinciri…

Pet şişelerin içindeki sudan medet umularak doldurulmaya çalışılan tanker depoları..

Yöre belediye başkanlarının “Buraya uçak gönderin, helikopter gönderin, yanıyoruz” feryatları..

Gözyaşları içinde; kadın, erkek, genç, yaşlı canhıraş mücadele eden insanlarımız…

Hakkı.ödenmeyecek olan gönüllülük andı içmiş yangın şehitlerimiz… Orman işçilerimiz…

Yapılan çalışmalar hakkında pek çok açıklama yapan siyasilerimiz…

Ve… Dış basında yer alan haberlerimizle…

İşte budur halimiz; budur, pür-melâlimiz.

Uçamaz denilen ve bakımı yapılmayan yangın söndürme uçaklarımızın aynısı ile…

Yardıma koşan; İspanya, İran, Rusya ve Hırvatistan.

En ihtiyacımız olduğu zamanda, gözlerimiz askerlerimizi ararken…

Elli üç araçlık itfaiyesi ile yardıma koşan Azerbeycan ve yüzlerce Azerbeycan askeri.

William Shakespeare’in

‘‘Biz bu dünyaya kardeş olarak geldik; elele yürüyelim, birimiz diğerinin önünde değil” sözleri ile…

Yanımızda olan İspanya Hava Kuvvetlerine ait iki yangın söndürme uçağı ve yirmiyedi personel.

Bizde ise… Sadece Teknofest’te gösteri uçuşu yapabilme kabiliyeti ile mücehhez…

THK’na ait yangın söndürme uçakları..

Yine hangarda çakıldı kaldı, bizler de öylece bakakaldık...                                   

“İtibardan tasarruf” deyiminin karşılığı, tam da bu olmalıydı...

Görkemli sarayları ve uçmayan yangın söndürme uçakları olan ülkemde…

‘İhmaller’ , ‘kasıtlardan’ daha ağır suçlu olarak çıkmıştı karşımıza…

Yürekler yangın yeri, birlik olalım, birlikte söndürelim bu ateşi feryatları içinde …

Ülkemi acıya garkeden bu büyük yangını anlatan yitik cümleleri…

İhmal ve yok oluş kelimeleri ile kurabiliyoruz şimdi…

Bu acı gerçek… İnsanların, ağaçların, yaban hayatının içindeki hayvanların, börtü böceğin

Kısacası tüm canlıların ölümü ile yok olan geleceğimizdir.

Bu büyük resim… Ülkemizin otoportresidir…

Millet olarak, birlikte yaşadığımız acı dolu anıların selfiesidir...

Bu fotoğraf, tarihin karanlık sayfalarında yerini alırken,

Gelecek nesillere…

Bu millî  serveti, bu zenginlik ve bereketi nasıl yok ettiğimizin izahını yapmaya yüzümüz yok…

Güzel yurdum; yaran çok derin, yükün çok ağır…

Geçmiş olsun Türkiyem…Yaşadığın acılar son bulsun.



Sayfa Adresi: http://www.egedesonsoz.com/yazar/turk-un-atesle-imtihani-/16244