Biz mutlu olmayı bilmiyor muyuz?
Nedim ATİLLA

İnsanın akıl sağlığını koruyup kalbinin acısıyla ayakta durmasının zorlaştığı günlerden geçiyor ülkemiz… Önceki yazımızda dile getirdiğimiz Gallup Araştırması üzerine yapmaya çalıştığımız yorumları değerli dostlarımız da yorumladılar.

Şimdi iki sevgili arkadaşımdan gelen yorumları paylaşmak istiyorum:

İlki Seven Razgırat… Bizim Se7en şöyle yazdı:

2003-2004 yıllarıydı. Kongre Turizmi işi yapıyorum Ankara'da. İşim nedeniyle sürekli büyük ve güzel oteller, havaalanları arasında dolaşıyorum. Çok izlerim insanları... O zamanlarda fark ettiğim bir gerçek katlanarak büyüyor. Biz mutlu olmayı bilmiyoruz. Bir otelde ne zaman kavga eden ya da çocuğuna bağıran bir insan görsem üzülerek bizden biri olduklarını fark ederdim. Derdim ki beş yıldızlı bir tesiste yediğin önünde yemediğin ardında tatildesin. Ağaçlar, deniz mis gibi. Neden mutsuzsun? Havaalanlarında da durum aynı olurdu.

Sonra endüstri ve sanayide çalışmaya başladım. Durum pek de farklı değildi doğrusu. Ben de işyerimde sürekli gülümsemeye, çok derdi varmış gibi dolaşan çalışanlarıma- ki bazılarının gerçekten çok büyük dertleri var- pozitiflere bakabilmelerini öğretmeye, sevginin ve paylaşmanın iyileştirici yönünü anlatmaya ve kendisini tanımayan bir insanın mutlu olamayacağını göstermeye çalıştım. Bunu kimi müşterilerim rutin terapi seanslarına çevirdiler... Bunu Türkiye'de yapmak çok zor.

Çünkü bizi büyük bir aile olarak düşünürsek sürekli gergin anne baba ile yaşamak gibi halimiz... Tüm medya kanallarında gülümsemeyen ve sinirli, bağıran insanları izlerken bunu yapmak aşırı zor. Belki de benim gibi televizyonu hiç açmamak bir seçenek olabilir.

Nasıl gıda alırken çöp yemeyelim diyorsak ruhumuza da çöp sokmamamız gerekiyor. İnsanlara gerçekten sevmenin ne anlama geldiğini öğretmemiz gerekiyor.

Türkiye insanı başka ülkelere göre kendisini en geç tanıyan ülke insanlardan biri. Kendisini tanımayan, tanıyamayan insan nasıl mutlu olacağını nereden bilebilir? Bu durumda elinde başkalarının hayatlarına imrenmek kalır. Üstelik onlara sahip olduğunda da mutlu olamaz çünkü gerçekten ne istediğini bilmez.

Zengini fakiri, büyük iş sahibi, işsiz, memur, öğretmen, doktor, öğrenci... Herkes bir şeyin arayışında ama ne aradığını da tam bilmiyor. Mutlu olmak için para lazım diyor. Çok paran olsa ne yapacaksın diyorsun bilmiyor... Asıl ihtiyacın paylaşarak çoğalmak ve sevmek olduğunu göremiyor. Körleşmiş durumda. Bu böyle gider mi? Gitmez. Ya herkes kanser olur ya da hayatındaki olumlu noktaları görmeyi öğrenir. Tıkandık.

Umutsuzluk ve mutsuzluk dibi gördüğünde mutlaka ayağa kalkmayı başaranlar olacaktır.

Belki de aydınlanma bunu gerektiriyordur.

***

Avukat dostumuz Meltem Altınkaya ise düşüncelerini şöyle kaleme almış: Öfkenin kutuplaşma, yoksunluk, eşitsizlik gibi birçok olgudan kaynaklandığı malûm. Öte yandan okuduğum psikoloji kaynaklı metinlerden anladığım kadarı ile öfke, insana bir şeylerin yolunda gitmediğinin, sınırlarının ihlal edildiğinin kendisine hatırlatması gibi bir işleve sahip. Bu anlamda öfkeyi dışarıya karşı yıkıcı bir şekilde yansıtmaksızın okuyabilmek, kendi varlığımız ve dengemiz için önemli. Bununla birlikte geldiğimiz noktada sadece bireysel olarak insanın değil, içinde yaşadığımız toprakların ve gezegeninin de sınırlarının bu denli ihlal edilmesi karşısında öfkeyi dönüştürebilmek ya da arınmak da hiç kolay değil.

Umarım o sıralamalarda ilk sıralarda yer almamızın ötesinde, bu kavramlara dair bir sıralama yapılmasını gerektirmeyecek günlere ulaşır dünyamız.

Çocuksu da olsa bu dileği buraya bırakıyorum.

***

Onlarca yorum geldi, ikisini seçip yayımladım… Teşekkürler tüm arkadaşlarıma



Sayfa Adresi: http://www.egedesonsoz.com/yazar/biz-mutlu-olmayi-bilmiyor-muyuz/16237