Ruhun sükûneti
Ayda ÖZEREN

Yazın sükûneti var üzerimde, güneşin sarısı, denizin tuzu…

Rüzgârın esintisi, dalgaların sesi, yıldızların tozu var.

Akşamın ışıkları uzak, insan sesleri bir şişenin dibinde…

Ruhum yavaş, ruhum sakin…

Durup öylesine seyrettim doyasıya derin maviyi, güneş yaktı gözümün karasını,

Bomboş sahillerde ayak izi yaptım peşi sıra bir tek yengeçler silebildi izleri…

Ruhum dingin, ruhum sakin…

Güzel günlerimizin azlığından, kötü günlerimizin çokluğundan…

Peşimizi bırakmayan talihsizliklerden, kötü koşullardan…

Şanssızlıklarımızdan, mahrum kaldıklarımızdan, kaybettiklerimizden…

Haksızlıklardan, eşitsizlikten, vazgeçişlerimizden…

Haberlerden, siyasetten, ekonomiden…

Ne varsa kalbimi ruhumu yoran, bıraktım bir an olduğu gibi dağınık boşluğu kapladıkları yere.

Hayatımızdaki her şeyin geçici olduğuna inanmaktı. Hiçbir şeyin sonsuza kadar sürmeyeceğine dair bir düşünceydi.

İyiye, bulduğumuza, bugünümüze, anımıza teşekkürdü bir nevi.

Çetin bir kışa hazırlıktı.

Başlangıçta her duygu güçsüz ve uysaldı içimizde. Sonra giderek büyüdü. Aklımızı, benliğimizi esir aldı. 

Kim olduğumuzu, nerde durduğumuzu, yeteneklerimizi, zaaflarımızı, hatalarımızı, kusurlarımızı görmeye başladığımız bir zamandı belki.

Kabul edebildiğimiz anda da kendimizde yaşadığımız değişim.

Sükûnet bu yüzden.

İhtiraslardan, kavgalardan, koşullanmalardan, diktelerden, yaptırımlardan, ego savaşlarından vazgeçmek…

Sevdiğiniz özelliklerinizin altını çizmek, sevmediklerinizin üzerinden geçmek.

Korkularınızla yüzleşmek, hayallerinizi hatırlayıp bu yolda çaba sarf etmek.

Kendinden hoşnut olmak, kendini sevmek…

Ruhunu dengede tutabilmek, geçmiş ve geleceğe takılarak kaygı duymayı bırakabilmek…

 

Şehrin kapısından içeri baktım bu asayiş -perver halimle…

Yüreklerdeki endişe ruhu köreltmiş, neşeleri emmiş, aklı kemirmiş. İnsanların hepsi hüzünlü, mutsuz, kavgacı, alaycı, kızgın, kırgın, çaresiz, yorgun, bitap…

Bütün bu ruh halleri aynı salgının yarattığı bulaş gibi insanların birbirine geçmiş. Haksızlıklar, bağırışlar, kavga, gürültü, patırtı, hiddet, şiddet.

Kalabalık yalnızlık…

İç bunaltan, beyin çürüten, ruhu öldüren kalabalıkların büyük hayal kırıkları battı ellerime. Acıya karşı tepkisizdim.

Grekçe Ataraksiya

Latince Tranquilitas

“Ruhun Sükuneti”

 

Yaşamı doğal akışına bırakarak yaşamak müdahale etmeden ve beklentilerin çoğundan sıyrılarak…

Evrenle bir olmayı seçmek…

Egolarından, tutkularından ve korkularından arınabilmek.

Ruh dinginliği bir anlamda yeryüzünün bütün karmaşasına uzaktan bakabilmek…Olan bitene seyirci kalabilmek sarsılmadan, bozulmadan…

İç sesim yapabilirsin diyor koru bu yatışkın halini, velhasıl

Dış ses çok yüksek…

Şehrin ışıkları çok parlak…

Badire çok fazla…

Yaşananlar çok trajik…

İnsanlık çok kayıp…

 “İçimde yaşadıklarımın sesi senin yaşadıklarının kulağına erişemez. Yine de kendimizi yalnız hissetmemek için konuşalım.”-  Halil Cibran

 

Şarkı Önerisi : Peace Train –Cat Stevens

“ Son zamanlarda mutlu oluyorum güzel geleceği düşünerek,

Olabileceğine inanıyorum, iyilik kazanacak…

Son zamanlarda gülümsüyorum Dünyayı bir olarak hayal ederek…

Olabileceğine inanıyorum, bir gün gelecek…”



Sayfa Adresi: http://www.egedesonsoz.com/yazar/ruhun-sukuneti/15093