Yeni parti, yeni siyaset üzerine...
Ümit YALDIZ

İntegral Araştırma olarak son zamanlarda yaptığımız çalışmalarda yeni siyasi arayışlar önemli bir yer tutuyor. Yeniye olan ihtiyacı tetikleyen, besleyen tabi ki mevcutların performansıdır.
Daha net bir ifadeyle mevcut siyasi parti ve aktörlerin eskimesidir. İhtiyaca cevap veremiyor oluşlarıdır.

Uzunca bir süredir özellikle İzmir ve Ege’de ‘yeni parti’ talebinin yüksek olduğunu gözlemliyoruz.
2016’da %53’leri bulan yeni parti talebinin halen %45’leri geçtiğini söyleyebilirim.
O tarihten bu yana bu oranı biraz olsun düşüren İyi Parti’nin kurulması olmuştur.

Ama hala neredeyse iki kişiden birine tekabül eden oranda yeni parti ihtiyacı söz konusu…

Ama nasıl bir yeni partiden söz ediyoruz.

Damat Bakan Albayrak’ın ifadesiyle söyleyelim.
“İşte burası çok önemli”

Halk nasıl bir yeni partiden söz ediyor? Yakın geçmişte daha çok muhalefet cephesinden yükselen yeni parti talebinin bugün iktidar cephesinde de dalga dalga yayıldığını söyleyebiliriz.

Belki de Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan gibi isimlere cesaret veren de bu oldu.

Yalnız tam da burada bir noktanın daha altını çizmek gerekiyor.

“Yeni parti gerekli” diyenlerin tamamı ‘kurulursa oy veririm’ demiyor tabi ki.

Kimileri yeni partinin etkili muhalefet için gerekli olduğuna inanırken bazıları yeni bir iktidar partisinin şart olduğunu savunuyor. Görüşler farklı olsa da oranlar cesaret verici…

Buradan bakıldığında Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’ın bu ihtiyaca yanıt verip veremeyecekleri sorunu cevap bekliyor.

Daha önceki yazılarda da altını çizmeye çalıştım.

Kendi adıma her ikisinin bu ihtiyaca yanıt vermekten uzak olduğunu düşünüyorum.

Tabi ki pehlivan er meydanında belli olur. Ayrıca tabi ki hitap ettikleri belirli bir kitle olacaktır.
Ama kendi adıma “sandıkları patlatıp meydanları coşturacak, kitleleri ‘işte bu…’ diye peşinden sürükleyecek bir potansiyel” her ikisinde de göremiyorum.

Öncelikle 18 yıllık iktidarın günahlarına ortaklar.

Sonradan yaptıkları itirazlar daha çok kişisel sebeplere dayanıyor gibi…

“Başbakanlık yaptırmadılar, bakanlık vermediler, siyaseten kendimi ifade edemedimden” öteye gitmiyor şu ana kadar verilen mesajlar.

Özellikle ekonomi alanında “başarılı” işler çıkaran Ali Babacan’a dair beklentinin iş dünyasında oransal olarak yüksek olduğunu görüyoruz. Büyük bir çıkmazda görülen ekonomi için Babacan ismi belirli bir kitle üzerinde etkili olabilir.

Ama Babacan’ın başka açmazları da var.

Vesayet altındaymış gibi bir görüntü çiziyor.

Abdullah Gül vesayetinden söz ediyorum.

Türk seçmeni bağımsız ve güçlü liderlerin arkasından gitmeye programlıdır. Babacan yeni yolculuğunda başarılı olmak istiyorsa ilk mücadelesini bu görüntüyü ortadan kaldırmak için yapmalı.

“İşte burası çok önemli” dediğimiz noktaya geri dönersek; toplum herkesi kucaklayan merkez bir parti istiyor. Ekonomiyi toparlayacak, işsizliği çözecek, adaleti, eşitliği, toplumsal barışı sağlayacak bir parti…

Aslında 2001’de kurulan AK Parti’ye benzer bir modelden söz ediliyor.

O günlerde AK Parti, çekirdeğinde ‘milli görüş yoğunluğu’ olmasına rağmen ‘eğilimler koalisyonu’ olarak tanımlanıyordu. Tüm eğilimler, siyasi görüşler ülkenin kalkınması ve adalet hedefiyle bir araya getirilmişti. Siyasi istikrar ve güven temalı mesajlar halkta karşılığı bulmuş AK Parti kurulduktan sadece 1 yıl sonunda tek başına iktidara getirilmişti.

Gelinen süreçte AK Parti, kendi içinde evrim geçirdi.

Eğilimler koalisyonundan Erdoğan’ın partisine dönüştü.

Ve bugün yeni parti ihtiyacının kabarmasında AK Parti’nin kendi iç yolculuğunun etkisi kuşkusuz büyük olmuştur.

Şimdi önemli bir soruya yanıt vermemiz gerekir.

Eski Bakan Ali Babacan’ın ‘kadro hareketi’ ya da Eski Başbakan Davutoğlu’nun partisi Türkiye’deki eğilimlerin kaçta kaçına kucak açabilecektir.

Mesele onların kucak açmasıyla da bitmiyor. Bakalım bu eğilimler Davutoğlu ve Babacan’ın çatısı altında temsil edilmek isteyecek mi?

Büyük umutlarla kurulan fakat kadro ve söylem bakımından neredeyse Bahçeli’yi sevmeyenler/onaylamayanlar partisine dönüşen İyi Parti’de olduğu gibi Babacan ve Davutoğlu’nun partilerinin de ‘Erdoğan’ı sevmeyenler/onaylamayanlar partisine’ dönüşmesi kaçınılmazdır.

Niyetim cesaret kırmak değil!

Ama yeni partiye olan ihtiyaç, bu ihtiyaca yanıt vermekten uzak partilerle karşılanmaya çalışılırsa, işte o zaman ülke siyasetindeki değişimin önü tamamen kapatılmış olacaktır.

İhtiyaca yanıt vermekten uzak yeni partiler çözümü siyaset kurumundan bekleyen kitlelerin umudunu kıracak, gerçek anlamda yeni partilerin kurulmasını da ne yazık ki geciktirecektir.

Siyaset oyununda rollerin daha doğru dağıtılması adına söylüyorum bunları.

Örneğin Ali Babacan yeni bir parti kurmak yerine yeni partinin ekonomi kurmayı olarak daha fazla iş görebilir. Ya da Ahmet Davutoğlu da farklı bir rolle sahneye çıkmalıdır belki. Yeni parti için çok sayıda aktörden söz etmek mümkün…

Ama daha önceki bir yazıda altını çizdiğim gibi… Yeni parti için yeni bir hikâye yazılmalıdır. Yeni yüzler, yeni aktörler, yeni bir dil, üslup ortaya konmalıdır.

Tecrübe tabi ki önemli… Ama eskinin günahına ortak, yıpranmış, yorulmuş isimlerle yeni bir hikaye yazmak da yazılsa bile bu hikayeye kitleleri inandırmakta zor olacaktır.

Sonuç olarak gençliğin, yeni neslin enerjisini bünyesinde yoğunlukla barındıracak, tecrübeyle gençliği doğru bir şekilde yoğuran, tüm eğilimlere kucak açma potansiyeline sahip yeni bir parti, güçlü bir lider için Türk siyasetinde çok önemli fırsatlar olduğunu görüyoruz.

Er ya da geç doğru bir liderin etrafında doğru bir kadro bu fırsatı değerlendirecektir.



Sayfa Adresi: http://www.egedesonsoz.com/yazar/yeni-parti-yeni-siyaset-uzerine-/13974