İmamoğlu
Ümit YALDIZ

Birçoğumuzun birkaç öncesinde adını sanını duymadığı,İstanbul’un mütevazı bir ilçesinin mütevazi bir belediye başkanıydı Ekrem İmamoğlu…

Ne olduysa oldu.

Kılıçdaroğlu’nun son derece popüler adaylar yerine (Muharrem İnce, Gürsel Tekin vb) onu sahneye çıkarmasıyla başladı herşey…

Burun kıvıranlar, peşinen kaybettik diyenler oldu…

Ki ülkenin en uzun soluklu ulaştırma bakanı, köprülerin, tünellerin, havalimanlarının efendisi, son başbakan ve son meclis başkanının karşısına çıkarılmıştı.

Ağır sıklet şampiyonunun karşısına tüy sıklet bir boksörün konulduğu düşünüldü ilk önce.

Şartlar eşit değildi. Esasen resmiyette İmamoğlu’nun rakibi son Başbakan Binali Yıldırım gözükse de pratikte bizatihi Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yarışıyordu. 1994’ün İstanbul Fatihi Recep Tayyip Erdoğan’la… Çeyrek asırlık iktidarın azı dişini çekmegörevi 48 yaşındaki Ekrem İmamoğlu’na verilmişti.

Yük ağır, yol yokuştu.

Santim santim ilerledi, ilmek ilmek işledi.

Sahada toy, tüy sıklet bir boksörden çok ülkenin içinde bulunduğu durumu özümsemiş, ihtiyaçları doğru tespit etmiş, mevcut yönetim anlayışına alternatif oluşturmayı bilen, kucaklayıcı, sempatik, içten, samimi, güvenilir, güler yüzlü bir lider adayı vardı.

Bir kartopu gibi başladığı yolculukta sakin bir güç olarak her geçen gün büyüdü. Çığa dönüştü. Kürt, Türk, Alevi,  Sunni, Laz, Çerkez.. Herkesi birleştirmişti.

Ülkece herkes bulunduğu ili, ilçeyi bırakıp İstanbul’a kilitlendi. Bu sevimli, içten, samimi çocuğun maçı kazanması için dualar edildi.

Adeta bir Rocky Balboa filmi izler gibiydi Türkiye… Nefesler tutulmuştu.

Dün itibariyle mutlu sona ulaşıldı. Mazbata, mühür alındı.

İşi hala çok zor… Meclis üstünlüğü rakipte…

Rövanş duygusuyla yanıp tutuşan Erdoğan ise en tepede…

İmamoğlu’nun elinde ise halkıyla kurduğu sevgi bağı dışında pek bir şey yok şu anda.

Ama biz ülkece bu çocuğu sevdik.

Bakmayın siz oy vermediklerine.. AK Partililer de sevdi.

Seçim gecesi altını çize çize söylediği ‘kimsenin hakkını yemem. Ama hakkımı da kimseye yedirtmem. Tebrik etmesini bilirim. Tebrik edilmeyi de beklerim’ sözleriyle saf Anadolu kokan tavrı çok alkışlandı. 24 Haziran akşamından çıkarıldığı belli olan dersle gece boyunca yaptığı bilgilendirmeler ona güvenenleri rahatlatırken trafoya girmeye niyetli kedileri de ürküttü.

Tek kusuru Anıtkabir defterine attığı imzadır.

Mazbata almadan ‘başkan’ sıfatını kullanması süreç boyunca taşıdığı olgunluğa küçük bir gölge düşürmüştür sadece.

Seçim öncesi yazılarımda 31 Mart’ın en önemli sonucunun Ekrem İmamoğlu’nun siyasete kazanımı olduğunu ifade etmiştim. İstanbul’u alsa da almasa da bu değişmeyecekti.

Türk siyaseti İmamoğlu gibi bir değeri çoktan kazanmıştı.

Kültür ve Turizm Eski Bakanı Ertuğrul Günay’ın teşhisiyle Türk siyasetinin en önemli sorunu “kaht-ı rical” (adam kıtlığı) ise İmamoğlu bu sorunun da çözümlerinden biridir.

Aranan kan bulunmuştur.

Sadece bir İmamoğlu yeter mi? Tabi ki yetmez.

O nedenle İmamoğlu siyasete mesafeli duran yeni potansiyeller açısından da öncü misyonu da üstlenecektir.

Bir zamanlar AK Parti bünyesinde önemli görevler alan gazeteci Etyen  Mahçupyan 2015’te yaptığı bir söyleşide şöyle diyordu.

“AK Parti 2002’de toplumsal bir dalga yakaladı. Ve halen o dalga kıyıya vurmuş, gücünü kaybetmiş değil.”

Meseleye bu perspektiften bakarsak Mahçupyan haklıydı. AK Parti sürecin, konjonktürün de katkısıyla 3 Kasım 2002’de yakaladığı toplumsal dalganın üzerinde halen sörf yapıyor. 31 Mart sonuçları dalganın eski gücünde olmadığını gösterse de hala kıyıya vurmuş değil.

Bugün tek fark muhalefetin de bir dip dalgaya tutunmasıdır. Başta Ekrem İmamoğlu olmak üzere muhalefet cephesinin yetenekli çocukları o dalganın üzerinde ne kadar kalabilecek, neler yapabilecek birlikte göreceğiz.

Dediğim gibi işleri kolay değil.

Beklenti çok büyük çünkü...

Beklenti ne denli büyükse hayal kırıklığı da aynı oranda büyür.

Bir yandan meclis dengesinin aleyhte olması diğer yandan merkezi iktidarla yaşayacakları soğuk savaş başta İmamoğlu ve Yavaş olmak üzere yeni başkanların en büyük kâbusu olacaktır.

Ve topluma bu denli umut aşılamışken, koşullar ne olursa olsun başarısız olmak gibi bir şansları yok.

En başta da İmamoğlu’nun yok.

Çünkü Erdoğan 4,5 yıl sonra rakibi olma potansiyeli taşıyan İmamoğlu’na çok yakın ve sert markaj yapacaktır. Yani İstanbul’daki mücadele asıl şimdi başlıyor diyebiliriz.

-Efendim seçim iptal edilirse falan…

Sanmıyorum. Çünkü Türkiye acilen soğan-patates gündemine dönmek zorunda... Ve dövizin hareketlendiği, ekonominin güvensizliğe tahammülünün kalmadığı ortamda yapılacak son şey İstanbul seçimlerini yenilemektir. Zaten yenilense tablo çok daha vahim olabilir AK Parti için… O nedenle YSK’nın o üç bavulu iade edeceği kanaatindeyim.

Son olarak İstanbul’un yeni başkanı Ekrem İmamoğlu’na demokrasi adına yaptığı her şey için teşekkür ediyorum.  Dilerim başarılarla dolu bir siyasi hayatı olur. 



Sayfa Adresi: http://www.egedesonsoz.com/yazar/imamoglu/13178