Yeni Dünya Düzeninde Levant’ın İzmir’i
Tayfun MARO

Philip Mansel’in deyişiyle; Levant bir bölge, bir diyalog, bir arayıştır.

19. yüzyıla gelindiğinde, İzmir, İskenderiye ve Beyrut, Osmanlı İmparatorluğu’nun Doğu Akdeniz’de yer alan uluslararası liman kentleriydi. Üçü de büyük ve zengin kentlerdi.

Bu üç şehir Levanten diyalogunu ifade eder. Kozmopolit ve milliyetçi unsurları şehirde bir arada barındıran, Levanten diyalogdur.

Buna karşın, Levanten diyalog, şehirde yıkıcı milliyetçiliği ve baskıcı din taassubunu barındırmamıştır.

Doğu Akdeniz liman kentleri, geçmişte farklı din ve etnisite gruplarını barış içinde barındıran kozmopolit yapılarıyla; devletlerin, sınırların, milliyetlerin tartışıldığı günümüz dünyasında, geleceğin metropollerinin kozmopolit yaşam kültürüne de ışık tutuyor.

Tarih boyunca çok uluslu, çok kültürlü, çok dilli, çok dinli kalmayı başarmış, ancak 20. yüzyılda ulus devletler kurulurken büyük yıkımlar yaşamış bu kentlerden İzmir, sistemin model metropol kenti olma potansiyeline sahip.

Bedensel gücün ulusal büyüklüğe katkı olarak görüldüğü yıkıcı milliyetçilik yeniden ortaya çıkarken, kozmopolit kültürü elan barındıran İzmir’in alternatif sunma potansiyeli, umut olabilir.

Geçen yüzyılın başında milliyetçiliğin yarattığı cazibeyle din rekabet edememişti.

Bu yüzyılın başında tam tersi oldu, tartışmalı bir dinler çağı başlarken milliyetçilik cazibesini yitirdi. Ulusların ulusu olmak fikri, alt kimlik olarak görülen diğer milletlerin itirazlarıyla karşılaşıyor. Fakat sistemde derinleşen kriz, otoriter popülizmi yeniden desteklemeye başladı.

Bugün karşımızda duran dünya problemi, inançların ve milliyetlerin yaşam alanlarını yeniden tanımlayan yeni bir kamusallığın ortaya çıkışıyla ilgilidir.

İşte tam burada, Levant’ın kozmopolit kenti İzmir, yeni dünya düzeninde farklı kültürlerden, dillerden, inançlardan insanların ortak yaşam modeli arayışlarında, ilham veren bir kent olarak karşımıza çıkıyor.

İzmir’in tarih ve toplum belleğinde tolerans fikrinin izini sürmek, yeni kamusallığın ortaya çıkış sürecinde kuşkusuz önemli katkılar yapacaktır.

Yüzyılın başında, Doğu Akdeniz’de Beyrut, İskenderiye, Batı’da Atina gerilerken, İzmir’in yıldızı konjonktürel olarak yükseliyor.

Bununla birlikte, İzmir’in bir cazibe merkezi olarak ortaya çıkışını, kentin iyi yönetilmesine borçlu değiliz;

Eski İzmir evlerini yıkıp Kordon Boyuna o betonları diken Vandallığın ve yağmacılığın elan sürdüğünü görmeliyiz.

Zeytinin ve üzümün yerini yazlık evlerin aldığı bir kültürün talihsiz mirasçıları olarak, İzmir’in tarihi ve kültürel mirasını yok saydığımızı kabul etmeliyiz.

İzmir’in beş bin veya sekiz bin yıllık geçmişinden söz ederken, binlerce yıllık mirastan geriye sadece birkaç arkeolojik kazı kaldığını da görmeliyiz.

Belli ki bu topraklarda yaşanmışlıktan nasibimize fazla bir şey düşmemiş…

Oysa Batı kültürü Doğu Akdeniz’den başlar; dört kitap, üç dinin ortaya çıktığı topraklardan. Batılı olmak için Avrupa’nın icazetine ihtiyaç yoktur.

Hal böyle iken, İzmir bir dünya kenti olma yolunda hareketlenmeye başladı. Metropolleşme sürecindeki İzmir’in nasıl yönetileceği, bambaşka boyutlarda tartışmalara konu olacak.

Başarı istiyorsak, kenti yönetenlerin ve yönetmeye aday olanların, kentin kanaat önderlerinin, kentin önemli kurum ve kuruluşlarının yöneticilerinin bakış açılarını gözden geçirmelerine ihtiyaç var.

Kapitalizmin yeni Dünya düzeninde, çok içimize sinmese de, İzmir bir değişim yaşayacak; Bu değişimi ya İzmir yönetecek, ya da İzmir’e rağmen olacak.

İzmir illaki metropolleşmenin getirdiği bu değişimi yaşayacak.



Sayfa Adresi: http://www.egedesonsoz.com/yazar/yeni-dunya-duzeninde-levant-in-izmir-i/13035