Hız İblisine Teslim Olmuş…
Nedim ATİLLA

“...yavaşlığın düzeyi anının yoğunluğuyla doğru orantılıdır; hızın düzeyi unutmanın yoğunluğuyla doğru orantılıdır. Yavaşlıkla anımsama, hız ile unutma arasında gizli bir ilişki vardır. Bir şey anımsamak isteyen kimse yürüyüşünü yavaşlatır. Buna karşılık, az önce yaşadığı kötü bir olayı unutmaya çalışan insan elinde olmadan yürüyüşünü hızlandırır..."

Bu giriş paragrafını Milan Kundera’nın “Yavaşlık” adlı kitabından aldım…

Dünyada yükselen bir değerden söz etmek gerekiyorsa bunun adı “yavaşlamak”… 1989’da kurulan Slow Food hareketi, Slow Food’un içinden doğan Citta Slow…

Slow Cheese, Slow Fish… İlkini Ayvalık’ta yaptığımız Slow Olive…

İtalya'da fast-food’un toplum ve yaşam üzerine olumsuz etkilerine bir tepki olarak 1986 yılında başlayan ve tüm dünyaya yayılan, Türkiye’de de  desteklenen oluşumun kurucu liderlerinden biriyim.

Yemek kültürlerini korumayı, insan sağlığını gözeten gıda üreticilerini, mevsiminde ve doğal şartlarda yetişmiş sebze, meyve, tahıl satan yerleri, gerçek tarım yapan çiftlikleri, otantik olarak yöresel ve etnik yemekler sunan lokantaları korumayı ve geliştirmeyi hedefliyoruz yıllardır.

Küreselleşen dünyada her şey giderek daha standart hale geliyor. Zira artık üretilen ürünler dünyanın dört bucağına kolayca ulaşabiliyor ve bunun için de belirli bir kaliteye bağlı seri üretim teknikleriyle üretilerek bir standart sağlanıyor. Böylece, o ürünü, dünyanın neresinden satın alırsanız alın aynı kalitede (çok yakın demek belki daha doğru) alabiliyorsunuz. Süpermarketler, seri üretim, standart üretim, yeni ürünler, yeni tatlar hepsi çoğalsın, üretilsin, satılsın ama yerel ürünleri üreten üretici de mağdur olmasın, yaşayabilsin, nesilden nesile bu lezzetler aktarılabilsin. Aksi takdirde bunlar yok olup gidecekler diyoruz.

Binlerce yıllık köy yaşamını, sadece 300 yıllık bir geçmişi olan endüstriyel tarım anlayışı ile değiştirmek istiyorlar. Bize yıllarca kapitalist ekonomi sisteminin köylere yerleştirmenin geleceğimizi kurtaracağı söylendi. Oysa bu sistemle dünyada toprak verimliliği hızla kayboluyor. Sürekli daha çok kimyasal kullanılmasını teşvik eden sistem, toprakları kimyasallara bağımlı hale getirdi. Gençliğin görevi toprağın biyolojik yaşamını iade etmek olmalı.

Yola bu düşüncelerle çıkan Slow Food hareketi şimdi dünyanın en önemli en itibarı yüksek hareketi haline gelmiş durumda. Avrupa’da bitkisel üretimin, biyolojik üretimin yüzde 30’u süpermarket “estetiğine” uymadığı için komposta, çöpe gidiyorsa slow food elbette başarılı olacak…

Bütün bunları yazmamın nedeni Ege Bölgesi’nde slow food adına yapılan iyi işlerin varlığı. Tunç Soyer’in Seferihisar’da kazandığı citta slow başarısı, Foça’da kurulan “Yeryüzü Pazarı”, Türkiye’nin ilk slow food köyü olmaya çabalayan Çeşme Germiyan…

Emin olun, Buca Belediye Başkanı Levent Piriştina kardeşimin “Teknolojik Uyku Festivali” de bu anlamda fevkalade önemlidir.

Milan Kundera ile başladım, onunla bitireyim:

“Çağımızda unutma arzusu bir saplantı haline gelmiştir, bu nedenle, bu arzuyu tatmin etmek için hız iblisine teslim olmuştur çağımız; kendi anımsamak istemediğini bize anlatmak için hızını artırır; çünkü kendinden bıkmıştır; kendinden tiksinmektedir; belleğin küçük titrek alevini söndürmek istemektedir."



Sayfa Adresi: http://www.egedesonsoz.com/yazar/hiz-iblisine-teslim-olmus-/10954