Filiz SEZER
Yalnızlık senfonisi
4 Aralık 2020 Cuma

Yıllar önce daha yolun başında iken, elimde bir bavul, cebimde sadece hayal kırıklıkları, kaçmaktan ziyade kendimi arama ihtiyacı ile sokaklarını hiç bilmediğim, soğuk ve gri kente vardığımda yalnızlıkla ilgili ilk büyük sınavımı vereceğimi biliyordum. Fakat serde gençlik azmi, grileri maviye boyayan umudum ve gönül rahatlığı ile kapısına varacaklarım vardı veyolun sonunda bir şey başarmış olmanın keyfi kalmıştı sadece. Kan bağı olmayanlarla da nasıl bir aile olunabileceğini öğretmişti. Kalabalıklar içinde yalnız olmanın ne demek olduğunu bilmeyenlerdenim ben, hayattaki en büyük şansımın bu olduğunu düşünürüm.

Bugünlerde sık sık tarihimin bu sayfalarını hatırlamamın sebebi gereksiz bir nostalji değil, bu sefer bambaşka bir yanıyla yalnızlık sınavını veriyor oluşumuzdur. Kendi kendine vakit geçirmeyi seven biri olarak eve kapanmaktan önemli bir şekilde etkilenmeyeceğimi sansam da sevdiklerimden uzak kalmanın dayanılmaz sıkıntısındayım ben de hepimiz gibi. Sevinçli kutlamaları çoktan geçtik, en üzüntülü günleri yalnız atlatmaya çalışmak hayatta aşılması gereken bambaşka bir sınavmış. Acı haberlerini aldığımız dostlarımızın yanına varamamanın, omuzlarına dokunamamanın, sarılamamanın yaşattığı çaresizliğinin tarifi yokmuş. “Yalnızlığımla ben baş başayım, nihayet” cümlesi bir Sezen Aksuşarkısından fazlasıymış…

Bunca kaybın içinde bunu mu dert ediyorsun denmesini göze alarak selamlaşmalarınızın yerini alan dirsek/yumruk/ayak ucu tokalaşmasına da hiç alışamadığımı söylemem gerek. Bir alışkanlıkla elim hareket edecek oluyor, sonrasında buruk bir şekilde baş hareketiyle yetinmeye çalışıyorum. Mesafeli veya online, ne kadar uzun sürerse sürsün, sarılıp kucaklaşmayla bitmeyen hiçbir görüşme özlemimi tam olarak gidermiyor. Sarılmak antropolojik açıdan iletişimin ilk yollarından biri. Zaten sözlü iletişimde beden dili, ses tonu gibi enstrümanlarımızın yanında kurduğumuz cümlelerin çok daha az ağırlığı olduğu da bir gerçek. Güven ve mutluluk veren rahatlatıcı etkisiyle, samimi duygularımızı aktarmanın en güzel yolu olan kucaklaşmanın yerine bir şey koyamıyoruz. 

Dün akşam eşimle eve birlikte dönerken “her şey mutlaka yoluna girecek” duygusunu kendime hatırlatmak için başımı omzuna koydum ve sonrasında maskeli halimizi gördüm yansıyan camdan. Kendimizi RenéMagritte’nin Aşıklar tablosunda gibi hissettim. 

Gerçeküstücülerin en önemli sanatçılarından olan Belçikalı RenéMagritte bu tablosunda yüzleri örtülü halde öpüşen bir çifti kendi üslubunda resmetmiş. Bu örtülü öpücüğü bazıları ne kadar âşık olursak olalım kimsenin gerçek yüzünü tanıyamayız ana fikriyle yorumlarken bazıları da aşkın gözü kördür diye açıklıyor. Bir başka yorum ise aşk söz konusu olduğunda ruh eşlerinin her durumda birbirini bulacağı, ulaşacakları yönünde.Günün koşullarında ise bu durum bana ancak maskelerin altında, mesafelerin ötesinde kavuşamamayı çağrıştırıyor. Sevdiklerimizle aramızda hep bir bez parçası, ekran görüntüsü veya iki kol boyu mesafe.

Bu eser aslında Aşıklar olarak adlandırılan bir serinin en bilinen parçası. Diğer eserlerde de benzer şekilde yüzü beyaz bir örtü ile kapatılmış bir kadın figür var. Bu yüzü örtülü kadının, aslında sanatçının çocukluk yıllarında nehre atlayarak intihar eden ve sudan çıkarılırken yüzü beyaz geceliği ile kaplanmış olan annesini temsil ettiğini düşünenler de var. Ancak sanatçı tüm bu iddiaları reddediyor. Magritte ressam olmadığını, düşünen ve düşündüğünü sözlerle veya şarkılarla değil resimle ifade eden biri olduğunu söylüyor ve resimlerini asla yorumlamıyor.

Nihayetinde söz anlatılmak istenenden ziyade dinleyenin anlayabildiği kadarsa resim de bakanın özgür bırakabildiği çağrışımları ve hissedebildikleri kadardır. Maskelerimizi ve mesafelerimizi kaldırıp atasıya kadar,evrim sürecinde yüzbinlerce yıldır sahip olduğumuz sarılma ve dokunma ihtiyacımızı, sevdiklerimizi temelli kaybetmemek uğruna bir kenara bırakmaktan başka çaresi yok.

Kalpten kalbe dokunma yeteneğimiz geliştirilmeyi bekliyordur hem, kim bilir….

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Rahmetliyi nasıl bilirdiniz?
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Bir Batı hikayesi
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Saltanat ve yağma kurumu olarak belediyeler...
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Onlar hayatın düşmanıdırlar sevgilim…
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
Analar ne yiğitler doğurmuş!
Çağdaş ÖZGÜN
Çağdaş ÖZGÜN
Fotoğraf: İnsanlığımızı yitirirken soytarıya mı dönüşüyoruz?
Kemal ARI
Kemal ARI
Atatürk'ü anlamak...
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Göztepe gün sayıyor!
İhsan Özbelge ÖZDURAN
İhsan Özbelge ÖZDURAN
Aklıma 'Doğan Kardeş' geliverince… 
Kemal ANADOL
Kemal ANADOL
Sandık tartışması...
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva