Nedim ATİLLA
Yahudiler bizim ayrılmaz parçamızdır..
18 Nisan 2016 Pazartesi

İki yıl kadar önce Diyanet İşleri Başkanı ‘İzmir’in irfan geleneğine ihtiyacı var’ sözlerine karşı tepki büyük olmuştu… Sevgili Gönül Soyoğul, rahmetli Nuri Bilgin Hoca ile yaptığı içi derslerle dolu söyleşisinde Başkan’ın bu sözlerini de sormuş, Bilgin de “Diyanet İşleri Başkanı şöyle deseydi: İnsanların bir dini anlama ve pratiğe geçirme tarzları kültürlere, şehirlere, bölgelere göre değişir… Böyle dese bir şey denilemezdi” karşılığını vermişti..

Bilgin şöyle devam etmişti: “Ama ‘İzmir’in dine bakışı başka’ dediğinde; İzmir bir yanda, diğerleri bir yanda konumlanmış gibi oluyor. Söylemin kendisinde bir hata var. ‘İrfan geleneğiyle ilgili ikinci cümlesi de iyi değil... Diyebilir ki İzmir’in, Manisa’nın Aydın’ın, İslam’ı hayata geçirme tarzları Konya’nın Yozgat’ınkinden farklı… Böyle dendiği zaman sosyolojik bir bakış olur. Ama bir yanda İzmir, öte yanda tüm diğerleri… İster iyi bir şey söylesin, ister kötü bir şey söylesin, siyaseten doğru değil..”

***

Nuri Bilgin Hoca’nın sözlerini anımsamanın, anımsatmamanın nedeni egedesonsoz.com ‘da yer alan “Basmacı Yusuf’ gitti… Geriye o ayıp kaldı!” başlıklı haber… Haberi okur okumaz hemen 904 sokağa gittim. Kemeraltı Çarşısı’nda ‘Basmacı Yusuf’ ismiyle tanınan Yusef Hoba’nın vefatı sonrası Hisar Cami, ilçe müftülüğü, il müftülüğü ve Diyanet’e yapılan ‘anons’ talebi olumlu karşılık bulamaması sonucu esnaf arkadaşlarının çoğu Altındağ’daki son törende onu yalnız bırakmışlardı…

Geçtiğimiz günlerde uzun yıllar hizmet veren Alevi bir esnafın selâsının Kemeraltı Camii’nde okunmamasının ardından büyük tartışmalar yaşanmış. Hisarönü’nde 50 yıldır esnaflık yapan Musevi Yusef Hoba ya da çarşıdaki adıyla ‘Basmacı Yusuf’ olarak tanınan 78 yaşındaki Hoba’nın vefatı için bir duyuru yapma isteğinin geriye çevrilmesi İzmir’e yakışmamıştır ama Diyanet İşleri Başkanı’nın “irfan geleneğini oturtma” talebi karşılık bulmuştur.

Hisar Kumaşçılık’ta çalışan komşuları ile konuştum.  Ercan Leka duyuru için Hisar Camii’ne müracaat etmiş, cami hoparlöründen sadece ‘Çarşımızın esnaflarından Yosef Hoba vefat etmiştir. Cenazesi saat 16.00'da Altındağ Musevi mezarlığında defnedilecektir’ denmesini istemiş.

Ercan Leka, haberde de okuyacağınız gibi, “İlk önce Konak İlçe Müftülüğü’nü aradık. Olumsuz yanıtın ardından İl müftülüğünü aradık. Oradan da olumsuz yanıt alınca son olarak Ankara’yı Diyanet İşleri Başkanlığı’nı aradık. İzin alamadık. Ve ölüm haberini kendi imkanlarımız ölçüsünde duyurmaya çalıştık. Ama çarşı esnafının çoğunun haberi olmadı” diyordu.

***

Yahudilerin çoğunluğu 1492’den sonra İzmir’e yerleşmişlerdir ama İzmir’de Yahudilik çok daha eskidir. Anadolu Yarımadası’nda Yahudilerin ne zamandan beri yaşadıklarına dair kesin bir bilgi yoksa da Filistin’deki bir kısım halkın muhtelif sebeplerle, daha ikinci Tapınak’ın MS 70’te Romalılar tarafından yıkılmasından önce Anadolu’ya ve Balkanlar’a göç ederek Roma İmparatorluğu’nun büyük kentlerine yerleşmeye başladığı bilinmektedir. Nitekim, özellikle Ege Bölgesi’ndeki kazılarda, yörede MÖ 4. yy’da yaşamış Yahudilere dair bilgi ve belgelere rastlanmıştır. MS 1. yy’da Anadolu’nun hemen hemen her şehrinde Yahudilere rastlandığı seyyahların anlatılarından anlaşılmaktadır.

Eyy… İzmir’e yakışmayan müftüler ve Diyanet İşleri Başkanı… Sizlere Sultan II. Bayezid’i, Yavuz’u, Kanuni’yi, II. Selim’i, III. Murad’ı anımsatmalıyım. İspanya Kraliçesi Kastilyalı İsabella ile Kral Aragonlu Ferdinand’ın imzaladıkları 31 Mart 1492 tarihli kovma fermanını takiben, din ve vicdan hürriyetlerini korumak için Hıristiyanlığı kabul etmediklerine (Sefaradlar) kucak açan II. Bayezid’dir…  Padişah tüm eyalet yöneticilerine hitaben yayımladığı emirle “İspanya Yahudilerini geri çevirmek şöyle dursun tam bir içtenlikle karşılanmalarını söylemişti. Aksine hareket ederek göçmenlere kötü muamele yapacakların veya en ufak bir zarara sebebiyet vereceklerin ölümle cezalandırılacaklarını” buyuran II. Bayezid ülkesine davet ettiği bu göçmenleri ilk olarak İstanbul, İzmir (Tire-Milas) Edirne ve Selanik’e yerleştirmiştir.

Sanat ve ticaretten anlayan, hekimlik, matbaacılık, ateşli silah üretimi, tekstil boyama ve dokuma, dericilik, bakırcılık gibi alanlarda uzman İspanyol Yahudileri, deneyimlerini yeni vatanlarının hizmetine sundular. Bu yeteneklerinin bilincinde olan II. Bayezid bu göçmenleri ülkesine kabul ve buyur ederken “Bu Krala (Ferdinand) nasıl akıllı ve uslu Fernando diyebiliyorsunuz? Kendi ülkesini yoksullaştırıyor ve benimkini zenginleştiriyor” demekten kendini alamıyordu.

Gerek İstanbul’da, gerek diğer şehirlerde göçmenler terk ettikleri bölgelere göre gruplaştılar, anıldılar, o isimlerde sinagoglar kurdular ve hatta soyadlarını bu isimlerden seçtiler. Kordova, Toledo, Sevilya, Navaro, Mayorkas, Kordovero, Geron, Karmona, Leon, Kortez, Medina, etmelerini emretti. Göçmenler bir taraftan yerel halkın hoşgörüsü, diğer taraftan dindaşlarının maddi ve manevi desteği ile kısa zamanda yeni çevrelerine uyum gösterdiler ve gelişmeye başladılar. Zanaat sahipleri bu bilgilerini uygulamaya koyarken İspanya’da daha önce devlet hizmetlerinde bulunmuş olanlar da saraya alınarak özellikle dışişleri ve maliye alanlarında önemli görevler yüklendiler ve söz sahibi oldular.

Osmanlı İmparatorluğu’nun en parlak dönemini yaşadığı 16. yy Yahudilerin de altın dönemi oldu. I. Selim’in (Yavuz) Yahudilere duyduğu güven sonucu para basımı, sarraflık, ezcümle önemli mali işler hemen hemen tamamen kendilerine bırakıldı. Evliya Çelebi Seyahatname’de Defterdar Abdüsselam Efendi’nin, daha sonra Müslüman olmuş bir Yahudi olduğunu yazmaktadır.

Kanuni Sultan Sülyeman Budin’i fethinden sonra birçok Macar Yahidisi Balkan şehirlerine ve İstanbul’a göç ettiler. Kanuni’nin Frens Bey oğlu sıfatı ile çağırdığı II. Selim’in “Naxos adası ve Kiklad takımadaları dükü” ünvanını tevcih ettiği Jozef Nasi, Yahudiler arasında La Sinyora diye anılan teyzesi ve kayınvalidesi Dona Grasya Nasi, Sokullu Mehmed Paşa’nın can dostu idi…

Rahmetli “Basmacı Yusuf” ibadetini Havra Sokağı’nda Donna Grasya Nasi tarafından yaptırılan “La Sinyora” sinagogunda eda ederdi…

İzmirli Yahudilerin büyük çoğunluğu ile akraba olan;  III. Murad tarafından Midilli Dükü unvanı verilen ve Osmanlı –İngiltere diplomatik ilişkilerinin mimarı Salamon Aben Yaeş’i de burada anmak gerek…

Bu yurdun evladıdır Yahudiler…

Yenilikçi padişah III. Selim, 1799’da İstanbul Yahudi Cemaatine müracaatla, Yahudi gençlerin bahriyeli olarak görev yapmak üzere Osmanlı donanmasına katılmalarını istedi. Böylece Yahudiler ilk kez Osmanlı ordusunda yer aldılar.

Yeniçeriliğin kaldırılmasıyla Yahudiler için yeni bir dönem başladı. Özellikle son yıllarda tamamen yozlaşmış olan yeniçeriler en ufak bir bahane ile Yahudi mahallerini yağma ederler, haksız menfaatler sağlarlardı. Buralarda çıkan birçok yangının müsebbibi yeniçerilerdi. Halk ister istemez onlarla iyi geçinir görünmeye, yakınlık ve arkadaşlık kurmaya mecburdu. Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması Yahudiler için de bir kurtuluş oldu.

Abdülmecid 1847’de Kuleli’deki Askeri Tıbbiye’yi ziyaret ederken Yahudi gençlerin yemek sorunu yüzünden okula devam edemediklerini öğrenince derhal, bir haham gözetiminde bir kaşer mutfak açılmasını ve Musevi dinine mensup öğrencilerin cumartesi okula gelmemelerini emretti.

Şiddet ve üzüntü ile dolu işgal yıllarında ise Yahudiler Bursa, İzmir ve Ege’nin tüm il ve ilçelerinde olduğu gibi İstanbul’da da işgalcilerle işbirliği yapmayı reddettiler. İşgal edilen İstanbul’un Amerikan mandasına verilmesi söz konusu olduğu günlerde konuyu incelemek üzere gelen Amerikan heyetine diğer azınlıklar olumlu cevap verirken yalnızca Hahambaşı Haim Nahum, Emanuel Karaso, Aşkenoz cemaati başkanı Reissner ve hukuk profesörü Mişon Ventura’dan oluşan heyet kesin muhalefet ederek Türk hakimiyetini savundular.

Ve Büyük Atatürk… Irkçı totaliter buhranın ilk belirtilerini sezinlediği 1933’te Nazi Almanya’sının ünlü Yahudi profesörlerini Türkiye’ye sığınmaya ve bilim hayatlarına Türkiye’de devam etmeye davet etti. Davete icabet edip Türkiye’ye gelen 103 öğretim üyesi uzun yıllar üniversite ve bilim hayatına değerli katkılarda bulundular. II. Dünya savaşı sırasında Türk diplomatlar olağanüstü bir gayret göstererek görev gördükleri Nazi işgali altındaki ülkelerdeki Türk Yahudilerini (ve çok kez mevzuatı zorlayarak onların Türk uyruklu olmayan yakınlarını) Nazi mezaliminden ve “yok etme kamplarından” kurtarmayı başardılar.

Türk Yahudilerinin anadili Türkçedir. Parlak bir basın mazisinden günümüze kalan tek gazete ise artık 11 sayfası Türkçe ve yalnızca 1 sayfası Judeo-Espanyol dilinde basılan haftalık Şalom’dur. İstanbul’da 98 yataklı Balat Musevi Hastanesi’nden başka yaşlılara, öğrencilere, hastalara, yetimlere ve muhtaçlara destek veren tüm geleneksel hayırsever kurumları da faaliyetlerine devam etmektedirler. Sosyal dernekler kütüphane, spor kolaylıkları ve kültürel etkinliklerle gençlere hitap etmektedir.

***

Yusef Usta, Hisarönünde sevilen bir kimlikti. Tam 36 ay askerlik yapmış. Cuma namazı saatinde Hisarönü çok kalabalık olur, cemaat camiye sığmaz… Yusef Usta dükkanına gelen kartonları kesip özel olarak balyalayan, kartonları cuma namazını kılmaya gelenler için yere seren, namazdan sonra da toplayıp kaldıran bir insandı.

Allah ondan razı olsun. Onu bizden saymayanlar utansın…

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
Toplam 10 yorum var, 10 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
seferiss 23 Nisan 2016 Cumartesi 05:54

‘’Laik devlet söz edildiğinde, dini inanç ve esaslara dayanmayan devlet anlamı akla gelmelidir. Din özgürlüğünün ve bundan doğan hakların hem dînî taassuba, hem de siyasî taassuba karşı korunması gerekir. Bunun için gerekli tedbir laikliktir.’’ ‘’ Vatandaşları içinde çeşitli dinlere mensup unsurlar bulunan ve her din mensubu hakkında adil ve tarafsız tutum ve davranışta bulunmaya ve mahkemelerinde vatandaşları ve yabancılar hakkında eşit adalet uygulamakla vazifeli olan bir hükümet, fikir ve vicdan hürriyetlerine uymaya mecburdur’’ Bu sözlerin söylendiği yıllar Cumhuriyetin ilk onyılların başı ,söyleyen kişi büyük önder Mustafa Kemal Atatürk. Ne günlere kalakaldık.

Yorumu oyla      11      5  
Serdar Örkün 22 Nisan 2016 Cuma 10:22

Çok doğru bir yaklaşım

Yorumu oyla      11      5  
Halit A.YALÇINER 22 Nisan 2016 Cuma 07:25

Ellerıne sağlık.Buyuk ayıp yapan yönetıcıler.yanlıslarından bole bılınclı doğruyu göstermekle duzelteceklerıne ınanmak ısterım

Yorumu oyla      11      5  
Yılmaz Atli 20 Nisan 2016 Çarşamba 13:40

Benim çocukluğum Tilkilik Namazgah semtindeki mahallemizde hep bir arada oynardık kimsenin aklına o böyle bu böyle diye bir şey gelmezdi yazık şu hale bak ayıp oldu.

Yorumu oyla      11      5  
Sevil Soydanbay 19 Nisan 2016 Salı 23:28

İZMIR ADINA, BIR İZMİRLİ OLARAK BÜYÜK BIR UTANÇ DUYDUM. HİC YAKIŞMADI İZMİRE.

Yorumu oyla      11      5  
sevim gökyıldız 19 Nisan 2016 Salı 16:53

Teşekkürler Nedim.. Yobazlığın alıp başını gittiği son günlerde yerinde bir yazı..Ne kadar etkili olur belli değil.En azından söylenmesi gerekeni söylemişsin.Sağol

Yorumu oyla      11      5  
muhalif 18 Nisan 2016 Pazartesi 22:27

müslümanları bile ayıran,kendilerinden olmayanları düşman belleyen bir zihniyetten, diğer din mensuplarına sevgi ve ayrımcılık yapmamaları zaten beklenemez.

Yorumu oyla      11      5  
cengız cansız 18 Nisan 2016 Pazartesi 20:10

yazıklar olsun yobaz kafalar bırde osmanlının torunlarıyız dıyorlar sızmı osmanlının torunları osmanlı azınlıklara böylemi yaptı sızden utanıyorum dıyanet denen kurum

Yorumu oyla      11      5  
enver olgunsoy 18 Nisan 2016 Pazartesi 14:16

s.Atilla ellerize kaleminize sağlik.mükemmel bir yazı olmuş.Kanuninin annesi Helga Hafsa sultan.3.Murat annesi Raşel.2.Ahmet annesi Eva.Abdülmecid annesi Suzi hepsi Yahudi idiler. Nerden nereye geldik.Allah sonumuzu hayretsin.

Yorumu oyla      11      5  
İbrahim Yüncü 18 Nisan 2016 Pazartesi 13:58

Nedim bey, Yusef Hoba'nın çarşıda çok sevildiği belli... Biz İzmirli'ler Yahudi arkadaşlarımız ile birlikte büyüdük. Dostlukları, sevgi paylaşımları ile her zaman topluma huzur katmışlardır. Kendimi, Pirinç tanesi kadar onlardan ayırmadım. Diyanet ne düşünürse düşünsün ancak tavır böyle devam ederse yakın gelecek de elimize megafon alıp yaşadıkları çarşıda bu duyuruyu biz kendimiz yapacağız ÇÜNKÜ MÜSLÜMAN İNSAN AYIRMAZ. BİZİM İÇİN ALLAH'IN HER KULU EŞİTTİR.

Yorumu oyla      11      5  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
Buralara bir daha dönme Göztepe!
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Mutlu s’on!
Dr. Hakan Tartan
Dr. Hakan Tartan
Keser döner sap döner!
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Siperdeki foto nasıl canlandı?
İhsan Özbelge ÖZDURAN
İhsan Özbelge ÖZDURAN
'Cehaletin tek korkusu kadındır…'
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Bodrum’un Gayıkları
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Sorun, sadece seçmenin öfkesi mi?
Nüvit TOKDEMİR
Nüvit TOKDEMİR
Papi Mehmet
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Türk kimliğine husumet beslemek
Ender ALDANMAZ
Ender ALDANMAZ
İmamoğlu’nun el uzattığı Somalı köylüler
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva