Nedim ATİLLA
Televizyon seyretmeyenlerin sayısı hızla artarken..
21 Temmuz 2018 Cumartesi

Dünya Kupası finali ve seçim gecesindeki Halk TV faciasını saymazsanız yaklaşık üç yıldır doğru düzgün televizyon seyretmiyorum. BBC ve DW gibi yabancı haber kanallarına başvurduğum oluyor bazen. Fazla belgesel izlemenin de yeni bir uyuşturucu türü olduğunu düşündüğümden o kanallarla da pek işim olmuyor.

Bu konuda yalnız olmadığımı da görüyorum son zamanlarda. Çevremde evlerindeki televizyonu armağan edenler mi ararsınız, sonsuza dek TV seyretmeyeceklerini söyleyenler mi?... Aslında çok da iyi oldu. TV karşısında geçirilecek zaman yerine kitap okumak, kentlerin eski sokaklarında dolaşmak, doğayı tanımaya çalışmak çok daha keyifli. Mümkünse denize girmek, balık avlamak da çok daha yararlı işler… Zaten - pek de olmuyor ama- benim bile ilgimi çekecek bir şey olsa bile sosyal medya öyle besleyici ki emin olun hiçbir şey kaçırmıyorum. Birkaç saat içinde onlarca kanaldan görüntüler akıyor geliyor önüme. Ama şunu da çok iyi biliyorum, toplumsal dönüşümlerde benim gibilerin televizyon küskünlüğü bir işe yaramıyor…

Ama toplumun her kesimi böyle mi?

Her şeyden önce yoksul haneler için televizyon yokluğuna tahammül edilemeyen araçların başında geliyor. Radyosuz, internetsiz, hatta telefonsuz bir hayat hayal edilemez değil ama televizyonsuz bir hayat düşünülemiyor.

Geçen hafta sonu Birgün Gazetesi’nde Doç Dr. Hakan Ergül ile yapılan söyleşi hayli ufuk açıcıydı. Sayın Ergül’ün kitabı okunmayı bekleyenler arasında… Konuya ilişkin hem teorik hem de pratik çalışmaları bulunan bir isim olan Hakan Ergül, “Televizüel bir dünyayı  getirip hayatımızın merkezine yerleştirmesi bir yana, sözlü kültürün yeniden keşfidir televizyon” diyor.

Ergül şöyle demiş: Televizyonun nasıl bu kadar etkili olabildiğini anlamak için kitle iletişiminin tarihine bakmak yeterli. Bütün yeni iletişim araçları ilk dönemlerinde kendinden önceki medyanın mirasına talip olur, ortaya çıktığı zamanın en etkili araçlarını ve takipçilerini gözüne kestirir. Kendi dilini bulana kadar onların içeriklerini taklit eder. Başarılı oldukça etki alanını genişletir, zamanla kendi özgün dilini, izleyicisini üretir. Edebiyat, gazete, radyo, sinema arasında bu ilişkinin izlerini kolayca sürebiliyoruz. Sonra televizyon çıkıyor sahneye. O güne dek bilinen iletişim araçlarının en etkili donanımlarını alıp hepsini televizüel bir anlatıda eritiyor, yepyeni bir dil üretiyor. Bu görsel dil sonra dönüp diğer araçları derinden  etkiliyor –tıpkı gazetede olduğu gibi…

Televizyonun büyüsü işte burada: Sıradanın, popüler olanın, gündeliğin fantastik mabedi orası… Dışarıdaki hayatı yansıtmaktan çok ürettiği televizüel gerçeklikle bizzat o hayatın yerine geçmeyi vaat ediyor. Ne anlatıyorsa samimi bir dille anlatıyor. Bütün yetenekli hikâye anlatıcıları gibi anlattığı öyküyü “bize” anlattığına ikna ediyor insanları… Büyüsü de farkı da burada.

Burada yoksulların televizyonla kurdukları ilişki fevkalade önemli… Bu konuda da çalışmalar yapmış olan Hakan Ergül bakın bu ilişkiyi nasıl açıklıyor:

Yoksulluğu farklı parametrelerle tanımlayabiliriz ama her şeyden önce yoksulluk, bireyin sağlık, eğitim, bilgiye ulaşma gibi en temel haklarına erişimini engelleyen bir yoksunluklar zincirinin, bir hak ihlâlinin adı. Her şeyden önce yoksul haneler için televizyon yokluğuna tahammül edilemeyen araçların başında geliyor. Radyosuz, internetsiz, hatta telefonsuz bir hayat hayal edilemez değil; ama televizyonsuz bir hayat düşünülemiyor. Hanelerin önemli bir kısmında iki, bazılarında üç televizyon olması da bu korkudan.  Eldeki iyi kötü idare eden televizyon bozulursa onun yerini alabilecek bir başkası evin bir yerinde sırasını bekliyor.

 Buna şaşırmamak gerek çünkü günlük gazete alamayan, internet haber portallarına mesafeli duran bilgi kaynakları sınırlı, sağlık hizmetlerine, sinemaya, tiyatroya ya da kentin cazibe merkezlerine erişemeyen kentli yoksullar için televizyon bu yoksunlukların hepsini bir bedel talep etmeden gideriyor. Yoksul hanelerde televizyonun gün boyu açık olması da bundan: Ekran karardığında evdeki annenin ya da işsizlik dönemlerini evde geçirmek zorunda kalan gencin, babanın yüzleşmek zorunda kaldığı gerçeklik çok yakıcı, renksiz ve katı…

Oysa televizyon herkesi evin dışına davet ediyor, daha renkli, daha fantastik olana doğru bir pencere açıyor, eğlenme ve bilme ihtiyacını gideriyor. Mevcut gerçeklikten koparıyor belki ama ona dayanma gücü de veriyor. Dizilerdeki, yarışma programlarındaki “yalan” hayatların kendi gerçekliklerine uzak olduğunun elbette farkındaydı izleyiciler, “o bizim değil televizyonun gerçeği” diyebiliyor.

***

Bu devran böyle gidecek galiba… Bizim gibi Tv seyretmeyenler ile gözünü TV’den alamayanların birbirlerini anlamaları da zorlaşacak. Burada önümüzde iki seçenek var. İlki “anlaşamayalım, anlaşılmayalım ne olacak” demek, ya  da onları anlamaya çalışmak… İkisi de zorlu seçenekler..

Beterin beteri var..

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
Toplam 5 yorum var, 5 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
Mert 23 Temmuz 2018 Pazartesi 20:47

Tv izlemeye gerek yok hersey belli

Yorumu oyla      9      5  
Komedi 23 Temmuz 2018 Pazartesi 16:44

Merkez , cok haklı. Ahaber resmen insan aklı ile dalga geçiyor

Yorumu oyla      9      5  
Komedi 23 Temmuz 2018 Pazartesi 13:04

TV izledin diye senin ahlakında sorun oluyorsa sorun TV' de değil sendedir.

Yorumu oyla      9      5  
mustafa yenihayat 23 Temmuz 2018 Pazartesi 12:15

seçimden bu yana bende tv. seyretmiyorum..tv.ler de tek tip oldu.. o yüzden ruhsal sağlığım açısından. şöyle bakıyorsunuz tvçlerde doğru dürüst ne kültür sanat programı, ne izlenebilecek filmler, ne de balgesel programlar var, belgesel dahil tüm programlar belli bir görüşe hitap ediyor.. neyseki sosyal medya ve internet var....

Yorumu oyla      9      5  
Merkez 22 Temmuz 2018 Pazar 22:19

Evet tv ler insanları uyuşturuyor ve de ahlaken çökertiyor aile yapısını tarumar ediyor...

Yorumu oyla      10      8  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Dr. Hakan Tartan
Dr. Hakan Tartan
Fenerbahçe ne istiyor?
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Yarattı... Veda ederken ağlattı!
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Memleketin birinde insan manzaraları(!)
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Tükeniş!
Nüvit TOKDEMİR
Nüvit TOKDEMİR
Kara kaplı defter!
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Nereden nereye?
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Çanakkale artık barışın merkezidir!
Kemal ARI
Kemal ARI
'Cehennem savaşı'nda ne yediler ne içtiler?
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Bölgecilik, mezhepçilik ve inşaatçılık...
Rifat ÖZER
Rifat ÖZER
Unutulmazlar...
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva