İzmir Büyükşehir'in yargılandığı davaya 'tarihi' sıfatını ekledik.
Hangi yönüyle tarihi bu dava? Her yönüyle.
Ama en çok da özensiz hazırlanan iddianamesiyle...
Neyse ki mahkemede elmalarla-armutlar ayrışıyor.
Kulaktan dolma bilgilerin, dedikoduların, sahte delillerin iddianameye nasıl girdiği...
Ve dinleme cihazlarından yarım yamalak deşifre edilmiş kayıtlar...
Koskoca davanın tek bir müştekisi (şikâyetçisi) var. İşten çıkarılmış bir şirket personeli..
Yine koca davanın bir tane mağduru var. Dahası biz öyle sanıyorduk. İddiaya göre 'mağdur' olduğu iddia edilen kişi savcıya 'ben mağdur değilim' diye ifade vermiş. Ama yine de 'Sana kim saldırdı' diye teşhis için getirilmiş.
Bilirkişi olarak tanımlanan kişiler ehliyetsiz. Çoğunluğu belediye şirketlerini denetleyen maliyeciler... İddianameye konu Sayıştay raporları henüz kesinleşmemiş. Bir kısmı dava sürecinde Sayıştay tarafından düşürülmüş.  ESHOT dosyası Danıştay tarafından aklanmış. Katlı otopark meselesi, belediye malının belediyede bırakılmasından ibaret, kimsenin şikayetçi bile olmadığı, başka kentlerde onlarca örneği olan bir uygulama...
Cebir, şiddet gördüğü/uyguladığı iddia edilen kimse yok!
Maddi menfaat temin ettiği iddia edilen kimse yok!
Sebepsiz zenginleşen yok! Zimmetine para geçiren yok!
Ama yüzde 60'a yakın oy almış belediye başkanının çete reisi yaftasıyla 400 yılla yargılandığı bir dava var. İddianamede 'suç olarak' nitelendirilen işlerin tamamı T.C yasalarına dayanılarak yapılmış. Savcı'nın 'Neden açık ihale yapmadınız?' sorusu bu açıdan bakıldığında anlamsız.
Manzara buyken insanlar mağdur.
Sadece kendileri de değil... Çoluğu, çocuğuyla binlerce kişiye ulaşan bir mağdur listesi var bugün. Mağduriyetlerin tazmini ise mümkün değil.
Hayatları boyunca karakola, adliyeye gitmemiş, sabıkası olmamış devlet memurları aylardır tutuklu.Diğerleri korkuyor, titriyor. Büyükşehir kilitli... İzmir kilitli... Sadece Büyükşehir mi? Bize sıra ne zaman gelecek diye korkan ilçe belediyeler de kilitli...

Kimse telefonla konuşamıyor, rutin imzalar bile atılamıyor. İzmir Büyükşehir'in üst düzey apoletli bürokratları kendi tesislerinin ruhsatını bile veremiyor.
*

Hazırlık dosyasını tamamlayan savcı (Sait Demiröz) HSYK üyesi olmuş. Gözaltı ve tutuklama kararlarına imza atan nöbetçi hakim (Ali Sayan) mahkeme başkanı...  
Operasyonlar öncesi kritik müdahaleler yapılmış, bazı savcıların 'özel yetkisi' son anda alınmış...
Gözaltındaki personelin davasına girecek hakim davadan yarım saat önce 'izne' ayrılmış. İddianamenin kabulünden sonra mahkeme başkanı bir anda emekli olmuş.
Hakkında yolsuzluk iddiasında bulunulan Kayseri Belediye Başkanı'na anında sahip çıkıp 'kefil olan' Cumhurbaşkanı Gül, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Kocaoğlu'nun Devlet Denetleme Kurulu (DDK) talebine 11 aydır yanıt bile vermemiş.
Daha neler, neler!!!Tarihi Dava'nın hazırlık süreci kafa karıştıran detaylarla dolu...
Aziz Kocaoğlu gibi adı 'dürüst başkana' çıkmış birinin tam 4 asır hapsi isteniyor. Hayatında 'çakı' bile taşımamış bir başkandan ‘silahlı çete reisi’ olarak söz ediliyor.

*
Yazının buraya kadarını aynı başlıkla 9 Nisan 2012’de kaleme almıştım. Savcı Zafer Sercan Yetişer’in 5 yıl sonra gelen mütalaasını okuyunca arşivimden çıkarıp virgülüne bile dokunmadan yeniden yayınladım.  
Bir şafak vakti İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne 300 polisle girildiğinde tarihler 2 Mayıs 2011’i gösteriyordu.  Sadece belediyeyi değil kent topyekûn şoka girmişti.
Bir an bile inanmamıştım.  
Bugün mahkeme heyeti tarafından altı çizilen kumpası o günlerde teşhis etmiştik.
Başından itibaren bir kumpasın içinde olunduğunu biliyorduk.

FETÖ ve hükümet yanlısı medyanın kocaman puntolarla ortaklaşarak dokuz sütuna sığdıramadıkları ‘Yolsuzluk Davası’ başlıklarına rağmen biz işinde içinde iş olduğunu haykırıyorduk.
İzmir’in yüzde 57 oy vererek seçtiği Kocaoğlu’nun ve ekibinin ‘dürüstlüğünden’ emindik o ayrı.
Ayrıca öğretmene şal, öğrenciye mandalina, süt dağıtan bir çete olamazdı bize göre.
Ve çete dediğin belediye otoparkını belediye şirketine değil yandaşına verirdi.
Hatta çete dediğin yapıda en az birkaç sicili bozuk olurdu.
İBB davasında yargılananların büyük bölümü hayatları boyunca ilk kez hâkim karşısına çıkıyordu.
Velhasıl bugün çok daha iyi anlaşıldığı üzere gerçek çetenin nerede olduğu ortaya çıktı.
Devletin en mahremine sızarak polisi, savcısı, hâkimi hatta bilirkişisiyle kumpas çeteleri kuran FETÖ’nün karanlık mensupları bugün hak ettikleri muameleyi görmeye başladılar.
*
Açık söylemem gerekirse; bu davada taraftım.  İzmir’in tarafındaydım. Adaletin tarafındaydım. Bedeli mi? Tabi ki oldu. Aziz Başkan’ın savcılık ifadesini yayınladığımız gerekçesiyle şu an görevde olmayan, görevden el çektirilen bir başsavcı vekilinin talimatıyla hâkim karşısına çıktık. Fatih Yapar kardeşimle…  Ayrıca Fahrettin Dokak kardeşimle yeni yetme maliyecilere hesap verdik günlerce…
Geriye dönük SSK incelemesinde komik cezalara çarptırıldık.
Ve bugün burada kaleme alınmayacak daha fazlası…
Ama Ege’de Sonsöz ekibi İBB davasında ilk günden itibaren haksız yere acı çekenlerin yanında oldu. Ve cesur yayınlarıyla bu davada daha fazla acı çekilmesine mani olmaya çalıştı.
Gücü yettiği kadar…
Bugün haklı çıkmış olmanın gururunu yaşıyoruz.  Mahkeme, bu kumpası planlayan kamu görevlileri için de suç duyurusunda bulunmuş.  Bu kararı en az beraat kararı kadar önemli buluyorum.
Yarınlarda benzer hataların tekrarlanmaması için…
*
Tabi ki çekilen acılar, ödenen ağır bedeller var. Tüm insani uyarı ve ısrarlara rağmen acımasızca tutuklanan Serpil Keskin’in sütten kesilen el kadar bebeğinin ödediği bedel var mesela…
Belki de davanın stresiyle hastalanan, yanlış teşhis ve tedavi nedeniyle tutuklu yargılanırken hayatını kaybeden Alaattin Ersalan mahkemenin bu alkışlanacak kararını göremedi örneğin.
Yahut tam 463 gün hapiste tutulan Pervin Şenel Genç’in ödediği bedeli nasıl tahsil edeceksiniz?
Uzun süre tutuklu yargılanan Ali Sabuktay, Hüseyin Kırmızı, Selçuk Savcı, Mehmet Sayar, Erhan Bey, Hilmi Özen, Gül Şener, Tülay Azeri gibi bürokratların yaşadıkları…
Tek suçları emeklerine sahip çıkmak olan sendikacıların çektikleri…
Daha az tutuklu kalanlar, tutuksuz yargılananlar…
Bir başka şafakta baskın bekleyenler…
Daha neler neler…
Tabi ki de saatlerce sorguya çekilip hakkında 397 yıl hapis istenen, en yakın çalışma arkadaşlarının yok yere tutuklanışını izlemek zorunda bırakılan Başkan Kocaoğlu’nun yaşadıkları…
Konak Meydanı’nda ‘Onları bırakın beni alın diye haykırışı’ hala gözlerimin önünde…
Tabi ki tutuklu ve sanık yakınlarının ödedikleri maddi/manevi bedel var.
*
Ne yazsak, ne kadar yazsak az…
*
Kimileri için geldi geçti… Kimilerini deldi geçti. Geçti işte!
Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk, Şike ve İzmir Büyükşehir…
Türkiye’yi kasıp kavuran bir kumpaslar zincirinin halkalarıydı. Son halka da bugün itibariyle kırıldı, tarihin karanlık sayfalarına gönderildi.
Neden/niçin gibi soruların yanıtlarını bugün daha iyi biliyoruz.

Ancak tam da bu noktada bir gerçeğin altını çizmek bir hakkı teslim etmek zorundayız.
O da siyasi iktidarın İBB davasına başından itibaren mesafeli, itinalı yaklaştığıdır.  Dönemin Başbakanı Erdoğan’ın 12 Haziran seçimleri için Gündoğdu’da gerçekleştirdiği mitingde Pervin Şenel Genç’in adının geçtiği bir ‘sözde tape’ye istinaden söylediği, “Bize yumurta atanları kimlerin finanse ettiği ortaya çıktı” sözlerini saymazsak siyasi iktidara mensup makam sahipleri bu davayı ciddiye bile almadılar.

‘Asıl operasyon bize yapıldı’ diyen Ali Aşlık’tan, ‘Bu davanın içi boş, bir şey çıkmaz’ sözünü Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den 6 ay önce söyleyen Aydın Şengül’e kadar hiçbir İzmirli siyasetçi İBB davası üzerinden siyaset yapmadı.  Dönemin Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın FETÖ’nün şu anda firari olan bazı unsurlarıyla bu dava üzerine tartıştığını süreç içinde bu sütunlardan aktarmıştım. Bakan Yıldırım, siyaset yapmak üzere geldiği İzmir’de FETÖ unsurlarının İzmir Büyükşehir’i mağdur ederek kendilerini mahkûm ettirmeye çalıştıklarını dost sohbetlerinde defaten tekrarlamış ve bu konu üzerinden siyaset yapılmamasını teşkilatından özellikle talep etmişti.
*
Sonuçta İzmir halkının gönlünde çoktan verilmiş bir kararı mahkeme 6 yıl sonra ilan edebildi.  Geç de olsa adaleti tesis edenleri kutlamak gerekiyor. Süreç boyunca acı çekenlere söylenecek tek şey var. Gelmiş, geçmiş olsun!