Melek ERYAZICI
Tabula Rasa
8 Nisan 2021 Perşembe

17. yüzyıl düşünürü John Locke, insanın yaşamı gözlemleyerek öğrendiği ilkesini savunur. Bu önermeye göre akıl, insan ve toplum yaşamının devamı açısından tek yol göstericidir ve evrensel ahlak doğuştan gelen bir özellik değildir. Locke, ahlak olgusunu zihin çekmecelerimizde, “akıl” ve “özgür düşünce” ışığında, deneyimleme, sınıflandırma ve ayrıştırma yöntemiyle oluşturduğumuzu söyler.

Yazılarımda latince kökenli kelime ve cümlelere yer verdiğimi tüm okurlarım bilir.

Tabula Rasa dilimizde “temiz bir sayfa” demek.

Bu haftaki yazımın amacı entelektüel bağlamda felsefeye giriş dersleri vermek değil. Uzunca bir süredir, bilimsel alanda kadına yönelik şiddet ve toplumsal cinsiyet eşitliği konularını uluslararası boyutta araştırırken, şiddetin öğrenilmiş bir davranış olduğu sonucuna da değinmek istedim. Konuyu derinlemesine çalışırken, şaşkınlığımı gizleyemediğim bir unsuru da sizlerle paylaşmak istiyorum.

Şiddet karşısında boyun eğmeyen, rasyonal düşünce, söylem ve yapılanmanın gücüne inanan kadınlara yönelik bir hınç var. Öte yandan, kadının fırsat eşitliğini savunan, yaşamın her alanında kadın varlığına ve söylemine destek veren, birlikte yan yana, omuz omuza yaşam inşasına dikkat çeken erkekleri de bel altı vurarak cinsiyetçi spot tutan başka bir hınç kapısı var önümüzde.

Bu sıkıntılı ve hatta çelişkili duruma, patolojik nefret unsurları, toplumsal cinsiyet bağlamında kadına ve erkeğe yüklenen roller, toplumsal davranış prensipleri, rol karmaşıklığının verdiği tükenmişlik hissi de eklendiğinde baskın değerleri olumlayan toplum paradoksu ortaya çıkıyor. Bu paradoks, şiddet konusu da dahil olmak üzere, kadın ve erkek için yaşamsal eşitliğin oluşturulması ve geliştirilmesi gereken uzlaşmacı yaklaşım çerçevesinde, toplumsal farkındalık ve iletişim yapılandırmasını sekteye uğratarak, durumu kaotik bir çembere dönüştürüyor. Geçen haftaki yazımda, ayrımcılıkta söylem temizliğinin önemi konusuna yoğunlaşmıştım. Bu haftaki yazımda ise, şiddetin temelinde yatan sebeplere ve süreç işleyişine odaklanalım istedim.

Şiddet olaylarının özünde yatan ana sebeplerden en çarpıcı olanı, davranışın nedenini koşulsuz karşı tarafa yüklemek. Sorunu çözebilmenin ilk adımı ise, davranış sorumluluğu farkındalığı kazanmak. Mağdur eksenli söylem ve duygusal analizler, faili şiddet davranışına yönlendiren nedenlere ayna tuttuğu gibi, şiddet failinin davranış biçimi incelendiğinde, kontrol yetisinin sekteye uğraması (ya da kontrolün hiç sağlanmadığı durumlarda) kontrol amaçlı bir arzuya işaret eder. Gerek mağdur karşısında zaafları kapatma arzusu, gerekse içsel baskı unsurlarının kontrol altına alınamaması sonucunda ortaya çıkan şiddet olaylarında, fail kendine has bir tarz benimsiyor. Dikkat edilecek nokta ise, şiddet gözle görülür biçimde eyleme dönüştüğünde kadın açısından yasal müdahale hakkı doğuyor.

Toplum değerleriyle barışık olmayan, hak ve özgürlükler konusunda başkalarının kişisel alanına müdahale hakkını tekelinde gören kişilerin şiddete meyli bir hayli yüksek. Yalnız ve ancak davranış sorumluluğu bilincinin gelişmesi ile önlenebilecek şiddet vakalarında, davranışı reddetmek ilk tepki. Ruhsal dinginliğe ulaşmak, farkındalık kazanmak ve sorumluluk bilinci bu yüzden son derece önemli.

 

Dünya Sağlık Örgütü’nün 194 ülkede yapılan 300’den fazla araştırma değerlendirmesinin güncel raporuna göre, “dünya genelinde 736 milyon kadın hayatında en az bir kez erkek şiddetine maruz kaldı. Bu rakam dünyadaki kadın nüfusunun üçte birine tekabül ediyor” İtaat beklentisinin şiddet vakalarındaki tetikleyici unsur olduğu da bilinirken, temiz bir sayfadan bahsetmek... Şiddetin yıkıcı etkileri arasında ölüm, cinsel hastalıklar, istenmeyen gebelikler ve depresyon varken üstelik.

Pandemi döneminde, şiddet vakalarının belirgin oranda arttığı da bir başka acı gerçek. Özellikle kapanma sürecinin bireyler üzerinde yarattığı baskıya bağlı artan ev içi şiddet vakalarını incelediğimizde, toplumsal cinsiyet algısına dair inanış ve uygulamaların etkili olduğunu görüyoruz. Bu manada, kültürel şekilllenme çerçevesinde, toplumsal cinsiyetin, biyolojik cinsiyetten ayrı ve daha baskın olduğunu gözlemliyoruz.

Toplumsal cinsiyet kavramı neden kadın cinsiyle özdeşleştirilen bir olgu olarak karşımıza çıkıyor?

Çünkü toplum nazarında kadın öznel bir varlık.

Çünkü belirli şemalar dahilinde, kadının varlığını sınırlar içerisinde tescilleme kanısı daha yaygın ve kabul gören bir düşünce biçimi.

Çünkü farklı iki kutuptan biri kadın.

Varlıktan öte, “diğer” cinsle tanımlanması daha uygun görülen bir mülkiyet algısı ile tanımlanıyor.

Bu yüzden, toplum bazında, kadının davranış yol haritasının eril algoritma tarafından oluşturulması daha “emin” görülüyor.

İşte bu yüzden, öğrenilmiş yıkıcı davranışlardan arınmak için hem bir umut, hem de tünelin ucundaki ışık tabula rasa...

Sevgi ve sağlıkla kalın…

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
Toplam 8 yorum var, 8 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
Gülfem eryazici 10 Nisan 2021 Cumartesi 14:12

Kaleminize sağlık, ??

Yorumu oyla      2      3  
Mine Ertemiz 8 Nisan 2021 Perşembe 12:05

Teşekkür ederim böyle güzel ve anlamlı bir paylaşım için??

Yorumu oyla      2      3  
Murat C. 8 Nisan 2021 Perşembe 10:34

Aslında insan var sadece .İnsanlığı ,adaleti ve saygıyla yaşamayı ,ve saygıyla yaşarken egitimin ömür boyu devam ettiğini ogrenirsek ,her sayfamız beyaz olacaktir. Kaleminize ve görüşlerinize sağlık

Yorumu oyla      2      3  
Mert 8 Nisan 2021 Perşembe 10:32

Çok güzel bir yazı olmuş .Teşekkür ederiz emeklerinize

Yorumu oyla      2      3  
Gonca Cinkir 8 Nisan 2021 Perşembe 10:30

Başlığının ne kadar ilginç olduğunu düşünerek başladığım,ve heyecanla bir çırpıda okuduğum , ve tekrar yeterince derince analizlemis miyim acaba diye düşünüp bir daha okuduğum bir yazı olmuş.cok güzel . Kaleminize ve yüreğinize sağlık.bugunlerde en çok TABULA RASA ihtiyacindayiz toplumsal olarak galiba ...Hayatımızın her alanında yeni acilmis tertemiz sayfalar olması umuduyla , yazı için teşekkür ederim .

Yorumu oyla      2      3  
Hümeyra Tektaş 8 Nisan 2021 Perşembe 10:11

Çok güzel bir yazı olmuş... Kaleminize ve emeklerinize sağlık... Allah kadınların yüreklerinden cesareti eksik etmesin...

Yorumu oyla      2      3  
Erhan Doğanay 8 Nisan 2021 Perşembe 10:11

Düşünce ve görüşleriniz muhteşem. Kaleminize sağlık ????????

Yorumu oyla      2      3  
Seçim Seziş 8 Nisan 2021 Perşembe 09:08

Tabula Rasa açtım ...Hak edilmiş haklarımı sonsuza kadar Ata''mın ışığında savunmaya devam edeceğiö

Yorumu oyla      2      3  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Dr. Hakan Tartan
Dr. Hakan Tartan
Fenerbahçe ne istiyor?
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Yarattı... Veda ederken ağlattı!
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Memleketin birinde insan manzaraları(!)
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Tükeniş!
Nüvit TOKDEMİR
Nüvit TOKDEMİR
Kara kaplı defter!
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Nereden nereye?
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Çanakkale artık barışın merkezidir!
Kemal ARI
Kemal ARI
'Cehennem savaşı'nda ne yediler ne içtiler?
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Bölgecilik, mezhepçilik ve inşaatçılık...
Rifat ÖZER
Rifat ÖZER
Unutulmazlar...
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva