Rüya gibiydi her şey, meteoroloji günler öncesinden İstanbul’daki kar yağışı ihtimalinin haberini verdi. Dikkat edin donacaksınız, dedi! Açıkçası ben pek inanmadım. Çünkü Türk medyası ilginçtir dağ fare doğurur hep, belediyede benimle aynı görüşte olacak ki, tedbir almamayı seçti.

Ve, beklenen kar yağışı 50 yıllık İstanbullu Magi’imi bile şoka uğrattı. Aralıksız yağan kar ile şehir bir anda beyaz bir örtü çekti üstüne. Ömrümde tanık olmadığım kar taneleri ile tek tek tanıştım. Gittim hepsine hoş geldiniz dedim, ne iyi ettiniz ne çok ihtiyacımız vardı, saf ve temiz bir şeylere diye de ekledim. Onlar da bu şahane karşılama törenim karşısındaki memnuniyetlerini görüş mesafesini 5 metreye düşürerek gösterdi.

Filmlerde gördüğüm ne varsa hepsini yapmaya koyuldum; önce filtre kahve yaptım, sonra pikaba Edit Piaf koydum açtım camlarımı karı izlemeye başladım. Tam huzura erecektim ki Ceku’nun (kendisi ev canlısı) cama vuran kar taneleriyle kavgasına irkildim. Tam orgazm olacakken aklına ödenmemiş faturaların gelmesi gibi bir şey! Ceku’yu daha fazla bekletmeyip dize kadar kar dolu balkona attım! İlk anın şokuyla bu yumuşak, beyaz ve soğuk şeyin ne olduğunu kavramaya çalıştı ve sonrasında bu yenir mi diye bir ısırık aldı. Sonuç itibari ile evcil hayvanların zamanla sahiplerine benzediği söylenir, ben kara parfüm sıkıp saklayacak kadar çok severken, Ceku’nun yemesine şaşırmadım, hatta yanına gidip bir parça da ben yedim, tadı tuzu yok kalorisiz dondurma gibi bir şey.

Doğa insanın her ihtiyacına cevap verecek şekilde var olduğu için, ülke olarak yaşadığımız zor, sıkıntılı, pislik ve lanet günleri siyasetçilerin yumuşatamadığını görünce sesi ve stresi içine hapseden kar tanelerini gönderdi yeryüzüne ve çamura dönüşmeden kısa süreli bir antidepresan etkisi yarattı.

Hiç bir ortak paydada birleşmez dediğimiz insanlar kar topu oynadı, leğeni şamreli alan doyasıya kaydı…

 

* * *

İnsanın temel ihtiyaçları basit aslında; yemek yemek, korunmak ve sex yapmak! Hormonlu meyve sebze yemekten ya da toplum baskısından aç gezmek zorunda bırakılmış insan mutsuz!

Ülkenin sağında solunda, araba lastiğinden çok bomba patlar olmuş, ev kredisi çocukların okul taksiti faturalar derken sex geçmişte kalmış bir lezzet…

Söyleyin ne yapsın bu halk nasıl mutlu olsun!

Hazırsanız cevaplıyorum, ben yaptım siz de yapın, bu bir emirdir!

İnsanlar doğadan kopunca mutsuz oluyor, öncelikle doğanın bir parçası olduğunuzu hemencecik kabullenin. Yapay egolarınızın kuzu sevmek ve çimlere çıplak ayakla basmaktan sizi alıkoyduğunu biliyorum. Kimse görmeden de olsa yapın bunu. Ama azıcık da zekanızı kullanın lütfen, bu havada çıplak ayakla çime basarsanız ishal olursunuz, o nedenle güneş toplayın mesela…

Sonrasında iyi müzik dinleyin.

Şu sıralar toplumsal mutabakatı sağlayan bir diğer gelişme Sezen AKSU albümü...

6 yıldır susan o ağız, bülbül gibi şakıyor. Hemen indirin albümü iTunes’tan kendinize favori şarkı bulana kadar bin defa dinleyin. Arkada çalan enstrümanlarını duymaya çalışın. Bu çalan çello, bu çalan keman, bak bu bir ud deyin birbirinize.

Ben içki içmem diyen tarçınlı çay içsin albümü dinlerken ama ben kırmızı şarap içtim...

‘‘Sezen sen hem zehirsin hem de panzehir’’ der can dost Fezi Altun!

Yok hala rahatlamadıysan, Uludağ’da kayak yapmak zorunda değilsin… Ziyaret et, annene git, ananene git, gidecek yer bulur insan yeter ki gitmek istesin.

Ülke ve insanlık olarak toplumsal bir barış tahsis etmenin yolu doğa ve sanattan geçiyor. İnsan doğaya değince yeşeriyor, iyi müzik duyunca aşık oluyor... Yaşanan onca şeye rağmen bakın ne demiş Sezen;

Lakin...
Hayat fışkırır damarlarımızdan
Onca şeye rağmen
Doyasıya... ölesiye...
Ve biz bir yandan yüzü kızaran insan
Hayvan gibi atlarız avımızın üstüne
Hem katil... hem kurban...