Tayfun MARO
İnsana dair bildiğim her şey muğlâk
8 Şubat 2016 Pazartesi

İnsana dair bildiğim her şey şartlara göre değişkenlik gösteriyor. Bu gerçekle yaşamaya bir türlü alışamadım. Belki de alışmak istemedim.

Bir kere, insan, öyle duruşu olan, dik duran bir varlık falan değil; iki ayağı üstüne dikilmenin dışında… Hele hele, iki lafın arasında, duruş sahibi olmaktan, dik durmaktan bahseden insanlar hepten sürüngendir. Bilin ki, ilkesizlik, eyyamcılık böyle insanların iliklerine işlemiştir. Örneğin, siyasetçiler…

Şimdi bu da nereden çıktı, değil mi?

Nihayetinde, ben de insanlar âleminde yaşıyorum ve bu âlemde üstüne üstlük bir de sosyalleşmişim. Durum böyle iken, insanın ikiyüzlü halleriyle hemhal yaşamak ve kafam hiç basmadığı halde olan bitene kamusal yaşam adına katlanmak, zaman zaman hepten çekilmez yapıyor hayatı.

İşte yine tahammülün dibe vurduğu zamanlardayım; ikiyüzlü insan halleriyle, kendimizi inandırdığımız yalanlarla hesaplaşmak belli ki iyi gelecek…

Düğme ilikleyenler hiyerarşisi, yöneten sınıftan, sivil ve askeri bürokrasiden başlayan ve sokaktaki sade yurttaşa kadar uzanan itaat zincirini ifade eder. Bir yerlerde yazmıyor, kendimce tanımladım.

Birbirinin önünde düğme ilikleyen insanlarız. Bunun adını saygı koymuşuz. Saygı, itaatin öbür adı...

Ast üst ilişkisinde saygının gereği gibi kabul görse de, düğme iliklemek tam olarak itaatin gereğidir. Sistemin hiyerarşik yapısında kimlerin kimler huzurunda düğme ilikleyeceği bellidir.

Kendisinden yukarda durduğunu bildiği için o kişinin önünde düğme ilikleyen insanın ruh hali nasıldır? Bunu ne zaman düşünsem ter basıyor. Kim bilir kimlerin önünde bilerek veya bilmeyerek ceketimin düğmesini ilikledim… Saygıdan değil, önünde eğildiğimi göstermezsem başıma gelebileceklerden çekindiğim için düğme iliklediğimi iyi hatırlıyorum. Sistem, muktedirler önünde eğilmeyi öğretiyor. İtaat eğitimi okullarda başlıyor, ölünceye kadar sürüyor.

Baş eğmek, insanlığın olağanlaşmış halidir. Uygarlığın ve toplumsallaşmanın getirdiklerindendir. Modernist gündelik hayat, munis, itaatkâr insanı gerektirir. Bilinebilirlik ve kesinlikler sistemin bekası için elzemdir. Asayiş ve düzenin sürdürülebilir olması için böyle bir zaruret vardır. Başkaldırı, olağan dışı durumlarda ortaya çıkar ve bastırılmayan isyan yok gibidir.

Hal böyle iken, gündelik yaşamda tanık olduğumuz o mahalleli diklenmelerini, hele hele siyasetçilerin o babalanmalarını hiç anlamıyorum. Dik duruyoruz… Eğilmiyoruz… Omurgalı duruş falan…

Ne dik durması birader, sistemin efendilerinin önünde esas duruşta bekliyorsun! Senin “dik durmak” dediğin o duruştur.

İnsan, ikiyüzlü ahlakı benimsedi. Fakat bu gerçeği kendisinden bile saklıyor. Hal böyle olunca, gerçeğin acı bilgisinden kaçan insan, ahlakın bu ikiyüzlü halini olağanlaştırma yoluna gitti. Ve bu olağanlaşmanın getirdikleri, ahlak normu olarak toplumsal yaşamda kabul görüyor.

İnsan aslında pek matah bir varlık değil. Ama matah bir şey olduğuna inanıyor. Sorun da burada. Bu kadar kusurlu bir yaratığın kendini mükemmel sayması, yanlış yerden başlamasına yol açtı. Öyle ki, insan sanat yapmaya muktedir iken, silah yapıp birbirini öldürüyor. Yaşamı değil ölümü referans alıyor. Bu yüzden, “barış” diyor, öldürüyor; “savaş” diyor, öldürüyor. Mutlaka öldürüyor. Ve bu öldürme arzusu, toplumsal yaşamın eril özelliğinden kaynaklanıyor.

İnsan bir meçhul olduğundan değil, karakterindeki değişkenliğin yol açtığı muğlâklık onu yönetilebilir kılıyor. Yönetilen insan, yarım insandır. Ergin değildir.

Kişiliğine işleyen muğlâklık insanın değerini aşındırıyor. Bu yüzden, yüzyılda bir, insanın değer diye kuşandığı ne varsa üstünden dökülüyor.

Yine böyle zamanlardayız. Bütün değerleri, bütün ahlak normları çökmeye başlayan insanlık âlemi büyük bir çöküşün eşiğine geldi.

Dönüşü olmayan bir çöküşün, tükenişin, çürümenin orta yerindeyiz ve insana dair bildiğim her şey muğlâk…

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Rahmetliyi nasıl bilirdiniz?
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Bir Batı hikayesi
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Saltanat ve yağma kurumu olarak belediyeler...
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Onlar hayatın düşmanıdırlar sevgilim…
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
Analar ne yiğitler doğurmuş!
Çağdaş ÖZGÜN
Çağdaş ÖZGÜN
Fotoğraf: İnsanlığımızı yitirirken soytarıya mı dönüşüyoruz?
Kemal ARI
Kemal ARI
Atatürk'ü anlamak...
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Göztepe gün sayıyor!
İhsan Özbelge ÖZDURAN
İhsan Özbelge ÖZDURAN
Aklıma 'Doğan Kardeş' geliverince… 
Kemal ANADOL
Kemal ANADOL
Sandık tartışması...
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva