Engin ÖNEN
Def-i Bela çorbası
6 Nisan 2020 Pazartesi

Hadi Nedim Atilla’dan izinsiz (!) bir hikaye anlatalım bizde, içinden geçtiğimiz günlerin anlam ve önemine uygun olarak.

İzmir ticaret kenti olduğu için, liman ve kervanlar aracılığıyla salgınlardan en çok etkilenen yerlerden biri olmuştur hep.

Bir ay kadar önce Narlıdere Cemevi, geleneksel bir tören düzenledi. Biz de katılıp izledik ve onunla yetinmeyip, biraz da araştırma yaptık bu konuda.

İzmir’de odun ve kereste satarak yaşamlarını sürdüren Tahtacılar (Alevi, Türkmen), işleri gereği yolları sıkça limana düşermiş. Onlar kervanlar ve gemilerle gelen ölümden habersiz dağlarda yaşarlarmış. Ancak bu yolla salgın kendilerine de musallat olunca, dağlarda sıkça yer değiştirmekte bulurlarmış çareyi.

Ancak liman ve kervanlar yoluyla gelen salgınlardan, dağlarda yaşadıkları halde onlar da çok zarar görmüş. Murat Küçük’ün, “Horasan’dan İzmir Kıyılarına Cemaat-ı Tahtacıyan” kitabındaki anlatımdan öğrendiğimize göre, salgın hastalıklar karşısında savunmasız kalan Tahtacılar, hastalığı defetmede etkili olduğuna inanılan yöntemler geliştirmişler.

“Bir sabah, erkek kılığına giren kimi köy kadınları, dışarıdan bir çingene obası gibi şamatayla köye girer. Kapıları yumruklar ve uzak yoldan geldiklerini, aç olduklarını söyleyerek her evden yiyecek isterler. Aralarında kadın kılığına girmiş erkekler de vardır. Sırtlarında heybeler, sepetler… Bağırıp çağırarak, şakalaşıp gülerek bütün kapıları dolaşır, her evden mutlaka bir şey koparırlar. Bazen evlerin birinde bir kadın mahsustan vermeye yanaşmaz ve başından savmak ister. O zaman kafile kıyameti koparır…”

Gülüp eğlenirler. Hastalık yüzünden ölü toprağı serpilen köye neşe gelir belli ölçüde. Dümbelek çalarak, bağırıp çağırarak erzakı toplayıp köyün meydanında bir taş ocak kurarlar. Un, bulgur, şeker, tuz, salça, nohut… Ne toplanmışsa hepsi içine atılır kazanın. Bu acayip çorba pişene kadar şamata devam eder. Pişince de hep birlikte yenir.

Çoluk çocuk herkes tatmalıdır bu çorbayı. Bunu yiyenin hastalıktan kurtulacağına ve hastalığa yakalanmayacağına inanılır.

Törenin adı derme devşirmedir. Eski otantikliğinde olmasa da halen Narlıdere ve Bademler köyünde zaman zaman yapılmaktadır.

Çorbanın adı, def-i bala, yani belayı/hastalığı kovma çorbasıdır.

Evet, şimdi biz yine derme devşirmeye ağırlık vermeliyiz. Bu salgını en az acı ve kayıpla atlatabilmek için def-i bela çorbasının kazanlarını her yerde kaynatmalıyız.   

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Nüvit TOKDEMİR
Nüvit TOKDEMİR
Papi Mehmet
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Manisa bir 'olmaz'ı nasıl 'olur' yaptı?
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Türk kimliğine husumet beslemek
Ender ALDANMAZ
Ender ALDANMAZ
İmamoğlu’nun el uzattığı Somalı köylüler
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Mahfi Eğilmez’den Yeni Ekonomi ve Çevre
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
Bugün hepimiz çocuk olalım!
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Görgüsüz açlık ve ikiyüzlü siyaset!
Fatih YAPAR
Fatih YAPAR
Gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklemek!
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
Çok başarılı bir STK örneği: EÇEV
Cumhur BULUT
Cumhur BULUT
Bizim Yahudiler neden susuyor?
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva