Kemal ARI
Bu yalan fazla uzadı, zor ‘oyunu’ bozmalı!
16 Aralık 2019 Pazartesi

Kendimi bildim bileli, bu ülkede “Ermeni Sorunu” hep baş ağrıttı…

Ve hele en son, şu ABD’nin yaptığı…

Biliyorsunuz, birkaç gün önce ABD Senatörler Meclisi, Ermeni olaylarını “soykırım” olarak niteleyen önergeyi kabul etti. Önerge bir ay kadar önce, Temsilciler Meclisi’nden de geçmişti.

Şimdi önerge, “Dostum” Trump’ın masasında…

Bakalım o ne diyecek!

***

Ancaakkk…

Olaylar bu noktaya gelmeden, Türkiye’nin gazını alacak açıklamalar yapmaktan da geri kalmadı “Sam Amca”

Yok neymiş; başkan Trump kabul etmeden Temsilciler Meclisi’nin ya da Senatörlerin “tehcir” olayını, “soykırım” olarak nitelemesinin bir yaptırımı yokmuş…

En son, ABD’nin Ankara Büyükelçiliği de bu noktaya değinerek, bu zamana değin ABD Başkanlarının bu olayı, “soykırım” olarak adlandırmadıklarını; “Büyük Felaket” dediklerini açıkladı…

Aman ne incelik, ne üslup!

Bahtiyar olduk, böyle olduğu için…

Tövbe tövbee!

***

Türkiye’de elbette haklı olarak hem hükümet çevrelerinden hem de kamuoyundan, tasarının kabul edilmesine tepkiler geldi.

Doğrusunu soruyorsanız, bu tepkiler elbette olmalı.

Ancak, sonuçta bu tepkilerin bir anlamı yok.

Niçin?

Elin oğlunun derdi, gerçekleri öğrenmek ve senin hakkını sana teslim etmek değil de ondan...

Bu yolda hiçbir zaman, hiçbir emperyalist güç istekli davranmadı.

Ki, elin ABD’si davransın!

Ülkeler bu olayları ne yazık ki “hakkaniyet” ve “hukuk” ölçüleri içinde değil, çıkar ilişkileri içinde değerlendiriyor.

Bir de önyargılar var, elbette.

Kesin olarak kabul etmemiz ve bir yasa gibi hiç göz ardı etmememiz gereken kimi noktalar var…

***

Bunlardan birincisi, Batı Dünyası’nda Türkler’e yönelik önyargılar…

Burada bilinçli olarak “Müslüman dünyaya yönelik” demedim, elbette bu da önemli bir konu; ancak bu sözünü ettiğimiz ön yargı doğrudan Türkler’e özgü olanıdır ve bilenler için söylüyorum, 16. Yüzyıldaki “Anneciğim Türkler” sloganlarına kadar gider…

İkincisi ise, uluslararası ilişkilerde bu önyargıların yanı sıra ülkelerin olaylara kendi çıkarları penceresinden bakmasıdır.

Bu nedenle şunu açıkça söylemeliyiz:

ABD, bu olayda güncel politikaların etkisiyle, tarihi olayları çarpıtmış ve değişen dünya konjonktüründe olaya hep, siyasal etkenleri dikkate alarak bakmıştır…

Nedir o?

Türkiye’nin ABD ile gerek PKK ve gerekse PYD üzerinden gerilen ilişkileri…

Türkiye’nin Rusya ile oluşan yeni denge politikalarına ve bölgedeki arayışları…

Türkiye’nin Kuzey Suriye operasyonları; en son da Fırat’ın doğusuna yönelik askeri harekatı…

Bu ve benzeri ilişkilerin geldiği son durumu geniş bir çerçeveden düşünün bakalım, görünen ne olacak?

Üçüncüsüne gelince; güç faktörü…

Uluslararası ilişkilerde uluslararası hukuk dediğiniz şey, yalnız güçlü olanın hesabına işleyen, ona yontulan bir çıkar mekanizması gibidir.

Gücünüz varsa, hukuk da size çalışır.

Hakkınız varsa, bunu elde etmeniz için gücünüz de olmalıdır.

Yoksa kimse gözünüzün yaşına bakmaz…

Örneğin, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, savaş hukukunun gereğidir diye Türkler’e 10 Ağustos 1920 tarihli Sevr’i dayattılar.

Bu antlaşma, ulus için bir idam fermanıydı.

Ancak Türkler bunu kabul etmediler.

Şanlı bir direnişle, kendi silahlarıyla zafer elde ettiler ve emperyalist saldırıları Anadolu bozkırlarında kırdılar…

O zamana dek uygulanamayan Sevr…

Bir tekmede tarihin çöplüğüne atıldı.

Onun yerine Lozan Barış Antlaşması imzalandı…

Ve hukuk birden ibre değiştirerek; “hukukun gereğidir” diyerek, Sevr’in yerine Lozan’ı Tarih Baba’nın belleğine kaydediverdi…

***

Şimdi bu gerçekler ışığında bakalım:

Tarihte, 1915 Ermeni Olayları diye bildiğimiz “tehcir kararı ve uygulaması”nın bir soykırım olmadığını, gerçekte Batı bilmiyor mu?

Hem de öyle bir biliyor ki!

Ancak neden doğru olan bildiği şey üzerinden gitmiyor da; bir dayatma ile bu konu üzerinden Türkiye’yi baskılıyor!

Nedeni açık:

Bu baskılar ile kendine göre çizgiden çıkmış Türkiye’den intikam almak ve tavizler kopararak, Türk Ulusu’nun haklarını elinden alacak kadar geniş bir emperyalist baskıyı dayatmak…

apmaya çalıştığı işte bu.

İşin o kadar değişik yönleri var ki, her birini ele alıp teker teker irdelemek gerekir.

İleride yaparız elbette…

Şimdilik bir örnek üzerinde duralım:

Azerbaycan-Ermenistan üzerinden estirilen rüzgarlara bakın!

Bugün Azerbaycan topraklarının yüzde 20’si Ermenistan tarafından işgal altındadır.

Üstelik…

Başta Hocalı Katliamı olmak üzere Ermenistan akıl almaz kıyımlar gerçekleştirmiştir Azerbaycan’da…

AGİT’e bağlı olarak kurulan MİNSK Grubu ülkeler toplanacak ve güya Dağlık Karabağ sorunu çözülecek, Azerbaycan ve Ermenistan arasında sağlıklı ilişkilerin kurulabilmesinin yolu açılacaktı.

Böylece evini yurdunu terk etmiş olan kaçkınlar da evlerine geri döneceklerdi.

Oldu mu?

Hayır…

Olma umudu kaldı mı?

Hayır…

Niçin?

Çünkü MİNSK Kurulu’nu çözüme yönlendirecek baskın bir ekonomik, siyasi ve askeri güç yok da ondan.

Adamlar her keresinde üye ülkelerden birinde toplanıyor, yiyor, içiyor, sonra da “Çözüm bir başka bahara!” denilerek dağılıyorlar.

Eğer Azerbaycan’ın büyük bir askeri, siyasi, ekonomik gücü olsaydı, emin olun bu sorun çoktan çözülürdü…

***

Gelelim gene bu saçma sapan tasarıya…

Bu Türkiye’nin başında tutulan ve her an bırakılacakmış gibi sallanan Demokles’in kılıcı gibidir.

Her zaman bu kılıçla Türk Ulusu’na şantajlar yaptılar ve yapmayı da sürdürecekler.

Peki, çare ne?

Güçlü olmak!

Tamam, biz gene araştırmalarımızı yapalım, özgün yapıtlar ortaya koyalım, bilimsel sempozyumlar ve kongreler düzenleyelim, tarih üzerinden konuları tartışalım…

Amenna, bunların hepsi olsun!

Tanıtım programlarına da ağırlık verelim.

Buna da eyvallah…

Ancak bütün bunlara karşın, yeterince güçlü olamazsak bu tehdit ve şantajlar yine yapılacak ve üzerimize gelinecek.

Bu sorunun çözümü için Türkiye’nin çok güçlü olması gerekiyor, çok…

Çok güçlü olmak ve güçle yapılan baskıya karşı durup, emperyalizmin saldırılarını zorlamak…

Çünkü…

Bu yalan çok uzadı!

Ah, bilindik canım atasözlerimizden birinin hikmetine kulak verelim!

“Zor oyunu bozar!”

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
Toplam 1 yorum var, 1 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
17 Aralık 2019 Salı 10:32

ACININ ADI YOK “Ermeni Soykırımı” iddiasını ne zaman duysam; “bitmez tükenmez bir dert, ömür diyorlar buna,” şarkısını anımsarım. Yıllardır toplumumuzun tepesinde demokles’in kılıcı gibi bir “Ermeni Soykırımı” iddiası sallanmaktadır; hatta öyle anlar geliyor ki, bunu bir koz olarak kullanmak isteyenlerin yanı sıra iç ve dış politikalarına da malzeme yapmak isteyenler, arada sırada aba altından sopa göstermek gibi davranışlara da girmektedirler. Ermeni Diasporası, varlığını sürdürebilmek için 1915 yılında yaşanılan acıları, her fırsatta kaşıyarak, kanatmaktadır; bu tür davranışları ortaya koyanların başında da Fransa’nın geldiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Batı, Türk Kurtuluş Savaşı’nda bükemediği bileği öpeceği yerde sözde bir “Ermeni Soykırımı” icat ederek, işlerine geldikçe temcit pilavı gibi kızdırıp kızdırıp ortaya koyuyorlar. Acaba gerçekler nelerdir? I.inci Dünya Savaşı’nda, Osmanlı birliklerinin Ruslarla savaştıkları sıralarda; Ermeniler, Osmanlı birliklerini arkadan vurarak, birlikleri iki ateş arasında bırakma yönüne gittikleri an: 24 Nisan 1915 günü, Ermeni Komiteleri Osmanlı Hükümetince kapatıldı. Bu komitelerde öne çıkmış yaklaşık 250 kişi tutuklandı. Ermenilerin sözde soy kırım olarak ilan ettikleri 24 Nisan gününde olan işte yalnızca bu tutuklamalardır. Bu yalnızca bir önlemdi. Ermenilerin, Van’da isyan etmeleri ve Rusların 16 Mayıs 1915 tarihinde Van’ı Ermenilerin yardımıyla işgal etmeleri karşısında, 27 Mayıs 1915 tarihinde Geçici Göç Ettirme Yasası (Tehcir) çıkarılarak, belli bölgelerdeki Ermeniler Suriye, Lübnan ve Irak’ın belli yörelerine göç ettirildiler. Savaş koşullar nedeniyle, gerekli güvenlik önlemleri alınmadığından, bu göçler sırasında, yollarda binlerce Türk, Kürt ve Ermeni yaşamını kaybetti. Bu yaşananlar bir acıdır ve bu acının adı da yoktur ve rakamlarla da ölçülmez, nedenleri vardır; nedenleri, bir soykırım değil; sömürücülerin doymak bilmeyen sömürmek iştahlarıdır. Bu göç olayı, geçici olarak sadece bir önlemdir. Çünkü bir olayın soykırım kavramına girebilmesi için, öncelikli olarak bir gruba, etnik kökeninden, dinsel inançları ya da siyasal düşünmelerinden dolayı onları yok etmeye dönük bir eylem oluşması ya da bunun düşünülüp planlanması gerekir “Genocide”, yani “soykırım”, yasal tanımına 1948 yılında kavuştu. Birleşmiş Milletlerin kurulmasından sonra, kavramın tanımını yaparak, hangi suçların Genocide kavramının içine gireceği saptandı. 1915 Ermeni Tehciri yaşanırken, böyle bir yasa da yoktu, tanım da… Bu gerçeklerin ışığı altında Fransızlara sormak istiyorum: Adana, Antep, Urfa ve Maraş’a neden geldiniz, Sütçü İmam ve Şahin Bey’i biliyor musun? 20 Ekim 1921 yılında, Türkiye adına Yusuf Kemal Bey ve Fransa adına Henry Franklin-Boullion tarafından imzalanan Ankara Anlaşması’nda, Ermeni soykırımı olarak bir madde yer alıyor mu? Ayrıca 24 Temmuz 1923 yılında, Türkiye’nin Batı’yla hesaplaştığı 143 maddeden oluşan ve Fransa adına Maurice Pelle’nin imzaladığı Lozan Anlaşması’nın hangi maddesinde Ermeni soykırımı olarak bir madde yer alıyor? Evet, tarihinizde imzaladığınız anlaşmalarda Ermeni soykırımı olarak herhangi bir madde yokken Siz, neden tarihinizi inkâr edip sözde Ermeni soykırımı icat ederek bunun arkasına sığınıyorsunuz? Savaş adını alan cinayetleri nefretle kınıyorum. Yaşamlarını kaybeden Türk, Kürt ve Ermenilerin acılarını tüm sıcaklığıyla yüreğimde yaşıyorum… Kemal UYSAER 13.12. 2019-İZMİR

Yorumu oyla      4      5  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Bu saatte 'vicdan ittifakı' olur mu?
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
İzmir kimin ya da neyin kalesi?
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Erkek dediğin öldürür
Cumhur BULUT
Cumhur BULUT
Foça, Tire, Çeşme ve Dikili de MHP diyecektir
Kemal ARI
Kemal ARI
Oyumuz, onurumuz ve özgürlüğümüzdür...
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Tunç Soyer yeni bir yola çıktı
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
Diktatör
İhsan Özbelge ÖZDURAN
İhsan Özbelge ÖZDURAN
Sağduyu marifeti ile seçebilmek…
Rifat ÖZER
Rifat ÖZER
Son hafta
Neşe ÖNEN
Neşe ÖNEN
Sosyalistler pes etmeyin!
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva