Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Attila İlhan düşünceleriyle yaşıyor
19 Ekim 2019 Cumartesi

İnsan ne zamana kadar yaşar? Anıldığı ve anımsandığı kadar.Özellikle düşün düzeyinde yapıtlar üreten insanların düşünceleri eskimediği ve geçerli olduğu sürece yaşar.

Bu anlamda Attila İlhan ölmedi. Çünkü düşünceleriyle, şairliğiyle ve edebiyatcılığıyla  yaşıyor.

Attila İlhan, ölümünün 14. Yıldönümünde birçok etkinliklerle anıldı. Bunlardan biri de  10 Ekim Perşembe akşamı Kadıköy Belediyesi ve Attila İlhan Bilim Sanat Kültür Vakfı işbirliği ile Caddebostan Kültür Merkezi(İstanbul)’nde  gerçekleştirildi.

Etkinlikte, PEN Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Zeynep Oral, Attila İlhan’ın diyalektik yöntemi benimsemiş bir devrimci olarak, asla ödün vermediği iki ilkenin hem birey, hem toplum için bağımsızlık ve özgürlük olduğunu, bunun da dogmacılığa karşı durmakla  gerçekleştirilebileceğini eserlerinden örneklerle anlattı.

Ben de, gerçeği arayan her İzmirli genç gibi O’nu Demokrat İzmir Gazetesi ile tanımıştım. Sonra “Hangi Sol” kitabıyla başlamak üzere tüm roman ve kitaplarının müptelası oldum.

O’nunla ilgimi bir anımı anlatmadan geçmek istemiyorum. Bir grup arkadaşım ile birlikte 2004 yılında dönemin Ege Üniversitesi Rektörü Ülkü Bayındır’a Attila İlhan’a fahri doktora verilmesi önerisini götürmüştüm. Bayındır memnuniyet ile karşıladı ve o gece Attila İlhan’a telefon ettim. Kendisi, önce alçak gönüllülük göstererek kabul etmedi. Daha sonra araya Erol Manisalı Hocayı koydum. En sonunda kabul etti. Olayın daha ayrıntısını arkadaşım Hüseyin Yurttaş, bir eserinde de kaleme almıştı.

Attila İlhan, 2004 yılında Ege Üniversitesi’nden fahri doktora unvanı aldığı törende konuşmasını, “Parola Vatan, İşareti Namus diye bitirmişti. İçinde yaşadığımız günlerde, Türkiye’deki her yurttaşın, bu ikisini korumak gibi bir görevi olduğunu bize hatırlatmıştı.

Attila İlhan, şairdi, romancıydı, denemeciydi,senaristti. Bu özelliklerini arttırarak sıralayabiliriz. Ancak, bütün bunların ötesinde, bir düşün adamıydı.

Buradan, Attila İlhan’ın kimliğini ve ideolojisini irdelerken, söylenecek iki  ideolojik kavram öne çıkıyor. Sosyalizm ve Kemalizm.

O,bir  sosyalistti, ancak Türk sosyalisti idi. O, “Bir sosyalistin, Marksizm yöntemini kendi ulusal koşullarına uygulayarak çıkaracağı yorumlar önemlidir. Sağdan soldan alacağı bilgilerle bu iş olmaz. Halkının kabul edeceği formülü bulması lazım. Her ulus, kendi sosyalizmini üretmek zorunda. Sonra, sosyalizmler arasında bir anlaşmaya, belki uluslararası bir sosyalizme gidilebilir” diyor  ve ekliyordu: “Üreticilerin özgür ve eşit ortaklığı esasına bağlı bir sosyalizm zorunludur. Bu sosyalizm insancıl ve özgürlükçü olacaktır” .

Attila İlhan, öz olarak bunları yazdığı “Hangi Sol” kitabından sonra, Sovyet ve Çin yanlısı sosyalist yaklaşımlar tarafından yoğun eleştiriye uğradı. Ancak zaman, Attila İlhan’ı haklı çıkardı.

Attila İlhan’ın sosyalistliği kadar, son yıllarda özellikle kitleler önünde daha etkin bir şekilde ortaya çıkan kimliği de, Kemalizm’in bir bileşkesi olan “antiemperyalist kimliği” idi.

Attila İlhan; “sosyalizm için, işçi sınıfıyla, emeği ile geçinenlerle irtibat kurmak gerekiyor, fakat şu anda, en önemlisi Kemalist Devrimin ana ilkelerine sahip çıkan herkesle işbirliği yapıp, tam bağımsızlığı kazanmak zorunluluğu vardır. Birinci iş bu” diyor ve ekliyordu: “Şimdi çok net olan hâkim çelişkinin ne olduğudur. Hâkim çelişki, mazlumlarla zalimler arasında yani, emperyalizmin ezdiği halklar ile emperyalistler arasındadır. Şu anda, toplumsal anlamda çelişki proletarya ile burjuvazi arasında değildir. Neden değildir? Batılı proletarya, Batılı burjuvazi ile işbirliği yaparak, doğu halklarını soyuyor. Soygundan, Batılı işçi de kazanıyor. Hâkim çelişki bu olunca, nerede olacağız, çok belli. Kemalist’i de, sosyalisti de, liberali de, Türkçüsü de, burada olmak zorunda”.

Attila İlhan’ın, emperyalizme karşı tavrının ideolojik temelinin; Mustafa Kemal Atatürk ile Mirseyit Sultan Galiyev’den beslendiğini biliyoruz. Bu anlamda, Anadolu ihtilali tezleri ile Galiyev tezleri arasındaki benzerliğe ilk dikkati çeken fikir adamı, Türkiye’de Attila İlhan olmuştur. Sultan Galiyev hakkında Attila İlhan “Galiyev, Marksizm ile ulusallığı bağdaştıran Türk asıllı bir Sovyet devrimcisi idi” diyor. Galiyev’in, ”…Batı proletaryasından hayır yoktur. Devrim mutlaka, mazlum ülkelerden, yani yarı sömürge ya da sömürge durumuna indirgenmiş doğu ülkelerinden gelecektir” şeklinde öngörüsü olduğunu biliyoruz.

Attila İlhan’a göre, Mustafa Kemal Atatürk’ün söyledikleri daha farklı sayılmaz. Atatürk’ün: “…Şark’tan, şimdi doğacak olan güneşe bakınız. Bugün, günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün şark milletlerinin de uyanışlarını öyle görüyorum. İstiklal ve hürriyetine kavuşacak olan çok kardeş millet vardır” sözünde olduğu gibi, bu görüşleri daha şairane ifade ettiğini söyler. Geçtiğimiz 20 yy, bu gerçeğin yüzyılı olmadı mı? Çin, Hindistan, Vietnam, Küba, Cezayir, Tunus bu anlamda, az gelişmişlerin emperyalizme karşı verdikleri kurtuluş savaşlarından sonra ortaya çıkmadılar mı?

Attila İlhan’ın, emperyalizme karşı tavrında öne aldığı bir yaklaşım da, bölücülük ve etnikçiliğe hiçbir zaman onay vermemesiydi.

Attila İlhan bir Kemalist’ti. Ancak, Kemalizm’i yorumlaması ve algılaması da oldukça farklıydı. Burada, Atatürkçülüğü Tanzimat ilericiliğinin bir devamı niteliğinde gören Batıcılara karşı çıktığı ve Atatürk’ün Batıcı değil, çağdaşlıktan yana olduğunu hep söyledi . Batılaşma yaklaşımını, Avrupa merkezli bir ırkçılık olarak gördü. Bu anlamda, Batıya bakış açısının nasıl olması gerektiğini sorguladı, Batıya akıl ile bakılmasını önerdi ve “… Batıda evrensel olan yöntemdir; Yöntem, bilim demektir, bilimsel düşünce demektir. Bilimin, doğulusu ve batılısı olmaz” dedi .

Attila İlhan, bir Doğulu Aydın olduğunu söyledi. Bununla birlikte, doğulu olmayı geleneksel ümmet kültürüne sahip çıkmak olarak algılamadı, Selçuklu ve Osmanlı kültürünün üstüne inşa edilen laik ve demokratik ulusal bileşimi öngördü.

Bu anlamda İslamcı tarikatlara karşı çıktığı gibi, emperyalizmin ve Hıristiyanlığın köprübaşları olarak kabul ettiği yabancı okullarına ve misyonerlik çalışmalarına karşı çıktı. Buna koşut olarak, Atatürkçülüğü laiklik ile sınırlamaya çalışan, işbirlikçi, laik ve bürokratik görüşlere karşı, halkçı, devletçi ve devrimci özü ortaya çıkaran Atatürkçülüğü savundu. Attila İlhan; “.. Çağdaş ve ulusal olabilmek, ıslahatçı değil, inkılapçı olabilmek demektir. Yani milletin, çağdaş kültür sentezini, ulusallığında üretebilmek, üstelik yalnız ve sadece kendi gücüne güvenerek yapmak” özetle O “Alafrangalık ya da alaturkalık yerine, çağdaşlık ve ulusallık” diyordu.

Attila İlhan, burada aydın kimliğini de sorgular. Ona göre, “…Çağdaş aydının birinci görevi, sağdaki soldaki müminlere karşı sağlıklı kuşkunun, yani aklın soru işaretlerini sorgulamak! Bunu yapmadı mı, ister solun en ileri ucunda olduğunu söylesin, az gelişmişlikte patinaj yapıyor demektir. Çünkü ilericilik, bir inanç işi değil, bilinç işidir. Yani yöntemdir.” Attila İlhan, geçmişte Türkiye’de sol ve sağdaki kimi aydın geçinenlerin iki puttan -Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği- birine iman ettiklerini anlatır, Sovyetler Birliği’ne iman eden kimilerinin ise bugün saf değiştirerek Batıya iman ettiğini “Dönek Bereketi”nde anlatır.

Attila İlhan, Batıcı Aydın tipinin kökenini, Tanzimat ilericiliği ile eşdeğer tuttuğu İnönü döneminde uygulanan “eğitim politikalarına” bağlar, İnönü’nün Atatürk’ün yaratma çabası içinde olduğu ulusal kültür arayışından uzaklaştığını belirtir ve şöyle der “… 1940’ta Yunan-Latin tabanına dönülmüştür. Bunun Tanzimatçılık demek olduğu çok güzel gizlendi, büyük bir ilericilik gibi sunuldu ve 1941’den itibaren de milli eğitim, milli olmaktan çıkarıldı. Aynı zamanda hem dini eğitime fırsat verildi, hem yeniden sömürge okulları memleketin her tarafında pıtrak gibi bitmeye başladı. Soğuk savaş buna tüy dikti. Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra teorik olarak yalnız kalması, o zamankileri dehşete düşürdüğü için kendilerini büsbütün Anglo-Saksonların kucağına attılar. Ne oldu? Türkiye, 1960’lara doğru tekrar eskiden olduğu gibi komprador tipli aydın, komprador tipli tüccar, komprador tipli sanayici yetiştirmeye başlamıştır.

Attila İlhan, komprador tipi aydın yetiştirmeyi önlemek için, ulusallığını kaybetmiş eğitim ve öğretimin, yeniden ulusallaşması gerektiğini öngörür ve “…İlk önce ecnebi okullarının ortadan kaldırılması lazım. Yabancı dilde eğitim yapan devlet okullarının da kapatılması lazım. Yabancı dil öğretsinler ama başka yollarla öğretsinler” der.

Attila İlhan, komprador kültürün komprador ekonomiden kaynaklandığını dile getiren bir diyalektik ustasıdır.

O, “… Türkiye ekonomisi, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği denetimindeki Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası marifetiyle, komprador ekonomiye dönmüş durumdadır. Komprador ekonominin başını çeken de TÜSİAD’dır” der ve ekler;

“… AB ile Gümrük Birliği kurma rezaletini mutlaka ortadan kaldırmamız lazım. Bu anlaşmanın 1838’de İngilizlerle yaptığımız Ticaret Antlaşması ile arasında hiçbir fark yok. AB’ye karşı ticari ve iktisadi alanda tedbirler almak lazım. Bizim ekonomimiz acente ekonomisi değil. Bizim ekonomimiz ulusal, kendi kendini yaratan ekonomi. Mustafa Kemal Paşa, Etibank’ı, Sümerbank’ı ortaya çıkardı. Biz, kendi sanayimizi kuruyorduk. Şimdi o sanayiler, o fabrikalar elimizden alınıyor. …Kompradorluk, gerçekte sömürgeleşme yolunda bir acente mantığının bir ülkenin her şeyine hâkim olmasıdır. Yani, orada ulusal hiçbir şey kalmaz. Ulusal olan her şey, ikinci plana atılır. Yabancının değer ölçüleri hâkim olur. Sen onların acentesi olarak görev yaparsın. Edebiyattan tut politikaya, ekonomiden tut bilime kadar böyle olmuştur”.

Attila İlhan, 20. yüzyılın basında olduğu gibi 21. yüzyılın başında yaşanan olumsuzlukların kapitalist emperyalizmden kaynaklandığını sürekli tekrarladı, yazdı ve söyledi. Bu bağlamda kaleme aldığı “Hangi Küreselleşme” kitabında şöyle der; “Küreselleşme, uluslararası büyük şirketlerin dünyayı bir güzel sömürmesi için düşünülmüş yeni bir sistemdir”.

Küreselleşme politikaları bağlamında Batı’nın Türkiye’ye biçtiği siyasi rejimin, ılımlı İslam olduğunu da ilk dile getiren yazar yine Attila İlhan oldu .

Bu ideoloji ile Batının, feodal-ümmet kültürünü yeniden hortlatarak, Türkiye ekonomisini daha kolay denetim altına alabilmeyi hedeflediğini belirtti. “İşte, alafranga-arabesk liberallerimizin bir türlü hikmetini anlayamadıkları ılımlı İslam’a yeşil ışık düşüncesi buradan kaynaklanıyor” diye yazdı.

Attila İlhan, her şeyden önce başta da söylemeye çalıştığım gibi bir sosyalist ve bir Kemalist’ti. Bu bağlamda emperyalizmin yeni yüzü küreselleştirmeye karşı çıktı. Yazı ve söyleşilerinde umudunu hiç kaybetmedi. Emperyalizme ve onların işbirlikçilerine karşı direnmenin mümkün olabileceğini belirtti. Bunu gerçekleştirmek için, kendini yurttaş sayan ve bu memlekette bağımsız yaşamak isteyen herkesin aynı safta olması gerektiğini dile getirdi.

Attila İlhan’ın bu yaklaşımları toplumumuzda yeterli yankı buldu mu? Cenaze törenine katılan insanların sayısına ve kimliklerine bakıldığında bu yankının ortaya çıktığını rahatlıkla söyleyebiliriz. İnsanlarımız, O’nun dile getirdiği dip dalgasının bir göstergesi gibiydiler.

An geldi, “Parola Vatan, İşareti Namus” diyen Attila İlhan da öldü. Ancak düşünceleri yaşıyor ve bu düşünceleri yaşama geçirerek sahip çıkmak; Türkiye’ye ve Cumhuriyet’e sahip çıkmaktır. Bu nedenle, Attila İlhan hep yaşayacak.

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Bu saatte 'vicdan ittifakı' olur mu?
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
İzmir kimin ya da neyin kalesi?
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Erkek dediğin öldürür
Cumhur BULUT
Cumhur BULUT
Foça, Tire, Çeşme ve Dikili de MHP diyecektir
Kemal ARI
Kemal ARI
Oyumuz, onurumuz ve özgürlüğümüzdür...
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Tunç Soyer yeni bir yola çıktı
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
Diktatör
İhsan Özbelge ÖZDURAN
İhsan Özbelge ÖZDURAN
Sağduyu marifeti ile seçebilmek…
Rifat ÖZER
Rifat ÖZER
Son hafta
Neşe ÖNEN
Neşe ÖNEN
Sosyalistler pes etmeyin!
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva