Nedim ATİLLA
Sıfır Sayısı…
29 Kasım 2015 Pazar

2 Kasım sabahı, “bir süre gazete falan okumam” diye geçirmiştim aklımdan… Sunduğunuz bilgi ve kültür çeşitliliğine güveniyorsanız, “okunacağını” düşünüyorsanız, sadece kitap okuyarak da kendinizi besleyebilirsiniz. Hatta daha temiz, daha adil beslersiniz... Gazete detoksu iyidir bazen… Ama şu Kasım ayına ne kadar çok olay sığdı ki… Ne rakı içmekten vazgeçebildim, ne de medyayı takipten…  Sadece son haftaya sığan gündeme bakın, Rus uçağının düşürülmesi, Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanması, faili meçhulleri anlatırken faili meçhule kurban giden hukukçu… Her gün yeniden ve yeniden değişen gündem… Okurken de medyadaki ‘dönüş’leri takip etmek de cabası… “Caba” Rumcadan dilimize gelmiş bir kelime, “bedava” demek. Emin olun, 2 Kasım’dan bu yana Türkiye medyasında olup bitenleri takip edenler, iletişim- sosyolojisi konusunda akademik çevrelerde dersler verecek kadar malzeme toplamışlardır. Sosyolojik araştırma Türkiye’de “caba”…

***  

Neler oldu medyada… Saray’a yakın duranlar, 7 Haziran’dan sonra yazdıklarını ne çabuk unuttularsa artık; sonuçlar belli olur olmaz, çarkları döndürüverdiler. 1 Kasım öncesinde, nasıl olsa sandıktan yine koalisyon çıkacak umuduyla, AKP’ye ve Saray’a muhalefetin dozunu iyice arttıranlar, hemencecik geri vitese taktılar. En büyük gazetemizin başyazarı bile, 1 Kasım akşamı ‘fabrika ayarlarına’ dönmüştü bile… Fransa’da bir lakabı da ‘Rüzgâr Gülü’ olan Andre Glusckman’ın ölümünü fırsat bilerek, “dönekliğe övgüler” bile düzüldü. Başyazar hem kendi, hem de kurumu açısından haklı aslında… Çünkü 1 Kasım’ın ardından, açık açık muhalif medyadan hesap soracaklarını söyleyen Cumhurbaşkanı eski danışmanı, yeni AKP milletvekili Aydın Ünallar, intikam hırsları ile dolu mesajlar atıyordu, atıyor…

Ve iki gazetecinin tutuklanması… Sevgili Gönül Soyoğul, “İktidar eteğinin altına doluşmuşları saymazsak, dışarıda olanlar da şimdilik yarı açık cezaevinde” diyerek özetlemiş durumumuzu. Adını tam olarak yazmayan OT isimli yorumcu ise “iğne çuvaldız” düşmüş altına, özetle “ey medya sen sivilleri gözetmedin, şimdi sıra sana geldi” diyor özetle... OT da haklıdır.

Ve… Diyarbakır Baro Başkanı Elçi’nin tahmin edebileceğiniz güçler tarafından öldürülmesi… Yazık oldu yazık, bu güzel insana, içim yandı açıkçası…

Medya her an sınavda… Ancak o kadar çok bütünlemeli ders var ki, mektebin bitmesi zor… Zaten bakın tirajlara, reyting listelerine habercilik, yorumculuk dökülmüş, dökülüyor… Necip milletimizin tercihleri arasında haber kanalları nerelerde…

Umberto Eco yetişti imdada
Herkesin malumu, bütün bu olup bitenler karşısında insanın akıl sağlığını koruması zor; ama ben panzehirimi buldum. İmdadıma Umberto Eco yetişti.

Eco’nun yeni kitabı ‘Sıfır Sayı’dan söz ediyorum… İki gazetecinin tutuklandığı gece bitirdim ‘Sıfır Sayı’ yı… “Sıfır Sayı” gazete ve dergilerin pilot sayısına verilen isimdir; roman da ‘sıfır sayı’lar hazırlayan bir gazeteyi anlatıyor. Umberto Eco yozlaşmış haberciliğin ve şantajın gücünü, yönlendirici medyanın iç yüzünü anlatıyor bütün açıklığıyla. Adam gibi medya olmanın bedelini anlatmıyor ama…

Roman, 1992 yılının Nisan ayında başlıyor ve birkaç aylık bir süreyi anlatıyor. Hatırlayanlarınız olacaktır, 1992 yılı, gerçekten de İtalya için önemli olayların yaşandığı bir yıl… Şubat ayında Savcı Antonio di Pietro, “Temiz Eller” operasyonuna girişmiş; siyasi yozlaşmanın ve rüşvet ağının ipliğini pazara çıkarmıştı. Bu yüzden romanın geçtiği süreç, İtalyan haberciliği için çok önemli bir dönem… Eco da, özellikle bu dönemi seçiyor gazeteciliğin nasıl işlediğini anlatmak için.

Romanda olaylar şöyle gelişiyor: Her haliyle Berlusconi’yi çağrıştıran bir medya patronu (romanda adı Commendator Vimercate), ‘Domani’ (Yarın) adında bir gazete kuruyor. Aslında amacı gazete satmak, habercilik yapmak falan değil… Amacı sadece bir sene boyunca ‘sıfır sayılar hazırlanması ve bu yayımlanmamış sayıları belli kişiler hakkında (yalan yanlış) bilgilerle donatıp şantaj aracı olarak kullanarak kendine siyasette yeni bir yol açması…

Kısacası patron, kendisine siyasi arenaya giriş bileti çıkarmanın peşinde... Romanın başkahramanı ve anlatıcısı elli yaşındaki Colonna, ‘yazı işleri sorumlusu’ olarak gazetede işe alınıyor. Gazetede işe alınan diğer kişilerin adları da Palatino, Cambria, Lucidi gibi yazı karakterlerinden alınmış; ama sadece Lucidi’nin adı çoğul, çünkü Lucida fontu  gibi o da her şekle giren biri… Casusluk yaptığını da bilmeyen yok.  

Gazete patronu pek ortalıklarda görünen biri değil; onun yerine ‘yazı işleri müdürü’ Simei adında biriyle tanış oluyoruz. Gazeteyi yöneten, patronun istekleri doğrultusunda haberleri oluşturan kişi Simei… Ancak Simei, kahramanımız Colonna’dan aynı zamanda bu dönemi anlatacak bir kitap yazmasını da istiyor. Kitapta olaylar sanki düzgün bir gazete çıkartılıyor gibi anlatılacak, çünkü Simei daha sonra bu kitapla patronuna şantaj yapabilmeyi umuyor. Böylece usta yazar Eco, yanlış haberlerin doğruluğunun anlatıldığı bir kitap tasarlamış oluyor; okuduğumuz roman da bu kitabın ta kendisi… Elbette Colonna dışında gazetenin diğer çalışanları bu gazetenin asla çıkmayacak olduğunu bilmiyorlar.

Gazetenin adı olan ‘Yarın’, birkaç şekilde anlam buluyor romanda… Her şeyden önce bugün artık okur televizyon, internet ve sosyal medya ağları sayesinde, haberleri gazetede okumadan çok daha önce biliyor. Gazeteler de artık bir önceki günün haberleri ile dolu olmak durumunda; eskimiş haberler de adeta “çürük balık gibi” kokuyorlar. “Gazeteler hep bildiğin şeyleri anlatıyorlar.” diye açıklıyor Simei bu durumu…

Umberto Eco, romanda bize haberciliğin en çirkin yüzünü gösteriyor.
Eğer bir gazete yarının haberini yazıyorsa, spekülasyon yapıyordur; haberleri kendi istekleri doğrultusunda manipüle ediyordur. Medyanın manipülasyon gücü, şantaj ve komplo teorileriyle yaratılan paranoya da ayrıca siyasi bir güç oluşturmaktadır. İşte Eco, kitabında asıl bu duruma dikkat çekiyor.

“Gazetenin kaynaklarını kontrol etmediğini kabul etmek daha büyük kalleşlik olur. Birilerinin denetleyebileceği verileri ifşa etmektense, olumsuz imalarla yetinmek yeğdir. İma ettiğinde kesin bir şey söylemezsin ve sadece yalanlama yapanın üzerine bir kuşku gölgesi düşürürsün. (...) En etkili ima ise bizatihi değeri olmayan olayları aktarmaktır, bunlar da doğru oldukları için yalanlanamazlar.”

***

Demek ki daha neler göreceğiz bu memlekette…

Gazeteci arkadaşlara, gündemi takipten yorulanlara, Türkiye medyasına bakarak sosyolojik gözlem yapmak isteyenlere, ısrarla öneririm “Sıfır Sayı” yı…

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Türk kimliğine husumet beslemek
Ender ALDANMAZ
Ender ALDANMAZ
İmamoğlu’nun el uzattığı Somalı köylüler
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Erken seçim hangisine yarar?
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Mahfi Eğilmez’den Yeni Ekonomi ve Çevre
Nüvit TOKDEMİR
Nüvit TOKDEMİR
Endüstriyel futbol öğütüp yutuyor!
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
Bugün hepimiz çocuk olalım!
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Görgüsüz açlık ve ikiyüzlü siyaset!
Fatih YAPAR
Fatih YAPAR
Gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklemek!
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
Çok başarılı bir STK örneği: EÇEV
Cumhur BULUT
Cumhur BULUT
Bizim Yahudiler neden susuyor?
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva