Gönül Soyoğul
Mine Piriştina: Çok korkuyorum…
10 Nisan 2014 Perşembe

Mazbatasını alıp Buca Belediye Başkanlığı koltuğuna oturalı henüz 3 gün olmuş Levent Piriştina’ya giderken… Aklıma, ne onu makamında görünce rahmetliyi görmüş gibi boğazımın düğümleneceğini gelirdi, ne de Mine Piriştina ile karşılaşacağımız ve doğaçlama, kendiliğinden akıp giden bir sohbetle derinlere dalacağımız...
Ne ki… Hayat da böyle bir şey değil mi zaten?
Plan yapmanın yanı sıra adına kader de denilen bir şeye bazen yenilmemiz, bazen şaşırmamız, bazen gülüp bazen kederlenmemiz değil mi? İlla ki olsun dediklerimizin olmadığı, olmasını aklından bile geçirmediklerimizin önümüzde bitivermesi hangimize yabancı?
Kaderin keder oluverdiği, şerrin hayra, hayrın şerre dönüşüverdiği öyküler dünyalar kadarken, benim planladığım röportajı yapamayıp ertelenişi, planlamadığım söyleyişi yapışım mı şaşırtacak sizi, beni?
Olsun. Ben yine de yazdım bu notu. Bir not da bu söyleşinin ‘sorusuz’ yayınlanacağına düşelim. Sadece anlatılanlar yeterli çünkü. Çünkü o cevaplar, sorulduğu için verilmedi, o cevaplar bir annenin sevinç duygularının altına gizlenmiş, ta dipten/ en derinlerden taşan kaygılarının, korkularının, karabasanlarının bir anda dışa vurumuydu. Oğlu yanımızda değilken, hiç hesapsız kitapsız ortaya dökülüverdi…
O yüzden soruları sorulmamış saydım. Yaşadığı sevinci gölgeleyecek kadar korkan, sevinçle kaygı arasındaki sarkaçta gidip gelen bir annenin sözlerinden sorular çıksın; o duygular bölünmeden okura ulaşsın, bir seçim başarısının ardında yatan o anne duygusu size aracısız ulaşsın istedim.
Röportaj ya da söyleşi değil yaptığım; sadece bir anneye aracılık…
Aranızdan çekiliyor, sözü Mine Piriştina’ya bırakıyorum...
 
* * *
 
Üç ay, Levent nerede isterse orada, bazen yanında bazen ondan ayrı olarak dolaştım. İnanılmaz bir sevgi. İnsanlar hala rahmetli Ahmet’in acısını yaşıyorlar, ‘sen yandın ama bizi de yaktı, o nasıl bir adamdı öyle’ diyorlar hala… ‘Biz onu Ankara’da görmeyi hayal ediyorduk’ diyorlar hala.
 
Ahmet belediye başkanı seçildikten sonra Gürçeşme Huzurevi’nde çalışmıştım gönüllü olarak, doğru… (Gülümsüyor) Ahmet’in notu çok kıttı. Diyelim bir şey yaptım herkes beğenir, ama Ahmet en fazla 7 verirdi, öyleydi, zor beğenirdi. Ama bana ilk kez huzurevinde yaptıklarımdan dolayı 10 üzerinden 10 vermişti. İlk ve tek 10’u, ben o zaman almıştım ondan, biliyor musunuz…
 
 Huzurevine ilk kez Ahmet’in seçim çalışması için gitmiştik. Orada onun adına oy isterken, ‘Ahmet seçilirse burayı pırıl pırıl yapar, şöyle güzel olur, böyle hayırlı olur’ demiştim. Onlar da bana ‘her gelen öyle der ama yapmaz, unuturlar. Bu da unutur’ demişti. O zaman onlara ‘eğer o yapmazsa ben yapacağım, size söz veriyorum’ demiştim. Ahmet’in başkan seçilmesinden iki gün sonra oraya gittim ve o ölünceye kadar da orada gönüllü olarak çalıştım. Mutfağın kilerin temizliğinden oraya alınacak, yenilenecek eşyalara, malzemelere, yataklara kadar her şeyiyle tek tek ilgilendim. Üç ay ellerimle depo temizledim. Allahım o depoda neler vardı, asker postallarından hamile giysilerine kadar neler vardı! Huzurevi’ne kimi firmalar ‘hayır olsun diye’ ellerinde kalan malı göndermişler. Yaşlılar yaşıyor orada, hamile kadın giysilerinin, postalların işi ne? Aylarca çalıştım, her gün aksatmadan gittim ve sonunda yaşlıların mutlu olacağı bir yer yapmayı başardım. Ama arkamda Ahmet olduğu başarılı oldum. Sonuçta ben ona alınacakları, eksikleri anlatıyordum, o da alınmasını sağlıyordu. O arkamda olmasa, belediyenin imkanlarını huzurevi için seferber etmese yapamazdım. Ahmet arkamda durduğu için başardım… Onun ölümünden sonra bıraktım çalışmayı tabii, arada ziyaretlerine gidiyorum yaşlıların. Çoğu da öldü zaten.
 
Oğlum isterse, ‘anne bana şu konuda yardım eder misin’ derse koşarım elbet. Ama gönüllü olarak, bir sosyal hizmet olarak yaparım ancak. Ne parti faaliyeti, ne kadın kolları falan asla değil. Benimkisi ancak gönüllü hizmet ve dediğim gibi oğlum isterse, görev verirse.
 
Levent ile Ahmet’in benzeyen yönleri de var, hiç benzemeyen yönleri de. ‘Dürüstlüğü, özverisi, mertliği, dostlarına karşı fedakarlığı, çalışkanlığı’ aynı babası. Bu iyi özellikleri babasından. Onun sağlığında yaptığım röportajlarda Ahmet’in çok zor bir insan olduğunu anlattığım için rahatça söyleyebiliyorum şimdi. Ahmet muhteşem bir insandı, ama çok da zor bir insandı. Aniden parlardı, sinirliydi. Bira köpüğü gibiydi; aniden kabarır, birkaç dakika içinde de sönerdi. Çok renkli, olağanüstü kişiliğinin yanında zor yanları da vardı. Ama Levent babasının bu yanını, yani sinirliliğini hiç almamış mesela. O çok yumuşaktır, sakindir, inanılmaz fedakardır, özverilidir. İnsanları kırmaktan çekinir. Kızıp köpürmez, ne yaşarsa içinde yaşar. Hani Ahmet için ‘adam gibi adam’ derlerdi ya… Oğlum da öyle işte, adam gibi adam…
 
Çok gurur duydum tabii, onu şimdi burada, bu makamda otururken görmek. (Masanın üzerindeki Levent Piriştina / Buca Belediye Başkanı yazan pirinç/tahta karışımı isimliğe hüzünle bakıp) bunun aynısından evde var, Ahmet’in… (yutkunuyor) Gurur duydum ama çok korkuyorum. Bu duygudan kurtulamıyorum. Allahım oğluma ömür versin. Babasının yaşayamadığı ömrü de ona versin. Ya bu işlerden, stresten onun da başına bir şey… (cümlesini tamamlayamıyor, gözlerinden yaş fışkırıyor) 
Çocukluklarından beni evlatlarım için hep mutlu olmalarını, ömürlerinin uzun olmasını diledim. Başkan olsunlar, şöyle olsunlar, böyle olsunlar diye bir hayalim olmadı hiç. Bir hayalim oldu ama… Ahmet başkan seçildikten sonra ‘oğlumun nikahını kıymasını’ hayal etmiştim, o da… (cümlesini tamamlayamıyor, gözyaşlarını silmeye çalışıyor) Ben çok istemiştim Levent’in nikahını babasının kıymasını, ama rahmetli hep hayır diyordu, inattı biliyorsunuz. ‘Kimsenin nikahını kıymazken onunkini de kıymam’ diyordu. Kıymadı da zaten… (acıyla gülümsüyor)
Biliyor musunuz, istemediği, ayak direttiği ne varsa hiçbirini yapmadı. ‘Şöyle olursa şöyle yaparız’ dediğimiz, onun da ‘hayır, olmaz öyle şey’ dediği ne varsa, onun dediği gibi oldu. Erken ölünce, o istemediklerinin hiçbiri gerçekleşmemiş oldu… Onun için ben evlatlarıma sadece mutluluk, şans ve uzun ömür diliyorum, bunun için dua ediyorum. Allah evlatlarının mürüvvetlerini göstersin onlara, gösterirse zaten uzun yaşamış olurlar diye düşünüyorum işte. (gözyaşları akıyor) Koltuk, makam hiçbir şey gözümde değil, yeter ki ömürleri uzun olsun, şansları güzel olsun, mutlu olsunlar. Gerisi boş…
 
10 yıl geçti evet. Her gün böyle ağlıyorum dersem yalan söylemiş olurum. Acı aynı acı değil belki ama unutmak mümkün mü…. Ahmet ilk tanıdığım erkek, ilk aşkımdı. Başka birini tanımadım, sevmedim ki… O benim kocamdı, hocamdı. Babamı kaybedince babam da oldu… Çok dolu dolu yaşadık onunla hayatı. Çok zor insandı ama çok renkliydi, tutkuluydu, bambaşka biriydi benim için. Unutulur mu? Sadece ben değilim ki unutmayan. Levent için Buca sokaklarını dolaşırken insanların da hala unutmadığını gördüm.70 yaşındaki adamların, bana sarılıp boncuk boncuk gözyaşı döktüklerini ‘bizi de yaktı gitti. Nasıl adamdı o” dediklerini gördüm. ‘Biz onu Ankara’ya yakıştırıyorduk, bize ne yaptı bak’ dediklerini duydum. Ne kadar sevildiğini o öldükten sonra cenazesinde de görmüştük; Türkiye’nin her yerinden, her bölgesinden insanlar açılan taziye defterlerine duygularını yazmıştı, onları okumuştuk, biliyorduk. Ama o sevginin hala yaşadığını, insanların hala onun için ağladığını görmek… (inanılır gibi değil manasında ellerini açıyor)
 
Evlilik bu, birlikte yaşanılan hayatta eksiler hiç olmaz mı? Oldu elbet. Oturup onunla birlikte geçen hayatımızın eksilerini, artılarını düşünürken bir bakıyorum ki eksiler siliniyor. ‘O şunu şunu yaptı ama yakıştı be ona’ diyorum. Ona her şey yakışıyordu, her yaptığı üzerinde güzel duruyordu. Kızayım da acım hafiflesin diye bir şey yok. Artıları hep ağır basıyor. Ondan geriye kalan hep artıları… Eksilerine kızamıyorum. Her yaptığı yakışıyordu ona, her yaptığı sahiciydi çünkü.
 
Bir de ne var biliyor musun, ben, kızım ve oğlum; birbirimizden acımızı hep sakladık. Üçümüz bir aradayken ağlamadık. Hepimiz acımızı, tek başımıza kaldığımızda, odalarımıza çekildiğimizde yaşadık, tek başımıza kalınca ağladık. Çocuklarım için hep güçlü görünmek istedim, öyle de oldum. ‘Hayat devam ediyor, babamız yok artık ama Allah herkese böyle sevilmek nasip etsin, onun anıları, başarılarıyla yaşayacağız. O hep bizim kalbimizde yaşayacak’ dedim. Çocuklarıma ‘annem bizsiz bir şey yapamaz’ duygusunu yaşatmak istemedim, ayaklarımın üzerinde sağlam durayım ki, onlar bir de benim için üzülsünler istemedim. Onlara hep önemli olanın ‘çekirdek aile’ olduğunu söyledim. Anne, baba tamam ama ‘sizin aileniz karınız/kocanız ve çocuklarınız olacak. Önceliğiniz kendi kurduğunuz aile’ derdim. Benim için de öncelik her zaman kendi çekirdek ailem olmuştur.
 
Ankara konusunda bazen gülüşürdük, ben takılırdım ona ‘Ahmet bak, milletvekilliği yaptın, başkan oldun, öğrendim ben de artık bu işleri. Başka görevlere hazırsan, ben de hazırım’ derdim. “İster bakan ol, ister başbakan. Sen ne olursan ben de hazırım.’ Bana ya ‘Minnoşum’ derdi, ya da ‘karı’, İşte bir gün yine böyle takılırken, ‘bak istersen cumhurbaşkanı ol, ona da hazırım’ dedim. Dedi ki, ‘Karı, bak bir tek o olmaz, çünkü ben lise mezunuyum. Onun için first layd’liğe heveslenme sakın.’ Eh olsun, bakanlık, başbakanlık da yeter’ deyip güldük. Ömrü, seçildiği başkanlığa bile yetmedi, 5 yıl 3 ay… Allah evlatlarıma ömür versin, onun acısını unutturacak acı yaşatmasın bana… Onun için şimdi… Çocuğumla gurur duyuyorum, başkan olduğu için… Çok da korkuyorum, aklıma getirmemeye çalışıyorum ama… Çok korkuyorum. (Aklına gelenleri kovmak ister gibi ellerini sallıyor, derin nefesler alıp arka arkaya dualar sıralıyor panik içinde…)
 
Oğlumun seçim çalışması için Buca’da dolaşırken konuştuğum insanlara söz verdim ama ‘şunu yaparım, bunu yaparım’ demedim asla. Sadece ‘Levent’e güvenin, o çok çalışır, eğer size bunu yapacağına dair söz verdiyse mutlaka o sözü tutar’ dedim. ‘Eğer tutmazsa, o zaman beni arayın, bana her zaman ulaşmanız daha kolay, ben de sizin adınıza o sözü Levent’e hatırlatırım, yerine getirinceye kadar da takip ederim’ dedim. Verdiğim söz bu. Yapacak inşallah, Allah ömür versin, onu korusun yeter ki…


Bir aile fotoğrafı gibi hatıra amaçlı bu pozları verdikten sonra Levent Piriştina, randevusuna yetişmek üzere makamından ayrıldı. Biz de Mine Hanım’la çaylarımızı içip çıkacaktık ki, gelişen sohbet üzerine iznini isteyip teybin düğmesine bastım. Sonrası, okuduğunuz gibi…


Oğlunun makam odasına bir kutu çikolatalı drajeyle geldi Mine Piriştina… İlk gelişiydi ve makam odasını ferah, geniş, güzel buldu.

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
Toplam 8 yorum var, 8 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
Nedret Utku 15 Nisan 2014 Salı 19:08

Gonul hanim yazinizi okurken eski gunler aklima geldi kendimi zor tuttum toplantiya girerker ne haber birader demesini hic unutmuyorum kendisine iyiyim sayin baskanim derdim yalniz kalinca lutfen oyle soyemein derdim ve gulerdi iste oyle birinsandi oldugu gibiydi daha fazla yazamiyacagim saygi ve sevgiler

Yorumu oyla      15      5  
Mustafa Moroğlu-Emekli Bankacı-Buca 11 Nisan 2014 Cuma 22:24

Büyük başarılara imza atmış İzmirlinin gönlünde taht kurmuş merhum Ahmet Piriştina'nın oğlu da elbet ki bu değerli mirasa Piriştina soyadına duyulan güveni asla boşa çıkarmayacaktır zaten evlat olarak görevidir de, kaldı ki Buca'lıya güzel işler yapacağına söz vermiş ,Sandıkta da Buca'lı güvenini belirtmiştir. Başarılar diliyoruz

Yorumu oyla      22      9  
Aşur Eylen 11 Nisan 2014 Cuma 13:58

Emekli öğretmen Sivas ,Dirvriği,Mursal köyündeki babama ait evin kiremitlerini değiştiriyordum.Radyoda haberler başlamıştı ilk haber İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Piriştin'a yaşamını yitirdi haberi bizleri o çatı başında dondurmuştu.O zamanlar Ankara da yaşıyordum sevgili Ahmet Piriştinayı sadece İzmir için yaptıklarını televizyondan izliyordum.Çalışkanlığına,mertliğine,dürüstlüğüne hayrandım.Ankara da insanlığına içim ısınmıştı. o çatıdaki donmuşluğumda bundandı.Sivas'ın bir köyünde içimiz yangın yeriydi.Ahmet Piriştina ismi aklımızda bütün güzellikleriyle kaldı .Şimdi Buca da yaşıyorum.adını sevgi ve saygı ile yüreğimize yazdığımız Başkanımızın oğlu , Levent Piriştina Buca Belediye Başkanı olarak bizimle.Sevgli başkanımız Ahmet Piriştinanın sevgisini Buca da oğlu sayın Levent Piriştina ile paylaşacağiz.TC Demokrat rumuzlu arkadaşa yürekten katılıyorum.Korkularınız konusunda çok haklısınız.Bizim işimiz bugünlerde etrafını sarmış bir yığın dalkavuktan,kuzu postuna bürünmüş kurtlardan,vb bir çok işe yaramaz çıkarcı gruplarından başkanımızı korumaktır.Mine hanım oğlunuz adına sizi ve Piriştina ailesini kutluyor başarılar diliyorum.Sevgi ile kalın.

Yorumu oyla      19      7  
sabriye özdemir 10 Nisan 2014 Perşembe 23:34

Ben de babasını erken kaybedenlerdenim Birebir Mine Hanm'ın duygularını annemde gördüm. Babamın acısını hafifletmesi için annemden Onun kötü yönlerini hatırlamasını söyledim. Ama annem acısını yüreğinde hep aynı yaşadı. Bize olan düşkünlüğünü ise anne olunca anladım. Mine hanımla birlikteliğimizde Başkanımızın adı geçince bile gözlerinin nasıl parladığını yakınen görenlerdenim. İnşallah ben de aynı heyecanları yaşarım. Çünkü Buca Halkının Ahmet Başkana olan sevgisini tüylerim diken diken olarak bizzat yaşadım. Hayatımın unutulmaz bir Bölümünü Mine Piriştina ile yaşamak ayrıcalıktı. Bunun için Tanrıya teşekkürler

Yorumu oyla      21      7  
Süleyman Er 10 Nisan 2014 Perşembe 20:45

Mine abla o kadar mütevazıdır ki rahmetli başkanımı az bile anlatmış.Ahmet PİRİŞTİNA gerçekten bir fenomendir.Onunla 5 muhteşem yıl geçirdim. Ailesiyle de 10 yıldır beraberiz. Levent Allah ömür versin Buca'ya çok şey katacak. Adım gibi eminim.

Yorumu oyla      22      7  
10 Nisan 2014 Perşembe 19:44

ah be mine yenge ağlarken gülümsettin.

Yorumu oyla      21      8  
Yurdanur Terek 10 Nisan 2014 Perşembe 17:45

Harika yazınız ıçın tesekkurler.

Yorumu oyla      24      8  
TC DEMOKRAT 10 Nisan 2014 Perşembe 16:57

Mine Hanım Korkmakta Çok Haklısınız.Şu An Kuzu Postuna Bürünmüş Kurtlar,Oğlunun Etrafında Dolaşıyorlar.Aman Dikkat Ediniz.Yakında Bizans Entrikaları"na Başlayabilirler.

Yorumu oyla      23      7  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Rahmetliyi nasıl bilirdiniz?
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Bir Batı hikayesi
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Saltanat ve yağma kurumu olarak belediyeler...
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Onlar hayatın düşmanıdırlar sevgilim…
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
Analar ne yiğitler doğurmuş!
Çağdaş ÖZGÜN
Çağdaş ÖZGÜN
Fotoğraf: İnsanlığımızı yitirirken soytarıya mı dönüşüyoruz?
Kemal ARI
Kemal ARI
Atatürk'ü anlamak...
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Göztepe gün sayıyor!
İhsan Özbelge ÖZDURAN
İhsan Özbelge ÖZDURAN
Aklıma 'Doğan Kardeş' geliverince… 
Kemal ANADOL
Kemal ANADOL
Sandık tartışması...
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva