Dr. Berna BRIDGE
İçimizdeki çocuk: Duygularımızdan kaçmak
18 Nisan 2015 Cumartesi

Nasıl mı? Mesela internetle, alkolle, televizyonla, fazla yemekle… Kendisini hep meşgul tutmak, derin düşünmemeye çalışmak…
İçimizdeki çocuk duygularımızdır. Çocuklukta, bizi büyüten yetişkinler, anne-babamız zor duygularımız olduğunda, onlara gereksinmemiz olduğunda duygularımızı görmezden geldilerse, bizi duyup, dinleyip anlamaya çalışmadılarsa biz de zor duygular yaşadığımızda o duygularla yüzleşmek ve çözümlemek yerine duygularımızdan kaçmayı öğreniriz. Kendimize duygusal açıdan bakmayı, duygularımızın sorumluluğunu almayı öğrenemeyiz, kendimizi duygusal açıdan “terk” ederiz, tıpkı anne ve babamızın bizi çocukken duygusal açıdan terk ettiği gibi...

Çocukken yaşanan, bugün hatırlanamayan, bilinçaltına gömülmüş derin duygusal yalnızlık, o günlerde duygusal acı yaşarken birinin bizi fiziksel ve duygusal açıdan kollarında tutmaması, yanımızda olmaması buna neden olur.  Anne-baba duygusal acılarda çocuk için gerekli anlarda orada değilse, daha sonra yetişkin birey kendisi için kendi acılarında orada olmuyor, kendisiyle duygusal bağ kurmuyor.

Çocuklar küçükken yetişkinler tarafından eleştirilir ve yargılanır. Böylece daha küçükken bilinçaltında onlar kendilerini eleştirmeyi, yargılamayı öğrenirler. Kendi kendileriyle iç konuşmalarında kendilerine “akılsız, salaklık ettin, yine şişmanladın, aynadaki haline bak” gibi sözler sarf ederler ve kendilerini sevmek, kendileriyle barışık olmak yerine sürekli diğerlerinden onay almaya, takdir görmeye çalışırlar. Yani kendi duygusal sorumluluklarını almak yerine duygusal sorumluluklarını başkalarına verirler. Duygusal açıdan kendini terk eden kişiler kaygı ve depresif duygular yaşayabilirler.

İnsanların kendilerine yaptıkları muamele kendi kaygılarının en büyük nedenidir. İlacı bencil olmadan kendini sevmektir. (Bencillik başkasının bizim için kendinden vazgeçmesini beklemektir, bizim için sorumluluk almasını beklemektir ancak sevgiyle yapılan hiçbir şey özveri değil.) Kendi acı ve mutluğumuzun sorumluluğunu almak ve kendimizi sevmek içinde yaşadığımız dünyayı kendimiz ve diğerleri için daha güzel yapacaktır. Kendimize ve birbirimize bakmak, dinlemek, düşünmek, iyi davranmak dünyamızı herkes için daha da güzelleştirecektir.

Yaralanan benliği onarmanın sorumluluğunu kişinin alması gerekmektedir. Bunun için öğrenmeye açık olmak, içimizle bağ kurmak gerekir. İçimizle bağ kurarken ya kendimizi acıdan korumaya kontrol ederek çalışırız ki bu bağ kuramamaktır, ya da kendimizi ve diğerlerini severek var oluruz, yani bağ kurarız. Kontrol sevmek değildir. İyi hissetmeyen, hissettirmeyen hiçbir şey sevgi dolu değil, kontrolcudur. Kendini seven kişi diğerlerine de sevgi verebilir. Birisini (mesela çocuğumuzu) sevmekle kontrol etmek farklı şeylerdir.

Bunun için de iç dünyamızla bağ kurmamız gerekir. Bunun birinci yolu duygularımızı hissetmemiz için, bu duygulardan kaçmadan kendimize bu duyguları hissetmek için izin vermemizdir. Acı veren duygular da buna dahildir. “Hissetmeye açığım” demek gerekir. Alkole, TV’ye, internete sığınmadan sorumluluk almak gerekir. “Bağımlılıklara (internet, yemek, TV, vb) sığınmadan içime döneceğim ve neyse onu hissedeceğim” demek gerek.

Kaygı, yalnızlık, suçluluk, kayıp, yas, çaresizlik, kalp kırıklığı gibi yaşam duygularını kendimizi terk etmeden, korkmadan, kendimizi kucaklayarak, “bütün duygularımı hissedeceğim” demek gerekiyor. İçeri git, kalbine git ve hisset, sevgiyle, şefkat ile. Neşe, mutluluk, sevgi de acı, kaygı, kalp kırıklığı ile aynı yerde duruyor. Hepsi aynı yerde

Zor duyguları kapatmaya, onlardan kaçmaya başladığımızda, sevgi, neşe gibi güzel duyguları da hakkıyla yaşayamamış oluyoruz çünkü bu yaşam duygularının hepsi aynı yerde. İnsanlar kendilerini enerjisiz ve bitik hissettiklerinde zor duygulardan kaçarken güzel duygulara da kendilerini kapattıkları için mi böyle bitik hissediyorlar acaba?

Kalbine git ve öğrenmeye çalış, öğrenmeyi iste. Yaralanan benlik kontrol etmeye çalışır. Sevgi dolu yetişkin, bilge benlik de öğrenmeye, kendilerini ve diğerlerini sevmeye ve tüm bu duyguları kucaklamaya. Kalbinizle, duygularınızla bir çocukla konuşur gibi konuşabilirsiniz. İçinizdeki çocuğa “Davranışımla seni üzecek bir şey yapıyor muyum? Seni ihmal ediyor muyum? Terk ediyor muyum? Senin üzgün ve sıkıntılı olduğunu görüyorum, anlat bana” gibi…

Kendinizi yargıladığınızı, kendinize baskı yaptığınızı hissettiğinizde (“daha iyi, başarılı, vb olmalısın” gibi) kendinize “bu küçük çocuğu yargılayarak bir şey kazanmaya çalışıyorsun, bu ne?” diye sorabilirsiniz. Belki yanıt “kendimi motive etmeye çalışıyorum“ olacak. Bu yanıtı bulunca da kendinize baskı yapmamayı ve olayları akışına bırakmayı öğrenmek belki mümkün olacak. Bir hafifleme olana kadar içinizdeki çocukla konuşarak, ondan kaçmayarak, onu kucaklayarak içerideki duyguları keşfetmeye devam etmek gerekiyor. Belki de kaçmanız gereken asıl şey internet, TV, vb…


Şunu unutmamak gerekli. Herkes sevmek ve sevilmek istiyor. Bu yaşamın altın anahtarı. İşe önce birey kendini severek başlamalı, bu bencillik değil. Önce içimizdeki çocuğu sevmek saymak, onunla bağ kurmak… Onu dinlemek, anlamak, onun acılarına ve mutluluklarına ortak olmak… Sonra da o çok değerli, yaşamımızın anlamı olan çocuklarımızın duygusal gereksinmesinde onların yanında olmak, onları kucaklamak, bağrımıza basmak… Kaç yaşında olurlarsa olsunlar…

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
Toplam 1 yorum var, 1 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
Yasemin 6 Mayıs 2016 Cuma 20:53

Çok güzel bir yazı; çok teşekkürler

Yorumu oyla      11      5  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Dr. Hakan Tartan
Dr. Hakan Tartan
Fenerbahçe ne istiyor?
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Yarattı... Veda ederken ağlattı!
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Memleketin birinde insan manzaraları(!)
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Tükeniş!
Nüvit TOKDEMİR
Nüvit TOKDEMİR
Kara kaplı defter!
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Nereden nereye?
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Çanakkale artık barışın merkezidir!
Kemal ARI
Kemal ARI
'Cehennem savaşı'nda ne yediler ne içtiler?
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Bölgecilik, mezhepçilik ve inşaatçılık...
Rifat ÖZER
Rifat ÖZER
Unutulmazlar...
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva