Tayfun MARO
Gündelik hayat neye benziyor?
19 Aralık 2014 Cuma

Dünyanın bütün yoksulları için gündelik hayat, imkânsızlık ve çıkışsızlıkla kuşatılmış hayatlarına günlerin eklediği dertlerden ibarettir.
Yeryüzünde yedi milyardan fazla insan yaşar; BM verilerine göre, yaklaşık dörtte üçü yoksuldur. Bunu bile bile gündelik hayatımızın neye benzediğini sormam, muhtemelen kimi okurlar tarafından yadırganacaktır. Bu başlığı attıktan sonra ben de kendi kendime söylendim…
Fakat gündelik hayatın hızlı akışından zaman zaman sıyrılıp, hayata bir kıyısından bakarak, olan biteni anlamaya çalışmak ve bakış açısını değiştirmek için çaba harcamak insana iyi geliyor.
 
Uygarlığa içkin üretim/tüketim sarmalında döngüsel zamanın insana sunduğu hayat, dolaylanmış, soyut ve temsilidir. Her şeyin kolayca ve hızla tüketildiği, doğrudan ilişkilerden yoksun satıh bir hayattır, gösteri ve tüketim toplumunda yaşadığımız…
Yaşam kılavuzumuz “gelecek hayaleti”dir. Bu hayaletin peşinden çarnaçar koşarken, bir Amok koşucusundan farkımız kalmadığını göremeyiz. Zaten bunu görecek zamanımız da yoktur. Çünkü artık salt tüketim kültürüyle yoğrulmuş hız müptelalarıyız. Anlık doyumlarla veya doyumsuzluklarla kendini tekrarlayan yabancı hayatlar yaşıyoruz.
 
Gündelik hayatın alışverişe döndüğü bir çağın ortalık yerinde, tekinsiz yaşamın teslim aldığı, yalnızlığını ekranlara vurmuş insanlarız. Şehrin kalabalığından sanal âleme firar etmiş depresif insanın yalnızlığıdır bu… Şehirde hiç bitmeyen büyük gösterinin seyircileriyiz; seyredenler, seyredilenler, birbirini seyredenler…
Postmodern toplumun müphem öznesi veya modern toplumun soyut bireyi olmak, muktedirlerin arzusu hilafına değildir; varlığını muktedirlerin varlığına armağan eden insanın halleridir bunlar…
 
Sanallaşan gündelik hayatımız ekranlarda seyrediyor. Bir akıllı telefon, bir TV, bir PC ekranında çoğalan hayatlarımız aynılaşarak kendini tekrarlıyor. Ve biz bu gizemli aynaları çok seviyoruz. O ekranlardan her başımızı kaldırdığımızda, reel dünyanın buz kesen havasından irkilip hızla sanal sığınaklarımıza geri dönüyoruz. Yeni hayat, sanal dünyanın iz düşümünde, yarı uyanık yarı uykuda süren bir rüya veya karabasandır. Gündelik hayatımız, rüya ile karabasan arasında oluşan gerilim hattında olan bitenden ibarettir.
 
Kavramların anlam kaymalarıyla anlamsızlaştığı bir zaman diliminde, toplumsal değişimi yeni sosyolojiyle izah etmeye çalışıyoruz. Dil, anlamaya ve anlatmaya yetmiyor; gene de hem anlatıyor hem anlamaya çalışıyoruz.
Bu kaotik ortamda gündelik hayatın neye benzediğini ille de söylemek gerekiyorsa; gövdesine yabancılaşmış ve sığlaşmış gündelik hayat hiçbir şeye benzemiyor. Ya da aynılaşan tektip hayatlar sadece birbirini tekrarlıyor...
 
Yeni dünya düzeninde ortaya çıkan ihtiyaçların gerektirdiği yeni kamusallık, gündelik hayatın değişen normlarını belirliyor. AVM’lerin, rezidansların, iş kulelerinin altında kalan hayatlarımızdan bize kalan her ne ise, onunla günlerimize değer ve anlam katmaya çalışıyoruz.
Globalizasyon metropol kültürünü öne çıkardı. Devlet erkinin ulusal düzeydeki merkezi yapısı tartışılıyor. Kamusal yaşam, metropol kentlerin oluşturduğu yeni standartlara göre yapılanıyor. Metropol kentler, yeni kamusallığın mekânı olarak, gündelik hayatımızın kurucusu oluyor.
Tüketimin ve gösterinin toplumsal yaşamı örgütlediği bir dönemden bilişim toplumuna geçiş sancıları, gündelik hayatta savrulmalarımızın nedenidir.
 
Bütün değerlerin altüst olduğu, belirsizliğin her şeyi örttüğü bir Araf çağını yaşıyoruz;
Hayli çaresiz, hayli bezgin ve hayli umutsuz…
Çıkışsızlıkla kuşatılmış hayatlarımızın sanki gerçek sahipleri değiliz. Doluya koyuyoruz olmuyor, boşa koyuyoruz yine olmuyor, işin içinden çıkamıyoruz.
Toplumsal dinamiklerin değişkenlerinin nasıl çalıştığını anlamak zordu, şimdi ise imkânsız…
“Gündelik hayatımız hiçbir şeye benzemiyor” diye yakınmam biraz da bu yüzdendir.
Küreselleşen sistemin dayattığı değişim ve dönüşümün hallaç pamuğu gibi attığı yitik hayatlarımızın peşindeyiz.
Tüketimden tükenişe uzanan bir cinnet halidir, bu cangılda gündelik hayatı sürdürmek.

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
 Onay bekleyen 37 yorum var.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Türk kimliğine husumet beslemek
Ender ALDANMAZ
Ender ALDANMAZ
İmamoğlu’nun el uzattığı Somalı köylüler
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Erken seçim hangisine yarar?
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Mahfi Eğilmez’den Yeni Ekonomi ve Çevre
Nüvit TOKDEMİR
Nüvit TOKDEMİR
Endüstriyel futbol öğütüp yutuyor!
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
Bugün hepimiz çocuk olalım!
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Görgüsüz açlık ve ikiyüzlü siyaset!
Fatih YAPAR
Fatih YAPAR
Gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklemek!
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
Çok başarılı bir STK örneği: EÇEV
Cumhur BULUT
Cumhur BULUT
Bizim Yahudiler neden susuyor?
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva