Gönül Soyoğul
Führer hayranı Prof. Celal Şengör’ün otistik olduğunu biliyor muydunuz?
23 Kasım 2015 Pazartesi

4 Ocak 1989 gününün gecesi Cizre'nin Yeşilyurt Köyü TSK'nın özel tim kuvvetlerince kuşatıldığında köyün kadınları ve erkekleri meydanda toplanır, aralarında aranan şahıslara ya da benzerlerine rastlanamaz. Köyün kadınları bir kenara dizilir, erkekleri meydanda toplanmıştır. Aralarından devletin resmi imamı ve birkaç yaşlı ayrılarak bir duvar önünde bekletilirler. Çamurların üzerinde yat-kalk yaptırılır, operasyonu yürüten Binbaşı Cafer Tayyar Çağlayan yerdeki köylülerin sırtlarında gezer. İstenen şey aranılan teröristlerin yerlerinin söylenmesidir. Köylüler "bilmiyoruz" dedikçe dayak ve işkence devam eder. Köyün muhtarı hakaret ve dayakla sorgulandıktan sonra köyün yaşlılarından Kamil Müştak köy okuluna götürülerek dövülmeye başlanır. Haykırışları tüm köylüye dinletilir. Dayaktan sonra köylüler hala "bilmiyoruz" cevabı verince Kamil Müştak’ın cebine okul bahçesindeki insan dışkısı konup bunu oradaki erkeklere yedirmesi istenir. Müştak "yapamam" deyince dayak faslı yeniden başlar. Tek tek köylülerin ağzına dışkı sürülür, yedirilir. Sonra Kamil Müştak’ın oğlu Bahattin'e emir verilerek babasına dışkı yedirmesi istenir. Sonunda Binbaşı ve ekibi Kamil Müştak ve birkaç köylüyü yanlarına alarak köyden ayrılır.
Köylüler tarafından resmi makamlara taşınan, dava açılan ‘dışkı yedirme işkencesi’ni basına taşıyan isim, o tarihte Cumhuriyet’in Adana ve Güneydoğu illeri temsilciliğini yapan Celal Başlangıç olur. Haber özellikle muhalif basında ‘gazeteci terimiyle’ patlar!

Olay basında bu kadar geniş yer bulunca, işkencenin faili olan Binbaşı Çağlayan savcılığa can güvenliğinin olmadığını belirten bir dilekçe verecek ve dava Ankara'ya alınacaktı. Binbaşının dahi can güvenliğinin olmadığına karar veren makamlar Yeşilyurt köylülerinin ‘köyün koruma altına alınması’ taleplerini reddedecekti. Henüz soruşturma sürerken TBMM Adalet Komisyonu Başkanı Alparslan Pehlivan ve İçişleri Bakanı Mustafa Kalemli ise, ‘eğer dışkı yedirme iddiası yalanlanırsa bu iftirayı atanların aynı şekilde cezalandırılmasını’ isterken haksızlığa uğradıklarını beyan eden köylülere gözdağı verilmekteydi. ...
Nitekim… Devletin atadığı resmi Türk imam Mevlüt Altunbaş'ın ve tüm köylülerin şahitliğine rağmen yargı kararını verdi ve ‘dışkı yedirme olayının olmadığına ancak dayak olduğuna’ hükmetti. Köylülere dışkı yedirmekle suçlanan, işkence ettiği ise resmi mahkemelerce tescillenen Binbaşı, kariyerinde yükselmeye devam ederek ordudan Albay rütbesi ile emekli oldu.
İnsanlık onurları ayaklar altına alınan Yeşilyurt köylüleri, iç hukuktan çare bulamayınca, davayı Avrupa insan Hakları Mahkemesi'ne (AiHM) taşıdı. Mahkeme 1994'te Türkiye'yi 'kötü muamele', 'işkence' ve 'dışkı yedirme' yüzünden mahkûm etti. Her bir mağdura da 300 bin Fransız Frangı ödenmesine karar verdi. Türkiye’nin AİHM’deki ilk mahkumiyeti olan bu dava Güneydoğu'da benzer işkence davalarının da açılmasına yol açarken, baskılardan yılan Yeşilyurt köylülerinin yarısı Avrupa ülkelerine iltica etti, bir kısmı da Büyükşehirlere göçtü.
Bütün bu yaşananlar bir gecenin bilançosuydu…
*
İnsan olanın tahayyül bile edemeyeceği bu işkenceyi, sevgili Celal Başlangıç’ın ağzından (haberde yer almayan daha pek çok acıtıcı detayıyla) dinlemiş biri olarak, dün Radikal.com’daki röportaj başlığını görür görmez çakılıp kaldım. Başlıkta yer alan ‘Dışkı yedirmek işkence değildir’ sözlerinin sahibi ünlü deprem profesörlerinden biriydi. Hiç çıkarmadığını zannettiğimiz papyonu, Noel Baba görüntüsü veren kırmızı tombul yanakları, bembeyaz saçları/sakalıyla hepimizin aşina olduğu Prof. Dr. Celal Şengör…
Her bir satırını ‘aman Allahım’ diyerek okuduğum… Pazar sabahımı karartan uzun röportajı sabrınızın sınırlarını zorlasa da sizin de okumanızı tavsiye edeceğim; bugün gazete köşelerine de konu olan, HDP’li bazı isimlerin beyanatlarına rağmen hala okumadıysanız eğer.
‘Bu kadar iyi eğitim görmüş, o kadar ki Boğaziçi’ni bile üniversiteden saymayan bir insanın, insanlık vasıflarını alt üst eden sözlerin sahibini ‘böyle bir insan nasıl olabilir ki’ merakıyla biraz araştırınca, kayda değer iki önemli sonuca ulaştım. Bunlardan biri, 14 Haziran 2009 milliyet Pazar ekinde çıkan röportajdı. İşte o röportajdan alıntıladığım bölüm:

“Bilime en çok katkısı olan millet Almanlardır” denebilir mi?
Tartışmasız, kesin...
Hitler dönemini de katıyoruz...
Hem de nasıl... Ben 14 yaşımdayım. Babamla beraber TV seyrediyoruz: Ay’a iniş... Muhteşem bir şekilde Ay’a Kartal indi, içinden zıp zıp zıp Amerikalılar çıktılar, bayrağı dikecekler... Babama dedim ki, “İyi bak o bayrağa, üzerinde gamalı haçın dalgalandığını göreceksin.” Çünkü Ay’a inen o Kartal’ı yapan kim; Hermann Oberth. Kapsülü oraya götüren Satürn roketini kim yaptı? Werner von Braun. Bu ikisi Hitler’in bilim adamı.
14 yaşında niye biliyordunuz bunları?
Çok ilgiliydim. İkinci Dünya Savaşı’na dair o yaşta 149 cilt kitap okumuştum. Babam bana Rus cephesindeki komutanları say dese, hepsini sayardım.
Şevk nereden geliyor peki?
Satranç çünkü... Hoşuma gidiyor... Ben Cengiz Han’ı da biliyordum. Mesela bir Timur hastasıydım. Hatta ilkokul beşinci sınıfta Timur yüzünden kovuldum. Çünkü hocama “Cahil” dedim, Ankara savaşının iki-üç saatte bittiğini bilmiyordu.
Anne-baba hiç telaşa kapılıyor muydu sizin bu savaş ilginize bakarak?
Hayır çünkü ben sadece savaşlarla değil, her şeyle aynı anda ilgiliydim. Jeolojiyle de Abdülhamid’le de... Mesela Almanca “Das Kapital”i okumuştum o yaşta.
Ya çocukluk oyunlarınız? 
Oyunlara da yansıyordu tabii. 11-14  yaş arasında kolumuza gamalı haçlı pazubentler takıp oyun oynuyorduk.
Nasıl bir oyundu bu?
Yere kocaman haritayı seriyorduk. Oyuncak tank, top, trenlerimiz vardı. Hangi cephede kim çarpışıyor, biliyoruz tabii. Oturup gerçek hayattaymış gibi plan tartışması yapıyorduk.
Sizin gibi savaş tarihi okumuş başka çocuklar da vardı yani...
Hiçbirinin ismini vermem ama şimdinin çok meşhur adamları vardı. Bizim şoförlerden Ethem abiyi genelkurmay başkanı yapmıştık. Bir başka şoförümüz Lütfü abiyi de hava kuvvetleri komutanı.  
Oyunda siz kimdiniz?
Führer! 
Ya fırınlarda yakılan Yahudiler; o bölüme ilişkin kafanızda bir şey var mıydı?
Bilmiyordum bile çünkü ben meselenin o tarafıyla ilgilenmiyordum. Beni tek ilgilendiren satranç oyunuydu. Organize güç, muazzam bir teknoloji, çok güzel üniformalar, bu kadar. Mesela Cengiz Han’ın generallerinden Subutay’a da çok hayrandım. Düşün, Ortaçağ’da 18 yıl savaş öngörüyor. Avrupa’daki her nehir, her otlak; hangi nehir ne zaman donuyor, onları düşünüyor. Coğrafya bilgisine bak.
“Savaştan zevk almak” mı bu?
Asla değil. Bunu sakın tersi şekilde kabul etme. Çünkü bu benimki sadece çok karmaşık bir problemi çözme zevki. Bilgiyi proses etmek. Askerlik de bir bilimdir ve işin beni ilgilendiren tek tarafı da budur. 
Biraz çılgınca çalışıyor beyniniz...
Başka türlü bu işleri yapamazsın ki...
Acaba Permiyen’deki yok oluş teorisi mi sizce daha çok zeka gerektiriyor yoksa Subutay’ın planı mı?
İkisi de aynı zekayı gerektiriyor ama bilim daha ilginç. Çünkü öbürü bir kere kalıcı değil. Bir sorunu tam anlamıyla çözmüyor. O sadece Cengiz Han’ın sorununu çözüyor. Oysa beni insan sorunları ilgilendirmiyor, dünya ilgilendiriyor.
Ya etik?
Etik bilime benzemez, matematik gibidir. Başta varsayımlar veya kabuller yapar, sonra o kabuller üzerine hareket eder ve her şey o kabullere indirgenir. 
Peki bilimin hümanist olmak gibi bir meselesi yok mudur?
Asla. Bilimin tek ilgilendiği şey gerçekle uyumlu mu değil mi, bu kadar. Problemi çözüyor mu, çözmüyor mu? En ufak bir hümanist, etik bir düşünce olamaz. Olduğu an mahvolur bilim. Sosyal bilimler onun için adam olamıyor zaten. Çünkü etikle bilimsel sorunları karıştırıyorlar. Önce sorunları çözmeye çalışsınlar, ondan sonra buldukları çözümler etikle uyuşuyor mu uyuşmuyor mu o zaman baksınlar. Uyuşmayanları eleyebilirler ama elde bir çözümleri olsun. Öteki türlü kör dövüşüne dönüyor, hiçbir neticeye varamıyorlar.”
*
Führer hayranı Celal Şengörle ilgili kayda değer bulduğum bir diğer önemli veriyi ise Hürriyet Gazetesi’nde buldum. Celal Şengör'e neden kızıyorsunuz? Çünkü kendisinde otistik spektrumda görülen özellikler var ve bunlar söylemesi çok doğal” diyen Hürriyet blog yazarlarından Aylin Anne’nin, 18.10. 2014’te yayınlanmış yazının başlığı şöyle:
 Hafif Bir Otistiğim. İmza: Celal Şengör
“Bugün biraz ezber bozalım” cümlesiyle başlayan Aylin Anne’nin yazısı, şöyle devam ediyor: “Otistik spektrumdaki çocukların toplumsal tehdit olarak algılanmasını eleştirdiğim yazımın ardından çok sayıda mail aldım. Ancak bir tanesini beni çok şaşırttı. Öyle ki maili ve gönderen kısmını bir kaç kez okumak istedim. Gönderen 1999 depreminde tanıdığımız jeoloji profesörlerinden Celel Şengör. Şaşırmamın sebebi mailin konu kısmındaki hafif otistik tanımıyla kendisini bir anda bağdaştıramamış olmam sanırım. Aynen şöyle diyordu Celal Hoca:
Aylin Hanım, Otizm tehdit olmamakla kalmaz, bazı hallerde büyük bir avantaj olur. Temple Grandin adı her otizmli insanın bilmesi gereken bir isimdir. Ben bir isim daha ekleyeyim: kendim. Ben de hafif Aschberger ile teşhis edilmiş bir insanım. Ve bu özelliğime şükran borçluyum. Otistik olmasaydım bilimde elde ettiğim başarıları elde edemezdim.’
 “Bir dakika, bir dakika Asperger Sendromu teşhisi mi? Yani otistik spektrumdaki en şanslı gruptan mı bahsediyoruz? Evet. Şanslı ve akademik başarıları yüksek, özel gereksinimli insanlardan bahsediyoruz” diyen Aylin Anne, ardından Asperger Sendromu’nun belirtilerini sıralıyordu:
- Göz temasının az olması, hiç olmaması ya da kalitesiz olması..Göz temasından kaçınma.
- İletişimin sözel ve sözsüz mesajlarını değerlendirmede güçlük.
- Arkadaş edinemede ve/veya arkadaşlığı sürdürmede güçlükler, arkadaş gruplarına girememe.
- Anlam ve bağlam dışı konuşma (Örneğin: + bugün piknik yapalım mı? - (AS'li birey): Anatosaurus, 60 milyon yıl önce yaşamış bir dinazor türü.
-Sınırlı ilgi alanı, aynı konuda yıllarca süren bitmek bilmeyen merak, takıntı derecesinde ilgilenilen konular..
- 5 duyu ile ilgili (ışık,ses,koku,tat ve dokunma) hassasiyetler ve/veya 5 duyu ile ilgili uyaranlara düşkünlük.
- Yüz ifadesinde, vücut duruşu ve tavırlarda uygunsuz/garip haller. Birisiyle konuşurken yan durması
- Fantastik hayal dünyası.

- Tekrarlayan hareket ve jestler, stereotipiler.. (Bir nesne ya da kendi etrafında dönmek, sallanmak,el - parmak hareketleri,yandan bakışlar,vb.)

- Ortamın/topluluğun ortak duygusunu/ruhunu hissetmede, sezmede güçlükler ve buna bağlı davranış problemleri..(Örneğin cenaze evinde şarkı söylemek)

- Literal algı (Mecazi anlamları algılayamamaya dair bir diyalog: + bugün çalışmaktan kafam patladı. - (Asper Sendromlu çocuk karşısındakinin başına bakarak:) ama kafan patlamamış!?)
- Tekdüze ve monoton konuşma kitaptan pasajlar okur gibi ezber konuşma.
- Ergenlik çağında sıkça karşılaşılan depresyon.
- Matematik, Fizik,Kimya vb.kapalı uçlu bilimsel konulara eğilim
- Bazı objelere,nesnelere,eşyalara aşırı düşkünlük... Nesneyi yanından ayıramama, dışarı çıkarken dahi yanında bulunmasını isteme...”
“Teşhiş ve kabulleniş sürecinin ardından dikkatli ve yoğun bir eğitim ile Asperger Sendromlu bireylerin pek çok özelliği dengeleyerek çok rahat toplumsallaşabildiklerini, akademik başarılar elde edebildiklerini” yazan Aylin Hanım, ‘tıpkı Tıpkı Prof.Dr. Celal Şengör gibi” diyordu. Şengör’ün de bu özelliğine şükrettiğini ekleyerek…
*
Beni dehşete düşüren fikirlerin sahibinin ‘otistik’ olduğunu öğrenmek, merakımı kısmen giderse de… “Dışkı yedirmeyi normal görüp işkenceden saymayan… Türkiye gibi toplumların oligarşi ile yönetilmesi gerektiğini savunan… 12 Eylül darbesine devrim diyen, Kenan Evren’in her yaptığının doğru olduğunu iddia eden… halkı aşağılayan, aptallar sürüsü olarak gören… elitizmin en tepe noktasında olduğunu söyleyen, 35 yıldır hiç otobüse binmemiş, halkın arasına karışmaktan iğrenen, hayatında hiç ekmek almamış, özel şoför ve hizmetçilerle hayat geçirmiş… Orhan Pamuk’a da Yaşar Kemal’e de burun kıvıran… Kemal Sunal’a tahammül edemeyen, ‘ordu tabii ki darbe yapabilir’ ve ‘Türkiye'nin gerçek entelektüelleri askerlerdir; Türkiye'de 3 adet de gerçek üniversite vardır, hava, kara ve deniz harp okulları; gerisi boştur.’ gibi yüzlerce şok yaratıcı söylemin sahibi bu şahsın ‘gerçek’ gibi görüleceği, sözlerini/fikirlerini ciddiye alanlar olacağı korkum ise bakîdir…

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
Toplam 12 yorum var, 10 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
Himi go 15 Ağustos 2019 Perşembe 23:11

Dogru tespit Ama bos Nasil olsa bir gun olup gidecek Dunyada hesabi kesilemedigini zanneden Hiri ilmin Sahibiyle Karsilastigi zaman HEYHAT

Yorumu oyla      4      5  
Lombak 29 Kasım 2015 Pazar 16:51

İlber Ortaylı'nın Milliyette yayınlanan yazısından: "Celal Şengör’ün Radikal’e verdiği bir demeç kıyameti kopardı. Bence onun röportajda düzenlice işaret ettiği konular yanında araya sıkıştırdığı bazı şeyleri, röportajı yapanın beceriksizce yerleştirmesi bu gürültüye neden oldu. Konu üzerinde daha sonra yazacağım. Lakin Celal Şengör gibi gerçekten sırf Türkiye’de değil, beynelmilel alanda bilinen, saygı duyulan birine karşı bazılarının ölçüyü kaçıran üslubu da pek tasvip edilemez."

Yorumu oyla      13      5  
yiğit öz 27 Kasım 2015 Cuma 13:52

amanın. yazıyı anlamayan vatandaşla dolmuş burası.

Yorumu oyla      13      9  
Serap Dikmen Ahmetoğlu 27 Kasım 2015 Cuma 00:09

Merhaba Gönül hanım, Otizm nedir ne değildir gibi bilgilerle zamanınızı almak istemiyorum. Zaten internet çağında bu bilgilere hepimiz kolayca ulaşıyoruz. Siz usta bir gazeteci, eğitimli bir kadın ve herşeyden önce bir annesiniz. Bu nedenle de sizde oluşan ve "Führer hayranı Prof. Celal Şengör'ün otistik olduğunu biliyor muydunuz " başlıklı yazınızla birlikte okurlarınıza aktardığınız önermeniz otizmli çocuk aileleri ve otizm dostlarının tepkilerini çekti. Yanlış anladıysam düzeltin, yazınızın özeti ve önermesi şu: Adı geçen zat, insanlara dışkı yedirilmesini işkenceden saymıyor, üstelik Führer hayranı. Bu sapkın düşünceler nasıl bir insanda olur dedim araştırdım. Zaten kendisi itiraf etmiş, ben otistiğim demiş, otizmin ve asperger sendromunun semptomlarına baktım, özellikler de uyuyor. Bu kötü, iğrenç, sapkın düşünceler ancak çıksa çıksa bir otistikten çıkar, zaten adam otistik, normal insan değil zaten. Bu ve bunun gibi otistiklere dikkat edin, insanları fikirleriyle etkilerler diye korkuyorum. Önce düz mantıkla bir soru sorayım, sonra da derdimi anlatayım. İnsanlara dışkı yedirenleri, 12 Eylül işkencecilerini, Hitler faşizmini normal bulan bu adam otistik olduğu için böyle düşünüyor anladım da bu suçları işleyenleri gelişimin hangi evresine koyacağız? İnsanlık suçunu "normal gelişim" gösteren insanlar işlemiş, fatura "yaygın gelişim bozukluğu" gösteren bir "otistik"e kesiliyor, hem de onun eylemi bunları yapmak değil onaylamak. Neden? İşte bu neden sorusunun cevabı var ya Gönül hanım, çocuklarının toplum içinde hayatını sürdürebilen bir birey olması, her çocuğun hakkı olan eğitim hakkına kavuşması, normal çocuklarla birlikte kaynaştırma eğitimi alacak düzeye gelsin ya da sadece bir rengi öğrenebilsin, çocuk gibi oynayabilmeyi öğrensin, oyun oynamaktan zevk alabilsin, kendisini ifade edebilsin, konuşabilsin, anne diyebilsin, gülebilsin, çiğnemeyi öğrenebilsin, sosyalleşebilsin diye okul öncesinde ve sonrasında maddi olanakları elverdiğince özel eğitim aldıran, bütün bu amaçlar uğruna maddi ve manevi büyük bedeller ödemek zorunda kalan otizmli çocuk ailelerinin çabalarını hiçe sayıyor. Otizmli çocuk ailelerinin en büyük korkularını gün ışığına çıkarıyor. Çocuğunun toplumdan dışlanması , kabul edilmeme korkusunu; ben öldükten sonra çocuğuma ne olacak korkusunu. Anne ve babalar, önce kendi ailelerinden başlamak üzere çevrelerini ve toplumu otizm konusunda doğru bilgilendirebilmek adına da büyük çaba harcıyor. Çünkü otizmle ilgili yalan yanlış bir sürü bilgi ve önyargı bulunuyor. Örnek vermek gerekirse, kaynaştırma sınıflarına kabul edilen otizmli çocuklar var. Bu çocuklar normal gelişim gösteren çocuklarla aynı sınıflarda okuyorlar. Zaten bu konuda bir sürü problem yaşanıyor, maalesef sistem doğru düzgün işlemiyor. Bu sınıfların birinde normal gelişim gösteren bir çocuğun velisi, sizin önermenizi benimsese ve çocuğunun sınıfında bir otizmli öğrenci olduğunu/olacağını öğrense sizce yaklaşımı ve tepkisi nasıl olur?Ayrıştırıcı mı? Kucaklayıcı mı? "Zaten bunlar fantastik bir dünyada yaşıyor, garip fikirleri var, çocuğuma zarar verebilir, çocuğumun bu otistikle aynı sınıfta okumasını istemiyorum. Ben müdürle bir konuşayım." Çocuklar arasında itişmeler kakışmalar yaşanabiliyor biliyorsunuz ki. Normal gelişim gösteren çocuklar arasında yaşananlarda, bir şey yok. Otizmli bir çocuk ile normal gelişim gösteren çocuk arasında yaşanırsa bu, ne diyebilirler sizce ? Bu çocuk otistik, benim çocuğumu itmiş, çocuğu tehlikede, aynı sınıfta okumalarını istemiyorum. Otizmli çocuk ve bireylerin etiketlenmeye, toplumdan ayrıştırılmaya değil, toplumun içine alınmaya ihtiyaçları var. Yazınızda, Celal Şengör'ün benim de karşısında olduğum düşüncelerini eleştirmek için otizm argümanını kullanmışsınız. Otizmli olduğunu iddia eden bir adam için, otizm semptomlarını delil göstererek, zaten bu saçmalıklar ancak bir otizmliye ait olur demeye getirmişsiniz ki, etiketleme, önyargı ve ayrımcılıkla sonuçlanabilecek bir düşünceyi yaymışsınız. Otizmi aşağılama ifadesi olarak kullanmadım diyorsunuz ama yazınızı bir de siz bu gözle okuyun. Son olarak size naçizane bir çağrım olacak. Otizmli Poyraz Ali'nin hikayesini, Ozan Şanlısoy'un annesi Avukat Sedef Erken'in oğlunun eğitimi için AİHM'de sürdürdüğü mücadeleyi okuyun. Temple Grandin'in filmini seyredin ya da kitabını okuyun. Otizmli birey ve ailelerin mücalelerini tanıyın. Onları daha iyi anlayacaksınız. Gelin, usta bir gazeteci olarak siz de otizm mücadelesine destek olun ve 2 yıl önce 2 Nisan Otizm Farkındalık Günü'nde hükümetin açıkladığı ve bir arpa boyu yolun alınamadığı Otizm Eylem Planı'nın işlerlik kazanması için gösterilen çabalara katkı verin.

Yorumu oyla      19      6  
belma sümer 25 Kasım 2015 Çarşamba 21:10

neden aşağılama ifadrsi olarak kullanayım ki demişsiniz. bizim de merak ettiğimiz bu . neden aşağılama ifadesi olarak kullandınız? bir sosyopatı alıp otistik ondan böyle demeye getirmenin açıklanacak bir tarafı yoktur hanımefendi. tüm otizmli bireylerden ve ailelerinden özür dilemek sizi küçültmez aksine öğrendiğiniz yeni bilgilerle yücelirsiniz. çünkü görünen o ki otizm hakkında hiç fikriniz yokmuş bu yazıyı kaleme alırken. ayrıca otistik değil otizmi olan birey...

Yorumu oyla      24      8  
Serap Dikmen Ahmetoğlu 25 Kasım 2015 Çarşamba 12:09

Yazıyı ilgililer mutlaka size gönderecektir. Web sitenizde de yer almasını çabuklaştırmak için, yorum kısmından da bilginize sunmak istedim. Protesto Yazısı / 23.11.2015 Ege’de Sonsöz – Gönül Soyoğlu yazısına ilişkin Tarih: Kasım 25, 2015 Sayın Gönül Soyoğul, Otizmli çocukların ebeveynleri olarak, 23 Kasım 2015 tarihinde yayınlanmış olan “Führer hayranı Prof. Celal Şengör’ün otistik olduğunu biliyor muydunuz?” başlıklı yazıyı kelimenin tam anlamı ile nutkumuz tutularak okuduk! Otizm ve Asperger Sendromunun özelliklerini referans göstererek yaptığınız imalar tek kelimeyle korkunç! Dünyanın başına bela olmuş Hitler’i, görüşlerine katılmadığınız ve olumsuz bir haberle gündeme gelen Prof. Celal Şengör’ü ve Otizmi, Asperger Sendromu’nu bir araya getirerek bu başlığı atmak ve bu tuhaf “bağlantı” üzerinden oturup uzun uzun bu yazıyı yazmak için bir insanın nasıl bir “esin kaynağına” ihtiyacı olabilir, gerçekten anlamakta güçlük çekiyoruz. Eğer amacınız ses getirecek bir yazı yazmak ise bunu kesinlikle başardınız. Otizmli bireylerin ebeveynleri derneğimizi arayarak sizin bu tuhaf yazınızla ilgili şikayetlerini dile getiriyorlar! Yazınızın amacı sözüm ona “insan onurunu korumak” iken, nasıl oluyor da “Führer hayranı Prof. Celal Şengör’ün otistik olduğunu biliyor muydunuz?” şeklinde bir yaklaşımla Otizmli bireyleri kötü, olumsuz, kabul edilemez kişilikler ve tutumlarla eşleştirebiliyorsunuz? Bizler otizmli, Asperger sendromlu olup da bu hayatta sizin başarabildiğinizden çok daha fazlasını başaran yüzlerce insanı size örnek gösterebiliriz! Bizler ki Otistik tanımlamasının bile çocuklarımıza takılmış olumsuz ve ayrıştırıcı bir isim olduğunu düşündüğümüz için onlara Otizmli demeyi tercih ediyoruz. Salt biz değil, bugün bütün dünya, aynı sebepten ötürü Autistic yerine People with Autism tanımını kullanıyor. Siz ise…. Otistik demenizi de geçtik, bu insanları Führer’le, olumsuz davranışlarla, kabul edilemez tutumlarla birlikte anıyorsunuz, bu kişiliklerin, tutumların kaynağına otizmi yerleştiriyorsunuz! Hanımefendi; Size sadece bir gazeteci olduğunuzu hatırlatmak isteriz. Siz bir psikiyatrist, otizm konusunda çalışan bir profesyonel ya da bu konuda deneyim sahibi biri değilsiniz. Gazeteci kimliğiniz, otizmli bireylerin davranışlarından yola çıkarak böyle bir örnekleme yapmanız için yeterli değildir. O yüzden en azından mesleki açıdan haddinizi bilmenizi rica ederiz. Bizler, otizmli bireylerin toplum tarafından kabullenilmesi, toplum yaşamına karışması için yıllardır çaba gösteren kişiler olarak, bizim bu emeklerimizi kalkıp bir köşe yazısı ile harcamanızı ASLA KABUL ETMİYORUZ! Normalde derneğimiz ve federasyonumuz bu tür durumlarda otizmin, Asperger Sendromu’nun ne olduğunu muhatabına uzun uzun anlatır, bilgilendirir. Ancak bunu sizin için yapmayacağız! Çünkü sizin bir gazetecide bulunması gereken araştırma, doğruyu bulma, kaynağından bilgilenme gibi özellikleri taşımadığınızı düşünüyoruz. Bu anlamda emeklerimizi boşa harcamayacağız. Ancak, yasal olarak hakkımızı hem şahsınız hem de yayın kuruluşunuzu muhatap alarak aramak üzere gerekli başvuruları yapacağız. Bilginize, ODER Otizm Derneği Yönetim Kurulu

Yorumu oyla      33      11  
sssss 25 Kasım 2015 Çarşamba 10:04

otizmli çocuk sahibi ailelerine bir özür borçlusunuz.

Yorumu oyla      32      12  
Serap Dikmen Ahmetoğlu 24 Kasım 2015 Salı 16:19

Sizi çok uzun zamandır tanıyorum, izliyorum, takdir ettiğim birisiniz ancak; otizmle ilgili biraz araştırma yapmanızı, daha sonra böyle bir aşağılama cümlesinde kullanmanızı tavsiye ediyorum. Bu yazıdaki alıntılar dahil, çok fazla yanlış ifade bulunuyor ve bahsi geçen savaş oyunnda olduğu gibi otizmli çocukların hayal gücüne dayalı oyun üretme ve oynama özellikleri bulunmamakta. Gerisini sizin araştırmacı gazeteciliğinize bırakıyorum. Saygılarımla.

Yorumu oyla      34      14  
mücahit bektaş 24 Kasım 2015 Salı 14:33

Beni dehşete düşüren fikirlerin sahibinin ‘otistik’ olduğunu öğrenmek, merakımı kısmen giderse de...... cümlesinin anlatmak istediği şöyle midir. Aman Allah'ım bir insan, bir profesör böyle sözleri nasıl sarf eder. Merak ediyorum nasıl bir insan, nasıl bir yaratık böyle konuşabilir. Hey durun bir dakika merakımı giderdim otistikmiş zaten......YANİ

Yorumu oyla      23      22  
maksude kılınç 24 Kasım 2015 Salı 12:30

En son cümle benim de asıl korkum. Bu tip hasta insanları gerçek ve doğru sanan, takip eden geniş cahiller topluluğu... Ve ne yazık ki yine çoğunluktalar.

Yorumu oyla      22      25  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Bu saatte 'vicdan ittifakı' olur mu?
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
İzmir kimin ya da neyin kalesi?
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Erkek dediğin öldürür
Cumhur BULUT
Cumhur BULUT
Foça, Tire, Çeşme ve Dikili de MHP diyecektir
Kemal ARI
Kemal ARI
Oyumuz, onurumuz ve özgürlüğümüzdür...
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Tunç Soyer yeni bir yola çıktı
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
Diktatör
İhsan Özbelge ÖZDURAN
İhsan Özbelge ÖZDURAN
Sağduyu marifeti ile seçebilmek…
Rifat ÖZER
Rifat ÖZER
Son hafta
Neşe ÖNEN
Neşe ÖNEN
Sosyalistler pes etmeyin!
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva