Harun ÖZDEMİR
Fethullah Gülen İslamcılığı
18 Ağustos 2015 Salı

II. Abdülhamid’in dış dünyaya dönük Hilafet, Türk-İslâm ve İslâm’ı tebliğ gibi üç önemli çalışması vardı. Sultan, bu çalışmalara geç kalındığını ama gelecekte daha fazla ihtiyaç duyulacağını düşünüyordu.
Cumhuriyet döneminde, Osmanlıların hilafet siyaseti İslamcılar – Milli Görüşçüler, Türkçülüğü özellikle SSCB’ye yönelik olarak düşük yoğunlukta da olsa Nihal Atsız, Alparslan Türkeş ve arkadaşları ile sürdürüldü.

12 Eylül 1980 darbesi, solcuları ve sağcıları doğduğuna pişman ederken İslâmcıları yeni dönem için hormonlamaya başladı. 1980’den sonra lafı büyük, cürmü küçük birçok dergi, cemaat, abi, üstat… hızla doğdu, büyür gibi oldu ama kısa sürede sonra ya Milli Görüşe ya da Gülen Cemaatine entegre oldu.

Anlaşılan o ki, sağcılar ve solcular bağlanmış, İslâmcılar serbest bırakılmıştı. Biraz zaman geçecek bir gecede solcuların büyük çoğunluğu Milli Görüşe karşı “Atatürkçü” olacaktı. Geri kalan solcular ise kimsenin umurunda değildi.

Zaman ilerledikçe Milli Görüş de Gülen Cemaati de büyüdü. Ama aralarındaki mesafe de o oranda açıldı. Devletimizin ve müttefiklerimizin aklı her işe ererdi, bu nedenle dengesiz bir gelişmeyi asla kabul edemezlerdi. Erbakan Hoca’dan rahatsız olanlar Gülen’in faaliyetlerini destekliyordu. Her iki hareket de tehlikeli bir şekilde “hormon”lanıyor gibiydi.
Refah Partisi, Adil Düzen sloganı ve başörtüsü tartışmalarıyla semirirken, Cemaat de öğrencilerinin yurt içi ve dışındaki sınav ve bilim olimpiyatlarında aldığı madalyalarla gönüllerde taht kuruyordu.

Bütün risk Erbakan’ın üzerindeydi. Siyaset yaptığı için “açık ve net” hedefti. Gülen cemaati siyasetten! veErbakan’dan uzak durduğu için daha fazla destekleniyordu.
Erbakan Hoca, Batı bloğuna hangi uzlaşma formülü ile gittiyse reddedildi.
Bu noktada bir anımı aktarmak istiyorum: 
 
1994 yılında Erbakan Hoca, İzmir’e gelecekti. Hoca ile görüşmek isteyenler İzmir’e gelmiş, benden yardım istiyorlardı. Sonradan farkına vardım ki, benimle de tanışmak istiyorlarmış! Görüşmek isteyen kişiye “Batılı devletler Erbakan’ı neden istemiyor”, diye bir soru sordum.
“Şu anda dünyada ikinci dereceden diferansiyel denklem problemi çözen tek lider Erbakan! Bu dönemin liderlerinin matematik zekâsı ise lise düzeyinde… Batı bu zekâyla anlaşmaya yanaşmaz” dedi.

“Peki, Erbakan’dan ne öğrenmek istiyorsunuz”, dediğimde de;
“Erbakan iktidar olmak istiyor. İç borcu ne kadar artıracak ve PKK ile nasıl mücadele edecek, bunu öğrenmek istiyoruz!” dediler.
“Sizin merakınızı ben de giderebilirim”, dedim:
“Hoca Türkiye’nin IMF’ye olan borcunu ödemez! Çünkü IMF’nin yazdığı ekonomik reçeteler Türkiye’ye zarar verdi! PKK ile de mücadele etmeyecek, “Gelin!” diyecek, onlar da silahı bırakıp dağdan inip gelecekler! Çünkü Hoca, PKK’nın devlet işi olduğunu düşünüyor!” dedim.
Gülüştük! Konuğumuz;
“Dış borcu iki misline artırma sözü vermeden Hocayı iktidar yapmazlar. Olsa bile o koltukta oturtmazlar!” dedi. (Erbakan’ın o görüşmeyi kabul etmediğini de belirtmeliyim.) 

***

Demem o ki, Erbakan zor günler yaşarken Gülen Cemaati daha çok destekleniyordu. RP – DYP koalisyonu kuruldu, Erbakan için günler ne kadar zor geçiyor idiyse, Gülen Cemaati için de büyümenin sınırları Türkiye’den dünyaya o kadar hızlı açılıyordu.

28 Şubat ciddi bir yol ayrımı oldu. Erbakan’ın malı gibi sahiplendiği İmam Hatip Orta Okulları bir formülle kapanma noktasına geldi, Gülen’in okulları ise yurt içinde ve dışında yanardağ gibi patladı. 

Gülen, niyetini gizleyen biri değildi. Bediüzzaman’ın yolundan ama yorumlayarak gidiyordu. O da Bediüzzaman gibi evlenmedi. Bütün zamanını ileride Türkiye’yi yönetmesini istediği talebelerine adamıştı. Çünkü o da İslâmcıydı ve siyasi hedefleri vardı. Erbakan bütün yatırımlarını demokratik siyasal mücadeleye uygun, oyu olan her vatandaşa yaparken Gülen, bir gecede yönetime el koyacak elit bir kadroya yapıyordu. Arada böyle bir fark vardı. Bu arada Erbakan’ın Gülen’den, Gülen’in
de Erbakan’dan hiç hazzetmediğini söylemekte yarar var!

Erbakan dünyanın takdir ettiği bir mühendisti. Batı standartlarını zorlayan bir zekâya sahipti. İmanı kavî, ibadeti tamdı. Eksiği ise İslâmî ilimler tahsilinin olmamasıydı.

Gülen’in ise ne disiplinli bir din eğitimi vardı ne de modern okullarda okumuştu. Benzer tespitler Bediüzzaman için de yapılmıştı. Fethullah Gülen Hoca’nın düzensiz tedrisatı Bediüzzaman’dan daha kötüydü. Ama okuma ve anlamak için gece gündüz çabalıyordu. Fen bilimlerine olan ilgisi tıpkı Bediüzzaman gibiydi. İmanına diyecek söz yoktu. Evlenmemesi, disiplinsiz tedrisatı, fen bilimlerine olan ilgisi ve özel hayatında ibadete olan düşkünlüğü onu tanıyan herkesi etkiliyordu. Türkçe konusuna gelince Gülen Hoca, diyanet camiasında bir numaraydı! Okuduğunu ezberleyecek kadar güçlü bir hafızası vardı, Kur’an’ı ve Hadisleri ezberlediği gibi Türk edebiyatının klasiklerini de ayrım yapmaksızın okumuş, sanki ezberlemişti. Hitabeti mükemmeldi. Duyguluydu, ağlıyor ve ağlatıyordu.

***

Ak Parti kurulmuş, ilk seçimde de 365 milletvekili ile hükümet olmuştu. Her zaman iktidara yakın olan Cemaat, Ak Parti’nin lider kadrosunun buram buram Milli Görüş kokmasını sorun edinmedi. Bu yakınlaşma Ak Partililerin gömlek değiştirmesinden değil; Cemaatin iktidara olan ihtiyacından kaynaklanıyordu.

Şu tespiti yapmakta yarar var: 
1961 Anayasası’nın sağladığı özgürlüklerden olmalıydı, üç Müslüman bir araya gelse çay sohbetinin en önemli konusu “Devleti nasıl ele geçirebiliriz!”di.
Solcuların ve İslâmcıların devleti ele geçirme rüyasının üzerinden yıllar geçti. Solcular rüyadan erken uyandırıldı. Zor oldu ama sonunda uyandılar!
İslâmcılar, öyle bir derin uykuya yatırılmışlardı ki, kimin döşeğinde uyuduklarının ve üzerlerindeki örtünün nerelerini örttüğünün farkında bile değillerdi! Bir türlü uykuya gelmez huysuz az sayıdaki İslâmcı ise, yorganın sadece başlarını örttüğünü; geri kalan kısımlarının hep açık olduğunu söyleyip duruyorlardı ama nafile! Kimsenin bu meczuplara inanmaya niyeti yoktu!

*** 

1960’ların son yıllarında İzmir’de neşv ü nema bulan küçük bir topluluk, 2001’e gelindiğinde ete kemiğe bürünmüş, uluslararası bir harekete dönüşmüştü:
Açıklamaya devam ederken şu kuralı unutmayalım:
Bu güne kadar adı cemaat, gazete, dergi, dernek, vakıf -buna tarikatları da katmak istiyorum- gibi legal ve illegal ne kadar İslâmcı yapı varsa ya doğrudan ya da yanından ayırmadığı adamları sayesinde devletin kontrolündeydi. 1865’de başlayan İslâmcılığın “devletlu” olma hali, bugün de değişmeden devam etmektedir. Bu konuda kimsenin kimseyi suçlayacak bir durumu yok; kimsede bunu halka anlatacak cesaret de yok!

Bir de devletin İslâmcı mülkünde gecekondu kuranlar var ki, tam bir komedi! Din piyasasında boşluk olduğunu gören kimi fırsatçıların para ve kadınla imtihan edilip tasfiye edilmesi de dindarları korumaya yöneliktir; faydadan hali değildir!

Gayret-i diniye aşkından olmalı, bu yapıya ucundan kenarından bulaşan vatandaşlar, birilerinin tezgâhında ütüldüğünü görünce İslâm’dan vazgeçmemiş ya dolmuş değiştirmiş ya da tezgâh! 1970’den sonra bir bir ortaya çıkan küçük ve Yeniden Milli Mücadele gibi orta büyüklükteki oluşumlar kaybolmamış, ya Milli Görüş’e ya da Gülen hareketine entegre olmuştur.

***

Ak Parti lideri Erdoğan ve arkadaşları, Türkiye’nin yakın tarihinde yaşanan Sağcı, Solcu, İslâmcı ve Kürtçü akımların canlı tanığıdır. Hangi grubun neyi hedeflediğini de bilirler. Kendisi Başbakan olduktan sonra bir İslamcı grubun, gerekçesi ne olursa olsun iktidarının altının oymasına izin vermezdi. Öyle izin vermezdi ki, şimdiye kadar hiç kimsenin yapmaya cesaret edemeyeceği kadar cesurane yöntemlerle izin vermezdi!

Bir iktidarın kendini savunması kadar doğal bir refleks olamazdı! Sorun savunma refleksinde değildi!

Asıl sorun, her seçimde ortalama 20 milyon yetişkinden oy alan Ak Parti’nin aklını yitirip Cemaati şımartacak kadar da değil; delirtecek kadar imkân tanımasıydı. Çalışma yaşındaki milyonlarca genç bir kenara itilmiş, varsa yoksa Cemaat denmiş!

Bu noktada ciddi zafiyet görenler, “Cemaat üzerinden” sivil bir darbe girişiminde bulunmaya kalkıştıklarında da kıyamet kopuverdi. Her şeyin çok kolay olacağını düşünen Cemaat, tahayyül edilemeyecek kadar sert bir tepki gördü. Kısa sürede de tarumar oldu! Bir bir biriktirilerek elde edilenler darmadağın oldu! Ak Parti sayesinde üye sayısı 20.000’e çıkan iş adamları örgütü, Türkiye ekonomisine zararı olma pahasına bitirilme noktasına getirildi! (Devam edecek…)

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
Toplam 1 yorum var, 1 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
Enes YALÇIN 18 Ağustos 2015 Salı 11:10

Yazar 'İslamcılık'konulu yazı dizisine devam ettiğinden olsa gerek bu başlığı tercih etmiş.Fethullah Efendi'nin İslami bir duruş içerisinde olmadığı senelerdir bizim malumumuz.Hamaset olsun diye kurmuyorum bu cümleleri.Kendi (sözüm ona) kitaplarını Kur'an-ı Kerim'in önüne geçirecek denli delirmiş bir zihniyetten bahsediyorum.Bu arada Fethullah'ın ekibi bombaları(!) patlatırken zamanlamada hata yaptı. Bir müddet daha sabredebilselerdi,belki Fidan'ı yiyebilselerdi, ortaya sundukları algı ile, şu an Erdoğan'ı savunan büyük bir çoğunluk Erdoğan'ın idamına destek veriyor pozisyonda olacaktı.Tuzak kurarlar ama tuzakların en büyüğü ALLAH'ındır.Vesselam...

Yorumu oyla      15      7  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Bu saatte 'vicdan ittifakı' olur mu?
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
İzmir kimin ya da neyin kalesi?
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Erkek dediğin öldürür
Cumhur BULUT
Cumhur BULUT
Foça, Tire, Çeşme ve Dikili de MHP diyecektir
Kemal ARI
Kemal ARI
Oyumuz, onurumuz ve özgürlüğümüzdür...
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Tunç Soyer yeni bir yola çıktı
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
Diktatör
İhsan Özbelge ÖZDURAN
İhsan Özbelge ÖZDURAN
Sağduyu marifeti ile seçebilmek…
Rifat ÖZER
Rifat ÖZER
Son hafta
Neşe ÖNEN
Neşe ÖNEN
Sosyalistler pes etmeyin!
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva