Ümit YALDIZ
Davutoğlu çok ama çok haklı!
18 Kasım 2015 Çarşamba

Açık söyleyeyim. Son süreçte ‘ne dediğini’ merak ettiğim tek siyasetçi Ahmet Davutoğlu… Çünkü iyi konuşuyor. İhtiyacımız olanı söylüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gölgesinden biraz olsun kurtulduğu 1 Kasım sürecinde de sağlıklı mesajları vardı Davutoğlu’nun…
Herkesi kucaklayan, kimseyi ötekileştirmeyen…

Ama 1 Kasım gecesi balkonlardan yaptığı konuşmayla yüreklere su serpmişti. Yüzde 49,5 almış bir siyasi partinin liderinden çok sorumluluk sahibi bir devlet adamı vardı balkonda... Taraftarlarına sükûnet ve de tevazu çağrısı yapan, rakiplerini incitmemeye özen gösteren, kendisini öteki gibi hissedenlere kucak açan…
Kimileri Davutoğlu’nu hala bir siyasi figür olarak görmeyebilir. Kimileri için lider dediğin ‘astığı astık, kestiği kestik’ kişidir belki.
Şahsen öyle düşünmüyorum.
Davutoğlu ortaya koyduğu üslupla Türkiye’nin ihtiyacı olan siyasetçi modelidir.
Dün harikulade bir konuşma yaptı milletvekillerine hitaben…
Dedi ki; Türkiye’nin normalleşmeye ihtiyacı var. Gerilime değil… Diyaloga ve sükûnete… Bunu sağlamakta önemli rol sizlerin… Üst perdeden konuşup memleketi germeyin.
Hepsi bu mu?
-Hiçbir şekilde kibir ve gurura kapılmayacaksınız. 7 Haziran sonuçlarını, 7 Haziran’ın mesajını unutursanız 1 Kasım’da verilen oyun hesabını millet bizden 4 yıl sonra sorar. Yukardan bir dil kullanmayacaksınız. Hiçbir arkadaşımdan bunu görmek istemiyorum’ dedi.
Bu kadarla da kalmadı. En çarpıcı mesajı yolsuzluk başlığında verdi. 
-Eğer bir parti görevlisi, görev aldıktan sonra evini, arabasını, yaşam tarzını değiştiriyorsa ben o adamı partiye sokmam. Eğer şaibeli bir durum varsa bunun hesabını sorar, yollarımızı ayırırız. Bu konuda benden de hesap sorabilirsiniz. Hanımın çalıştığı yer belli, benim ekonomik durumum belli. Buna rağmen farklı ekonomik bir değişim görürseniz gelin hesap sorun. Ben de sizden hesap soracağım’ dedi.
Ve ‘başörtülüye kelepçe’ meselesinde yaptığı açıklamayla, ‘şecaat arz ederken sirkatin söyleyen merdi Kıpti misali’ bir çıkışa imza atan Manisa Valisi’ne de haddini bir kez daha bildirdi vekillerin huzurunda.
-Sen valisin, devleti temsil ediyorsun. Başörtülünün de valisisin başı açığın da. Biz 28 Şubat’a bu ayırımlar yapıldığı için karşı çıktık.
*
Her satırının altına imza atılacak bir konuşmaydı.
Türkiye’nin ihtiyacı olan bir konuşmaydı.
-Efendim. Konuşuyor ama…
Çok doğru. Şu anda sadece konuşuyor. Ama iyi konuşuyor. Doğru da konuşuyor. İhtiyacımız olanı söylüyor.
Keşke bir adım ötesine gidebilse.
Keşke Türkiye ‘davul birinin tokmak öbürünün elinde’ görüntüsünden bir an önce kurtulsa.

G20 zirvesinde ortaya çıkan fotoğraf, gelinen noktadaki fiili durumu açıklar gibiydi.
Davutoğlu ve ekibinin ‘ortalıkta gözükmemeyi tercih ettiği’ Erdoğan ve takımınınsa kelimenin tam manasıyla şov yaptığı süreç kimileri için müstakbel kabinenin de işaretlerini taşıyordu.
Sezar’ın hakkını Sezar’a verelim.
AK Parti’ye 1 Kasım’da 5 ay önce kaybettiği iktidarı getiren faktörlerden biri kuşkusuz Davutoğlu’nun bu duruşuydu. 1 Kasım’a göre tercihini değiştiren 5 milyon seçmenin en az yarısı Davutoğlu’nun kucaklayıcı üslubuna inanıp, ‘yeni bir liderin doğuşuna’ destek ve şans verdi.
Davutoğlu ne mi dedi?
‘Hukukun üstünlüğü’ dedi mesela.
Her ne kadar hala üstünlerin hukuku söz konusuysa da Davutoğlu bir röportajında ‘Hukuk bize de tabi olmamalı’ diyebildi. Başkanlık sistemi diye yerin göğün inletildiği süreçte Davutoğlu, “İyi tanımlanmış, güçler ayrılığı ilkesine göre bir başkanlık sistemi olabilir. Ama birinci gündem maddemiz değil’ diyebildi.
Ve tüm bunların toplumda bir karşılığı var.
AK Partililer kusura bakmasın. Erdoğan markası yıpranmıştır. Erdoğan’ın savunularının Türkiye’de yüzde 30-40’ların üzerinde bir destek bulması mümkün görünmüyor. Erdoğan’ın sahaya indiği seçimde 13 yıllık iktidarını kaybeden AK Parti, Davutoğlu’nun öne çıktığı seçimlerde tarihinin en yüksek oyunu (23,5 milyon) alarak yeniden iki kişiden birinin partisi haline geldi.
Üslup olarak da 2001’deki çıkışını aratan özellikle son 5 yılda ötekileştirici, kutuplaştırıcı, seçmeni konsolide edici bir dil kullanan Erdoğan’ın karşısında Davutoğlu’nun Mevlana duruşu tam bir alternatif sunuyor topluma... İronik olansa Erdoğan’a alternatifinin muhalefetten değil de kurucusu olduğu partisinden çıkmış olmasıdır.
Aslında bu fırsatı ilk yakalayan Kılıçdaroğlu olmuştu. 2010’da göreve getirildiğinde ‘sakin güç’ olarak tanımlanan Kılıçdaroğlu da Erdoğan’a karşı doğru bir alternatifti. Hırçın, kavgacı Erdoğan’a karşı Gandi Kemal!
Ama kısa süre içinde Kılıçdaroğlu alternatif olmayı değil Erdoğan’ın fotokopisi olmayı seçti. Recep Bey’le başlayan, havuzlu villa polemiğiyle devam eden hatta bir ara ‘Bahtsız Bedevi...’ye kadar düşen bir çizgi izledi. Son bir yılda geri manevrayla Gandi’liğe dönmek istediyse de atı alan Üsküdar’ı geçmişti. Her neyse… Erdoğan’a karşı alternatif arayanlar için Davutoğlu hem biçilmiş kaftan hem de tek alternatif görünüyor şu anda.
Öyle ki; Erdoğan’la hemen her konuda ayrıştığı görülüyor Davutoğlu’nun…
Öyle ki birinin savunduğunu öteki istemiyor. Birinin gittiği yere öteki gitmiyor. Malum bakanların aklanma oylamasında Davutoğlu’nun yurtdışına çıkmasından tutun da G20’ye kadar…
*
Kimileri umutlarını bu ayrışmanın derinleşmesiyle iktidar partisinde yaşanacak bir kavgaya, kırılmaya bağlamış olabilir. Hatta kabine için ‘Erdoğan-Davutoğlu’ koalisyonu yorumu da yapılabilir. Ama Davutoğlu özellikle de 1 Kasım akşamı itibariyle Türk siyasetinin tartışmasız en güçlü adamına karşı toplumsal bir alternatif olarak bir adım öne çıkmış durumda.
Toplum bunu görür, destek olursa Türkiye için Davutoğlu’nun altını çizdiği normalleşme takvimi sağlıklı bir şekilde işleyebilir. En azından hem toplumun hem de AK Partililerin önünde iki seçenek var şu anda… Erdoğan ve Davutoğlu seçeneği…
Hürriyet’in basılmasından, yolsuzluk iddiası olan bakanların yargılanmasına, başkanlık sisteminden merkez bankasının rolüne kadar hemen her konuda gittikçe ayrışan iki seçenek…
Tabi ki davul birinde tokmak birinde görüntü hoş değil. Dahası Davutoğlu, davulu taşıyan adam olmak istemediğini ortaya koymaya başladı. Umarım arkası gelir.
Normalleşme demişken…
Milli Takım’ın Yunanistan ile İstanbul’da oynadığı hazırlık maçında yaşananlar ne denli bir anormallik halinde yaşadığımızı ortaya koymaya yetiyor. Paris’te IŞİD intihar komandoları tarafından katledilen masum insanlar için yapılan saygı duruşu ıslıklanıyor. Üstüne tekbir getiriliyor. Konuk ekip Yunanistan’ın milli marşı da ıslıklanıyor.
Buna karşın aynı dakikalarda Fransa ile tam 500 yıl savaşan İngiltere’de bakın neler oluyor? Londra'daki Wembley Stadı'nda oynanan İngiltere-Fransa dostluk maçında yapılan saygı duruşunda 80 bin kişinin çıtı çıkmıyor. Stadyum Fransa bayrağının renkleriyle ışıklandırılırken, tribünleri dolduran on binlerce İngiliz taraftar Fransa Milli Marşı'nı söylüyor. Fatih Terim’i bile isyan ettiren bu görüntüleri Ankara’daki katliamın ardından Konya’daki maçta görmüştük. Dahası masum insanların ölümünün ıslıklanmasına alışıktık.

‘Birkaç kendini bilmezdir’ diye geçiştirmiştik.
Ama İstanbul Başakşehir’de gördüğümüz manzara ülkenin geleceği açısından tüyler ürpertici düşünceleri akla getiriyordu. Islık ve tekbirlerle saygı duruşunu boykot eden Türkiye, ölen masum insanların değil kafa kesen teröristlerin safında görünüyordu.
Dahası konuk takımın milli marşını ıslıklayarak, anlı şanlı Türk misafirperverliğini de çöpe atıyorduk. İşte o yüzden ‘Türkiye’nin normalleşmeye ihtiyacı var’ diyen Davutoğlu çok ama çok haklı.
Oysaki biz işgalin hemen ardından İzmir’de önüne serilen Yunan bayrağını yerden alıp, “Bayraklar bir milletin şerefidir. Basılmaz” diyen Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’in çocuklarıydık.
Bize neler oldu, nasıl geldik bu noktaya böyle…
Ve daha da önemlisi… Nereye gidiyoruz?

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
Toplam 6 yorum var, 6 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
TC misafir 19 Kasım 2015 Perşembe 17:53

Ne Erdoğan'ın ne de Davutoğlu'nun başarısıdır bu seçim, bu seçimde sadece başarısızlık vardır o da muhalafete verilen şansın kullanılamamasından kaynaklı bir başarısızlığın faturasının sonucudur bu seçim. Meclis Başkanlığı seçiminde muhalefete saç baş yoldurtanlar cezalandırıldı sadece o kadar ama bu da memleketin en az 4 yılına mal olacak.

Yorumu oyla      18      10  
GERÇEK 19 Kasım 2015 Perşembe 12:52

'Erdoğan ve Davutoğlu'; bal ile kaymak gibi, ruh ve beden gibi, birbirlerini tamamlayan unsurlardır, yüreklerdir; yapmaya çalıştığınız sözde ilm-i siyaset çerçevesinde Ak Parti'yi nasıl böleriz ve nasıl yutarız, bir Sosyal Demokrat olarak ben bile bunun farkında isem,Ak Partililer hayli hayli farkındalardır.Anlayacağınız çabanız nafile

Yorumu oyla      15      9  
buca 19 Kasım 2015 Perşembe 11:26

sn cumhurbaşkanımız Recep tayyip Erdoğan ile ilgili tesbitleriniz hariç yazınıza eyallah.Dünyada ve Türkiyedeki tüm siyasi otoriteler bu başarının sn Cumhurbaşkanımıza ait olduğunu söylerken Erdoğan düşmanlığı ile siyaset yapmaya çalışan yaptığı işini bunun üzerine kurarak ayakta kalmaya çalışanlar çevresine ve tabanına mesaj gönderenler bu tutum ve davranıştan vazgeçmelidirler çünkü onlara faydası olmadığı görüldü

Yorumu oyla      17      13  
why ? 18 Kasım 2015 Çarşamba 18:32

Öyle olsada, Davutoglu yolsuzluklar konusunda kilini kipirdatacakmi ? Asla. Daha yeni ortaya cikmadimi bir yakininin üst düzey bir pozisyonda görev aldigi ? hangi bilgi , beceriyle ?

Yorumu oyla      16      8  
Partili 18 Kasım 2015 Çarşamba 18:09

Görüşlerinize katılmak mümkün değil. Şöyle ki 7 haziran seçimlerinde listelerin Ahmet Davutoğlu tarafından yapıldığı ve alınan sonuç herkesin malumu. Delegelerin dilekçelerinin alınarak Binali Yıldırım hamlesi ile 1 kasım için listelerin Recep Tayyip Erdoğan onaylı olmaması halinde gerekirse genel başkanlığın bile el değiştirebileceği görüldüğünden listelerin tamamen R.Tayyip Erdoğan'ın kabulünden geçenlerle oluşturulduğu da bilinen bir gerçek. Bu durumda kendi oluşturduğu listenin başarısızlığını Cumhurbaşkanına, cumhurbaşkanının hazırladığı listenin başarısını ise başbakana ait olarak değerlendirmenize şaşırdım.

Yorumu oyla      16      10  
35 18 Kasım 2015 Çarşamba 15:56

Fikrinize sağlık herkesin okuması gereken bir yazı olmuş.

Yorumu oyla      22      14  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Rahmetliyi nasıl bilirdiniz?
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Bir Batı hikayesi
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Saltanat ve yağma kurumu olarak belediyeler...
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Onlar hayatın düşmanıdırlar sevgilim…
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
Analar ne yiğitler doğurmuş!
Çağdaş ÖZGÜN
Çağdaş ÖZGÜN
Fotoğraf: İnsanlığımızı yitirirken soytarıya mı dönüşüyoruz?
Kemal ARI
Kemal ARI
Atatürk'ü anlamak...
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Göztepe gün sayıyor!
İhsan Özbelge ÖZDURAN
İhsan Özbelge ÖZDURAN
Aklıma 'Doğan Kardeş' geliverince… 
Kemal ANADOL
Kemal ANADOL
Sandık tartışması...
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva