Filiz SEZER
Anlatamam Derdimi Dertsiz İnsana
24 Mart 2023 Cuma

Depremin üzerinden 46 gün geçti. Depremzedelerin barınma, içme suyu gibi en temel insani gereklilikler konusunda sorunlar devam ederken bir yandan da geride kalanların yeniden bir hayat kurabilmesinin yolları aranıyor. Üstelik ana akım medya harici kanallardan gördüğümüz kadarıyla bunun için de iş yine gönüllüler ordusuna kalmış görünüyor.

Ülkenin öbür ucunda, deprem acısını 2,5 yıl önce göreceli olarak daha az hasarla atlatmış ve kentsel dönüşüm projelerinin havalarda uçuştuğu -gerçeğe dönüşmesioldukça zor olduğu için çoğu yere inme fırsatı bulamıyor çünkü- bir şehirdedayanışmanın iyileştirici gücüne duyduğumuz inançlaçorbaya tuz koymaya devam ediyoruz. Ediyoruz elbette ama yaşadığımız büyük acının dışındaiçimizde büyüyen öfke ve isyanı da kontrol etmek her geçen gün daha zor hale geliyor. Dışarıdan bakıldığında “normalleşmeye” doğru meyleden yaşantılarımızın eski haline döndüğünü iddia etmek ise mümkün değil.

Nihayetinde iyileştirme yolunda en önemli gücümüz gibi görünen dayanışmaya da “imkanlarımız” dahilinde katılabiliyoruz. Sadece parasal kaynaklarla ilgili de değil bu üstelik. Depremin daha ertesi günü işe gitmek zorunda olmanın yarattığı yabancılaşma, ikincil travmalarımıza farklı bir boyut da getiriyor bana göre. Diyelim depremin henüz 4.gününde kalbimiz mengeneneler arasında sıkışırken, diyelim ki “yeterikadar lehim alamayan bir komponent” veya “müşterinin indirim talebi” o da olmadı “zamanında gelmeyen hammadde” gibi bir konuda tartışma, hayat devam ediyor mottosuyla açıklanabilir de içselleştirilebilir mi, bilmiyorum. Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’da “Bat dünya, bat! Sözüne ithafla“Dur dünya, dur! Biraz yasımızı tutalım”diyememenin yarattığı o his de tutunabilmeye engel ne yazık ki…

Anlatmam derdimi dertsiz insana demiş Aşık Veysel. Derdini sadece kendi gibi bir dertten muzdaripbir kişinin anlayabileceğinden değil, bir insanın belli bir olgunluğa, anlayışa erişebilmesi için ancak acıdan geçmesi gerektiğine ilişkin bir düşünceden de kaynaklanır bu. Kuşkusuz kişisel gelişimlerimizde önemli çentiklerdir acıyı yaşama ve onu dönüştürebilme yeteneğimiz. Ancak acının bal eylenmesi bu coğrafyada mühim bir ata sporudur ve işlevselliğini yitirdiği anda acıyı romantikleştirme gibi bir riski vardır. Misal; biri gelir deprem enkazlarına hayatlarını kaybeden çocukları simgeleyen renkli balonlar bağlar. Buna sanat da diyenler çıkabilir.

Doğu yanımızdasineye çekilen acının ateşi yükselirken batıda nicedir mutluluk tanrısının rüzgârları esmekte. Birkaç gün önce Dünya Mutluluk Günü kutlanmış, muhtemelen dünyanın bir kısmının günden de mutluluktan da haberi yok ama olsun,ziyanı da yok. Gazetelere haber kaynağı olmaktan başka işleri yokmuş gibi görünen araştırmacılar da boş durmamış günün anlam ve önemine istinaden bir araştırma sonucu yayınlamışlar. Ülkeleri mutluluk endeksine göre sıraladıkları Küresel Mutluluk Raporu’nda Türkiye, 137 ülke arasında kendine ancak 106.sırada yer bulmuş. Böyle yazınca ülke sanki koşmuş ama yetişememiş,o sıradaön sıradaki bütün koltuklar kapılmış ve o yüzden 106 numaraya oturabilmiş gibi geliyor kulağa. Oysa kendine 106.sırada yer bulmuş, 106.sıraya yerleşmiş gibi ifadelerden ziyade 106.sıraya itilmiş, aşağı çekilmek için hiçbir masraftan kaçınılmamış demek doğru. Zira mutluluk endeksibireylerin hayatlarından memnuniyet derecesi, yardımlaşma, sosyal destekler, hayırseverlik, sağlıklı yaşam süresi, kendi kararlarını alabilme özgürlüğü, Gayrı Safi Yurtiçi Hasıla, yolsuzluk, siyasal özgürlükler, hükümetin işlerliği gibi kriterlere göre belirleniyor ve bu kriterler arasında politikacıların açıklamalarında yer alan bilgiler veya sosyal medya fotoğrafları gibi parametreler yok.

Mutluluğu talep edesiye kadar önce yaşam hakkımızı savunmamız gerekiyor diye düşünülebilir ama söz konusu kriterlerden bakıldığında ikisi birbirinin içine geçmiş gibi görünüyor. Bugünün sert koşullarındadünyayı değilse bile ulaşabildikleri kadarını yine “güzellik” kurtarıyorise de çürük ve kokuşmuş bir düzenin yarattığı yıkımların toplanması içinancak adil, eşit ve refah bir sistemin üzerine kurulmuş bir sosyal devlet gerekiyor.

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Kapalı kapıların ardında
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Onun adı artık: İklim Cehennemi!
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Damlaya damlaya yok oluyor Damlacık!
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
Oxford, Alice Harikalar Diyarında ve otizm
Dr. Hakan Tartan
Dr. Hakan Tartan
Avrupa'daki mesaj!
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
İzmir'in meltemi Manisa'nın poyrazı!
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Siyasette Meral Akşener gündemi...
Rifat ÖZER
Rifat ÖZER
Takkiye
İhsan Özbelge ÖZDURAN
İhsan Özbelge ÖZDURAN
'Eteklerimizde biriken güneş rengi bir yığın yaprak…'
Aylin AKDOĞAN
Aylin AKDOĞAN
İzmir-İN
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva