RÖPORTAJLAR
30 Ekim 2011 Pazar

Koptu gidiyor kent, engellenemez

Gönül Soyoğul eski ESİAD Başkanı Sıtkı Şükürer'le İzmir'in siyasi ve ekonomik durumu üzerine konuştu...

Koptu gidiyor kent, engellenemez

(ESİAD eski Başkanı Sıtkı Şükürer’le kaldığımız yerden sohbete devam ediyoruz…)
 
SOYOĞUL: İzmir bir göçmen şehri. Geçmişte işte Balkanlardan, Adalar’dan gelenlerin yerleştiği bir şehir. 1960’lardan itibaren hani Kürtlerin buraya getirilerek entegre edilmesi, asimile edilmesi projesi, 1990’dan sonra yoğunlaştı ve geçmişte kontrollü bir göç varken, 90’dan sonra bu göçün kontrolü sağlanamadı. Daha önce yer gösterilerek göçe teşvik edilirken, bu kez köyleri yakılan, boşaltılan insanlar, sırtlarında hırkalarıyla, hazırlıksız, kaçarak geldikleri İzmir’de yakınlarının yanına sığındı. Aş yok, ev yok… Hani siz Balkanlardan gelenlerin travmatik ruh halinin İzmir’e etkilerinden söz ettiniz az önce. Buna bir de köylerinin boşaltılmasıyla bir gecede şehir/bölge değiştirenlerin, Kürt göçmenlerin ruh halini de katarsak… Bu durum, İzmir’e nasıl bir etki yaptı?
 
ŞÜKÜRER: Valla bizde var olan yaklaşım şu; buraya gelen buradaki gibi yaşayacak. Demokrasilerde böyle bir şey yok. Yani buraya gelen Konyalı Konyalı gibi, Kürt Kürt gibi yaşayacak kendi değerleriyle. Mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi. Sanki burada beş bin yıldır oturuyoruz da Siirt’ten adam geldi bize adapte olamıyor. Şurada ilk göçlerde bundan doksan yüzyıl önce kurulmuş Menemen’de bir köy vardır. Kürt köyü
 
SOYOĞUL: Asarlık mı?
 
ŞÜKÜRER: Evet, oradaki insanlarla muhtarla falan konuşuyorduk. Yav kardeşim dedi, bu Kürtler geldi, uyum sağlayamıyorlar, falan. Çünkü artık adam orada bir biçimde asimile olmuş. Peki sen geleli kaç yıl oldu? Yanlış olan, tabii özgüvensiz bir toplum profili olduğu vakit, dışarıdan birileri geldiğinde, hele hele senin kültürünle de çok fazla izdüşümleri, bir uyumu vesairesi filan yoksa; sen doğal olarak ve yanlış olarak tabii, onu tecrit etmeye kalkıyorsun. Veya senin içinde asimile olmasını talep ediyorsun. Ya bizatihi sen kendi kişisel serüvenine baksan! Kendi kişisel tarihinde sen asimilasyondan neler çektin be kardeşim. Ey Boşnak kardeşim, ey Çerkez kardeşim! Bırak, neticede bu topraklar içerisinde insanlar bir biçimde buraya doğru savrulmuşlarsa, gelmişler ise herkes kendi kimliği, kendi otantik kimliği, kendi değerleri konusunda sorunsuz yaşayabilmeli. Bu kültürel çeşitlilik, esasında İzmir’e bir değer katar. Bir zenginliktir. Bu kültürel çeşitliğin sentezlediği ortak bir hoşgörü tablosu ortaya çıkar. İzmirliyi temsil etmesi gereken kimlikle o hoşgörü kimliği üzerinden, o insan paydası dediğimiz hadise üzerinden bir yaklaşım tarzıdır. Böyle olmuyor. Bu sefer de öyle mesafeli baktığın vakit, içinde faşistik nüveler barındıran bir takım söylemlerle karşı karşıya kalıyoruz. İzmir’de bunu da çok yaşadık. Yani bazı kuş beyinli yazarlar, birinci sınıf faşist söylemler içerisinde bulunmadılar mı.? Bulundular. Bunları yaşadık.
 


SOYOĞUL: İzmir’in daha önce Balkanlar’dan gelenlere gösterdiği nispeten hoşgörüyü, kaynaşmayı Kürtler’e karşı göstermemesi, onları uzak tutması da var mı bu yaşanan sancıların nedenleri arasında diye soruyorum.
 
ŞÜKÜRER: E var, şüphesiz var tabii. Neticede gelenin dışlanması, gelenin dışarıdan gelen insanın kabul edilmeme hissiyle hareket etmesi, kendi içerisinde bir dayanışmacı tavır ortaya çıkarıyor. Yani toplanıp beş bin tane Siirtliyi buraya getirin, siz İzmirli olarak onlara mesafe koyun; onlara bırakabileceğiniz tek seçenek, kendi içlerinde çok iyi dayanışmak sureti ile bu sizin antipatinizi körükleyecek tutumları daha derinleştirmektir. Yani gettolaşmak, vesaire olmak gibi sonuçlar ortaya koyuyor. E bunları da yaşıyoruz zaten. İstanbul bu konuda daha farklı; İstanbul’da o kentin sinerjisi, o ticaretin yoğunluğu, öyle bir Kürtlerin gettolaşma durumu vesairesi falanı yoktur. Herkes birbirinin içindedir. Neticede herkes ticaretle zenginleşme eğilimdedir. İzmir tabii ekonomik aktiviteleri o kadar hareketli olmadığı için besleyemedi.
 
SOYOĞUL: 1990’a kadar iyi giden bir kent ekonomisinden bahsediliyor genel anlamda. Ama sonrasında İzmir’deki hani o klasik deyimle pastanın küçülmesi, göçle gelen Kürtlerin de o pastadan pay almaya çalışması gibi gibi bir sürü etkenle İzmir ekonomisinin (siz her ne kadar kabul etmeseniz de) kendini doyuran kent olmaktan çıkmasıyla, bütün bu yapılara karşı çıkması arasındaki bağlantıyı nasıl kuracağız?
 
ŞÜKÜRER: Şöyle düşünüyorum. Bazen bazı sebepler, biraz önce yaptığımız gibi derin sosyolojik analizlerle illa açıklanacak diye bir hadise yok. Bazen hani kediye kedi demek lazım, yani çok basit. Burada bu kenti yöneten yerel yöneticilerin çok ciddi hataları var. Bakın 1980’li yıllarda Özal geldiğinde, ben çok net hatırlıyorum, İzmir’deki Yarım ada ve Antalya sahilleri turizm bölgesi olarak ilan edildi ve muhteşem teşvikler devreye girdi. Aradan geçen süre içerisinde biz onuncu dakikada SİT kurullarımızla, şunlarla bunlarla vesairelerle, yargı kararlarıyla, belediyenin yaklaşımlarıyla, şusuyla busuyla Yarım adaya çivi çaktırmadık. (gülümsüyor) Antalya sahilleri bugün dünyanın en önemli turizm merkezlerinden bir tanesi oldu. Yani sadece bu hadise bile, o proje tahakkuk etmiş olsa idi muhtemelen, çok yüksek ihtimal, bugün Yarım adada yüz ellinin üzerinde dev tatil köyü vardı. Bambaşka bir İzmir olmuştu. O tatil köyleri olduğu için ikinci, üçüncü havaalanı açılmıştı. O otobanlar vesaireler şunlar bunlar Yarım adaya, İstanbul’a, Ankara’ya çoktan bağlanmıştı.
 
SOYOĞUL : 80’den sonra Burhan Özfatura, sonra Yüksel Çakmur, sonra tekrar Özfatura, sonrasında Priştina ve Aziz Kocaoğlu, beş belediye başkanını sayıyoruz. Yani hepsinin bakış açılarında da mı hata vardı? Sonuçta hepsi değişik partilerden, ANAP, DYP, DSP, CHP…
 
ŞÜKÜRER: Bakın şu, bakın. SİT Kurulu dediğimiz, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu dediğimiz hadise veya bu kenti tırnak içinde ‘hepimizden fazla sevdiğini’ iddia eden mimarlar odası, makine mühendisleri odası veya esas itibariyle o kurulan bürokratik yapının bir versiyonu olan yargı, hakim, hakimin iki dudağı vesaire… Siz isterseniz belediye başkanı olarak olağanüstü vizyoner bir insan olun, tırnak içerisinde “tillahı” olun, bu yapı içerisinde sizin önünüz kesiliyorsa, belediye başkanı olarak yapabileceğiniz hiçbir şey yoktur. Ha bir de yanı sıra, biraz ideolojik olarak da o Cumhuriyet Halk Parti’sinin 1920’lerden 30’lardan gelen o beslenmeleriyle, o kültürel yapılanmasıyla bir zihin yapımız ve hizmet anlayışımız ona göre teşekkül etmiş ise; bu iki unsur yan yana geldiğinde felaket bir tablo ortaya çıkıyor. Yani bugün Sayın Çakmur’un zihniyeti ile bir kentin bir dinamizme kavuşması, önünün açılması mümkün müydü? Veya bugün İzmir’deki mevcut belediyenin yöneticileri ile konuştuğumuzda ağızlarından çıkan birinci cümle, herhangi bir yatırım talebi karşısında ‘rant var mı, rant var ise biz yokuz.’ Kardeşim, yani rant denilen hadisenin bir kere tarifini iyi yapıyor olmamız lazım. Ha, yatırımcının kar beklentisi, kar saiki ile hareket etmesini, senin zihnin yanlış ve ayıp bir şey olarak algılıyorsa, e kusura bakma yani, böyle bir dünya yok! Netice itibariyle onun anladığı, ona yüklediği anlam itibariyle rant kelimesini ben; hiçbir şey yapmazsak rant da olmaz, e bağlı olarak da kent gelişmiyor. Yani bugün bir Bedrettin Dalan’ın veya belediye başkanı iken Recep Tayyip Erdoğan’ın veya Melih Gökçek’in vesairenin, bir kentin hayatında belediye başkanının ne olup ne olmadığı konusunda hepimizin fikri oluşmaya başladı. Yani risk alan, bir biçimde sonuç odaklı çalışan, aşırı temkinli olmayan, çalışkan olan, en önemli hadise o.
Bizdeki belediyecilik anlayışını ben çok çalışkan bulmuyorum. Bizim Büyükşehir Belediye Başkanımız, belediye bütçesinin Türkiye’deki bütçeler içerisinde en sağlam bütçe olduğunu söylüyor. Bir şeyler yapma konusunda aşırı temkinli bir tutum izlersen, tabiî ki senin bütçen de fazla verir, kredi borcun da olmaz, vesaire de olmaz. Yani bunları yaparsan netice itibariyle kent kazanır, o kente yaptığın her yatırım çarpan etkisiyle kente bir dinamizm getirir, vesaire getirir, şu getirir bu getirir. Yaklaşımınız böyle ise ve bu yaklaşımınızı bir de üstüne üstlük kutsuyorsanız; e yani burada ciddi bir beceriklilik problemi de var demektir. Bunun, belediye başkanlarının kişiliğinden daha ziyade, o ait olduğu Cumhuriyet Halk Parti’sinin onların hücrelerine işlemiş ideolojik kültüründen de kaynaklandığını düşünüyorum. Netice itibariyle İzmir tabii çok da kötü bir noktada değil. O konuda ben çok karamsar değilim. Yani ESİAD başkanlığı dönemimde defalarca rapor yayımladım.
 
SOYOĞUL: Evet, farklı yerlerde yaptığınız konuşmalarda da var bu. Ve diyorsunuz ki, İzmir biraz ağlak, ağlamayı seven bir kent. Aslında, hem ağlanacak bir durum yok diyorsunuz, hem de İzmir’in kamu yatırımlarından yeterince pay almayıp, sadece iç dinamiklerle büyümeye çalıştığını söylüyorsunuz 2009’lu yıllarda. Bu fikriniz değişti mi bilmiyorum?
 


ŞÜKÜRER:
Yoo Hayır hayır. O yaklaşımım aynı.
 
SOYOĞUL: Bu, tek bacakla yürümekle aynı anlama geliyor. Peki niye kamu yatırımlarından yeterince pay alamıyor bu kent? İstemeyi bilmediğinden mi, bazılarının iddia ettiği gibi?
 
ŞÜKÜRER: E yani bunun yanıtı son derece açık. Yani siz, siyasi iktidarla sürekli ters makasa düşerseniz… Çünkü demokrasinin beğenin veya beğenmeyin bir mantığı vardır. Sev beni, seveyim seni mantığıdır. Siz oy vermezseniz etmezseniz, diğer yüzde yetmiş oy verirse (gülümsüyor) bağlı olarak kaynağı yöneten insanların teveccühü oralara doğru yönlenir. Ha, bu sebepten dolayı mevcut siyasi iktidarla İzmir arasındaki o soğukluk giderek artacağı için bence Ak Parti özellikle son seçimlerde çok ciddi bir politika değişikliğine gitti. Ve İzmirliye diğer kentlere göre mesafeli kalmak yerine, aksine yoğun bir hizmet götürerek ikna etme yöntemini benimsedi.35 proje vesaire falan filan da budur.
 
SOYOĞUL: Aslında bunu, daha önce yapması gerekmiyor muydu?
 
ŞÜKÜRER: Şüphesiz öyleydi.
 
SOYOĞUL: Yani buradaki İzmir’in eğer yanlış ve duygusal bir tarzı, tepkisi varsa; benzer tepki Ak Parti’den de buraya sirayet etti.
 
ŞÜKÜRER: E şimdi bunu şöyle değerlendirmek lazım. Yani neticede Ak Parti veya beyaz parti çok önemli değil. Neticede bu toplum evrensel demokratik normlarla, gerçek anlamda demokrasiyle yeni yeni tanışıyor. Bu toplumun en temel özelliği 780 bin 576 metrekarenin tamamı için söylüyorum, bir kelime ile ifade edeceksek, biz demokrasi acemisiyiz. Demokrasi konusunda bir biçimde o Birinci Cumhuriyet yapılanması ‘yav kardeşim demokrasiyi düşünme, gerisini ben halledeceğim’ ideolojisidir özü itibariyle. Dolayısıyla, bu tip insanların o süreç içerisinde bin bir husumet ile atmış yıl sırasını beklemek sureti ile iktidara yeni geldiklerini ve olağanüstü olgun, fevkalade davranış kalıpları içerisinde hareket etmesi gerektiğini beklemek mümkün değil.
 


SOYOĞUL: Onların da acemilikleri oldu diyorsunuz.
 
ŞÜKÜRER: Yani, en yumuşatılmış ifadesiyle acemilik. Bunu çok daha sert söylemlerle ifade edebilirsiniz. Ama netice itibariyle insanlar, belli bir noktadan sonra yanlıştan döner noktaya geliyorlar. İşte geldiler. Yani 35 Proje, olur olmaz bilmem. Bir niyet belirtisidir, şudur budur. Dolayısıyla bu mesafe süratle kapanacaktır. Nitekim veya bir kestirim olarak da öngörebiliriz. Önümüzdeki yerel seçimlerde ben, mevcut siyasi iktidarın oyunu çok ciddi şekilde artırabileceğini görüyorum. Tahmin ediyorum falan demiyorum. Yüzde yüz böyle olacak diyorum. Bu kadar da net söylüyorum. Çünkü o sizin işaret ettiğiniz hatalardan vazgeçtiler. Ha, Cumhuriyet Halk Partisi kendi içerisinde kendisini toparlayıp halka değen bir yapılanmaya dönmezse; ki, Kemal Kılıçdaroğlu bir yönü itibariyle Deniz Baykal’a göre çok daha ileri bir Cumhuriyet Halk Partisi’ni temsil ediyor bana göre. O yapı içerisindeki kendi o örgütünün o klasik alışkanlıklarıyla baş etmeyi becerir, partiyi evrensel demokratik normlara daha yakın, halka daha fazla değen, halka sahici gelen bir yapıya dönüştürmezlerse yine tahmini olarak söylemiyorum kesin söylüyorum; Cumhuriyet Halk Partisi’nin oyları düşecektir. Aksi bir durumda da Cumhuriyet Halk Partisi’nin oyları artacaktır. Cumhuriyet Halk Partisi bunu mutlaka yapmak zorundadır. Aksi takdirde bu problem Cumhuriyet Halk Partisi ile sınırlı kalmayacaktır. Türk demokrasisi çok büyük sıkıntıya girecektir.
Bir demokrasi kendi içerisinde değişim sistematiğini esnetir hale gelirse, o demokrasi olmaktan çıkar. Çağdaş normlarla bir ülkede demokrasinin var olduğunu kabul edebilmek için, sandık olması yetmez. Sandığın bulunduğu ortamlarda serbest seçimlerle iktidarın, minimum üç kere el değiştirmiş olması icap eder. Demokrasi kalite rüştünü böyle ispat eder.
Bugünkü fotoğrafta Türkiye’ye baktığımız vakit Cumhuriyet Halk Partisi’nin önümüzdeki yirmi- otuz yıl içerisinde iktidara gelebileceğini düşünen bir Allahın kulu, basiretli kul yok. Dolayısıyla Cumhuriyet Halk Partisi bu halini, bu tavrını, bu yapılanmasını rehabilite edemezse o zaman ‘mutlak iktidar insanı mutlaka bozar’ ilkesi devreye girdiği için; Ak Parti ve bağlı olarak Türk demokrasisi de çok büyük sıkıntıya girecek. Böyle de bir problem var.
Cumhuriyet Halk Partisi deyince de sadece parti merkezi olarak algılamamak lazım. Burada Kocaoğlu’nun da önemli bir misyonu var. Belediyelerin de misyonu var. Herkes bir ucundan bir biçimde demokrasiye karşı gecikmiş olan borcunu ödemek mecburiyetinde ve evrensel demokratik normlara, kompleksiz bir şekilde yaklaşmak durumunda.
 
SOYOĞUL: Peki İzmir iş dünyasındaki Ak Parti algısına geçersek. Bir sıkıntı var. Yani siz ‘ekonomik olarak İzmir gelişiyor, karamsarlığa gerek yok’ deseniz de… İzmir’in 80’li yıllar öncesi görkemli büyüklüğü yok. O yıllarda var olan pek çok sanayi kuruluşu artık İzmir merkezde değil. Ya kapanmış gitmiş, ya da taşınmış gitmiş. 
 
ŞÜKÜRER: İşte bakın, geçmişte dediniz. Yaşar Holding Türkiye’nin üçüncü büyük holdingi idi seksenli yıllarda. Tuttu Selçuk Bey, ki her zaman özeleştirisini yapar. Gitti siyasi olarak bir tercih yaptı. Koyduğu tercih neydi sosyolojik olarak? Askeri, militarist, ihtilalci, demokrasiden bi nasip, açık açık sosyolojik anlamda veya siyasi terminoloji anlamında faşist bir yapılanmaya; gitti destek verdi. Yani, yine olağanüstü yanlış bir hadise. E bunun da cezasını gördü. Holding ne noktalara geldi. Yeni yeni toparlamaya çalışıyor. Burada birileri Selçuk Bey’in beynine tabanca dayayıp da git MDP’yi destekle mi demişti? Yanlış.
 
SOYOĞUL: Sormak istediğim şuydu. İzmir’in geneli gibi Ak Parti’ye karşı bir direniş, bir soğuk bakma ya da korku vardı iş dünyasında. Taa Ak Parti’nin kuruluş yıllarından itibaren bir direniş vardı. Şimdi bu direnişin sarsıldığını görüyorum. Artık İzmir’deki sermayenin Ak Parti’ye doğru kaydığını görüyorum. Uzun uzun anlattığınız nedenler, iş dünyası için de geçerli miydi?
 
ŞÜKÜRER: Evet, işte o bahsettiğimiz nedenlerden…Türkiye’nin ve dünyanın dinamiklerini eksik okumaktı, o yüzden. Yani şimdi İzmirli iş adamının aklı ermeye başladı. Yani hiç derin tahayyüllere girmeden, korkular ve endişeler üzerinden kendini ifade eden bir söylem geliştirdi. Yani şurada hepimiz kutsadık. Cumhuriyet mitingleri. Neyin nesidir cumhuriyet mitingleri. Yani neyi savunuyorsun sosyolojik olarak? Herkes bayrağını kaptı, çoluk çocuğuyla geldi etti. Varsaydık ki ertesi gün Türkiye’ye irtica gelecek. Ne oldu on yıldır? Bakmayın siz niyet okumalara vesairelere… Ne değişti? Ülke o dönemden bu döneme her türlü ekonomik parametre yönünden birkaç misli katladı. Hangi İzmirlinin yaşam biçimine ne şekilde bir müdahale oldu? Geyikler çok. Konya’da bilmem ne kalmamış, Ramazan’da şu oluyormuş. Zaten yüzde 80’i Müslüman olan bir toplumda yaşıyorsun. Oralar hep öyle zaten yani. Değişen bir şey yok.
 
SOYOĞUL: Bir muhafazakarlaşma oldu ama.
 
ŞÜKÜRER: Olsun ama, bu iyi bir şey. Neticede…
 
SOYOĞUL: Muhafazakarlaşma neden iyi bir şey, anlamadım?
 
ŞÜKÜRER: Şöyle düşünün… Bakın, kendi telakkilerimize göre, kendi kurmaca dünyamıza göre Türk toplumunu, Türk insanını bir yere oturmaya kalkmayalım. Türk toplumu realiteye bastığımız vakit netice itibariyle, Müslüman bir toplum. Bu kadar basit bunun sonu. Yani bu adam, bırak Müslümanlığını, kişisel planda istediği gibi yaşasın. Bundan daha demokratik, bundan daha evrensel ilkelere uyumlu, uygun bir hadise olamaz. Jakobenist bir tavırla, böyle yargılayıcı bir bakış açısıyla ‘Muhafazakarlaştılar.’ Muhafazakarsa muhafazakar olsun kardeşim. Sana ne?
 
SOYOĞUL: Dini yaşamak istiyorsa yaşasın elbet. Ama sorun…
 
ŞÜKÜRER: Yaşasın. Ben de ateistim ya. Bunu da yaz, iki kere iki dört. Dokuz yaşından beri.
 
SOYOĞUL: Mesele o işte. Ateist de aynı rahatlık ve aynı şekilde korkusuzca bunu söyleyebiliyorsa ve söylediğinde bir baskı görmüyorsa, inançsızlığını bir Müslümanın rahatlığıyla yaşayabiliyorsa eğer, orada zaten problem olmaz. Mesele, söyleyebiliyor mu?
 
ŞÜKÜRER: Gönülcüm, hani Özcan Deniz’in bir şarkısı vardı, denizler durulmaz dalgalanmadan. Ya müsaade buyur, bu toplum daha yeni yeni demokrasiyle tanışıyor. Her türlü çiğlik, her türlü hıyarlık, her türlü husumet, her türlü yanlış olacak. Toplumlarda üç- beş yılda bu hadiseler olmaz. Neticede bu toplum, o sosyal mühendislik projesini seksen yıl yaşadı. Yani kendi içerisinde hadisenin kendi makulüne doğru evrilmesi için müsaade et. Bir yirmi yıl- yirmi beş yıl geçsin. Olacak bunlar. Ama netice itibariyle gittiğin yön doğru mu? Evrensel demokratik değerlere doğru mu gidiyorsun? Büyük resim ne diyor? Küçük küçük her münferit olayda her şeyi söyleyebilirsin.
Bak, büyük resimle ilgili sana üç- dört tane küçük kerteriz noktası söyleyeyim. Ergenekon’a karşı çıkarız, paşalarımız gözbebeğimiz, şuyumuz buyumuz. Yav, bu memlekette köy elektriği gibi on yılda bir darbe yapıldı. Bir yapı bir demokrasi. bir arada yürüyebilir mi? Yürüyemez. Bunu ne yapman lazım, ait olduğu yere askeri fonksiyonlarına iade ediyor olman lazım. Bunun için ne yapman lazım, tedbirler alıp onları hizaya sokman lazım. Şu anda yapılan ne? Bu. Münferit olaylarla ilgili, yok Balbay oldu da bilmem ne oldu da. Onlar detay. Büyük resimde asker, ait olduğu yere gidiyor. Bu demokratik normlarda iyi bir şey. Geç. Anayasa oylaması yapıldı. Yargı, HSYK, hacı hocalar, badem bıyıklılar. Bu memlekette bir Allahın kulu da, benim annem babam da dahil, bir biçimde, bir nüans meselesi nedeniyle bir dava Yargıtay’a gitse kırk yıldır çözümlenmiyor. Adam dedi ki; a- yargı tembel, b- sayısı az, bunların sayısını arttırıyor olmamız lazım. İhtisas mahkemelerini, istinat mahkemelerini kuruyor olmamız lazım. Hepimiz ayağa kalktık. Gittik hayırları bastık. Peki yargıyı başka türlü nasıl rehabilite edeceksin? Sayıyı artırıyor olman lazım. Gitti kanunlarla çözemedi, anayasa oylamasıyla çözdü. Büyük resme baktığım vakit, yargının çok da işlevsel hale gelmesi demokrasiye evrilme midir? Şüphesiz evrilmedir. Bununla ilgili bin bir tane geyik yaparsın. Yok HSYK öyküleri anlatırsın, kanını dondurursun, endişelerini çoğaltırsın.
Bu memlekette kayıt dışı var. Hepimiz söylüyoruz. Vergisini kimse ödemiyor falan filan. Ya, adam bindir söylüyor, memlekette denetim. En sonunda dayanamadı Ağustos ayında bir kanun hükmünde bir kararname çıkarttı. Tüm denetim örgütlerini bir çatı altına topladı. On üç- on dört bin tane şimdi denetim elemanı yetiştirecek. Otomasyona müthiş yatırım yaptı. Muhtemelen önümüzdeki üç- beş yıl içerisinde Türkiye’de kayıt dışını, vergi kaçırma hadisesini ortadan kaldıracak. Ama işte asırlık çınarlar, hesap uzmanları kurulu kaybedildi, biz kaynayıp duruyoruz. Büyük resimde böyle değil.
Veya güncel hadise. Bu memlekette yıllarca spor yöneticiliği yaptık. Şike o kadar anamızın ak sütü kadar normal, helal bir hadiseydi ki; teşvik pirimi vermek, bilmem ne yapmak. Rezil, lağım kokan bir ligde oynuyorduk. Adam işte çıkardı kanunu hadi bakalım bundan sonra attı Fenerli başkanı içeri. Bu saatten sonra herhangi bir kulübün yöneticisi şike yapsın! Sportmenliğin ruhuna uygun olarak yine normal demokratik terbiyeye uygun olarak hadiseyi oraya evriltti. Dolayısıyla bunların sayısını çoğaltmak çok mümkün. Yapılan her hadise, büyük resimde normal bir demokraside olması gereken normlara doğru sistemi evriltiyor. Yani bu Ak Parti’ye nasip oldu. Ondan sonra başkasına da nasip olur. Özal olsaydı Özal yapacaktı.
 
SOYOĞUL: Şimdi buradan, sanki Ak Parti her şeyi ile mükemmelmiş gibi bir tarif çıktı. Eksiklikleri, hataları hiç yok mudur bu arkadaşların?
 
ŞÜKÜRER: Vardır. Uygulamadan kaynaklanan pek çok hatalar olabilir. Burada ben Ak Parti’yi övmüyorum esasında. Burada benim işaret etmek istediğim şu… Türkiye’nin dinamikleri, tarihin belli bir döneminde insanlara öyle bir misyon yükler ki. Yani 1920’nin koşulları Mustafa Kemal Atatürk’ü yaratmıştır. 2010’un koşullarında aynı Mustafa Kemal Atatürk geliyor olsa, herhangi bir şansı olabilir miydi? O söylemleriyle, ulusalcı yapılarıyla vesaireleriyle. Olamazdı. Neticede her toplum, o içinde yaşadığı çağın, o dönemin… Sevdiğim bir laf vardır o zamanın ruhunu iyi okuyan…Zamanın ruhunun temsilcisi olarak ön plana çıkıyor ve lider, önder olup hadiseyi götürüyor. Ama esas itibariyle tarihi, kişiler yapmıyor. Zamanın ruhu, o kişilere o tarihi yaptırtıyor. Diğer deyişle, zamanın ruhu rasyonel akılla örtüşen bir kavram. 2000’li yıllarda da şu anda yapılan tüm iş ve işlemler, rasyonel aklın gereği olarak onun memurları tarafından icra ediliyor. Onun memuru da Ak Parti. Bu Ak Parti değil de başkası da olabilirdi. Zamanın ruhu, başka bir seçeneğe imkan vermiyor. Aksini yaptığın vakit, yine fakir ama onurlu, hamaset ile beslenen, 1000 dolar milli gelirin altında garip toplum olurdu. Türk toplumu bunu kabul etmez. Dünya toplumu kabul etmez. Zamanın ruhunu temsil eden iyi bir işçi, akıllı bir işçi bulduk. O da Ak Parti. Bin bir acemiliği ile, bin bir yetersizliği ile, bin bir gafıyla, bin bir saçmalıklarıyla vesaireleriyle… Adam geliyor sanat eserine ucube diyor. Kanımız donuyor. Olacak dava mı diyorsun. Veya ne bileyim ben dış politika yaparken ölçüsü kaçan ayarlar veriyor. Yahu diyorsun, asgari nezaket neden gözetilmiyor? Yani bunu sayıp döksek beş yüz bin tane liste çıkartırım. Ama büyük resme baktığın vakit, olay Ak Parti’yi savunma meselesi tabii ki değil.
Tabiî ki yani gönül neyi isterdi? Öyle veya böyle, laiklik önemli bir kalitedir. Cumhuriyet değerleri, Cumhuriyet’i yani pek çok yönden eleştirebilirsin ama bir yönden eleştiremezsin. İnsanlara laiklik kalitesi, anlayışı, değeri kazandırmıştır. Bugün evrensel demokrasi ile laiklik, birbirine en az mesafesi olan iki kavramdır. Bu yapı üzerinden, bu yapıyı temsil eden bir cumhuriyetin ikinci cumhuriyet evrilmesini, değişimini, o basireti gösterebilip kendisini tekrar yapılandırmak suretiyle o devletçi yapıdan, o zihniyetten sıyrılmak suretiyle çağdaş değerleri temsil eden bir anlayışla halkın karşısına çıksaydı da onlar iktidar olsaydı. Yani Diyarbakır’da Oxford vardı da biz mi okumadık gibi…Bu Cumhuriyet Halk Partisi ile bu 21. Yüzyıl Türkiye’sinin gitmesi mümkün müydü? Mümkün değildi. İktidar boşluk tanımaz. Yapamaz isen yapan gelir, paşalar gibi yapar. Yaptıkları da odur zaten. Sen onu eleştireceğine, onu aşacak şekilde yaklaşımlar göster.
Bakıyorsun Cumhuriyet Halk Partisi’nin programına, hala çöp. Nelerle konuşuyor, ne yapıyorlar? Şu yemin krizi denen hadise. Sana ne kardeşim? Ergenekon ile bir biçimde uzaktan yakından bulaşmış insanları, senin üstüne vazife mi milletvekili yapmak? Hadi milletvekili yaptın. Onun için parlamentoya girmeyeceğim demek, tükürdüğünü yalamak. Olabilir mi bu, Saylonlu mu bunlar?
 
SOYOĞUL: Bilmem!
 
ŞÜKÜRER: Bunlar Saylonlu. Bak sana söyleyeyim.
 
SOYOĞUL : Cumhuriyet Halk Partisi bu düzeyde devam ederse, Ak Parti İzmir’deki yerel seçimlerde çok başarılı olacak dediniz. İş dünyası adapte oldu mu sizce Ak Parti’ye?
 
ŞÜKÜRER: Bence iş dünyası, ne derler köfteyi çaktı artık. (kahkahalar) Ak Parti’ye negatif değiller; hiç değiller. Birebir konuşmalarımızda herkes, ekonomik programlar anlamında vs. kimse eleştirmiyor. Ha, bir takım acaba siyasi olarak…Ülkeyi geriye götürürler mi falan diye hala çekiniyorlar. Onu da ben, onların siyasi kültürsüzlüklerine bağlıyorum. 2023 yılında bir iktidar, beş yüz milyar dolar ihracat hedefi koymuşsa, kaynakları kıt olan bir ülkede bunu, uluslar arası sermaye ile entegre olmadan becerebilir mi? Tekrar söylüyorum; bir ülke beş yüz milyar dolar ihracat hedefi koymuşsa 2023 yılına, kaynakları kıt olan bir ülke bunu uluslar arası sermaye ile entegre olmadan becerebilir mi? Matematik bilgisi bu. Uluslar arası sermaye ile entegre olduğunda evrensel demokratik normlar hukukun üstünlüğünü hakamete uğrayarak bunu yapabilmen mümkün mü? Sırf bu sebepten dolayı bu ülke, her pozisyonda kendi demokratik değerlerini derinleştirecek, derinleştirmek durumunda. Bunun alternatifi refahtan vazgeçmek demek. Bunun alternatifi fakirliğe talip olmak demek. Hiçbir iktidar bu kadar saf, bu kadar salak, bu kadar vizyonsuz olamaz. Dolayısıyla, İzmirli iş adamı bunun telaşını hala duyuyorsa, bunu siyasi kültürsüzlüğü ile, siyasal tarih bilmemekle, sosyoloji bilmemekle, makro ekonomi bilmemekle izah edebiliriz. Başka bunun hiçbir gerekçesi yoktur.
 
SOYOĞUL: Peki kentteki genel karamsar havanın nedeni ne? Geçen gün bir işadamı çıktı mesela, ‘Gaziantep’e, şuraya buraya gittikten sonra İzmir’den utanıyorum’ gibi bir laf etti. Arkasından Aziz Kocaoğlu, kente bir karamsarlık olduğunu, bunun nedeninin üç kişinin bir araya gelince kötümser konuşmasından ve bu konuşmanın dalga dalga kente yayılmasından kaynaklandığını söyledi. İzmir’in ekonomisi kötü mü? Değilse niye bu karamsarlık?
 


ŞÜKÜRER:
Rakam konuşsunlar bana. Yani öyle şey, yok geyik…
 
SOYOĞUL: Medyanın uydurduğu bir şey mi?
 
ŞÜKÜRER: Medya, kentteki daha böyle aktüel insanlarla yüz yüze. Bunların pek çoğu baktığım vakit ekonomik olarak ununu elemiş, eleğini asmış, ticari hayatta yeterince başarılı olamamış ama kentin sosyal hayatı içerisinde önem taşıyan tırnak içinde ‘kanaat önderi kimliğiyle’ dolaşmaya gayret eden insanlar. Bu insanların yaklaşımları, kent ile ilgili söylemleri, kenti hiçbir şekilde temsil etmez. Biraz daha arkalara gidin yani. Bu konuştuğumuz insanlar arasında Kemalpaşa Organize’den bir insanla konuşmuyoruz. Sarnıç’taki organizeden bir insanla konuşmuyoruz. Menemen’den, Aliağa’dan, Torbalı’dan, Turgutlu’dan insanlarla konuşmuyoruz. Netice itibariyle bir yaklaşımı ortaya koyduğun vakit, bunun bilimsel, saygıdeğer ve kabul edilebilir oluyor olması için rakamlarla konuşuyor olmak lazım. Hadiseyi rakamlara döktüğün vakit, İzmir kent ekonomisi asla öyle bir durgunluk içerisinde, bir sıkıntı içerisinde değil. Hala uzak ara, bu ülkenin İstanbul’dan sonra ikinci büyük ekonomik metropolü. Ve bu ülke eğer yakın gelecekte bir trilyon dolarlık milli gelire ulaşacaksa; bu sadece İstanbul ile tek bir ekonomik metropol ile sınırlı kalamaz. Dünyada bunu bir örneği yok. İkinci ekonomik bir metropol, bu ülkede bomba gibi patlayacak. Bunun uzak ara tek adayı İzmir.
Bugün bir otoban hadisesi İzmir- İstanbul arasındaki mesafeyi iki buçuk- üç saate indirecek. Hızlı trenler devreye giriyor. EXPO muhtemelen İzmir’e alınacak. İzmir’de şu anda yeni yeni problemler çözüldü. Şu Bayraklı civarına baktığımız vakit, bundan yedi- sekiz yıl sonra bir Manhattan göreceğiz. Bir Çeşme olgusu bugün sadece Türkiye ölçeğinde değil, Akdeniz ölçeğinde değil, dünya ölçeğinde bir fenomen olma yoluna gidiyor. Daha şu anda Çeşme, alması gereken mesafenin yüzde yirmisinde, garip bir yere doğru süratle gidiyor. Kent bence teyakkuza geçti. Daha da hareketlenecek. Bunu on- onbeş yıl içerisinde göreceğiz. Yani inanamayacağımız bir İzmir’i yaşayacağız ve bunu çocuklarımızla birlikte biz göreceğiz.
 
SOYOĞUL: Sakın bu, iki doktorun aynı röntgene ya da tomografiye bakıp, ikisinin farklı teşhiste bulunması gibi olmasın! Sonuçta aynı rakamlara bakıp, İzmir’in ekonomisi işte ‘Bursa’dan geriye düştü’ falan gibi saptamalar yapanar da var.
 
ŞÜKÜRER: İşkembeyi kübra. Rakama dayanmıyor ki. Atıyor.
 
SOYOĞUL: Yani kentte bir karamsarlıkta görmüyorsunuz. Ya da işsizlik oranlarının İzmir’de bazı kentlerden daha yüksek olduğunu kabul etmiyorsunuz. Ya da ne bileyim, nitelikli eğitimli insanların İzmir’de aradığını bulmayıp İstanbul’u tercih ettiklerini de?
 
ŞÜKÜRER: Ya, o da İzmir elitlerinin… İzmir’den beyin göçü, neticede medyanın gündemine gelen İzmir’de hadi çok genişlet bin ailedir. Daha fazla savur, beş bin ailenin çocukları üzerinden dört milyonluk kente yönelik genellemeler yapıyoruz. Allahını seversen yani! İzmir nüfusunda o bin ailenin çocukları… Neticede bu çocukların yetiriliş tarzları itibarıyla… Zaten öyle business falan yetiştirilmiyor. Bunlar steril ortamlar içerisinde, sırça köşklerde, önce kolej, arkasında yurt dışı vesaire bilmem ne. Adam sosyal olarak çok daha değişik mantalitede, farklı dünyaların insanları olarak yetiştirildiği için. Yani yoğun bir şekilde batı hayranlığıyla yetiştirildiği için bu kentte yaşamaktan mutlu olmayıp daha hareketli diye İstanbul’a veya yurt dışına gidiyor. Onu yüzdeye vurduğun vakit, yüzdeye bile varamazsın, bindeye vurduğun vakit nedir bunun oranı? Netice itibariyle öyle müthiş bir beyin göçü falan filan da yok. O bin ailenin çocuğu kriter olmasın. Böyle bir şey yok.
 
SOYOĞUL: Röportajın başında eleştirdiniz ama şimdi görüyorum ki bir konuda Aziz Kocaoğlu ile aşağı yukarı aynı fikirdesiniz. O da diyor ki; bu kadar karamsar olacak bir şey yok. Kent gayet iyi diyor.
 
ŞÜKÜRER: Evet gayet iyi. Bak şimdi Aziz hocamıza da biraz fazla laf ettik. Esasında Aziz Bey, son derece çelebi bir adam. Dürüst bir adam, kaliteleri olan bir adam. Esasında öyle veya böyle, bir ticaretin içinden geldiği için; o klasik devlet memurluğunun, o muhafazakar yapının dışında yaklaşımları vesaireleri olan bir adam. Hadiseyi, doğruyu vesaireyi görüyor. Ama tabii büyük bir projeyi… Kent esasında kent belediye başkanlığı yani; şu anda Türkiye’nin en büyük ticari işletmelerinde bir tanesi. İstanbul belediye başkanlığı da öyle. Buralara esasında bu çaptaki yerlere, çok bu işlerle ilgili, tecrübeli insanlar belediye başkanı olması lazım. Yani CEO kalitesinde oluyor olması lazım. Aziz Bey neticede Ege’nin büyük, beyaz eşya esnafı adam. Laaap diye bir takım karamboller oldu, sistemin başına geldi. Yani şimdi Sıtkı’yı veya Gönül’ü Birleşmiş Milletler’e Genel Sekreter yapsalar ne olur? Otomobil farına yakalanmış tavşan gibi ellerimiz ayağımız titremez mi? Aynı durum. Bir şey daha söyleyeyim. Bence giderek o noktaya geldim. Ben mülkiye mezunu bir adamım. Kentte de belediye başkanının mühendis kökenli olması lazım. Yönetmek başka bir şey.

SOYOĞUL: Affedersiniz ama… Şimdi bu kentte ekonomi tıkırındaysa, fevkalade gelişmeler ufukta görünüyorsa, kesin dille söylediğiniz, yerel seçimlerde oylar CHP’den Ak Parti’ye akacak iddiası niye gerçekleşsin?
 
ŞÜKÜRER: Şekerim, ana kural şudur. İyinin düşmanı, daha iyidir. Yani neticede Cumhuriyet Halk Partisi’ne veya belediyeye rağmen bu hadise olacak. Yani belediye istediği kadar iyi çalışmasın, ona rağmen olacak hadiseler. Onu anlatmaya çalışıyorum. Ha bir de bu yapıya uygun, tamamen mantalitesini yenilemiş, bakış açısını freshleştirmiş bir CHP de olabilir, Ak Parti de olabilir. Yönetim anlayışı gelirse, Aziz Bey devam edecekse, Aziz Bey değişirse veya Aziz Bey’in yerine gelecek Cumhuriyet Halk Parti’li bu vizyona sahipse veya gelecek Ak Parti’li bu vizyona sahipse, daha da iyi olur. Fazla mal göz mü çıkartır? Ama CHP’ye rağmen veya o bakış açısına rağmen İzmir’in gelişimi engellenemez. Koptu gidiyor. Gidecek yani, önümüzdeki beş- on yıl içerisinde gidecek.
 
SOYOĞUL: Peki İzmir hem muhalif kent, muhalifliği ille de Ak Parti’ye muhaliflik olarak söylemiyorum ama, hem de değişime açık bir kent olabilir mi? Bu ikisi bir arada yürür mü?
 
ŞÜKÜRER: Tabii ki, yani demokrasi diğer bir tarifi itibariyle, çok renkliliktir. Yani bin bir rengin kıpraştığı bir harmonidir. Kendi içerisinde uyumlu bir orkestrasyon. Netice itibariyle herkesin aynı yere yaklaşımlarını kuruyor olması lazım. O da hiç uzağa gitmeye gerek yok, evrensel demokrasinin normları. Eğer o konuda insanlar mutabıksa ve o mutabakat adı altında istediği gibi bin bir renkte kıpraşıyorsa, bir problem yok demektir. İzmir’in problemi bence şu: Son on- onbeş yıl içerisinde evrensel demokratik normları kavrayamamak ve itiraz etmek noktasında olduğu için, onun o muhalifliğini kutsamıyorum. Öyle muhaliflik eksik olsun, yanlış. Yani burada garibim İzmirli insanların endişelerini, korkularını pompalayarak cumhuriyet mitinglerinde faşistik yapıları kutsayan çığlıklar attırmak yanlıştı.
 
SOYOĞUL: İzmir’e biçtiğiniz muhaliflik gömleği nasıl peki?
 
 
ŞÜKÜRER: Çok basit. Ben İzmirli olarak Sünni etkileri yoğun yaşamıyorum. Arabik kültüre mesafeliyim. Ietice itibariyle evrensel demokratik normları savunuyorum. Benim bu değerlerimi temsil edecek bir siyasi partinin… Arabik olmayan değerlere açık, batılı deyimini kullanmayayım daha ulusal, daha hayata dönük, daha dünyevi, daha az uhrevi bir kimliği var. Bu kimliğimi besleyecek, bu kimliğimi tatmin edecek bir siyasi partiden kendimi dejarz ediyor olmam lazım. Mevcut koşullarda bu Türkiye’nin siyasi yapısı içerisinde Ak Parti eğer değilse, geriye iki seçenek kalıyor. Milliyetçi Hareket Partisi veya Cumhuriyet Halk Partisi. Milliyetçi Hareket Partisi herhalde böyle bir seçenek olamaz. Onlar artık bu milliyetçi söylemleriyle vesaireleriyle tarihte ait oldukları yerlere süreç içerisinde iade olacaklardır. Bunu böyle düşünüyorum. Bunu dedikten sonrada bir yığın tehditler alıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi de bugünkü kafasıyla bende bu umudu uyandırmıyor. Yani o kadar problemli bir örgüt yapısı var ki, çok içlerine girdim ben son yıllarda. Netice itibariyle Kılıçdaroğlu okuldan yakın arkadaşım. Hatta geçenlerde buraya geldiklerinde oturduk iki- üç saat, konuştuk. “Kardeşim dedim, neticede biz oğlan tarafıyız, biz Cumhuriyet Halk Partiliyiz ama biz, bu Cumhuriyet Halk Partili değiliz. Bana bilim kurulu başkanlığı teklif ettiler falan. Dedim ‘onuncu cümlemde beni partiden ihraç edersiniz.’ Çünkü ben ‘ilk yapılacak iş, bu örgütün üzerine bir bidon gaz döküp yakmaktır. Buradan başlıyor olmamız’ diye cümleye giriyor olmam lazım. Mantalitenin değişmesi, fikirlerin serbest tartışma ortamı içerisinde tekrar gözden geçiriliyor olması lazım. Cumhuriyet Halk Partisi’nin o muhafazakar örgüt yapısı içerisinde, o Ortodoks örgüt yapısı içerisinde; değil Kılıçdaroğlu, bin tane Kılıçdaroğlu gelse değişip dönüşemez. Dolayısıyla Cumhuriyet Halk Partisi de bu bahsettiğim İzmirli kitlenin veya cumhuriyet değerleriyle bezenmiş kitlenin, süreç içerisinde partisi olamayacak. Çok büyük bir olasılıkla, yeni bir oluşum çıkacak Türkiye’de. Ama Türkiye’de yeni bir oluşumun kendi içerisinde oturuyor ediyor olması da çok kolay bir hadise değil. Ama çıkacak yani. Bence Cumhuriyet Halk Partisi de tarihin çöplüğün gidecek. Bir merkez sol, gerçek anlamda batılı anlamda sosyal demokrat, akıllı, kompleksiz Kemal Derviş gibi bir adamla. Birileri kimdir o bilmiyorum, birileri çıkacak. Ve halkın teveccühünü kazanacak. Akıllı uslu olacak, hiç kompleks içerisinde olmayacak. Ak Parti’ye, şuna, onun seçmenine öcü gibi bakmayacak, kendi ile barışık olacak, özgüvenli olacak ve Türkiye bunu önümüzdeki beş- on yıl içerisinde yaşayacak.

Fotoğraflar: Haggay Baysel
 
 

 
İzmir yanlış pozisyon aldı
 
O 35 madde rötarı kapatır, İzmir’i uçurmaz
YORUMLAR
Toplam 11 yorum var, 10 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
rose 25 Kasım 2011 Cuma 12:09

bu röportaj ulusal basında da yer almalı.emeginize ve düşüncelerinize sağlık.

Yorumu oyla      14      5  
inci 11 Kasım 2011 Cuma 01:51

hazırlanmaya başladılar bile.Rakibi isterimki CHP olur. Eğer olamazsa yeni bir oluşum kaçınılmaz olacaktır.İzmir için en güzelinin olması tek dileğimdir.Kentimize sahip çıkalım.Sevgiler...

Yorumu oyla      13      6  
inci 11 Kasım 2011 Cuma 01:49

Bey de ESİAD başkanı olmamalıydı.ESİAD'a gerçek bir egeli sanayici başkan seçilmeli.EGİAD'da genç sanayiciler olmalı.HalaSn.Çolakoğlu,Sn.Tatış,Sn.Bakioğlu v.s.kişiler artık olmamalı.Çekilip gençlere devretmeliler.Yaptıkları çalışmalar için herbirine tabiki çok teşekkür ederiz.Ama böyle olmalı.Gerçkten mükemmel iyinin düşmanıdır sözünden yola çıkılmalı.CHP sağlam örgütlenmeli.AKP hükümeti vermeden alamayacağını anladığından, taktik değiştirip kolkola girip,derslerini iyi çalışıp sınava

Yorumu oyla      13      6  
inci 11 Kasım 2011 Cuma 01:43

önceden açıklayamaz.Böyle bir psikolojik durumagirdiyse de istafa eder.dürüst bir esnafla,ufku açık,dinamik milyar dolarlık bütçeleri yöneten bir ceo'nun farkını ben bile aday olduğu yıllarda ayırt edebilirken Sayın Genel başkan 2. kere yine aday yaptı.Ve sadece chp adayı olduğu için kazandı.Bu kadar bir bayı olan belediye bütçesini nasıl yatırıma dönüştürebilirler, iyi bir kadroları da yok ise.Bu arada Gönül Hanım ve Sıtkı Bey nasılki Birleşmiş Milletlere Genel Sekreter olamıyorsa bence Sıtkı

Yorumu oyla      13      7  
inci 11 Kasım 2011 Cuma 01:38

dinamiğini yitirmiş bir klasik başkan bence.balık da baştan kokuyor.Kent iyi gitmiyor,sadece iyi gitmeye aday.seçimlerden 2 gün önce Sayın Susam'la yaptığı tartışma İzmir'de chp oylarını azaltmıştır.ben bile ben iki gün sonra bunlara mı oy vereceğim düşüncesine kapıldım.Üstelik diğer seçimlerde aday olmayacağım sözü beni derinden üzmüştür.Kendisinin çok becerikli olduğundan değil, benim başkanımın iddiası bile yok, ama benim bu iki yıl da ondan çok beklentim vardır.Aday olmayacaksa bile bunu

Yorumu oyla      13      7  
inci 11 Kasım 2011 Cuma 01:32

Ben kriter değilim ama sizi gerçekten tebrik ediyorum.Hislerime ayna tutmuş Sayın Şükürer. Yalnız bazı konulara değineceğim.Herkes kendi kişisel serüvenine bakarken,toplumu da örnek almalı ve olmalı.Dışardan gelenin kabullenilmemesi İzmir'e özgü değil.Aksine doğu'da bu daha derin.İstanbul'un çok yerinde gettolaşma eğilimini ben yaptığım küçük pr'larda gözlemliyorum.Biz gerçekten demokarsi acemisiyiz, katılıyorum.çünkü anlamını algılamış azınlığız.Sayın Kocaoğlu dürüst bir kişi olabilir,ama

Yorumu oyla      14      6  
Eskidost 31 Ekim 2011 Pazartesi 11:20

Bu işler söylemle olmuyor.Önce omurganız olacak.İlkeleriniz olacak.Söylediklerinizi yaşama geçirmek için mücadele azminiz olacak.Çevrenizdeki insanlara güven vereceksiniz.Yoksa üç gün sonra boyalarınız dökülüverir.Boş teneke olduğunuz ortaya çıkıverir.

Yorumu oyla      16      11  
Orhan Tungaç 30 Ekim 2011 Pazar 21:36

Umarım sosyoloji biliminin sosyolojiden SITKI sıyrılmamıştır röportaj sonunda. Şükür ki Sıtkı'yı CHP'nin bilim kuruluna üye de başkan da yapmak için israrcı olmamışlar. Şükür ki Sıtkı'nın demokrasi anlayışı, ekonomi anlayışı ve ranta masum bakışı pek rağbet bulmuyor. CHP'den SITKI neden sıyrılmış mış Sıtkı'nın, çok ta iyi anladık röportajdan. Şükran Gönül Soyoğul.

Yorumu oyla      17      11  
İzmirli Boşnak 30 Ekim 2011 Pazar 20:36

Şükürer konuşmasının bir yerinde kendisi ifade ediyor AKP hükümeti acemi oy almayınca oda yatırım yapmadı falan?. Samimiyetle söylerimki Cumhuriyetçi ve CHP ye fazla oy çıktı diye İzmir cezalandırılmıştır. 2 cisi AKP nin eski siyaset ve söylemleride ortadadır onun için mazerete gerek yok. Unutulmamalı izmir'de Birçok sağcı işi adamıda bulunmaktadır, bunların bir kısmıda baskı yapabilirdi ama malesef onlarda hizmetin gelmemesinde suçludurlar sessiz kalmakla.CHP ye oy çıkınca onlarda sustular.

Yorumu oyla      20      12  
Vahap Güler 30 Ekim 2011 Pazar 13:05

Peki niye kamu yatırımlarından yeterince pay alamıyor bu kent? İstemeyi bilmediğinden mi, bazılarının iddia ettiği gibi? ŞÜKÜRER: E yani bunun yanıtı son derece açık. Yani siz, siyasi iktidarla sürekli ters makasa düşerseniz… demiş beyfendi, ADAM KAMU YATIRIM VERMEZSE ELBETTE TERS DÜŞECEK SEN BİZE KAMU YATIRIMI VERMİYORSUN,VERGİLERİMİZİN KARŞILIĞINI VERMİYORSUN DİYE TEŞEKKÜR MÜ EDECEK ? ZENGİNİN PARTİSİ OLMAZ KİM İKTİDAR SA ONUN YALAKASI OLUR.BU HER DÖNEM İÇİN GEÇERLİDİR.

Yorumu oyla      27      14  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
İzmir yanlış pozisyon aldı
Gönül Soyoğul eski ESİAD Başkanı Sıtkı Şükürer'le İzmir'in siyasi ve ekonomik ...
Kadın ölümü, terörden 4 kat fazla!
Devletin resmi verilerine göre 2002-2009 arasında terör olaylarında kaybedilen ...
Türkiye’nin temellerini atan neslin hikayesi…
İzmirli Gece Vardiyası Film Yapım tarafından izleyiciye sunulan “Kıvılcımdan ...
 
'Kocaoğlu'nu istemedim, Tartan için yalvardım'
2009 yerel seçimleri öncesinde CHP İzmir İl Başkanlığı koltuğunda oturan ...
Sakin Şehir’den bir başarı öyküsü
Seferihisarlı yatırımcı Özer Türer küçükbaş hayvancılıkta geleceği gördü, ...
'İzmir, artık Büyükşehir’i bize vermeye hazır'
AK Parti İl Başkanı Ömer Cihat Akay, Gönül Soyoğul’a konuştu. Akay, İzmir'e ...
 
Gıda teröristine dikkat, kadınlardan özür!
Dede mesleği lokantacılığını sürdürürken Türkiye Lokantacılar Federasyonu ...
'Ceza İzmirlilere kesiliyor'
Ömür Şanlı. O Kordon İşadamları Derneği’nin başkanı. Son iki yıldır İzmir ...
'Balbay yazdıklarıyla hesaplaşmak zorunda'
Gazeteci yazar Gönül Soyoğul, hukukçu gazeteci Fikret İlkiz’e ‘medya ve ...
 
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Rahmetliyi nasıl bilirdiniz?
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Bir Batı hikayesi
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Saltanat ve yağma kurumu olarak belediyeler...
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Onlar hayatın düşmanıdırlar sevgilim…
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
Analar ne yiğitler doğurmuş!
Çağdaş ÖZGÜN
Çağdaş ÖZGÜN
Fotoğraf: İnsanlığımızı yitirirken soytarıya mı dönüşüyoruz?
Kemal ARI
Kemal ARI
Atatürk'ü anlamak...
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Göztepe gün sayıyor!
İhsan Özbelge ÖZDURAN
İhsan Özbelge ÖZDURAN
Aklıma 'Doğan Kardeş' geliverince… 
Kemal ANADOL
Kemal ANADOL
Sandık tartışması...
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva