RÖPORTAJLAR
3 Şubat 2012 Cuma

İzmir’in patronları almayı seviyor, vermeyi bilmiyor

Yazarımız Gönül Soyoğul’un ‘Patron Gözüyle İzmir’ röportajları serisinde bugün, son yıllarda adından sıkça söz ettiren bir isim var. Akaryakıt, otomotiv ve inşaat sektöründeki yatırımlarının yanı sıra Gediz Üniversitesi’nin de kurucusu olan Abdullah Kavuk. Malatya’da doğup İzmir’de büyüyen Kavuk’un İzmir iş dünyasına farklı bakışı yansıtan sözleri; medyanın gözü önünde değilse bile, kapalı kapılar ardında çok konuşulacağa benziyor…

İzmir’in patronları almayı seviyor, vermeyi bilmiyor

BAŞLARKEN…
 
İzmirli işadamlarına ‘İzmir’in hali ahvali’ni sormaya devam ediyorum…
Bu kez sorularımı adından son 10 yılda giderek daha fazla söz edilen bir isme yöneltiyorum. İzmir’e geleli 35 yıl olmasına ve doğduğu yeri unutmadan, kenti ‘ben İzmirliyim’ diyecek kadar benimsemesine rağmen; adı hala ‘Anadolulular’ olarak anılan grupla anılan Kavuklar Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Kavuk’la…
İsmen çok iyi tanısam da ilk kez karşılaştığımız, sohbet ettiğimiz Abdullah Kavuk, kısa ve öz ifade etmek gerekirse; insanın yanında kendisini rahat ve kendi gibi hissettiği insanlardan. Çok canlı, çok candan, samimi.
Ve hala üzerinden çıkarmadığı ‘Anadolu mütevazılığı’ gömleğiyle…
İnanılmaz güler yüzlü. Dalına bastığım sorularda bile, hep öyle. Rahat ve güleç.
 
Kavuk’un verdiği cevapları arasında çok katıldıklarım da oldu, hiç katılmadıklarım da.
Ama kelimesi kelimesine katıldıklarımdan biri şuydu: Anadolu’dan gelenlerin, kendini İzmir’in sahibi olarak hissedenlerden daha çok çalışıp, daha fazla risk aldıkları.
Babasının prensipleri doğrultusunda, iş yaşamı boyunca kamu ihalesine asla girmeyen, devlet bankalarından asla kredi kullanmayan, adını akaryakıt ve otomotivden sonra inşaat sektöründeki faaliyetlerle büyüten Kavuklar Grubun patronu Abdullah Kavuk’un; özellikle ‘has İzmirliler’ için söyledikleri yabana atılacak sözler değil.
Hele ki, KİPA’yı kuran 100 İzmirli hakkındaki tespitleri…
Beni hayli düşündürttü, hafızamdaki bilgileri tekrar önüme koyup yeniden sorgulattı.
Bakalım siz ne düşüneceksiniz okuyunca…
 
 

GÖNÜL SOYOĞUL: İzmir’e geldiğiz ilk günü hatırlıyor musunuz? Kaç yıl önceydi ve nasıldı?
 
ABDULLAH KAVUK: İzmir’e 1974 yılında geldim. Askerliğini yapan amcamı ziyarete. Amcamla aramızda üç yaş var ve dolayısıyla biz birlikte büyüdük. İzmir’e ilk gelişim odur.
1977’de de otobüsçü bir arkadaş istasyon satışından bahsediyor. Haydi biz burayı alalım diyorlar. Onlar iki ortak. Sonra da ‘Ya biz burayı alırız da işletemeyiz, en iyisi gidelim bu işi bilen, bu işten anlayana soralım’ diyorlar. Ombudsmandır, Malatya’da böyle bir görevi vardır babamın. Ona ‘biz bunu işletemeyiz, yanımıza bilen birini alalım’ diyorlar. Olur mu, olmaz mı böyle bir tereddütten sonra, hadi yapalım diyoruz, geliyoruz İzmir’e. Geliş o geliş. Yıl 1977.
 
SOYOĞUL: İlk geldiğinizde kaç yaşındaydınız?
 
KAVUK: 15 yaşındaydım.
 
SOYOĞUL: Nasıl bir şehirdi gördüğünüz, hatırlıyor musunuz? Ne hissetmiştiniz? Ben burada zengin olacağım, burada büyüyeceğim gibi bir duyguya kapılmış mıydınız?
 
KAVUK: Yoo, öyle bir duygu yoktu ama İzmir’i çok beğenmiştim, sıcak gelmişti.
 
SOYOĞUL: Sıcak derken, ne anlamda?
 
KAVUK: Kordon’un, Karşıyaka’nın… Bizim o tanıdık akrabalar Asansör tarafında oturuyorlardı. Oradaki havası, İzmir’e bakışı filan, sıcak gelmişti.
 
SOYOĞUL: Sonra iş için geldiğinizde kaç yaşındaydınız?
 
KAVUK: 18 yaşındaydım.
 
SOYOĞUL: Kesin yerleşme ne zaman oldu? Yani tamamen İzmir’e yerleşmeniz?
 
KAVUK: Biz 1977’de burada olunca artık yaşamımızın çoğu kısmını burada geçirmeye başladık. Bu yerleşme kelimesi biraz şey ya, evlendim, çocuk geldi, ben geldim; sonuçta burada bir evimiz var, burada yaşıyoruz. Bir taraftan da Malatya’daki işimiz devam ettiği için iki ay ben kalsam, bir ay babam kalıyor, on beş gün öteki kalıyor. Böyle bir süreç geçirdik. Bu on yıl kadar oldu aslında. Ama ondan sonra da hiç gitmemeye başladık. Buradaki işlerin yoğunluğu artınca gitmemeye başladık. İki taraflı yaşadık bir süre..
 
SOYOĞUL: O dönemdeki İzmir ile yerleşik hale geçtiğiniz İzmir arasında ne fark var? Nasıl bir İzmir çizersiniz?
 
KAVUK: İzmir sürekli göç alan o günkü şartlarda, çok hızlı büyüyen bir yer. Buranın iklim şartlarının iyi olmasının, çekim merkezini oluşturduğunu düşünüyorum. Geçmişte Bornova’da kaç kişinin arabası var, kaç kişi 1977’lerde park ediyor, kaç tane kamyon var? İstasyon işlettiğim için bu kamyonun sesi nedir falan diye algıladığınız bir yerdi, o kadar az geçerdi ki yoldan… Nüfus olarak belirliydi. Şimdi inanılmaz büyüklükte. Aslında biz buraya geldiğimizde çok yabancılık çektiğimiz hiçbir yer olmadı. Kendimizi kolay adapte ettiğimiz, kendimizi buranın bir parçası hissettiğimiz bir ortam oldu ve bu çok kısa sürede oldu.
 
SOYOĞUL: İzmir’in o hoşgörü iklimini doğruluyorsunuz yani.
 
KAVUK: Doğru.
 
SOYOĞUL: Ve hala öyle mi? O hoşgörü iklimi hala aynı şekilde mi devam ediyor?
 
KAVUK: Ufak tefek farklılıklar olsa da ya da ayrıştırmalar istense de, şu anda buraya gelen insanların kısa sürede İzmirli olduğuna inanıyorum ben. Yani çok uzun mesafeli değil bunlar. Dün köyden gelip Çamdibi’ne, Altındağ’a, Doğanlar’a on beş yıl önce gelenlerin hallerine bakıyorum, o insanların şu anda nasıl bir İzmirli olduklarına bakıyorum. Demek ki onlar da çok hızlı bir adaptasyon süreci yaşıyorlar.
 
SOYOĞUL: Neden acaba sizce bu? İzmir’in bu özelliğini hiç düşündünüz mü?
 
KAVUK: Büyükşehirlerin genel havasından kaynaklanıyor olabilir.
 


SOYOĞUL: İstanbul’da da Ankara’da da böyle midir yoksa? Hani hep İzmir’e farklılık yazılır, İzmir’in farklı kent olduğu söylenir ya. Çok katılmıyor musunuz yoksa…
                                                                                        
KAVUK: Yoo, katılıyorum. O konuda farklılık deyince elbette ki farklı, İzmir sonuçta burası. İstanbul’da halen memleketiyle insanlar anılıyor olabilir. Bizde kısmen bu var ama diğer yerlere göre oldukça düşük. Yani her ne kadar bölgesellik, hemşerilik aşılanmaya çalışsa bile burada biraz daha farklı bir hava var. Kolay adaptasyon süreci ondan olabilir. İnsanların hoşgörülü bakışı olabilir. Bir de şu var, İzmir’in geçmişte de nüfusu az olduğu için öyle de bakmak gerek. Zaten herkes yabancı, daha kolay adaptasyon süreci yaşıyor. Gelenler suyun öte yakasından gelmiş, Doğu’dan gelmiş, Ege’nin diğer kentlerinden gelmiş, Manisa’dan gelmiş… Böyle bakmak gerek yani. Sonuçta İzmir çekim merkezi. Sanayinin, ticaretin oluştuğu bir yer. Öyle olunca da çok da yadırganmadı.
 
SOYOĞUL: Sizin buradaki ilk işiniz neydi?
 
KAVUK: Biz akaryakıt istasyonu işletmek için geldik. Benzinciyiz yani şimdiki tabirle.
 
SOYOĞUL: Şimdiki işleriniz? Akaryakıt, petrol, otomotiv…
 
KAVUK: Akaryakıtla otomotiv o gün var olan işimizdi. Biz buraya gelirken Malatya’da devam ettirdiğimiz işti. Akaryakıtla otomotiv ve yedek parça olarak devam ediyorduk. Dolayısıyla bu işi yapıyorduk zaten.
 
SOYOĞUL: Sonra?
 
KAVUK: Sonra buna ek olarak yaptığımız işlerin büyük boyutu yine çoğunluğu bizim işimizin yüzdesel ifadesinin çok büyük bir kısmı bugün de aynı şeyler. Değişen bir şey yok. 2000’den sonra otomotivde büyümeyi planlamıştık. Geçmişte yedek parça ya da lastik satıcılığı bugünkü anlayıştan biraz daha farklı boyuta doğru gidiyor. Bugün artık özellikle 90’lı yıllardan sonra otomobil sektörünün büyümesi, bayiliklerin oluşmasından dolayı biz 1994’ten beri de otomotiv satıcılığı tarafında devam ediyoruz. Orada da yedek parça var, orada da lastik satıcılığı var, devam ediyor. Bugün beton sektörü var. Hazır beton. Ben kimya mühendisiyim, dolayısıyla biraz hazır beton sektörü bizim konumumuza yakın. İşin içine biraz girince Malatya da bundan yoksun olmasın diye, 1997’de önce orada yaptık aslında. Buradaki arkadaşlarımız destek verdi bize. Biz Malatya’da hazır beton yaptık. Son beş yıldır da İzmir’de yapıyoruz. Bu arada yine bu sektöre yakın prefabrik sektörle ilişkimiz oldu. Prefabriğin Adana ve İzmir doğduğu yerler. 2005’ten itibaren de gayrimenkul. Daha doğrusu Türkiye’de 2002’den sonraki gelen süreç göz önüne alınırsa gayrimenkul sektöründe büyüme olacak diye gayrimenkul geliştirme bölümünü faaliyete soktuk. İzmir’de olma nedenimizle projelerimiz biraz geç de olsa… Yavaş yavaş yürüyor burada işler, biraz iklimsel havasından da normal bir süreç. Ondan dolayı da projelerimizi… Yeni yeni bizi gayrimenkulcü olarak insanlar tanımaya başladı. Aslında biz bunun temellerini 2005’te attık. Ancak yürürlüğe girmesi altı yıl sürdü. İstanbul’da olsa, belki iki yılda sonuç verirdi, Ankara’da olsa üç yılda sonuç verirdi, Malatya’da bir yılda verirdi.
 
SOYOĞUL: Sizin Ak Partili olmanız da yetmedi mi hızlandırmaya bu süreci?
 
KAVUK: Aslında bu işlere siyasi bakmak çok doğru değil. Ticaretin kendine has kuralları vardır. Ya da işin kendine has kuralı vardır. Burada partili olmak ya da olmamak sonucu değiştirmez. Ben daha evvel ANAP’la siyaset yaptım. 2001 seçimlerinde de ANAP’tan milletvekili adayıydım. Daha sonraki süreçte de Ak Partili olduk. Ak Partili olmak ya da olmamak ya da CHP’li olmak benim işimi hızlandırmıyor. Ortağımın biri de CHP’liydi. CHP meclis üyesi şua nda da. Şey gibi bakmak çok doğru değil burada. Çok yakın arkadaşlarımız orada da siyaset yapıyor. Genel İzmir’in dokusuyla alakalı bir şey. Yani burada siyasal bir şeymiş gibi algılamak doğru değil.
 


SOYOĞUL: Yani AK Parti’nin 2002’de iktidara gelişiyle ilgili…
 
KAVUK: Şimdi, bence istikrarın oluşmasından dolayı Türkiye’de… Tabii şimdi şöyle bir şey var. Özal demokrasi ve zenginliği anlattı. Biz ne kadarını anladık? Çoğunu anlamadık belki. Ne kadar demokrasi, o kadar zenginlik diyordu. Şimdi şimdi fark etmeye başlıyoruz. Sanki demokrasi gelişince zenginliğimizin geliştiğini yeni görüyoruz.
 
SOYOĞUL: Doğru orantılı yani?
 
KAVUK: Evet, doğru orantılı devam ediyor. Bunu Özal’ın söylediği dönemde pek algılayamamıştık. Çünkü daha o gün Rusya parçalanmamış Özal bunu söylediğinde. Ama onlar zenginmiş gibi bize anlatıldığı için ben bilmiyordum. Arnavutluk’u bilmiyordum ben Enver Hoca’yı. Sanıyordum ki Enver Hoca insanları uçurdu. Görmüyorduk ki, içeriye adam giremiyordu. O gün Özal bunu söylediğine göre, büyüklük kavramını onu anlatmak lazım. O gün başlayan sürecin, 2002’de güven ve istikrarın oluşmasıyla Türkiye de krizden çıkış trendi elde ettiği için, çok hızlı büyüdü ülke de insanlar da… İnsanların gelir dağılımı değişti, gelir adaleti biraz daha artmaya başladı. Anadolu gündeme gelmeye başladı. Anadolu şimdi anlatılıyor ya bize; yani Anadolu sermayesi… Aslında Türkiye’de değişim olduğu için bu. Sırf Anadolu sermayesine yansıyan bir olgu değil bu, yanınızda çalışan işçiye de yansıyan bir şey. Tek taraflı bir şey değil.
 
SOYOĞUL: Bal tutan parmağını yalar diye bir anlayış var. İktidara yakın olanların işlerinin hep rast gittiği, her dönem, her iktidarda görülür. Ha, bu sizin için geçerlidir veya geçerli değildir. Ama iktidarın ‘yürü ya kulum’ dediği pek çok örnek de var önümüzde.
 
KAVUK: Ben oraya çok girmek istemiyorum. Sonuçta babam, 60’dan beri daha doğrusu 50’lili yıllardan beri siyaset yapan biri İnönü ile beraber;  dolayısıyla bizim kesinlikle…. Biz akaryakıt işi yaptık yabancı şirketlerle çalıştık. Petrol Ofisi genel müdürü çok yakınımızdı, hemşerimizdi, ama biz yanından bile geçmedik. Bizim devletle iş yapma yasağımız var, bu babamın koyduğu bir yasaktır, bir kriterdir. Sonuçta bizim kurucumuz o. Biz kamu ihalesine girmeyiz, şimdiye kadar hiç ihaleye girmedik. Hiçbir devletle çalışmadık, devlet bankasıyla bile çalışmadık. Onu artık siz nasıl yorumluyorsanız yorumlayın.
İş yapıyorsanız çıkın yapın ama siz bir iş yapacaksınız, babamın tabiri böyledir Allah bir yerden bir şey verecekse, tutup da kamuoyu öyle anlamasın, yanlış bilmesin diye öyle bir yasak koymuş. Bizim devletle hiçbir şekilde işimiz yoktur. ANAP döneminde de böyleydi, şimdi de böyle. Hiç kimse gelip bana şu devlet bankasından kredi aldın, şu devlet ihalesine girdin diyemez. Çünkü biz hiçbir zaman kamu ihalesine girmedik, hala da girmiyoruz. Çalışma prensiplerimizden dolayı bu böyle.
 
SOYOĞUL: Adınızın bu kadar çok öne çıkması son yıllarda… 34 yıl değil mi bu kentteki varlığınız?
 
KAVUK: 1 Mayıs’ta 35. yıla gireceğiz.
 
SOYOĞUL: Adınız son 10 yılda ön plana çıktı, bunun nedeni ne peki o zaman? İnsan bunu ister istemez AK Parti ile ilişkilendiriyor. 
 
KAVUK: Ben geçmişte 1999’da ANAP’tan Bornova Belediye Başkan adayıydım. O zaman da diyorlardı ki, Özal Malatyalı, o yüzden böyle oldu. O gün de öyle diyorlardı. Bugün yaptığımız işlerde öne çıkışımız, özellikle son iki yıldır ya da otomotiv sektörünün büyümesi, öyle düşünün. Biz 2000’den sonra istasyona yatırım yapmadık, istasyon almadık. Otomobil tarafı biraz cazip, herkesin konuştuğu, sayısal olarak rakamların ifade edildiği… Zenginleşme başlayınca adam en çok ne alıyor? Ev alıyor, araba alıyor. Araba alırken de bizi duymaya başlıyor. Siz de öyle duyduğunuz için… Bunu getirip de siyasal bir yere bağlamak, çok doğru değil. Şimdi de son bir yıldır gayrı menkul sektöründeki yatırımlarımız ön plana çıkmaya başladı. E, biz bunun alt yapısını 6 yıl önce hazırlamaya başlamışız. Şimdi onları hayata geçirmeye başlamışız, bu süreçte reklama çıkıyorsunuz, insanlar sizi tanımaya başlıyor. Dün mü ürettik bütün bunları, hayır hiçbirini dün üretmedik. Biz Altındağ’daki yatırıma sırf kendimiz için bakmadık. İzmir’in kalkınması, o bölgenin de yükselmesi için bana teklif geldiğinde, böyle bakarak o işe girdim. Ha, süreç uzadı, iş uzun sürdü, içinde problemler vardı ama onları hayata geçirmeye başlayınca da adımız biraz daha duyulmaya başladı. Bu arada yeni nesil bizde göreve başladı. Onların anlayışları farklı. Biz mütevazı görünmeye çalışırken, onlar reklam boyutunu öne geçiriyorlar. Şu anda beton prefabrike yeğenim bakıyor. Otomotiv bölümüne oğlan bakıyor. Gayrı menkul geliştirmeye iki numara ortanca oğlan bakıyor. Biz ailece bu işi yürüttüğümüz için… Kardeşimin oğlu yine akaryakıt ve otomotivin bir kısım yerinde görev alıyor. Onların anlayışı da farklı olduğu için, bizim belki reklam aklımızdan geçmiyorken, onlar bu işler böyle yapılıyor diye yeni jenerasyonun fikirleri de olabilir, buna böyle de bakmak lazım. Biz üniversite kurduk, hayrımıza vakıf işi yapıyoruz, vakfımız daha bir liralık kamu kaynağı kullanmadı, şu anda da 3 milyara yakın KDV alacağımız var devletten; yaptığımız yatırımlardan dolayı. Biz böyle algılıyoruz. Kamu kaynağını nasıl kullanacağız diye dönüp baktığımız şeyler değil.
 
SOYOĞUL: Anadolu sermayesinin gelişmesi, hükümetin bu sermayeyi geliştirmek için attığı adımlar…
 
KAVUK: Şimdi ben oralara girmek istemiyorum. Sonuçta Anadolu diye bir yer var. Anadolu dün çıkmadı. Anadolu’da da insanlar çalışıyor, ekmek üretiyor, iş yapıyor. Türkiye zenginleşirken… Daha iyi algılansın diye bir şey anlatayım. 87’den sonra burada yerleşik düzene geçince, Malatya’ya fazla gitmemeye başlayınca… Biraz da ayrışma olunca, bir iki tane proje var istasyon yapmayla ilgili. Sürekli onlarla uğraşıyorum. 3 tane yaptım, 4 tane yaptım, 5 tane yaptım.
Babam, o yıllarda aramızdaki konuşmayı, bana aradan 19-20 yıl geçtikten sonra hatırlatıyor. Bana ‘Orada bir sürü adam var, İzmir’in ekabirleri var, onlar ne iş yapıyorlar’ diye sormuş. Ona verdiğim cevap çok ilginç. ‘Ya baba, onların iş yapmayla ilgili fazla niyetleri yok, böyle bir kültürleri de yok, onların derdi ‘bu sene kazandıkları parayı, nerede harcayacağız’ diye. Bizse ‘ne yapalım da daha fazla istihdam yaratalım, daha da geliştirelim’ diye dertleniyoruz. Anadolu sermayesi İzmir’e çalışmaya geliyor. Kendini burada hissettirmek üzere çalışmalarda bulunuyor. Öbürlerinin kendini hissettirme gereği yok ki, onlar zaten İzmir’in sahipleri. Buraya Anadolu’dan gelenlerin ise burada varlığını, yaptığı işin iyi olduğunu anlatması gerek. Onun için de daha çok risk alıyorlar, daha çok çalışıyorlar. Bir şekilde onlar, öyle ortaya çıkıyor. Durduk yerde ortaya çıkmıyor yani.  Buraya gelmeseydik, İstanbul’a gidecektik bunun tartışması falan yok yani.  Bu insanlar genel anlamda da böyle bakıyorlar. Kendilerine göre mütevazı bir yaşam standardı belirlemişler, her gün işlerini düşünerek çalışıyorlar, bir şekilde Allah nasip ediyor, veriyor. Öbürleri ne yapıyor? ‘Bizim zaten burada bir düzenimiz var, yerleştik de buraya, işimiz de iyi, biz bu kazandığımızı nasıl harcayalım’ diye düşünüyorlar; aradaki fark bu. Bu kültürel bir mesele.
 


SOYOĞUL: Bu başarının altında siyasi bir şey aramaya gerek yok diyorsunuz…
 
KAVUK: Kesinlikle. Bunu Özal’la ilgili de anlattılar. Özal bunu anlatırken başka bir boyut getirmeye çalışıyordu aslında. Özal ‘bu ülke kalkınacak, risk alanlar, çalışanlar bir şekilde daha fazla pay alacak’ diyordu. Sonra AK Parti geldi, güven ve istikrar ortamının olması nedeniyle sektörler ayağa kalktı. Dünyaya açıldı, şekil değişikliğine uğradı. Zenginlik var mı yok mu? Var olduğuna göre de… Var olanlar başka bir yön değiştirdiler, onlar daha az riskli işlere girdiler, riskli işleri de alttan gelenler almaya başladı ki bu da çok normal yani. Bunu siyasallaştırmak çok doğru değil. Ülkenin gelişmesi ile doğru orantılı bir şey. Hiçbir arkadaşımızın AK Parti’den ya da öncesinde ANAP’tan… Bunlar var, oldu da… Ama varlıkları ile bitişleri çok uzun soluklu olmuyor. İktidarlar seni desteklerler, bir bakarsın… Ben ANAP döneminden biliyorum, bir anda yok olmuşlar. Böyle düşünüyorum. Bugün de bunlar varsa, yarın yok olacaklardır. Ama bu arkadaşların böyle büyümediğini herkes görüyor. Yani CHP iktidarının olması, benim işimi değiştirmez. Yeter ki ülkede güven ve istikrar olsun.
 
 
SOYOĞUL: İzmirli işadamları AK Partiye nasıl baktılar sizce, başından itibaren yani… İlk günlerdeki tavırlarıyla bugünle tavırları arasında nasıl bir fark var?
 
KAVUK: Şimdi burada iki tane unsur var var. Bir tanesi genelde İzmirli AK Partiyi Milli Görüş olarak gördü. Fakat Anadolu, mesela Malatya Tayyip Erdoğan’ı İstanbul’da yaptıklarıyla gördü. Biz İzmirli olarak İstanbul’u rakip olarak gördüğümüz için, onların ne yaptığını çok da önemsemeyiz. Şimdi öne çıktılar diye biraz ‘hoop, durun falan’ diyorlar ama geçmişte de biz Milli Görüş’ün etkisiyle baktığımız için biraz mesafeli durduk. Ama Anadolu hiç böyle durmadı. İstanbul zaten ‘benim başkanımdı biliyorum’ dedi ki, artık orası bir nüve biliyorsunuz. Karadenizli İstanbul’daki icraatıyla gördü tanıdı, ona göre oy verdi. Malatyalı yaptığı işle gördü tanıdı, oy verdi. Ama İzmirli ‘Milli Görüş’ten dolayı ben seni tanıyorum böyle bir kriterim var’ dedi ve mesafeli durdu. Şimdi de aradan uzun bir zaman geçtiği için bakıyor ki… ‘Benim yaşam biçimimi değiştiriyor mu, yoo hiç müdahele etmedi. Bana karıştı mı, karışmadı. Sokakta mıyım, sokaktayım. Kordon’da mıyım Kordon’dayım, rakımı mı içiyorum, içiyorum, mini etek giyiyor muyum, giyiyorum. Baktı ki bize hiç müdahale eden yok. Herhalde yaptıkları işe de bakıyorlar. Ülke iyi bir mesafe almış, hızlı bir şekilde gelişmiş. Bizim yabancı misafirlerimiz oluyor, onlar da görüyor bunu. E böyle olunca da İzmirli ‘biz niye oy vermiyoruz ki adamlar iyi işler de yapıyorlar’ demeye başladı. Kendi değerlerime… Hani kendi cumhuriyeti gibi algılıyoruz ya, İzmir cumhuriyeti gibi bir havaya büründürdük ya işi… ‘Ya burada bir terslik var’ dedi. Yeni yeni algılamaya başladı İzmirli. Beyler oy verdi de herhalde hanımlar da AK Parti’ye oy verecek artık diye düşünüyorum.(gülüyor)
 
SOYOĞUL: AK Partiye kadınlar mı oy vermedi?
 
KAVUK: Bu son seçimde sanayici ya da işadamı görünen İzmirliler AK Partiye oy verdi ama hanımları hala vermedi. Ama verecekler… Çünkü gördüler bir şeyin değişmediğini. Bir de İzmir’de AK Parti siyaseti yoktu. Milletvekili, bakanı vardı ama AK partiyi ya da icraatı anlatacak kimse yoktu. Bu da yeni, bu son seçimde oluştu gibi geliyor bana.
 
SOYOĞUL: AKP’nin bu konuda bir hatası, eksikliği olduğu düşünüyor musunuz? İzmir’i kendi haline bıraktığını?
 
KAVUK: Öyle düşünmek de çok doğru değil. Belki farklı bir boyut getirmiş olabilir. Ama herhalde Başbakan bu sefer ‘biraz fark yaratayım’ dedi, inanılmaz fark yarattı. Şu anda konuşulan konu da aslında. Siyaset Anadolu’da böyle yapılıyordu, burada hiç yapılmıyordu.

SOYOĞUL: İzmir’i yok sayma durumu vardı siz kabul etmeseniz de…
 
KAVUK: Ama İzmir’i yok saymıyordu. İzmir’e verdiği değer, İzmir’e atanan bakanla ölçülür. Doğru Yol döneminde de ANAP döneminde de böyleydi. ‘İzmir’i seviyorsanız bakan verin, bizim bir temsilcimiz olsun’ derdik. Tayyip Bey de göreve geldi, iki tane bakan atadı. Fakat kardeşim bunların siyasetle politikayla hiçbir işi olmadığı için, ya da kimin nasıl istendiğini bilmedikleri için problem yaşadı İzmir. Aslında İzmir’e değer vermiyor desem, niye iki tane bakan atadı ki? Her hükümet döneminde iki tane bakanımız var.
 
SOYOĞUL: Yatırımcı bakanlık değildi ama…
 
KAVUK: Yatırımcı bakanlık çok önemli değil. Bakın, kadın ve aileden sorumlu bakandı Işılay Hanım, vallahi yemin ediyorum buradan ses getirirdi, yatırımcı bakan kimse, ertesi gün buradaydı. Niye? Çünkü o bakan. Siz gidip orada hakkını savunacaksınız. Ama savunan yoktu ki? Yani Işılay Hanım yatırımcı bakan mıydı? Değil. Şu an araştırma yapın, siyasette ismi en çok bilinen, yine o çıkar. Niye, yatırımcı mı bu? Bunun bir sebebi var. Sebebi, istemesini de bileceksin. Bizim böyle bir eksiğimiz vardı. Bu eksik şimdi yeni yeni.. Baktılar ki olmuyor, biraz halka indi, biraz yatırımcı bakanı buraya atadı. Bu çok önemli bir şey gerçi, bunu da kabul etmek gerek. İzmir’de siyaset yeni yapılmaya başlandı. Daha yeni. Tek kutuptan çift kutba doğru. Çünkü İzmirli hiçbir zaman hizmetin karşısında olmaz.
 


SOYOĞUL: Kim olabilir ki zaten?
 
KAVUK: Ama İzmir’de buna daha çok değer verildiğini düşünüyorum. Tansu Hanım da Hasan Denizkurdu kılpayı seçilirken de Özal döneminde de bunlar böyle oldu. Çünkü o zaman niye yetki verdiler? Özal’dan da korkuyor olabilirdi. Özal da daha evvel burada Milli Görüşten gelen partinin milletvekili adayıydı. Ama baktılar ki hizmet alıyor, hizmet alınca karşılığını verdi. Böyle algılamak lazım. Baktı ki işler yapılıyor. Bugün Çeşme’yi anlatıyoruz, Çeşme otoyolu olmasa Çeşme’yi kim ne yapardı? Kim gidip gelebilirdi ki? İzmir’e katkıdır bu. Yapılan işlere bakınca, ANAP’a da oy vermeye başladı insanlar. Ben inanıyorum, AK Partiye oy verecek İzmirliler. Hizmete oy verecek. Parti olarak görmüyorum ben. Şimdi siyasi partilerin temel bir tanımı var. Hizmete aracılık eden kurumlar olarak algılanması gerek. Bunun yapış biçimlerindeki değişiklik de partileri doğuruyor. Ben böyle yaparım diyor birisi, öteki de ben böyle yaparım, tarzım bu diyor.
 
SOYOĞUL: Türkiye’nin hızla yükseldiğini söylüyorsunuz, bu yükselmenin neresinde İzmir? Sizin gözünüzde İzmir’in durumu ne? Brooking Enstitü’nün İzmir’le ilgili son raporunu nasıl değerlendiriyorsunuz bir işadamı olarak.
 
KAVUK: Bunu önce ikiye bölelim. Türkiye gelişirken İzmir ne kadar gelişti? İki tane boyut var burada. En çok kıyaslanan İstanbul. Ekonomiden alınan pay olarak algılıyoruz bunu. Yani Ankara’nın otomobil satısı yüzde 10’dan yüzde 12’ye çıktıysa, İzmir’in payı da yüzde 8’den yüzde 6’ya indiyse, ben bunu böyle algılarım. Ben tutar bunu sorgularım. Bir başkasının yaptığı gibi İzmir’i kötülemek anlamlı değildir. İzmir bir şekilde yatırım alıyor. Yeter midir? Herkes isteyecek, daha çok isteyecek, bu normaldir. Fakat İzmir son 10 yılda ne istediğini bilmeyen bir şehir. Özellikle 2001 krizinden en çok etkilenen il İzmir’dir. Biz tabii tek taraflı düşünüyoruz. Çünkü biraz evvel anlattığınız hükümetle ilgili oluşumlarla ilgili söyleminizi buraya getirmek istiyorum. Çünkü o dönemde EGS’miz var, bankalarımız var, biz bunları kaybetmişiz. İzmir’in dinamosunu kaybetmişiz. Şimdi siz bu dinamoyu kaybettiğiniz süreç içerisinde getirip başka şeyleri alıntı yapmanız çok doğru değil. Niye? Bunlar devletle yapılan anlaşmaların getirdiği unsurlardı. O büyümeler devletin getirdiği büyümeler, ya da kayırmacılık zihniyetinin getirdiği büyümeler. Ama 2001’deki krizden sonra; ki o günkü koalisyon hükümetinin aldığı tedbirlere Derviş’in getirdiği kriterlere İzmir uymadığı için, onların hepsi yok oldu. Yok olunca, yeniden başlamanın bir sürece ihtiyacı var. Şimdi bizim en büyük dinamolarımızı bir düşünün. Hepsini kaybetmişsiniz siz. Bankalarınız gitmiş, üç tane bankanız vardı, yok. Tariş yok. Çünkü niye? Yeni düzene uymuyorsunuz siz. Dünya kriterlerinden haberiniz yok, devamlı devletten beslenmişsiniz. Devamlı bir yerden bir şey almışsınız. Öyle bir şey yok. Bunu bugünkü hükümet de yapmadı üstelik, ondan önce yapılan bir şey. Onlar devam ettirdi sadece. Anadolu’da nasıl devam ediyorsu bu, burada da öyle devam edecek dediler, bir şey de yapmadılar aslında yani. E şimdi bu süreci geçirmişsiniz, bu süreçte darbe alarak yol almışsınız. İstanbul yüzde 10 pazarını büyütürken, sen eksilerdesin ya da büyümemişsin. Türkiye yüzlük pazardan ben bir büyürken, öbürü 10 büyümüş. İzmir kalkınmamış, İzmir büyümemiş demek doğru değil. İzmir kalkınmış, İzmir büyümüş ama Anadolu 1’ini 5 yapmış, biz 1’i 2 zor yapmışız. Burada parametreleri iyi anlamak lazım. İzmir’in bugün geldiği nokta. İzmir artık çok hızlı trend alacak bir yer. İzmir’i bugünkü hiçbir şey yapmayan anlayış bile durduramaz.
 
SOYOĞUL: Hiçbir şey yapmayan derken, neyi kastediyorsunuz?
 
KAVUK: Yerel yönetimler anlamında iyi yönetilmediği kesin bir olgu. Bir de sivil toplum kuruluşları. Ha, bu tek başına yapılacak bir iş de değildir. Önüne kağıt alıp yazan, dava açan, süreci engelleyen, işlerin yapılmasına ters bakan… ‘Burası bizim burada bir şey yapmayın’ diyen bir zihniyet de var yani. Ama bu, bundan sonra durdurulamaz, çünkü İzmir Türkiye’nin aydınlık yüzü. İzmir gerçekten batıya açılan pencere. Bu bir yere kadar durdurulur ama engellenemez. Bundan sonra İzmir çok hızlı bir şekilde, diğer illerin aksine çok hızlı bir sıçrama yapacak.
Bizim sivil toplum kuruluşları da… Bu son şeyden sonra, Tariş’ten, bankalardan, EGS’den sonra… Biraz önce de söylediğimiz gibi; İzmir’in sahipleri gibi algıladığımız arkadaşlarımızın oluşturduğu kamudan beslenme kaynaklarının kurumasından sonra yeni hiçbir şey istemedi. Ya biz hükümetten ne istediğimizi de bilmiyoruz. E işte çok yatırım yap. Ne istiyorsun kardeşim sen diyor adam. Yolu bitir diyor. Al, bitirdim diyor. Ne istiyorsun sen? Bilmiyorum diyorsun. Böyle bir anlayışı kabul etmek mümkün mü? Oturuyorlar orada, ahkam kesiyorlar. Bir sürü odalarımız var, kaynağı olanlar var, altyapı geliştirenler… Daha yeni yeni anladılar. Son iki yıldır, ‘bir şeyler isteyelim, galiba bir şeyi eksik istiyoruz’ demeye başladılar da… Bu laflar oradan çıktı aslında.
Sahi ne istiyoruz biz?  Siz bir projeyi başlatırsınız, takip edersiniz, on onbeş yıl da süreç geçer. Ve bir vizyon ortaya koyarsanız, biz şunu istiyoruz dersiniz. Şehrin profili anlamında bir iş yapmanız lazım. Ben çıkıyorum mecliste konuşuyorum; diyorum ki ‘Paraları çar çur ediyorsunuz, doğru kullanmıyorsunuz, çöp toplamak, rutin iş yapmak, iki tane pazaryeri yapmak bunlar marifet değil. Siz büyük fotoğrafı ortaya koyun, buna göre bir planlama yapalım, buna göre ağlayalım, buna göre isteyelim, buna göre kanun çıkartalım, kenti yeniden ayağa kaldıralım’ diyorum. Hiç kimsenin buna niyeti yok. Herkes korkuyor.
 


SOYOĞUL: Nedir korktukları, iş yapmak mı?
 
KAVUK: E işte sorumluluk alacak. Şimdi proje ortaya koysa, adam gelecek ‘burada benim evim görünmüyor, nerde benim evim’ diye soracak diye korkuyor. Şimdi bir fotoğraf koyarsa ortaya; ‘meydanı niye yaptın, benim evimi niye yıktın’ diye soracak adam. Kolayı var, hiç ellememek! İzmir’in böyle bir işi var. Hiçbir yeri ellemeyin, kendi kendine yaşasınlar. Bu görüşle alakalı bir şey değil ki. İzmir fotoğrafını ortaya koyup isteyen kaç tane sivil toplum kuruluşumuz var? Şimdi Ekrem Demirtaş çırpınıyor şunu yapalım, bunu yapalım, altında ekibi var, imkanı var. Biz sivil toplum kuruluşları olarak ne istediğimizi bile bilmiyoruz. Kongreler ve fuarlar merkezi diyoruz. Fuarın var mı? Yok. Kelime bile yokluğu ortaya çıkardı ve yer arandı. Şimdi uğraşılıyor, herkes soruyor nerede yeri, fuar diye. Niye? Çünkü bir fotoğraf ortaya koydular. Liderlik burada başlıyor. Kongre nasıl olacak diye soruyoruz bu kez. Kongre için otel lazım, otel yok. Otel için ne yapmamız lazım. Başlıyorlar butik otel demeye. Ya 10 tane butik otelin yapılması, hepsinin 50-100 yatağı bir şey ifade etmiyor. Biz mecliste dedik ki, ‘sağlık turizmiyle otel sayısını geliştirelim. Sağlığa ve turizm yatırımlarına fazla emsal verelim.’ Hemen ses yükseldi, ‘ona buna rant mı dağıtacaksınız?’ Buradan çıkalım artık, yazık günah, bu kente yazık! Bunun örneklerini gidip görelim, kopya çekelim nasıl yapmışlar. İstanbul, otel ve sağlık kurumu yapanlara meclis kararı çıkartmış, yüzde 20 fazla yap diyor. İnşaat hakkını fazla veriyor. ‘Projen daha detaylıysa yüzde 50 de veririm, gel konuş benimle’ diyor. Niye ben yapmıyorum? Şimdi burada kongre yapacaksınız, işte burada bir mermer fuarı yapılıyor, otellerde yer bulunamıyor. Misafirimiz geliyor, bakıyoruz 100 liralık oda, 200-300 lira olmuş. Bizim maliyetimiz de artıyor. Şimdi siz bunu teşvik etmezseniz, kim yapacak? Rant geliyor diye teşvik etmez İzmirli. (kızıyor) Gecekondu rant değil, git yap, serbest! Garip gureba iş yaptı olur…
 
SOYOĞUL: İzmir’de ne eksik? Hepsini bir toparlarsak…
 
KAVUK: Ne istediğini ortaya koyacak.
 
SOYOĞUL: İzmir ne istediğini bilmiyor dememek için mi böyle dediniz?
 
KAVUK: Çoğu yurt dışında okumuş, eğitimli çok insan var, öyle dersek ayıp olur şimdi. İzmir’de herkes çok biliyor, ama ne istediğini tam, net ortaya koyacak; bir araya gelecek, ‘İzmir için bu gerekli’ diyecekler. Yapılmayacak hiçbir şey olmayacağını düşünüyorum. Çünkü yetişmiş işgücünün en çok olduğu yer İzmir. Bizi de en çok mutlu eden bu. Ben burada hiç eleman zorluğu çekmiyorum. Üniversite kurduk, hoca arıyoruz, bana diyorlar ki hoca sıkıntınız var mı? Onlara diyorum ki, o kadar çok hoca var ki, seçmek durumunda kalıyoruz.. Gülüyorlar bana. Yok yani, böyle bir derdimiz yok. Tabii bir de İzmirli, vermesini bilmiyor.
 
SOYOĞUL: Nasıl yani?
 
KAVUK: Şimdi Malatya’ya gidersiniz, diyelim ki bir sivil toplum hareketi olacak. Şurasını ben yapayım der birisi, öteki orasını ben yapayım, beriki de ortası bana kalsın der. Ama İzmir’e gelirsin, kimse oralı olmaz. Bireysel ve bencil düşünüyor.
 
SOYOĞUL: Hep kendine mi istiyor, ‘hep bana, rap bana’ mı İzmirli?
 
KAVUK: Ya şimdi öyle demeyelim de. Mesela birkaç kişinin dışında, üniversiteye iş yapılacak, geçmişte üç beş aile bir şeyler yapmış böyle. Salih İşgören’den başka eğitime katkı koyan isim aklınıza geliyor mu? Şimdi düşünüyorum… Biz 8-10 kişi bir araya gelip İzmir’in en büyük… Bakın, çok değil bu, 8-10 kişi bir araya gelip şu ana kadar sivil toplum kuruluşlarının gerçekleştirdiği, hiç, metelik lira kamu kaynağı kullanmadan en büyük eğitim yatırımını yaptıysak…. Bu çok önemli bir şey! Demek ki, bir şeyler yapılabilir.
 
SOYOĞUL: O kendine, ‘has İzmirli, öz İzmirli’ diyenler, bunu yapmadılar diyorsunuz özetle.
 
KAVUK: Maalesef, maalesef. Oraya çok da girmek istemiyorum ama elini taşın altına koyacak, vermesini de bilecek ki İzmir gelişsin. Bir şey olsun. Bizim Malatya’da, Malatya Gelişim Grubu diye bir şirketimiz var, oradaki yapılan işle ilgili babamın bir rüyasıydı, işte alışveriş merkezine, otele kentin ihtiyacı var diye… Bizi de zoraki götürdü oraya ortak etti. Şimdi bakıyorum. Bir tane okul yapıp devlete teslim etti, bir tane fakülte yaptı üniversiteye teslim etti, kar da aramıyorlar insanlar. İzmir’de böyle bir şey yapabilir misiniz? Kamu kaynağı ile kurulan KİPA’nın paralarını alıp ceplerine koymadılar mı hepsi? Götürsün dağıtsınlar bakalım, verebiliyorlar mı? Bak, buna dikkat et, kamu kaynağıyla! Kamunun yerini kullandılar, parayı aldılar, ben hatta sizin gazetecilerden birisine söyledim ‘methedip duruyordun, haydi yazsana bunu’ dedim. “Daha bir daha ‘grup kurduk, şunu yaptık’ deseler de bir daha asla lehlerine yazı yazmayacağım, destek olmayacağım” dedi bana o gazeteci arkadaş. Çünkü niye? Açık açık söylüyorum. KİPA satıldı, neyle kuruldu? Üniversitenin arazisiyle kuruldu. Kim faydalandı? 100 kişi faydalandı. Yapsınlar İzmir’e bir şey, ne yaptılar? Ne yaptılar? Gelsinler çıksınlar ortaya ‘şunu yaptık’ desinler! ‘Bağışladık, vakıf kurduk, parayı şuraya buraya verdik, üniversite kurduk’ desinler. İstanbul’da, Ankara’da kaç tane vakıf üniversitesi var, nerde İzmir’de? Biz eleştiriyoruz ama Ekrem Bey yine en iyisini yapmış.
 
SOYOĞUL: Ezcümle… ‘İzmir’in seçkin, kendini kentin sahibi görenleri, İzmir’e sahip çıkmadılar’ diyorsunuz…
 
KAVUK: Kendini kentin sahibi görenler, bu konuda konuşanlar sivil toplum kuruluşları…. Cumhuriyet mitingleri sırasında ben de izleyici olarak gidip bakmıştım. ‘Biz İran olmayacağız’ diye oradan kadınlar bağırıyordu. Sonra ben iş için İran’a gittim. Kadınların halini gördüm orada. Kadın patron! Kadın psikoloji felsefe okuyor, kadın her şeyi biliyor. Kadınlar bakımlı, evin patronu o! Erkekler paspal. Kadın önde yürüyor, erkek arkada yürüyor, bizim ülkemizin tam tersi! O mitingde bağıran kadınları alıp oraya götürmek lazım dedim kendi kendime. Bunu, şunun için anlatıyorum. Kendimize göre bir bakış açımız var, kendimize göre oluşturduğumuz bir dünya var. Bu dünyadan biraz çıkalım, etrafı görelim ne yapılıyor diye. Dünya sadece bizim baktığımız gibi değil, onu anlatmaya çalışıyorum ben. Bu bakış açımızı değiştirmek zorundayız, elimizi taşın altına koymak zorundayız. Bir şeyler vermeyi bilecek, almayı bildiği gibi vermeyi de bilecek.  Hep isteriz ama vermeyiz! Öyle bir şey yok. ‘Ben karışmayayım, ben bulaşmayayım, bana ne, biri yapsın’la olmaz işte. Biz bu kentte yaşıyoruz. Her şeyi hükümetten beklemeyeceksiniz.
 


SOYOĞUL: Bornova ve Büyükşehir Meclislerindesiniz, AKP Meclis üyesisiniz, partilisiniz. Bir anlamda taraf olarak konuşacaksınız ama yine de sorayım. Yerel yönetimlerin İzmir’e olan katkısı üzerine ne diyeceksiniz?
 
 
KAVUK: Belki yetiştiğim aileden gelen virüsten dolayı, sivil toplum hareketlerinden kopmamaya özen gösteriyoruz. Babamın bize verdiği bir kültür o. Ticaret Odası’nda meclis üyeliği yaptım, hala yapıyorum, Kalkınma Ajansı’nda kalkınma kurulu üyesiyim, Büyükşehir ve Bornova meclis üyesiyim. Dolayısıyla o kuruluşlarda bir şekilde görev aldım. Maalesef İzmir’in büyük fotoğrafını ortaya koyacak yapıyı oluşturamıyoruz. Başkan 8 yıldır görevde. Şimdi düşünüyorum neler oldu diye… Kuzey-güney hattı ile ilgili bir çalışma oldu; ki, zaten var olan bir hattın rehabilitasyonuydu… Çok büyük paralar falan değil. Seçim yatırımlarıyla ilgili sanıyorum, 20’ye yakın Ulucak’ta falan çok amaçlı salonlar yapıldı. Şimdi hepsi çok kötü durumda, inanılmaz kötü durumda. Oralardaki yerel yöneticiler bakmamış, 3-4 tanesi bakmış, diğerleri inanılmaz feci durumda, dökülüyor. Anlatamam, gördüklerimden utanıyorum yani. Sonra düşünüyorum, İzmir’in bir trafik sorunu var mı, var. Bugün merkeze kimse giremiyor. Bununla ilgili bir projemiz var mı, bir düşünce boyutu geliştirdik mi? Yok. Yani İzmir’i nasıl rahatlatırız diye düşünce var mı?
 
SOYOĞUL: Sayın Yıldırım’ın projeleri?
 
KAVUK: Sayın Bakan’ın projeleri var. Ama bu onun görevi değil ki. Biz işi abartıyoruz. O tünel Bakan’ın işi de değil ha! Gaz vermek için yapmış oluyor. Aslında İzmir’e bir şey yapmış olmak, katkı vermek adına yapıyor. Bunlar yerel yöneticilerin işi. Çünkü sahayı teslim etmişiz 50 km. parasını, gelirini de sana Büyükşehir’e vermişiz. Yüzde 3 pay alıyorsun. Gelen paranın, Büyükşehir Belediyesi’nin kullandığı kaynağın yüzde 97’si kamudan gelen kaynak. Kendi ürettiği bir kaynak değil, kendisini geliştirmeyle ilgili bulduğu bir kaynak değil. Yüzde 97’si, hazineden aldığı pay. Pay gelmiyor diye bağırıyoruz ya bir taraftan, yatırım almıyoruz diye. Ama gelenin 97’si kamudan!
Şimdi başa dönersek, büyük fotoğrafı kimse ortaya koymuyor. ‘Buranın trafik sorunu mu var, ulaşım sorunu mu var, neleri yapmamız lazım, ileri aşaması nedir’ diye. Herkes biliyor ama bunu. Herkes biliyor! Başkan da biliyor, yerel yöneticilerimiz de biliyor, Allahı var konuştuğumuzda ahkam kesiyorlar; ben bile diyorum ki ‘pes ya, bunlar biliyorlar işi.’ Biliyorlar ama kimse iş yapmıyor! Maalesef böyle bir şey var. Bir de biri bir şey anlatmaya çalıştığı zaman, hemen karşı kutup, kişiselleştirme başlıyor. Gerçi bu Türkiye’nin dokusunda da var. Bu bize mahsus değil. Ama biz iyi olmasını istiyoruz, eleştirmek de aslında demokrasinin zenginliği olması lazım. Biz bir şekilde başka boyuttan bakmayı öğrenmeliyiz ve İzmirli kesinlikle İzmir’in büyük fotoğrafını ortaya koymalı. Yerel yöneticilerin zaten birincil görevi bu. Çöp toplamak ya da patlayan kanalizasyonu tamir etmek, patlak su borularını onarmakla İzmir’in sorunları çözülmez. ‘İzmir’i nasıl zenginleştireceğim, İzmir’in dokusunu nasıl güzelleştireceğim’ diye ortaya büyük fotoğrafı koyacaksınız. Dışarıdan gelen adamlara ben Yeşildere’yi anlatamıyorum. Yurt dışından misafirlerime Bayraklı’yı anlatamadım mesela. Bu kadar kıymetli bir yerde, bu kadar gecekondu nasıl oluyor da oluyor diye, anlayamadılar bir türlü… Bu kadar muhteşem bir yerde, gecekondu nasıl olur dediler.
 
SOYOĞUL: Kadifekale’ye de götürseydiniz konukları, anlatsaydınız dönüşümü…
 
KAVUK: Haydi orası biraz temizlendi şimdi. Kadifakele diyorsunuz da… Anlatıyoruz 30 yıldır, 500 tane konutu… Biz dönüşümü yaptık diyor. Ya yaptığın bir şey yok, uyduruk bir iş. Uyduruk bir iş.
 
SOYOĞUL: Nasıl yani? Kadifekale?
 
KAVUK: Benim için İzmir’in genel konseptini, büyüklüğünü düşünürsek, yapılması gerekeni… Basit bir şey ya! Devletten 1000 tane, 2000 bin konut bulduk aldık; onu da sen yapmamışsın yani. Parasını ben ödedim falan da. Basit bir iş. İzmir’in genel konseptine bakarsanız, basit bir iş. Onu bile, ‘dünyada her işi biz yaptık!” diye anlatılıyor. 20 yıldır başlamış bir işi, ki biz bunu Agora’dan teleferiğiniz olacak, Kale’ye çıkacağız yürüyüp çıkacağız diye anlatıp duruyoruz. (gülüyor) Doğru mu, anlatmıyor muyuz? Yeni mi anlatılıyor? Ben 20 yıldır dinliyorum.
 
SOYOĞUL: Madem konu kentsel dönüşüme geldi… Siz de talipsiniz bazılarını yapmaya. Nasıl olmalı sizce kentsel dönüşüm?
 
KAVUK: Bugünkü anlayışla kentsel dönüşüm yapılamaz.
 
SOYOĞUL: Bugünkü anlayış derken, kimin anlayışını kastediyorsunuz? Yerel idarenin mi hükümetin mi?
 
KAVUK: Kentsel dönüşümü yapacak şey, yerellerin ortaya koyduğu fotoğraftır. Yerel bir şey istemezse, hükümet bir şey yapmaz. Çünkü yetkili alan; şu anda bakanlık 9. maddeyi işletiyor diye… İmar kanunuyla ilgili bakanlık 9. maddeyi kullanıyor diye Aziz bey her şeye itiraz etmiyor mu? Yani Petkim’e itiraz etti Danıştay’da, sonra kendi yaptı geçirdi falan… Dolayısıyla kentle ilgili kısmın sorumluluğu kimde? Yerel yönetimlerde. Çünkü onu kullanmasını istemiyorsun sen. Peki sen ortaya bir şey koyacak mısın? Bugünkü anlayışla üç beş tane mahallenin gecekondu dönüşüm bölgesini bakanlığa gönderdiğin yazıyla ya da bakanlar kurulu kararıyla ilan edilmesi, kentsel dönüşmenin yolunu açmaz. Senin orayla ilgili çalışmaların, ortaya koyduğun fotoğrafı gerçekleştiremiyorsan; ki öyle bir şey görmedik daha. Siz gördüyseniz siz anlatın. Biz mecliste görmedik, kimse bir şey anlatmadı. Ben çıktım mecliste konuştum bir fotoğraf koyalım diye, kimsenin öyle… Sadece laftan öteye geçmeyen, işte Ege mahallesindeki üç beş kişinin bir şey yapmasıyla sonuçlanacak bir şey gibi geliyor bana. Çünkü orada da bakanlık çalıştı, her şey hazırlandı falan… Böyle bir anlayışla da İzmir’de kent dönüşümü falan olmaz. Önce yapmanız gerekenleri doğru yapacaksınız, sonra şekillendireceksiniz, sonra halkı arkanıza alacaksınız, halkı bilinçlendireceksiniz, sonra gerçekleşecek bu iş…  
 
SOYOĞUL: Kentsel dönüşü çok büyük bir iş. Akla en yakın gelen, ideal olan, yerel idarenin ve hükümetin birlikte çalışması. Değil mi?
 
KAVUK: Yok, değil. Yerel yöneticiler bu işi yapacak, bu onun görevi. Şimdi diyor ki belediye başkanı, ben mi yaptım? Sen yapmadın ama daha önce senin yerinde oturan biri ya da birileri yaptı. Mecliste biri çıkıyor konuşuyor, ‘ben mi yaptım’ diyor. Doğru, o yapmadı, onun yerinde daha önce oturan biri yaptı. Bu sorumluluğu atman anlamına gelmez ki, bu işi çözmenin yolunu aramak zorundasın. Bir şekilde bu kentin doğru fotoğrafı konulmalı. Geçen gün gittim Kazakistan’da yeni bir kent kuruldu. Başkent oldu. Japon grupla çalışılmış. Bir tane fotoğraf var ortada. Hükümet konağı orda, saray burada; orası ufacık bir yermiş, daha önce basit bir yerleşim birimiymiş. Bütün binalar, koydukları fotoğrafa göre üretilmeye başlamış. Şimdi kentin 800 bin nüfusu olmuş, geçmişte 8 bin. Ortada bir fotoğraf var o fotoğrafa göre gidiyor, bir imalat yapıyorsunuz. Bu fotoğrafı İzmir’de birinin ortaya koyması gerekiyor ki, bu da Büyükşehir Belediye Başkanı olarak sizin yapmanız gereken bir şey. Büyük fotoğraf şu; ulaşım, çevre, iyi yaşanabilir kent fotoğrafını ortaya koyacaksınız, sırayla yapmaya başlayacaksınız, sırayla… Bunu yapmaya ne şimdiki başkanımız Aziz Bey’in süresi yeter, ne de ondan sonraki, ne ondan sonrakinin. Bu 20-30 yıllık süreçte yapılması gereken bir fotoğraf olarak ortaya konulması gereken bir iş. Bu 60’lı yıllarda Barselono’da yapılmış bakın. Biz oraya da gittik gördük. Bu fotoğrafı ortaya koyacak olan insan, buranın seçilmiş yerel yöneticileridir.
Yerel yöneticiler fotoğraf ortaya koyacak. Tüneli açtın diye kızıyorsunuz, karışma bu işe diyorsunuz, böyle bir anlayışla olamaz. Ha, biz bundan sonra kanun isteyebiliriz. Mecliste hazırlanan var, İzmir için de ayrıca özel hazırlanabilir. Biz toplum kuruluşları ‘burada burada eksiğimiz var, bunu da yapın’ diyebilmeliyiz. Kanunsa, gidip kanun çıkartalım. TOKİ’nin buraya girmesini sağlayacaksak, bir şekilde yol gösterelim, gel buraya diye teşvik edelim. Ortada bir şey yok, biz diyoruz ki, gel burada bir şey yap. Ne yapacak adam yani? Yetkim var diyor, ben buraya bir şey yaptığım zaman Danıştay’a dava açıyorsun, nasıl olacak bu iş? Böyle çözülmez bu iş. Dolayısıyla yerel yöneticilerin, Başkan’ın büyük fotoğrafı koyması lazım. Siyaset dönemlerinde bir fotoğraf ortaya konmaya çalışılıyor, farkında mısınız? Ama maalesef biz İzmir’de son üç seçimdir, fotoğrafa, projelere oy vermedik.
 
SOYOĞUL: Neye oy verdik?
 
KAVUK: Kendi cumhuriyetimize oy verdik.
 
SOYOĞUL: İzmir cumhuriyetine, öyle mi? (kahkahalar)
 
KAVUK: Bu yeni değil ama, AK Parti dönemini de kastetmedim. Genel anlamda böyle. Hep parti boyutlarından farklı bir şekilde oy verdik biz. Bu doğru bir şey değil. İstanbul belediyesine gitmiştik biz iki yıl önce. Bize sunum yaptılar. Oradaki AK Parti grubunun davetlisi olarak gittik. Sunum yaptılar bize neler yapılmış diye. Biz o güne kadar 3 mü, 4 mü ne, alt geçit yapmışız. Karabağlar’da iki tane, bir de Çiğli’de var. Tahtaya baktım orada, şu an 250’ye yakınmış o tablo… 118 tane köprülü kavşak yapmışlar. Bizde kaç tane yapıldı? Aradılar aradılar, bir tane şu Hamdi Dalan köprülü kavşağını buldular. Onu da biliyorsunuz karayolları yaptı. Üstündeki Aziz Bey yaptı, Allahı var. 20 milyon harcadım deyip duruyor, sanki çok büyük para da! Alt geçitler sıfır bizde. Bu doğru bir şey değil. Şu anda bakın iki tane yapılıyor, temel atıldı diye söylüyorum. Bir tanesi Gediz’deki üniversitemize giden; ki onun da hazineyle ilgili problemlerini çözmek bize nasip oldu. Kendime pay çıkarayım, başkan da teşekkür etti zaten.(kahkahalar) Diğeri de Evka-5 kavşağında. Yok böyle bir şey! Sen bu kentin sorunlarını bu şekilde çözemezsin.
 
SOYOĞUL: İzmir’in 200 metropol arasında en hızlı gelişen metropol olduğunu gösteren Brookings raporuyla ilgili, kayda girmeden önce anlattığınız bir anekdot vardı; onunla sona erdirelim bu röportajı isterseniz…
 
KAVUK: 12 Eylül süreci düşünün. 2 milyar dolara yakın ihracatınız var, ne olduğu belli değil. Bütün dünya sizinle irtibatı, ilişkiyi koparmış. Ticaret ya da sanayi, kredi, hiçbir boyutunuz yok. Sadece Amerika destekli bir iş yapıyorsunuz, başka gelen giden de yok ülkenize… Çünkü ihtilal olmuş, Ulusoy hükümeti kurulmuş, bu arada birileri çırpınıyor. Özal’ın o günlerdeki çırpınışlarını biliyorum biraz da hemşerimiz olması sebebiyle… Bu süreci yaşarken Amerika’dan bir heyet gelmiş, ‘Türkiye çok iyi olacak’ diye nutuk atıyor. Oradan da biri çıkmış demiş ki, ‘bunlar bunlar bunlar var, insanların özgürlüğü bile yok, bir sürü insan içerde, neyle suçlandığı belli değil; işsizlik diz boyu, halk sefalet içinde. Neden bahsediyorsun sen’ demiş. Adam da ‘Bundan da kötü olmaz ya’ demiş. (kahkahalar)
 
SOYOĞUL: İzmir’e dönersek…
 
KAVUK: Bundan da kötü olmaz ya” Kesinlikle İzmir, şu anda en üstte kalkınan ili olacak, çünkü bundan kötü olmaz!

 
İzmir denince, göbek atıyorum
 
Büyükşehir için yanıp tutuşmuyor; ölüp bitmiyorum
YORUMLAR
Toplam 11 yorum var, 10 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
HABİP EDİP ŞENTÜRK 25 Temmuz 2012 Çarşamba 22:31

25/O7/2012 TARİHİNDE GEDİZ ÜNİVERSİTESİNİ KIZIMIN OKUL KAYDINI YAPTIRMAK İÇİN GİTTİĞİMDE İLK DEFA GÖRME FIRSATIM OLDU. MÜKEMMEL BİR TESİS ALTINDA İNŞA EDİLEN BU OKULUN EĞİTİM VE ÖĞRETİM ALANINDA DA ÖĞRENCİLERİMİZİ GELECEĞE EN İYİ ŞEKİLDE ŞEKİLDE HAZIRLAYAN KURUM OLDUĞUNU İSPAT EDECEK SEVİYEDE OLDUĞUNU DİLERİM GÖSTERİR. İZMİR 'LE İLGİLİ YATIRAMLARA İZMİR'Lİ İŞ ADAMLARININ ÇOK DUYARSIZ OLDUKLARI GÖRÜŞLERİNE KATILMAMAK ELDE DEĞİL. KİPA İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİNE DE AYNEN KATILIYORUM.

Yorumu oyla      13      6  
Ayhan Caner 13 Mart 2012 Salı 18:01

Sayın Kavuk personelini nasıl asgari ücret ile çalıştırıp zengin olduğunu da anlatsın biraz. Tipik hükümetlere yandaşlığa meraklı iş adamı profili var kendisinin.

Yorumu oyla      25      9  
vatandaş kamil 21 Şubat 2012 Salı 17:00

sayın kavuk doğru analizler yapmış. yer yer bıçağı derine daldırmış gibi görünse de tesbitler yerinde. özellikle de izmirin yerlileri hakkında söylediklerinin altına herkes imzasını atar. BEN DE ATIYORUM.

Yorumu oyla      21      13  
yorgun 16 Şubat 2012 Perşembe 03:31

sayın aptullah kavuk yıkılan benzşnliğinin ruhsattından bahsetmemiş problem neymiş acaba

Yorumu oyla      24      13  
realist 10 Şubat 2012 Cuma 17:32

sürekli büyük fotoğrafı görmek lazım dedikten sonra istanbulda yol tünel ve kavşak düzenlenmesi övülmüş. izmirde ne kadar yol, tünel, kavşak yaparsak akaryakıt ve otomobil satışı o denli artacak. kendi kazancı için izmirin fotoğrafını böyle görmek doğru olmaz sayın kavuk. önce hala geldiği yerden değilde gerçekten izmirli olmak lazım. izmir için daha fazla yol yerine daha fazla metro öncelikli değilmi. izmir zorda olsa başlayan metrolarını tamamlıyor.ankara ve istanbul devlete havale ettiler

Yorumu oyla      28      13  
bornovalı 9 Şubat 2012 Perşembe 09:26

izmirde yapılan altyapı yatırımları özellikle atıksu arıtma yatırımlarını görmezden geliyor. bu neo liberaller için çevre ve geniş halk kitleleri için yapılanların önemi yoktur. varsa yoksa daha çok büyüyelim para kazanalım anlayışı. yıllarca bornovadaki benzinlikleri uygun olmayan mamul sattıkları için mühürlendi durdu.

Yorumu oyla      28      13  
yiğit 7 Şubat 2012 Salı 01:16

çok yerinde tespitler var. kipa, odalar... ah güzel izmirim ah

Yorumu oyla      22      13  
Kemal ÖZEN 6 Şubat 2012 Pazartesi 12:31

Her Açıdan MÜTHİŞ BİR İZMİR DEGERLENDİRMESİ. Sn.Abdullah KAVUK'u Kutluyorum.

Yorumu oyla      27      26  
CUMBACI 6 Şubat 2012 Pazartesi 12:30

ULUSOY HÜKÜMETİ DİYE BİR HÜKÜMET KURULMAMIŞTIR.HATIRLATIRIM.HERŞEYE VE HER KELİMEYE DİKKAT EDİLMESİ GEREKİR..

Yorumu oyla      29      11  
Bornovalı Çetin ve Meşhude 6 Şubat 2012 Pazartesi 12:28

Sayın Abdullah KAVUKLAR ve Gönül SOYOĞUL,KİPA üniversite arazisine kurulmamıştır.Bu arazilerin sahipleri "halktır".Bu araziler "eğitim tesisleri kurulucaktır" denerek,"üç,otuz paraya" istimlak edilmiştir.Bazı yerel televizyonlar bu arsaların sahipleriyle hala görüşmeler yapmakta ve yayınlamaktadırlar.Eğitim yapılacak diyerek istmlak edilen bağ ve bahçelere AVM'lere peşkeş çekilmiştir.Esasen bu rezillik ortaya çıkartılmalıdır.İstimlak edilen arazilerin büyük bölümü"RANT"için kullanılmıştır..

Yorumu oyla      40      9  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
İzmir denince, göbek atıyorum
Gönül Soyoğul’un İzmir iş dünyasıyla yaptığı röportajların bugünkü konuğu, ...
AKP’yi destekleyenler, bariz kayırılıyor!
Son yılların en çok tartışılan kenti İzmir’le ilgili iş dünyasına mikrofon ...
Artık o koltuğa talip olmam, arayışa girmem sözkonusu olamaz
CHP’ye 18 yıl genel başkanlık yapan ancak Mayıs 2010’daki beklenmeyen ...
 
İzmir 40 fırın ekmek yedirmeli!
İzmir’in önde gelen işkadınlarından, yaptığı projelerle herkesin takdirini ...
Doktorlukla yetinmedi; 10 parmağında 10 marifet
Bir doktor düşünün, kitapları elden ele dolaşıyor. Tenis oynuyor, dalgıçlık ...
Devletin o meşhur memesinden süt emmedik
Yazarımız Gönül Soyoğul’un ‘Patron Gözüyle İzmir’ röportajlarının üçüncü ...
 
O 35 madde rötarı kapatır, İzmir’i uçurmaz
İzmir’in en önemli sorunları... Ak Parti’nin yaklaşımı… İzmir iş dünyasının ...
Koptu gidiyor kent, engellenemez
Gönül Soyoğul eski ESİAD Başkanı Sıtkı Şükürer'le İzmir'in siyasi ve ekonomik ...
İzmir yanlış pozisyon aldı
Gönül Soyoğul eski ESİAD Başkanı Sıtkı Şükürer'le İzmir'in siyasi ve ekonomik ...
 
Filiz SEZER
Filiz SEZER
Etkili fedakârlık ve kayıp milyarlar
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
İzmir’in deprem bölgesindeki büyük dayanışması…
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Bu seçimin neden bunca talibi var?
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
İzmir kimin ya da neyin kalesi?
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Erkek dediğin öldürür
Cumhur BULUT
Cumhur BULUT
Foça, Tire, Çeşme ve Dikili de MHP diyecektir
Kemal ARI
Kemal ARI
Oyumuz, onurumuz ve özgürlüğümüzdür...
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
Diktatör
İhsan Özbelge ÖZDURAN
İhsan Özbelge ÖZDURAN
Sağduyu marifeti ile seçebilmek…
Rifat ÖZER
Rifat ÖZER
Son hafta
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva