RÖPORTAJLAR
10 Ocak 2012 Salı

İzmir denince, göbek atıyorum

Gönül Soyoğul’un İzmir iş dünyasıyla yaptığı röportajların bugünkü konuğu, Deniz Ticaret Odası İzmir Şubesi Başkanı Geza Dologh. İzmir’e ‘karadan’ değil de ‘denizden’ bakan Dologh’un İzmir izlenimleri de tıpkı kişiliği gibi, sıcak, optimist….

İzmir denince, göbek atıyorum

İzmir’le ilgili iş dünyası sularında dolaşırken, gerçek bir İzmir sevdalı olan Geza Dologh ile konuşmamak, mümkün değildi.
İstanbul’da doğan, bir yaşında geldiği İzmir için ‘aşığım’ diyen bir isim o.
Uzun yıllar Arkas Grubu’nda çalışan, aktif görevinden emekliye ayrıldıktan sonra Arkas Holding Başkan danışmanlığı görevini sürdürmeye devam eden Geza Dologh, sürekli güven tazeleyerek kazandığı seçimlerle…2001 yılından bu yana da Deniz Ticaret Odası İzmir Şubesi Başkanı.
 
Bir bardağa baktığı zaman, yarısını dolu gören bir kişiliğe sahip olan Geza Dologh, bu kişiliğini/optimisliğini röportaja da yansıttı.
Kahkaha efektleriyle dolu sözleri, bir İzmir aşığının İzmir’e bakışı, umarım sizi de gülümsetirken düşündürür.

 
 
GÖNÜL SOYOĞUL: Sizden önce röportaj yaptığım isimlere sorduğum gibi size de sorayım. Neden İzmir en çok konuşulan il? Bu kadar sevdiğiniz bir kentin niye bu kadar konuşulduğunu siz nasıl izah edersiniz?
 
GEZA DOLOGH: Bundan sekiz- on sene önce söylemiştim, patenti bende, o günden beridir çok kullanılıyor, siz de kullanıyorsanız. Nedir o: İstemezük. İstemezükçüler bizde çok var. Nasıl Söke Ovasında iyi pamuk yetişiyorsa. İzmir’de de istemezükçüler iyi yetişiyor.
 
SOYOĞUL: Ona şöyle de diyebiliriz. İzmir itiraz kültürünün olduğu bir kenttir. İtirazın kökeninde de demokrasi vardır. İstemezükle itiraz/eleştiri karıştırılıyor bazen. İtiraz kültürü ile istemezükçüler aynı şey mi? Bunu da belirtmeniz gerek..
 
DOLOGH: İtirazla istemezük aynı şey değil… Karşı kültür sizin dediğiniz. Yani sadece fikrini söylemek değil fikrin arkasından bir eylem de gelmeli. Biz şimdi… İzmir’de diyoruz ki; ben soruyorum size ‘Gönül Hanım bu nasıl duvarın rengi güzel mi?’ Bana cevap veriyor Gönül Hanım ‘belediye başkanım çirkin ya!’ Bu değil. Peki ablacım ne olsun? Diyorsun ki, ‘Onu bilmem.’ Ama şimdi bu bir itiraz değil. Bu itiraz değil. Bu istemezük. İşte bizde o bol. Biz istemezük. E tamam peki. İzmir için bilmem ne yapalım. Tamam yap. Hadi el ele gidelim, yürüyelim filan. Benim işim var abi. E o zaman senin işin var. Benim işim yok. Herhalde boş gezenin boş kalfası olduğum için. Ben İzmir için bir şey oldu mu, İzmir dendi mi. Nasıl bazıları kapı gıcırdarsa göbek atar, ben İzmir dendi mi göbek atmaya başlıyorum. Yani İzmir dendi mi bende bir aktivite oluşuyor. Hiç yaşıma uygun olmayan hareketler yapıyorum. (Kahkahalar)  Herhalde fazla adrenalin salgılanıyor. Yani İzmir dendi mi bende akan sular duruyor.
 
SOYOĞUL: Kaç yıldır yaşıyorsunuz İzmir’de?
 
DOLOGH: 1945 doğumlu olduğuma göre, demek ki altmış beş yıldır İzmir’deyim. Ama iyi İzmirliyim.
 
SOYOĞUL: Evet iyi İzmirli. Böyle de bir ayrım var… İyi İzmirliler ve kötü İzmirliler. Bir de ortada kalanlar var herhalde. İyi bir İzmirli olarak sorayım size, neler değişti İzmir’de 65 yıldır?
 
DOLOGH: (Eliyle köprülerin altından çok sular geçti yapıyor) Gönül Hanım, ne değişti. Çok şey değişti tabi ama değişme, evrim şart. Değişmeyen tek şey değişimdir. Her şeyin iyisi ve kötüsü vardır. Değişim deyince… Biz eskiden İzmir’de Kordon’da dolaşırken herkesi tanırdık. Eskiden bilirdik, ha bu Fatma bilmem kimin kızı, bu Mehmet de bilmem kimin oğlu diye. Ama bu tabi bugün bunlar sadece bir nostalji olarak kaldı. Yani bulamazsın. Mümkün değil. İzmir o zaman bir milyon nüfus. Şimdi dört milyon nüfus. Yani ben Bucalıyım aslında. Buca’da herkes herkesi tanırdı. Yok artık bu kalmadı. Maalesef. Büyüyor tabi. Yani ama büyümesi de doğal. Peki bir milyonluk bir İzmir mi istersin? Hayır istemem, istemem. Tabiî ki değişecek. Büyük bir göç aldı İzmir. Onu da asimile edemedi.
 
SOYOĞUL: Sorun o mu?
 
DOLOGH: Evet. Yani öğlen yemek yedik. Çok yedik. Ne oluyor. Çıkamıyorsun ondan sonra. (Gülüyor.) Onun gibi bir şey. Yani asimile edemedi. E çok göç tabiî ki asimile edilemez. Bunu çok güzel bir örneği daha var aslında Türkiye’de. Ben İzmir’e çok benzettiğim için söyleyeceğim. Eski işimle çok sık gittiğim Mersin. Orada da aynı sorun var. Mersin’de de aynı sorun var. Çok göç aldı. Ama bu doğal bir netice. Bunu tabiî ki asimile etmek lazım. Asimile etmek için zaman geçmesi lazım. Ve herkesi de İzmirli yapmak lazım. Onlara da hadi gel kardeşim beraber olalım, birlik olalım demek lazım.
 


SOYOĞUL: Peki bunu demek asıl olarak kimin işi? Bunun için yerel ve genel yönetimlerin el ele vermesi mi gerekiyor, yoksa asıl iş yerel yönetimlerde mi?
 
DOLOGH: Yerel yönetimle bir yere varılmaz. Yani bence her bir fert, her bir İzmirli, bunu demesi lazım. Bilirsiniz, dışarlıklı diye bir laf vardır; ‘o dışarlıklı’ derler. O bizden değil, o şey. Herkes bizden olmalı. Herkese el birliği ile. Çünkü İzmir’e nerden gelirse gelsin; Erzurum’dan, Van’dan, Muş’tan gelsin. Buraya geldiğinde, bunun torunu İzmir’de mi yaşayacak? Dolayısıyla onun torunu İzmir’de yaşayacaksa, onun torunun yaşayabileceği bir İzmir hazırlamak üzere, bir alt yapı yapmak üzere yardım etmeli. O artık Erzurum’a, Van’a, Muş’a dönmeyecek. Ama işte burada çeşitli yasalar konuşacak, Gönül Hanımın yazdığı yazıyı birileri okuyacak, bundan feyz alacak, bir şey çıkacak. Nasıl su akarken dipte bir kum kalır. O kalacak. Yani bu zamanla oluşacak bir şey. Geçenlerde işte bir duayen dedi ki; İzmir’in problemi liderliktir. Ben inanmıyorum.
 
SOYOĞUL: Öyle mi?
 
DOLOGH: Evet. Bana göre bir lidere ihtiyacımız yok. Hepimiz bir lideriz. Yani bir kişi olacak, Gönül lider olacak ben peşinden gideceğim. Böyle midir liderlik?
 
SOYOĞUL: Değil ama liderlik önemlidir.
 
DOLOGH: Ama bir lidere değil, birden çok lidere ihtiyacımız var. Ne diyorlar ‘akil kimseler’ veya çok güzel bir tabir kullanılıyor Aziz Bey ‘kanaat önderi.’ Birçok kanaat önderi olmalı. Çünkü siz de kanaat önderi olabilirsiniz, ben de kanaat önderi olabilirim. Kimisi sizin tarzınızı sevebilir sizin peşinizden gider. Kimisi benim tarzımı sevebilir benim peşimden gider. Ama gidilecek yer aynı. İzmir sevgisini aşılamak. Her platformda İzmir’in adını kazımak.
 
SOYOĞUL: Kazımak? Nasıl yani?
 
DOLOGH: Şimdi biraz önce dedim ki, Voleybol Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesiyim İzmir’i temsilen. Benim amacım ne? Orada benim işim ne? Bunların hepsi gönüllü işler biliyorsunuz. Ama bu Pazar gideceğiz, konuşacağız. Niye? Acaba İzmir’e biz uluslar arası bir voleybol turnuvası erkek- bayan getirebilir miyiz? Amaç bu. 2009’da ben buna muvaffak oldum. 2009’da burada erkekler Avrupa finali yapıldı. Yani her bir yerde İzmir’i konuşturmak, reklamını yapmak, tanıtmak lazım. Çünkü İzmir hakikatten tanıtılacak bir kent. Ender bir kent. Ben her zaman yabancılarla bilhassa kullanıyorum. İzmir’i Ege’nin değil Akdeniz’in bir incisi olarak görüyorum. Hakikaten çok özellikli bir kent İzmir.
 
SOYOĞUL: Ama işte o özelliklerimizi galiba yeterince parlatamıyoruz. Az önce eşinizin memleketi Gaziantep’ten bahsettiniz. Bu iki şehir arasında bazen karşılaştırmalar yapıyoruz. Mesela Gaziantep’in birbirine çok kenetlenen bir kent olduğu söylenir. Ve Gaziantep, Güneydoğu’nun parlayan yıldızı. Ne var orada? Buradaki olmayan, eksik ne var?
 
DOLOGH: Valla çok ilginç. Ne var. Bir kere çok güzel bir belediyecilik var. Çok güzel bir dayanışma var. Belediyeye karşı bir konuşma yok. Partiye bakılmıyor seçildikten sonra. Belediye başkanı nereli olursa olsun. Eskiden kimdi belediye başkanı? Halk Partili.
 
SOYOĞUL: Celal Doğan mı?
 
DOLOGH: Celal Doğan. E şimdi doktor bey. Bu Ak Partili. Öteki Halk Partiliydi. Aslında karşı karşıya geldiler ama hiç eskiyi yıkmadılar, hiçbir şey yapmadılar, devam ettiler. Orada o anlayış var. Yani ‘bizim belediye başkanımız başka bir partiden, bizim tutmadığımız bir parti tu kaka’ demediler. Bizde öyle değil. Bizde her yerde particilik, her yerde particilik. Maalesef. Orada şehir için iyi olan, önemli ve öncelikli… Hangi partiden olursa olsun. Ne ise o. İyi olan, şehir için iyi olan. Yani o fark var Antep’te. O da çok göç aldı. Ama daha fazla asimile oldular orada anladığım kadarıyla. Ha o mu; o Kürt aile, o bilmem Alevi aile, yok öyle bir şey. Antepliyiz diyorlar. Bir, ayrımcılık pek fazla yapılmıyor. Bir de tabiî ki çok büyük yatırımlar da var, çok büyük ihracatlar var. Bu bakımdan diyorlar ki İzmir geri kalıyor. Şimdi her zaman konuştuğumuz şey, İzmir geri kalıyor.
 
SOYOĞUL: Kalmıyor mu? Buna inanmıyor musunuz?
 
DOLOGH: Ben inanmıyorum. Hayır, inanmıyorum. Şimdi şöyle bakın. Antep ilerliyor mu? Evet ilerliyor. İzmir de ilerliyor. Ha Antep ile İzmir arasındaki fark çok büyük idi eskiden. Antep tipik bir Anadolu şehri idi. Artık değil. Ama onların ilerlemesi biz on ilerlerken, fark yirmi idi. Biz on ilerlerken onlar on beş ilerledi. Fark beşe düştü. Ama biz ilerliyoruz. Biz geri kalıyoruz diye değil. Başkası ile eğer karşılaştırırsak. Onlar bizden daha ileri. Daha çok ilerliyor. Daha ileri değil. Daha çok ilerliyor. Doğrudur. Daha çok ilerliyor tabii. Neden?. Hep bir örnek olarak veririm. Benim hiç param yok. Benim bir milyon dolarım oldu. Çok zengin oldum. Ne kadar para, yüzde bir milyon arttı. E bir milyondan bir buçuk milyon olunca sadece yüzde elli artıyor. Yani sıfırdan ilerlemek çok daha fazla ve çok daha kolay. Ama belirli bir şeyden sonra ilerlemek çok daha zor.
 
SOYOĞUL: O inci daha  parlak, daha göz alıcı bir kent halinde olabilirdi. Yaşam tarzını ayrı tutarak söylüyorum; değiliz gibi geliyor bana.
 
DOLOGH: Türkiye’de İstanbul haricinde hangi kentte havaalanından itibaren kentin merkezine bir trenle gelebiliyorsunuz?
 
SOYOĞUL: E doğru da bunun için çok bekledik. Bu otuz yıl önce de olabilirdi.
 
DOLOGH: Çok güzel bir laf vardır değil mi? Ne diyoruz? Geç hiçten iyidir. Bir Fransız atasözü. Şimdi pazar günü Ankara’ya gideceğim. Bavul yok, çanta yok bir şey yok. Gideceğim geleceğim. Akşam uçağı ile geri döneceğim. Bineceğim otobüse Alsancak Gar’a. Gar’dan havalanı. Akşam aynı şekilde döneceğim. Bunu nerede yapabiliyorsunuz? Bu kadar. Ben Oda’dan havaalanına kırk dakikada gidiyorum. Oda’dan havaalanına. Nerede var bu? Yani şimdi Gönül Hanım niye bunları almıyoruz, niye kötü yerini alıyoruz? Ben gerçi optimist bir kimseyim. Yani ben iyimser yönlü bakmak istiyorum. Bu arada ben Gönül’ün yerinde olsam derdim ki; ‘tamam başkan iyi söyledin de vapur seferleri doğru düzgün çalışmıyor!’
 
SOYOĞUL: Dedim gitti! ‘Şuradan binip kendimi Foça’daki yazlığımıza atıyorum, yarım saat sonra denizde yüzüyor olacağım’ diyebilmeliydim sizin Ankara yolunu anlattığınız gibi. Ama yok. Neden yok?
 
 DOLOGH: Neden yok? Ablacım ben her zaman bir sürü denizcilikle ilgili aşağı yukarı on senedir Nuran kardeşimle birlikte Rotary Kulübü, Lions şurada burada gider adım adım Anadolu gibi, tiyatro gibi anlatırız. Neyi? Denizi anlatıyoruz. Ve ben her defasında konuşmama şunun ile başlıyorum, şöyle başlıyorum:
Biz millet olarak Orta Asya’dan gelen bir milletiz, at sırtında gelen bir milletiz. At sırtında geldik Orta Asya’dan Küçük Asya’ya yani Asya Minor dedikleri Anadolu’ya, Anadolu’dan ilerledik. Orhan Gazi’nin orada öncü atlı kuvvet dedi ki; durun. Niye? Koca bir su göründü. O zaman derya merya falan bilinmiyor ki. Koca bir su göründü. Suya hatta atı da biraz sürdüler ama gittikçe saplanıyor. Hani nehirden başlarsın gidersin, sonra başlarsın yukarıya çıkmaya. Burada öyle bir şey yok, yani boğulacaklar. Öncü kuvvet dedi ki; dur geri dönün. ‘Burada su var.’ Ve biz hala geri dönmüş vaziyette, öyle yaşıyoruz suya. Şimdi denizi bir soralım. Şurada dışarı çıkalım. Deniz neyi ifade ediyor size diyelim? Kimisi der ki; bana deniz efendim tatili ifade ediyor. Tatil. Deniz, kum, güneş, fıstıklar veya rakı, balık. Deniz kenarında rakı- balık olsa filan fıstık. Denizin ticari yanını kaç kişi ifade eder?
 


SOYOĞUL: Yüzde bir falan belki söyler mi?
 
DOLOGH: Değil bile, zannetmiyorum. Değil bile. Ve ben aynı konuşmada bazen işte, genelde o toplantılar o yüksek otellerde olur ya… Diyorum ki; ‘Aa bakın bakın deniz işte bu. Bin tane TIR bakın gidiyor deniz üstünde.’ Bakıyorlar, herhalde bu herif çıldırdı diyorlar. Ama bin tane konteynır taşıyan gemi gidiyor. Bunun kimse farkında değil. Yani denizin nasıl bir zenginlik olduğunu, denizin ışıklandırma gerektirmeyen, delikleri olduğunda tamiri gerekmeyen asfalt olduğunun kimse farkında değil. Yeni yeni farkına varmaya başladık. 2003 yılında biz Türkiye için bir arama konferansı yaptık. Dedik ki; hani o zaman vizyon, misyon çok günceldi falan. İşte bunu bulduk, ‘denizci millet denizci ülke.’ Bizim amacımız denizci millet yaratmak, denizci milleti yarattık mı denizci ülke olacak. Bunun için ben geçen sene, geçen seçimlerde 2009 seçimlerinde işte TRT’den geldiler dediler ki; Seçime Doğru programında biz işte sivil toplum örgütleri, meslek odaları başkanları ile görüşüyoruz. Üç tane soru soracaksınız. O akşam verilecek. Peki dedim hay hay. Ama üç soru. Tamam dedim üç soru. İstersin on üç soru olsun hiç fark etmez. Çekim yaptılar. Dedim bir, denizcilikle ilgili projeleriniz nedir? Sorduğum dört tane aday vardı İzmir’de. Denizcilikle ilgili projeleriniz nedir diye sordum ilk olarak. İkincisi; ikinci soru değil. Hemen verelim a b şıkkı. Bu birinci soru ama. A b şıkkı. B şıkkı denizcilikle ilgili danışmanınız kim? Bunu İzmir gibi denizci bir kentte sormam abesle iştigal midir? Yani doğal değil midir? E dediler tamam peki. Birinci soru bu. İkinci soru ne? İkinci soru dedim ki, bu defa terse çevireceğim; danışmanınız kim denizcilikle ilgili. İki denizcilikle ilgili projeleriniz nedir? E dediler üçüncü soru? Üçüncü soru da aynı. Benim başka sorum yok. Bu iki a b şıkkına cevap versinler. Ve bunu aynen verdi TRT. Seçime Doğru programını aynen verdiler. Hiç kimseden cevap alamadım. Bugün hali hazırda da yok. Denizcilik danışmanı yok. Ama bunu hakikatten biz anlatamıyoruz. Yani şimdi belediye başkanımız Aziz Bey diyor ki, ‘Körfez’de denize girmek için uğraşıyorum’ falan. Ben denize girmiş insanım burada. Bayraklı’da, İnciraltı’nda. Altay Lokali vardı eskiden. Altay Lokalinde ben denizde çok yüzdüm biliyorum. Ama onunla bitmiyor bu işler.
 
SOYOĞUL: İlk hayal ne olması gerekiyor?
 
DOLOGH: Deniz sadece yüzmek değildir. Sadece yüzmek değildir.
 
SOYOĞUL: Değil tabi. Ama burada öncelik ne? Liman mı ya da
 
DOLOGH: Hayır hayır. Deniz bence tüm bir şeyin birleşmesi tüm yapıların birleşmesi. Sadece yüzmek değil. Yüzmek bir tanesi tamam. Ama mesela evveli gün İtalyan bir komutan geldi buraya, NATO’da imiş. Bana dedi ki ‘ben bir şişme bot alacağım balık avlayacağım körfezde. Balık avlamak istiyorum.’ Biz dedik ki; senin amatör denizcilik federasyonundan bir ehliyet alman lazım. Dedi ki ‘İtalya’da bilmem kaç metreye kadar serbest.’ Yok Türkiye’de öyle değil. Türkiye’de ne yaparsan yap illa ehliyet alacaksın. Bu imtihan zor bir şey de değil. E peki dedi, sonra… Ki, işte beni yaralayan bu oldu; ‘E peki ben bu botu (Alsancak’ta oturuyor) nasıl denize indireceğim?’ Hadi cevap ver, buyur söyle!
Yani taşısa Narlıdere’den bir yer bulabilir belki. Oraya kadar götürecek bilmem ne falan. E peki biz denizci şehiriz, sekiz bin yıllık liman kentti diye atıp tutuyoruz. Şuradan küçük bir tekneyi indirecek bir rampa filan olsa olmaz mı? Ne olur? Ayıp mı olur? Yani denizcilik sadece yüzmek değil ablacım. Onu demek istiyorum. Yani… Yelkenler gezmeli…Marinalar olmalı, yani yatlar gelebilmeli, bunların hepsi olmalı. Hepsi birden olmalı. Biz işte birden yüzmek istiyoruz. Hayır! Ben yüzmeyi Çeşme’deki evimde de havuzda da yapıyorum. Ama orada balık avlayamıyorum. Onun için bütün, genel bir bakış olmalı. Burada Deniz Ticaret Odası var İzmir’de değil mi? Bunlar adı üstünde deniz. E buna bir sor bakalım yahu ‘gel lan efendi buraya ne yapıyorsun?’ de. (gülümsüyor). Hayır biz buradayız. Sadece yüzmek ile bitmiyor bu iş, biz buradayız. Başka şeyler de yapılabilinir.
 
SOYOĞUL: Neler yapılabilir?
 
DOLOGH: Denizi sevdirmek için mesela şu kayık, şu benim kayığım. Evet Deniz Ticaret Odası Başkanı’nın teknesi yok diyorlar. Aha benim teknem. (kahkahalar) Bunu kim yaptı abla biliyor musun? Bunu talebeler yaptı. Öğrenciler. Nerede yaptılar bunu? Fuarda. İzmir Enternasyonel Fuarı’nda bizim bir standımız vardı. O stantta biz denizciliği öğrettik çocuklara. Biz işte bununla anlatmaya çalışıyoruz. İşte bu deniz, denizi sadece konuşarak değil, yaparak. Balık yediriyoruz millete. Geçen kış başladık. Şimdi yine başlayacağız. Deniz tiyatrosu var. Orada Bay Yanlış, Bayan Doğru filan var. Biri devamlı çöp atıyor. Öbürü topluyor filan fıstık. Çocukları göreceksiniz Gönül Hanım. Nasıl izliyorlar biliyor musunuz? Nefes almadan. Biz burada deniz kenarındaki belediyelerin herhalde yirmi iki tanesine yazı yazdık. İkisinden cevap geldi. Teklif ettiğimiz ,bizim tiyatromuz var… Gidip oynayacaklar. Tek yapmaları gereken gün vermek, cevap vermek. İkisinden cevap geldi. Biri Bornova biri bizim Tunç. Seferihisar. O kadar!
Yani İzmir’de denizcilikle ilgili yapılacak o kadar çok şey var ki. Deniz kentiyiz. Ben mesela ne dedim Aziz Bey’e; ‘Aziz Beycim dedim, sen lütfen aynı saatte Karşıyaka’dan aynı saatte otobüs ve vapur kaldırma.’ Çok basit, aptalca bir düşünce. Niye kaldırma? Millet gelsin desin ki; ha otobüsü kaçırdım gemiye bineyim. Yoksa biz karacı olduğumuz için biz otobüsü tercih ederiz. Bir de toplu taşıma aracını da pek sevmeyiz. Millet trenle gidiyorum deyince, ‘len başkan trenle gider mi’ diyor. Niye gitmesin ki. İsveç’te başbakan bisiklet ile gidiyor makamına. Ne oluyor.
 
SOYOĞUL: Şimdi sizin istediğiniz gibi İzmir’in yavaş gelişmesi diyelim; bunun nedenini soralım. Hem ANAP döneminde, hem de AKP döneminde kentin bir şekilde cezalandırıldığı, çoğunluğun görüşü. Şu anda ise Ak Parti’nin İzmir’e karşı gösterdiği ehemmiyet, öne çıkmış durumda. Ve iş dünyasında kaynama var. Siz nasıl görüyorsunuz bu durumu?
 
DOLOGH: Ben konuşmamda biraz önce de belirtim. Herhalde fazla örtülüydü üstü… Antep’i anlatırken, anlattığımı sanıyordum.  Bakın 18 Nisan’da milletvekillerinin listeleri açıklandı saat 17’de. İlk İlknur’u (Denizli’yi) tebrik eden ben oldum. Çok hoşuma gitti. Bir sürü insan için sürprizdi. Benim için sürpriz değildi. Çünkü O da İzmir aşığı. Bence bizim için Ak Parti içinde çok iyi bir el uzatıcı olacak. Böyle öngörüyorum. Ve hiçbir değişiklik de olmadı zaten ne düşüncesinde, ne yapısında filan. Sadece İzmir aşkı var onda da. Ve 18’inde Meclisimize tabi ki bizim bakanımız geldi. Binali Bey. Ve Binali Bey bize geldiğinde, ben bir şey söyledim. Bizim için Binali çok önemli. Denizciler için. Çünkü 2002’den beri denizcilikte o kadar çok büyük mesafe kat edildi ki… Ama neden kat edildi? Çünkü Binali Bey gemi inşa mühendisi. Yani biz Binali Bey’e ‘bakanım geminin kıçına bilmem ne yazalım’ filan fıstık deyince; ‘Vay terbiyesiz herife bak. Kıçtan mıçtan bahsetmeye başladı, o başka şeylerden de bahseder’ demeyecek. Halbuki geminin kıçı var, başı var! Başka bir şeyi yok yani. Ama eski bakanlara biz bunu anlatıncaya kadar bakanlıkları bitiyordu. (kahkahalar) Ama Binali Bey anlıyor, aynı lisanı konuşuyoruz. Ben bugün Binali Bey’i Ak Parti olarak bilmiyorum. Partiler üstü biri olarak görüyorum. Ama Binali Bey’i bugün şimdi arasam, iki saat içinde bana geri geliyor. Ve ‘buyur partidaşım’ (gülüyor) demiyor, ‘buyur başkanım ne var’ diyor. Biliyor ki bir şey söylersem İzmir için isteyeceğim veya denizcilik için isteyeceğim. Kendisine bunu kürsüden de dedim; ki medya da vardı. Dedim ki bizim için büyük şans, çünkü eskiden de hiçbir zaman bizi geri çevirmezdi sayın bakanım ve çok faydalı işler yaptı. Ama bunu sektör için yapıyordu. Şimdi bundan sonra İzmir için yapacak. Sadece denizcilik için bir şey istemeyeceğiz. Artık bizim hemşerimiz olacak. Ve ben bunu geçen sene 15 Haziran’da buraya geldiğinde söylemiştik. Limanda bir toplantı yaptı. Limanın reorganizasyonu, çünkü maliyeden çıkmıştı kızımızı sözlemiştik, ondan sonra vazgeçildi ya. Liman kızımız. Kimse bakmıyordu, O hayır dedi. Yeniden makyaj yapacağız filan fıstık. Ve tekrar çıkacağız. Ve o gün beş yüz milyon dolarlık bir şey açıkladı. Bir yardımdan bahsetti. söz etti. Kısa, orta, uzun vade diye. Bugün orta vade bitmiş bile. O yatırımlarla. Bir uzun vade kaldı. Ve dedim ki ‘sadece bizim sektör için değil, İzmir için de bir şeyler talep edebileceğiz artık Binali Bey’den. Çünkü Binali Bey artık bizim hemşerimiz oldu.’ Fakat dediğim gibi o tarihte kendisine söyledim yemekte Küçük Yamanlar’da. Oda olarak bir yemek vermiştik. Yanına oturdum bakanın. Konuşurken dedim ki ‘sayın bakanım sizi İzmirliler çok seviyor. Sizin buradan aday olmanız lazım. Bence bunu başbakana ulaştırın’ dedim. O zaman bana döndü dedi ki ‘Geza Bey İzmirliler seviyor ama oy vermiyor.’ Dedim, ‘o da olur. Merak etmeyin oy da verecekler.’ Ondan sonra burada 26 Nisan’daki konuşmada dedim ki ‘sayın bakanım hatırlıyor musun böyle bir konuşmayı?’ ‘Hatırlıyorum bak Başbakan sizi kırmadı’ dedi.
Yani bir su akarken, bence o suyu doldurmak lazım. Bardağı doldurmak lazım. Ne olacak ki. Eskiden Halk Partiliydi Antep. Ve işte bakıyoruz şimdi Antep’te Asım Güzel Bey belediye başkanı. Asım Bey orada diye Antep’te daha fazla başı bağlı insan görmedim. Eskiden de vardı. Bugün de var. Ha, ama Antep’i tanıyamadım. Antep bir çevre yolu yaptı bugün saatte belki (gülüyor) yüz tane- yüz elli tane araba geçiyor. Ama hazır. Ne kaybetti ki Antep. Ben garip karşılıyorum. Bugün zorla cumaya mı götürecekler sizi, beni? Yok öyle bir şey de yok zaten. Ha cumaya giden tercih ediliyor. O bir tercih meselesi.



Ben bir de bir şey daha söyleyeyim. Almanya’da CDU diye bir parti var. Merkel o patiden seçildi. Ne o parti. Christlich Demokratische Union, Hıristiyan Demokratik Birlik. Yani dinsel bir şey değil mi o? Dinsel de…Şimdi onlar Avrupa’nın din savaşlarını çok gerilerde bıraktığı için o aşamaları kat ettiler geldiler. Oradaki din ile bizdeki farklı algılanıyor. Yani her şeyde İncil var… Ben gavur olduğum için çok rahat konuşuyorum. Hıristiyan olduğum için çok rahat konuşuyorum. Yani belki bir Müslüman bu kadar rahat konuşamaz ama bu bir gerçek. Onun için… Dediğim gibi tabii ki eşeğimizi sağlam kazığa bağlayacağız. Tabi ki yani bir din devletini kimse istemiyor. Ama etrafa bir bakıyoruz, hakikatten yardımlar epey fazla. İstanbul’a gidince hakikatten şaşırıyoruz yatırımlardan. Tabii bir avantajı var İstanbul’un, Tayyip Bey eskiden İstanbul Belediye Başkanlığı yaptığı için bir avantaj var. Dolayısıyla neyin, nerede olduğunu, nasıl nereden geçip ne olacağını biliyor; çok zeki bir adam. Bizde öyle değil. Bizde de işte daha yeni yeni. Ama yine de işte biz de tünel açmaya çalışıyoruz, hemen mahkeme. Çünkü yok bilmem ne, yok tarihiymiş filan fıstık. Doğru, biz sekiz bin yıllık tarihli bir kentiz. Her tarafta tarih var. İstanbul’un geçmişi yirmi senelik değil mi? Fazla değil tarihi. Öyle çok eski bir kent değil!
Onun için orada her şey var. Geçenlerde geçtim yanından; Ali Sami Yen yıkıldı. Ali Sami Yen yok. Likör fabrikasının yanında. Burada olsa valla yıkamazdık, billaha yıkamazdık. Hakikatten yıkamazdık ya. Ooo üzümün çekirdeği, elmanın sapı, armudun tadı, bilmem ne filan fıstık diye bir sürü şey.
 
SOYOĞUL: Geza Bey, İzmir için denizin önemini vurguladınız. İzmir’i hızlandıracak başka neler olabilir? Ne yapılması lazım başka?
 
DOLOGH: İzmir’de birtakım öncelikler üzerinde bir konsensüse varmamız lazım. Ve o uzlaşmanın peşinden gitmek lazım. Artık Gönülmüş, Gezaymış, Nuranmış, Ahmetmiş, Mehmetmiş çekişmesi değil; tek hedef. Tek hedef.
 
SOYOĞUL: Ama bir sürü kuruluş var bu uzlaşmayı sağlamak üzere ve sürekli toplanıyor, bazı kararlar alınıyor.  Bunlar bunun için değil miydi? E peki hala niye konsensüs sağlanamıyor?
 
DOLOGH: Yoo konsensüs sağlanmak isteniyor ama çok daha yeni bu. Demokrasi bize bence biraz büyük geliyor. Biz demokrat bir kentiz diyoruz ama demokrasi biraz büyük geliyor bize.
 
SOYOĞUL: Oo, ilginç ve de iddialı!
 
DOLOGH: Bazı yerlerde de bu budur demek lazım.
 
SOYOĞUL: Birinin masaya yumruğu vurması gerekiyor mu diyorsunuz yani?
 
DOLOGH: Yani birinin, üçünün, beşinin. Ama bir topluğunun bir şey demesi, ‘bu böyle olacak’ demesi lazım. Şimdi işte tekrar ediyorum; bir tünel açmaya çalıştık işte biz mahkemelik olacağız. Bakan da diyor ki ‘ya gelin oturalım. Nedir sizin derdiniz, ne istiyorsunuz. Kırmızı dallı yapmayalım gel pembede anlaşalım’ filan. ‘Sen yap ben yokum!’ İşte Gönül diyor ki buranın rengi kötü. Peki ne yapayım? Bilmem. Ama renk kötü. İşte orada bir konsensüse varmamız lazım.
 
SOYOĞUL: Biraz da EXPO’dan söz edelim… 2015 EXPO’su için siz de çok çaba sarf etmiştiniz, ama olmadı ve bir sürü nedeni vardı.
 
DOLOGH: Bir nedeni vardı. Kuzey Afrika ülkelerinin eski İtalyan sömürgesi olduğu için onlara oy vermesi. Bu kadar basit.
 
SOYOĞUL: Yani İzmir o dönemde iyi bir sınav vermiş miydi? Ben özetle onu sorayım..
 
DOLOGH: Verilemeyecek bir sınav verdi. Çok güzel bir sınav verdi.
 
SOYOĞUL: Çok güzel bir sınav vermişti de… O günleri, o günlerde çıkan sesleri/kakofoniyi hatırlayınca…
 
DOLOGH: Şimdi de herkes biliyor. Geçenlerde bir arama konferansı yaptık. Bu sağlık alt temalarının arama konferansı yapıldı. Orada biri çıktı, katılımcılardan bir tanesi dedi ki, ‘şundan şundan dolayı kaybettik’ filan fıstık. Adamı hayatımda görmedim. Yani biz o kadar seferlere çıktık, sağa sola gittik ama hiç görmedim ben.
Adam öyle dedi, böyle dedi. Toplantı bitsin ben geleceğim yanına dedim. Toplantı bitti kırk beş dakika konuştuk. Anlattım ona. Ben dedim bak kardeşim. Sen şimdi konuşuyorsun da sen geçen organizasyonda neredeydin? EXPO şeyinde filan. Kulaktan duymuş bilmem ne. Rüşvet verilmiş. Bir de ulu orta konuşuluyor bu. Yani kayıta geçiyor bunlar. Rüşvet verilmiş efendim bilmem kime. Yav, şimdi rüşvetin tarifi lazım. Gönül bana geldi,bir kahvemi içti. Rüşvet mi verdim ben şimdi? Kahve rüşvet midir? Yani İtalyan Başbakanı geldi dedi ki; senin Adise Baba’da vardı ya bir tane kilisen bizim zamanımızda yapıldı. Seni çevirdik. Hıristiyan yaptık. Katolik yaptık. Oraya bir papaz göndereceğiz. Bu bir rüşvet midir? Yok öyle bir şey. Ama bu öyle söylendi, öyle algılandı. Bu kadar da basit değil bu işler ya. Hele uluslararası işlerde...
.
SOYOĞUL: Peki İzmir’i zıplatır mı bu EXPO? Ama kazanırsak. Kazanamazsak?
 
DOLOGH: Yes. Zaten iki ihtimal var bence. Ya kazanacağız, ya kazanacağız. Başka ihtimal yok. Evet evet. Çünkü Başbakanın dediği gibi hani orada dedi ya; ‘biz bir çıraktık, kalfa olduk, şimdi ustalık zamanımız.’ Bizimki de bu ustalık dönemi bence. Ve Amerika’yı yeniden keşfetmeyeceğiz. Ne oluyor, ne bitiyor, kim nedir, bu ne kadar önemlidir, ne kadar önemsizdir filan bu hareketleri öğreneceğiz. Öğrendikçe bunu taktik edeceğiz. İstatistiklerde de bu şey var zaten. İkinci defa katılanın daha şanslı olduğu. O da belli.
 


SOYOĞUL: Peki, size de sorayım; İzmir için çılgın projeniz var mı?
 
DOLOGH: Bugünkü yönetimle İzmir’de her beş dakikada bir Karşıyaka’dan bir vapur kalkıp veya İzmir’den bir vapur kalkıp bir sürü yere gitmesi. Biraz önce Gönül Hanım’ın söylediği gibi Foça’ya gitmesi. İşte çılgın proje bu bence. Denizci olarak, hayalim.
 
SOYOĞUL: Bence hiç çılgın değil ama
 
 DOLOGH: Ama bugünkü şartlarda çılgın olmuş. Hakikatten çılgın. Yani şimdi düşünebiliyor musun ablacım; İzmir’deki belirli bir kesimin yüzde kırkı, yazın yarım adada yaşıyor. Her zaman söylediğim bir şey, gözünü kapa düşün. Çeşme’den çıktın yirmi dakikaya Güzelbahçe’ye geldin, Güzelbahçe’de yüz dönümlük, beş yüz dönümlük bir park yeri. Koyuyorsun arabanı. Alıyorsun fişini. On liralık bir fiş. Hem otopark, hem gemi geliyor alıyor seni kırk beş dakikada getiriyor. Bu arada gazeteni mi okursun, iPad’una mu girersin ne yaparsan yap. Ama bir kere rahat. Şimdi ne yapıyorsun? Gişelerden sonra ‘vay eşek oğlu eşeğe bak önüme geçti. Görmüyor musun lan kırmızı yanıyor it!’ filan diye bağıra çağıra geliyorsun. Buraya geliyorum. Nuran bana günaydın diyor, ben zannediyorum ki ‘Allah belanı versin’ diyor Nuran bana. Öyle zannediyorum. Niye? Çünkü yolun stresinden. Halbuki relax bir ortamda geleceksin değil mi? O an eşini, dostunu aradığını göreceksin, çayı beraber içeceksin, ne yapıyorsun, ne ediyorsun filan diye konuşarak. Akşam da buradan çıktığımda, ‘Karıcım ben çıkıyorum. Şu vapura bineceğim. Şu vapur bu saatte. Çünkü trafik yok. Bu saatte diyebiliyorsun. Oradan da yirmi dakikada sonra evdeyim. Hazırla. Koy fırına mercimeği.’ Ne koyacaksa yani. Dolayısıyla ne yapacaksan yap. Veya ‘hazırlan hemen gideceğiz bilmem kimlere.’ Yani bu çılgın bir proje mi Allahınızı severseniz! Ama çılgın proje oluyor işte. Yok çünkü.
 
SOYOĞUL: Bunu ilk kez burada mı dile getiriyorsunuz?
 
DOLOGH: Ben bunu söyledim. Bana cevap geldi. ‘Gezo Abi’ dedi; Aziz Bey bana Gezo der. ‘Gezo Abi, bu hat zarar eder.’ Dedim ki ‘doğru olabilir. Sabah ben kanalizasyonu dolduruyorum. Ondan kar ediyor musun? Ama bu kanalizasyonu bir yere taşımaya mecbursun değil mi?’ Vazifesi değil mi bu? Ödevi değil mi? Kar mı ediyor kanalizasyondan? Bu Geza’nın kanalizasyonu filan. Bu vazife, bir bakış açısı. Yani İstanbul İDO’nun İstanbul- Bandırma seferlerinin ilk iki sene zarar ettiğini kim biliyor ki? Şimdi sıra bekliyorsun orada. Dolu, ful çalışıyor. Peki bir şey soracağım. Karşıyaka’dan buraya çalışan otobüsler kar mı ediyor zannediyorsun. Hangi otobüs kar ediyordur ki? Edemez imkansız. Edemez ama yapmaya mecbursun. Bunun gibi bakmak lazım. İşte onun için sen diyorsun; büyük proje bu mu Allahını seversen! Evet, büyük proje bu. Onu anlatmamız lazım. Onu söylememiz lazım. Onu dememiz lazım. Yani millet kruvazier yolculuğuna niye çıkıyor? Vapur yolculuğu güzel olduğu için. Ama bu güzelliği biz küçük kruvazier olarak kabul edelim. İzmir’den Güzelbahçe’ye. Şimdi yeni gemiler alacaklar. Daha hızlı gemiler. Umarım güzel sözümüz dinlenir. ‘Ya bu herif ne demişti’ diye, biri der. Kısacası, denizi daha fazla kullanmamız lazım İzmir’de.

 
AKP’yi destekleyenler, bariz kayırılıyor!
 
İzmir’in patronları almayı seviyor, vermeyi bilmiyor
YORUMLAR
Toplam 1 yorum var, 1 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
Kemal ÖZEN 11 Ocak 2012 Çarşamba 16:59

SN. Geza DOLOGH.....Gönül Hanımla Yapmış Oldugunuz SÖYLEŞİYİ İlgi ile Okudum. Anlattıklarınızın Bir Çogunu Bende Yaşadım. Anlatmaya Kalksam Size Ayrılan Sutunlar Kadar Yer Lazım.. Bu Faslı Geçiyorum. Ben im Gönlüm Gözüm SİZ DAHA İYİ BİLİRSİNİZ DENİZCİ TABİRİ İLE, - İYİ KAPTAN, BAKTIGI ZAMAN GEMİNİN UCUNU DİGİL UFKU GÖREBİLEN KAPTANDIR - O Bakımdan Baktı gım Zaman BARSELONA EŞ DEGERİNDE HATTA ONDANDA DAHA İLERİ GÜZELLER GÜZELİ BİR İ Z M İ R Görüyorum.Uf ukta.BELKİ YARIN BELKİ YARINDAN DA Y

Yorumu oyla      16      6  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
AKP’yi destekleyenler, bariz kayırılıyor!
Son yılların en çok tartışılan kenti İzmir’le ilgili iş dünyasına mikrofon ...
Artık o koltuğa talip olmam, arayışa girmem sözkonusu olamaz
CHP’ye 18 yıl genel başkanlık yapan ancak Mayıs 2010’daki beklenmeyen ...
İzmir 40 fırın ekmek yedirmeli!
İzmir’in önde gelen işkadınlarından, yaptığı projelerle herkesin takdirini ...
 
Doktorlukla yetinmedi; 10 parmağında 10 marifet
Bir doktor düşünün, kitapları elden ele dolaşıyor. Tenis oynuyor, dalgıçlık ...
Devletin o meşhur memesinden süt emmedik
Yazarımız Gönül Soyoğul’un ‘Patron Gözüyle İzmir’ röportajlarının üçüncü ...
O 35 madde rötarı kapatır, İzmir’i uçurmaz
İzmir’in en önemli sorunları... Ak Parti’nin yaklaşımı… İzmir iş dünyasının ...
 
Koptu gidiyor kent, engellenemez
Gönül Soyoğul eski ESİAD Başkanı Sıtkı Şükürer'le İzmir'in siyasi ve ekonomik ...
İzmir yanlış pozisyon aldı
Gönül Soyoğul eski ESİAD Başkanı Sıtkı Şükürer'le İzmir'in siyasi ve ekonomik ...
Kadın ölümü, terörden 4 kat fazla!
Devletin resmi verilerine göre 2002-2009 arasında terör olaylarında kaybedilen ...
 
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Türk kimliğine husumet beslemek
Ender ALDANMAZ
Ender ALDANMAZ
İmamoğlu’nun el uzattığı Somalı köylüler
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Erken seçim hangisine yarar?
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Mahfi Eğilmez’den Yeni Ekonomi ve Çevre
Nüvit TOKDEMİR
Nüvit TOKDEMİR
Endüstriyel futbol öğütüp yutuyor!
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
Bugün hepimiz çocuk olalım!
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Görgüsüz açlık ve ikiyüzlü siyaset!
Fatih YAPAR
Fatih YAPAR
Gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklemek!
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
Çok başarılı bir STK örneği: EÇEV
Cumhur BULUT
Cumhur BULUT
Bizim Yahudiler neden susuyor?
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva