RÖPORTAJLAR
2 Mart 2020 Pazartesi

Iphone yiyebilir misiniz?

Hanzade Ünuz gazeteci yazar Ali Ekber Yıldırım ile Türkiye’de ve dünyada tarımı konuştu.

Iphone yiyebilir misiniz?

Çeyrek asırdır bıkmadan usanmadan tarım yazıyor.

Ona tarım doktoru da diyebiliriz.

Dünya gazetesi yazarı Ali Ekber Yıldırım 32 yıllık kıdemli bir gazeteci.

Toprak sakinliğindeki ağırbaşlı üslubuyla dikkat çeken güçlü bir kalem.

Her daim çiftçinin üreticinin sesi olmayı seçti.

Zengin toprakların yoksul insanlarını anlattı.

25 yıllık tarım yazarlığı birikimiyle “Üretme Tüket” adlı bir kitap yazdı.

Ve hiç olmayacak bir şey oldu…

“Üretme Tüket” son bir ayda beş baskı yaptı, çok satanlarda sekizinci sıraya yerleşti.

Tarımın bir ülke için en büyük silah olduğunu…

“Tarıma hükmeden dünyada söz sahibi olacak, tarım bağımsızlık demek” diye üstüne basa basa söyleyen…

Tarımın stratejik öneme sahip olduğunu, duyan ve duymayan kulaklara anlatmak için kaleminde tüy biten gazeteci Ali Ekber Yıldırım ile…

“Üretme Tüket” adlı kitabını ve Türkiye’de tarımı konuştuk.
"Üretme Tüket" adlı kitabın yayınlandı, ilk tepkiler nasıl?

-Kitapla ilgili çok olumlu tepkiler alıyorum, bir ay önce yayınlandı. Bir ayda beş baskı yapması tarım kitabı okunmaz diye bir önyargı olduğu için çok dikkat çekici. Remzi Kitapevi'nde en çok satanlarda sekizinci sırada şu anda. Ben 24 yıldır tarım yazarlığı yapıyorum, aslında o birikimin bir sonucu olarak çıktı bu kitap. Biliyorsun Dünya gazetesinde yazıyorum, orada ulaştığınız kitle farklı bir kitle. Kitabın kalıcılığını ve farklı bir okura da ulaşmak istediğim için Türkiye'de tarımda ne oluyor ne bitiyor diye anlatmak istedim. Bana son dönemde en çok sorulan sorulardan birisi Türkiye'de tarım bitti mi?

Ben de sorayım o zaman, Türkiye'de tarım bitti mi?

-Hayır Türkiye'de tarım hiçbir zaman bitmez. Türkiye'nin çok büyük bir tarımsal potansiyeli var. Bu Tarım Bakanlığı ve Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü'nün ortak bir çalışmasında da yer aldı. Bizim dünyada ilk 10'a giren, yani söz sahibi olduğumuz 50'ye yakın ürünümüz var. Bakıyorum bazı ülkeler bir ürünle örneğin Amerika bademle dünya badem piyasasını yönetiyor. Bizde fındık var, aynısını yapamıyoruz. Türkiye'de dünyada birinci olduğumuz fındık var, incir var, kuru üzüm var, kiraz var. Elmada dünyada üçüncüyüz, ıspanakta dünyada dördüncüyüz, kavun üretiminde ikinciyiz, domateste üçüncüyüz. Bu kadar büyük bir potansiyelimiz var ama biz bunu yeterince değerlendiremiyoruz. Bunu bir zenginliğe dönüştüremiyoruz. O nedenle kitapta da "Zengin toprakların yoksul insanları olmayı hak etmiyoruz" dedim.Tarım konusunda yazmaya nasıl başladın?

-Ben Dünya Gazetesi'ne 1988 yılında girdim. 32 yıldır Dünya Gazetesi'ndeyim ve 24 yıldır da tarım yazıyorum. İşe başladığımda ilk aylarda adeta haberlere saldırdım, her gün bir haberim çıkıyordu. Gazetenin sahibi Nezih Demirkent'in dikkatini çekmiş, bu çocuğun kadrosunu hemen yapalım diyor. Ben İzmir bürodayım, Nezih Bey bana 'Sen İstanbul'a gel' dedi. İstanbul'dan korktum, İzmir'i de sevdiğim için gitmedim. 1996 yılında Nezih Bey, gazeteye yazı yazmamı isteyince çok sevindim, istediğim en çok şeydi. Nezih Bey 'Ama tarım yazacaksın' diyince önce ben yazarım ama kim okur diye düşündüm. Nezih Bey bana bir tarım vizyonu çizdi, gelecekte tarım Türkiye için çok daha önemli olacak. Sen bu alanda uzmanlaşırsan yarın herkes sana danışır' dedi. Sonradan Nezih Bey diğer arkadaşlara da sigorta, otomobil, bankacılık, tekstil gibi konularda uzmanlık alanları seçti. Bu yaklaşımı Nezih beyin çarpıcı vizyonunun önemli bir örneğidir.

BAKAN YALIM EREZ’İN ŞİKAYETİ

Kolay oldu mu tarım yazmak...

-Başta çok zorlandım, önce kendimi sonra gazeteyi tanıyordum. Haber çıktıktan sonra postayla gazete gönderiyordum. İlk iki yıl zorlandım, sonra giderek geri dönüşler başladı. Bu sefer üretici beni aramaya başladı, 'Biz fındık parasını alamıyoruz, sen yazarsan öderler' diye. Hatta Yalım Erez Sanayi Bakanı o zaman, Ordu'da yaptığı bir toplantıda fındık üreticileri dertlerini anlatırken 'Bunları ben biliyorum da neden Dünya gazetesinden Ali Ekber'e anlatıyorsunuz, adam bizi yerden yere vuruyor' diye konuşuyor. Fındıkçılar beni arayıp, "Bakan seni takip ediyor' diye haber vermişti.

TEKZİP EDİLMİŞ HABERİM YOK

Tarım Bakanlarının başı dertte seninle, sen hep muhalif misin? Kafayı mı taktın Tarım Bakanlarına?

-Yok öyle değil. Ben tarımın partiler üzeri ele alınması gerektiğine inanırım, sansasyonel konulara girmem. Bugüne dek tekzip edilmiş, bu da yalan denmiş bir haberim yok. Kimse görevdeyken eleştirilmek istemiyor mesele bu, oysa ben görevimi yapıyorum. Biz Uğur Mumcu gibi araştırmacı, Abdi İpekçi gibi haberi çift kaynaktan doğrulatan bir anlayışla yetiştik. Bir de Nezih Demirkent ile temelde bilgi verme amacı taşıyan bir gazetecilik yaptık. Dolayısıyla bir gazeteciliğin özünde muhaliflik var, iki tarım o kadar yok sayılmış ve talan edilmiş bir alan ki normal şeyleri yazdığında bile muhalif gibi geliyor.

Gazetecinin görevi Bakanlığa "Bunu ne güzel yaptınız, aferin' demek değildir. Bizim işimiz üreticinin yaşadığı sorunları dile getirmek, onların sesini duyurmak. Ben oturduğu yerden yazı yazan biri değilim, fındık zamanı Karadeniz'e, buğday zamanı Çukurova'ya giderim. Türkiye'de gitmediğim çok az yer vardır. Telefonum 24 saat açıktır bazen gece 12'de çiftçinin aklına takılır, 'Hocam bizim destekleri ödemiyorlar' diye ararlar.

Son dönemde etkili yazıların yine gündem yarattı…

-Son olarak örneğin tarımda milli birlik başlığıyla bir Semerad Holding projesi vardı. Semerad Holding diye bir holding kurulacak, her şey ona bağlanacaktı. Cumhurbaşkanına sunum yapılmadan önce ben yayınlayınca sunum iptal edildi ve Türkiye o garabetten kurtulmuş oldu. Bu dönemde bana en çok kızanlar bile 'Sizin bu yaptığınız büyük bir vatanseverlik oldu, Türkiye tarımına bundan daha büyük bir hizmet olamazdı' dediler. Tarımı gerçekten darmadağın edecek bir modeldi, bir holding kurulacaktı o holdingin ortakları arasında çok uluslu şirketler yer alacaktı. Bu yapıyı engelleyen bir gazetecilik yapmak muhaliflik ise evet muhaliflik yaptım diyebilirim.

Sen de bir çiftçi çocuğuymuşsun...

-Evet, ben bir köylü çocuğuyum. Ailem Tunceli'de babam çiftçi, eski adıyla rençberlik yapardı. Hem kendi toprağını, hem başkalarının toprağını kiralayıp işlerdi. Ben de çocukluğumdan başlayarak üniversite üçüncü sınıfa kadar tarımla uğraştım. Ailemle birlikte pamuk da ektik, tütün de ektik. Babama yardım ettim, tarlada çalıştım, ki bizim dönemde traktör yoktu tarım tamamen ilkel yöntemlerle karasabanla yapılırdı. Karasaban, düven bile sürdüm, buğday başaklarından saman yaptım. Ama köydeyken benim için bu çocuk okusa iyi olur, tarla işlerini pek kıvıramıyor diye konuşurlardı.ÜRETMEMİZİ İSTEMİYORLAR

Saman ithal eden Türkiye diye yaptığın haberlerini biliyoruz. Şimdi Moldova'dan mısır ithaline kadar gelmiş konu... Tarımda ithalat bir çözüm mü?

-Zaten kitabın adı da "Üretme, Tüket", bazı çiftçi arkadaşlar ismindeki ironiyi tam anlamayıp, sen de üretme diyorsan biz bitmişiz diye. Son birkaç yıldır çiftçiden en çok duyduğum cümle, 'Bizim üretmemizi istemiyorlar'. Benim üretmemi istemiyor, ithal ederiz diye düşünüyorlar diyorlar. Kitabın adı da oradan çıktı, işin içinde siyaset ve rant var. Tarım kıskaç altında çünkü. Türkiye üretemiyor, ben önceleri tarım önemsenmiyor diye düşünüyordum. Şimdi bu kitabı da hazırlarken daha iyi anladım ki, bunun bilinçli olarak yapılıyor.

2000 yılında Dünya Bankası'nın Türkiye'ye uygulatmaya çalıştığı bir tarımda reform projesi vardı. Ekim yapmayan çiftçiye doğrudan gelir desteği sağlanması konusu. Arazi tapusuna destek, yani üretmediğin için destek veriliyordu. Şu anda da Bakanlar tamamen gıda enflasyonuna odaklanmış durumda, aman enflasyon yükselmesin deniyor ama üretime bakılmıyor. Domatesi üretirken bir üretim maliyeti var, üreticide ucuz tüketicide pahalı bir sistem oluştu. Çünkü üretim boyutu hep göz ardı ediliyor, biz patatesi hep bir liraya almak istiyoruz ama mazot, elektrik inanılmaz artıyor. Artık çiftçi de üretmiyor, onlar da tüketici oldu. Köyde köy yumurtası yerine bakkalda, markette ambalajlı yumurta satılıyor.

Bu tuzak gibi bir şey, ithal hayvan aldığın zaman onun yemini, ilacını, aşısını da dışarıdan alman gerekiyor. Buğday alıyorsun, ilacını alıyorsun bu büyük bir tuzak ve Türkiye bu tuzağa her gün daha çok düşüyor. Örneğin Hollanda bize tohum satıyor, biz ona domates satıyoruz. Ama aslında adam teknoloji ihraç ediyor, bir avuç tohum parasıyla bizim kaç tır domatesimizi satın alıyor. Dünyada artık çok uluslu şirketlerde tohum firmaları aynı zamanda zirai araç firmaları, aynı zamanda kimyasal üreten firmalar. Amerika, Hollanda, Fransa bu konuda önde gelen ülkeler.

TARIM BAĞIMSIZLIK DEMEKTİR

Rusya'dan neden buğday ithal ediyoruz?

-1990'larda Rusya, Kazakistan, Ukrayna'nın üçü de buğday ithal eden ülkeydiler. Şu anda bunlar dünyanın en büyük buğday ihracatçısı oldular. 2015'te Rusya ile uçak düşürme krizimizden sonra Rusya kendi domatesinin yüzde 42'sini üretir duruma geldi. Buğdaya da ağırlık verdiler. Rusya’nın son beş yılda kendi üretim stratejisini belirleyip üretimini bu kadar artırmasının nedeni Avrupa, Amerika, Kanada gibi ülkelerin Rusya'ya gıda ambargosu uygulaması. Şu dönemde tarımda kendi kendine yeterlilik bağımsızlık demektir. Yeri geldiğinde bir ambargo ile karşılaşılırsa kendi paranla bile pirinç, buğday alamayacağını bilmeliyiz. Türkiye gibi yüksek potansiyeli olan bir ülkenin bu kadar ithal mala girmesi doğru değil.

EN ÖNEMLİ SİLAH

Tarım çok stratejik bir alan, neredeyse silah gibi bir şey...

-Tabii ki, silahtan daha öte. Neden çünkü artık bugün savaşlar, yaptırımlar ambargolar hep gıda ve tarım üzerinden yapılıyor. En son Amerika ve Çin karşı karşıya geldi, baktık hep tarım ürünleri öne çıktı. Şu anda İran'a ambargo uygulanıyor, gıda ambargosu var.

Stratejik bakış açımız mı eksik?

-Bir kere tarım önemsenmiyor, hep ekonominin üzerinde yük olarak görülüyor. Bu 1980'lerde 24 Ocak kararlarında Özal ile başladı. tarımda kalkınmış ülke yok, biz sanayide ve hizmet sektöründe kalkınacağız diye tarım yok sayıldı. Özelleştirmelerde en son tarım kitleri özelleştirildi ya da hiç özelleştirilmedi. Biz özelleştirmeye tarım kitleriyle başladık, yem sanayi, süt endüstrisi kurumu, et balık, gübre sektörü. Tarımı ayakta tutan kolonları çöktü. Sonrasında Demirel döneminde de tarıma biz patates mi üreteceğiz, otomobil mi diye bakıldı. Sanki ikisi birbirine engelmiş gibi.

KEŞKE AVRUPA'NIN BAHÇIVANI OLSAK

İzmir’de yerelde kalkınma konusunda bir İzmir Modeli yaratıldı. Hatta Aziz Kocaoğlu döneminde başlayan kooperatif çalışmalarını hükümet de alıp modelledi...

-Tarım satış kooperatifleri ve tarım kredi kooperatifleri yasası Atatürk döneminde çıktı, hatta Atatürk bizzat kendisi kendi parasıyla arazi alıp çiftlik kurdu. Mersin'de kurulan tekir çiftliğinin bir numaralı kurucu ortağı. Marshall yardımlarından sonra Türkiye'ye Avrupa'nın gıdasını üretme rolü verildi. Biz Avrupa'nın bahçıvanı mı, çobanı mı olacağız diye eleştirilmişti o zaman. Şimdi ben bugün keşke Avrupa'nın bahçıvanı, çobanı olabilsek diyorum. Çünkü dünya öyle bir noktaya geliniyor ki, tarıma hükmeden dünyada söz sahibi olacak. Artık bütün ülkeler buna göre davranıyor, bizde ise tarımsal kalınma planı hiçbir zaman sağlıklı yapılamadı.  

NEDEN İZMİR MODELİ?

İzmir Modeli neden önemli?

-Araziler genelde çok küçük olduğu için verimli tarım yapmak kolay olmuyor. İzmir Modeli örneğinde bu yapıldı, eğer arazileri birleştiremiyorsan insanları birleştirerek yeni bir anlayışla bir kooperatif modeli çıktı. İzmir Modeli'nde çiftçiye doğrudan para verilmiyor ama kooperatiften ürün alarak dolaylı olarak çiftçinin ürüne destek oluyorsun. Üretimin yolunu açılıyor, çiftçiye ürününü alarak en büyük desteği veriyorsun. Çiftçi de kooperatifle ürününü daha iyi fiyata satıyor, şimdi girdiler olabildiğince pahalı ürünü de istediği fiyata satamayınca zarar ediyor ve üretimden çekiliyor. Üretimden çekilince fiyatlar yükselince hükümette ithal edelim fiyat düşsün diyor. Üretici bu sefer daha da az üretiyor ve bu ithalat sarmalı devam ediyor.

Üretici kazanamayınca bu kez topraktan gün be gün uzaklaşıyor...

-Bir otelde garson olarak çalışmayı, kendi tarlasında üretim yapmaya tercih ediyor. Neden çünkü sonunda ben emekli olacağım, düzenli gelirim olacak diyor. Köyde şehre gidene, hele bir şirkette iş bulana kendini kurtardı diye bakılıyor. İnsanlar üretimden koparak, topraktan uzaklaşıyor böylelikle. Buğday üreten adam para kazanamayınca, gelen müteahhide karşı koyamıyor hayatında görmediğin paraya hayır diyemiyor. İzmir'de Aziz Başkan gibi biri gelir, tarıma destek veren, tarımı seven bir belediye başkanı olur kooperatif üzerinden bir model yaratırsa üretici nefes alır. Başka bir zaman tarıma değer vermeyen, önemsemeyen bir başkan gelip burada çok güzel site olur derse başka bir şey olur.

PARA DAĞITMAK ÇÖZÜM DEĞİL

Tarımda yapılan en büyük hata nedir?

-Türkiye'de tarıma destekleme çok kötü yapılıyor. Biz destekleme yapmıyoruz, para dağıtıyoruz. Hükümetlere baktığınızda, "'Biz çiftçiye şu kadar para verdik' derler. Tamam verdin de ne oldu? Üretim mi arttı, verimlilik mi arttı? Bir hedefin olması lazım, 2020 bütçesinde tarıma 22 milyar lira destek verilecek bu çok büyük bir para. Yanlış olan şey şu, biz aslında para dağıtıyoruz. Üretim yapıp yapmamasına, verimli olup olmamasına bakmıyoruz. o parayı tarımda mı kullanıyor bilmiyorsun. Bu boşa giden bir para oluyor, benim şu kadar ihtiyacım var diyecek o kadar üretim yapılacak. Havza üretimi yapılacak ama Bakan değiştikçe her proje rafa kalkıyor her şey sil baştan başlıyor. Gelen Bakan tam tarımı öğreniyor, haydi görevden alınıyor.

TOHUMA SAHİP ÇIKMALIYIZ

Yerli tohum, Ata tohumu üretilmeye, koruma altına alınmaya başladı. Tohumun önemini sorsam…

-Son dönemde Ata tohumu diye çok konuşuyoruz, Emine Erdoğan’ın başlattığı bir proje var ben onu çok önemsiyorum. Türkiye’nin kaybolan tohumlarını, çeşitlerini tekrar ortaya çıkarmak çok önemli bir adım, Tarım Bakanlığı’nın daha çok sahiplenmesi lazım o işi. İyi tarım olarak üretilen o tohumlardan üretilen ürünler daha geniş bir yelpazede satılması lazım. Türkiye’nin biyo çeşitliliğinin korunması lazım, Avrupa’nın toplam ürün çeşitliliğinin yarısı tek başına Türkiye’de var. 2019 da 10 milyon ton buğday ithal ettik ama buğdayın gen merkezinin Türkiye olduğunu gördük, Göbeklitepe’de ortaya çıktı.

Dünyada tek çeşitliliğe gidiyor, elimizdeki tohum çeşitliliği çok kıymetli ve korumamız lazım. Tohumculuğa sahip çıkmamız lazım, gelecekte en büyük sorunlar gıda ve su üzerinden yaşanacak. Yanı başımızda Suriye’de olanlar, Irak öyle, İran şimdi ambargoda. İran ile kapıları kapattık mesela ama bize İran’dan karpuz geliyor, soğan, üzüm geliyordu. Bu sefer üretimin yoksa içeride fiyatlar artar. Biz 10 milyon ton buğdayın yüzde 85’ini Rusya’dan ithal ettik. Biz hep doğalgazda Rusya’ya bağımlıyız diyoruz ama aslı buğdayda bağımlıyız, bu daha tehlikeli.

Olası bir ambargoya hazırlıklı mıyız?

-Yarın bize bir ambargo uygulansa kendimiz üretemezsek ne olacak? Tohumu kaybedersek, üretim gücümüzü kaybedersek ne olur? Aç kalırsın, bağımsızlığını yitirirsin, asıl tehlikede orada. Hala tarımı hala önemsemeyenler, küçümseyenler var. Bazı bürokratlar var, uluslararası şirketlerde çalışan beyaz yakalar, liberaller var mesela şöyle örnek veriyorlar; ‘Adam iPhone üretmiş, sen on kamyon patates satsan bir tane iPhone telefon etmiyor’ diyor. Doğru ama sen oturup iPhone yiyebilir misin? Sen de iPhone’u yiyemiyorsun, öyle de bir gerçek var. 

 
Aşk var da, sen orada değilsin
 
Cesaret bulan kompleksler
YORUMLAR
Toplam 2 yorum var, 2 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
şeraFettin ZEYREK 24 Mart 2020 Salı 14:02

dikili köylerinde 25 çeşit bayır armutu , on dolayında yemiş veya incir, birkaç çeşit payam veya badem, bir çeşit geyik elması var. soyları tükeniyor. bakanlığa yazdım, bazı fidancılara aşı gönderdim, ancak sonuç alamıyoruz. birilerinin bunlarla ilgilenmesi gerekir. YERLİ FİDANCILAR LÜTFEN İLGİLENİN...

Yorumu oyla      2      3  
Okuyucu 2 Mart 2020 Pazartesi 11:28

Sn Ali Ekber kooperatiflerden ve çk üzümden bahsediyor. Alsancak stadyumu karşısında Tariş'in yıkılan binalarını gidip görsün. Yıkılan esasen binalar değildir,kooperatiftir Örneğin Tariş Üzüm TSKBirliğinin bilgisiz ve beceriksiz eller nedeniyle-kooperatifi babasının çiftliği gibi hep aynı insanların yönetmesinden dolayı ihracat yapamayacak duruma düşmesi ve yıkılmasıdır. Sonuç, kooperatifleşme ağaların sömürüsü haline gelmemelidir.

Yorumu oyla      2      3  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Aşk var da, sen orada değilsin
Hanzade Ünuz yazar Gülşah Elikbank ile hayat, romanlar, aşk ve İzmir üzerine konuştu.
Artık her yol Bergama'ya çıkıyor
Bergama Belediye Başkanı Hakan Koştu hedeflerini, Bergama'nın bugünü ve ...
Bana 'baba' derler!
Hanzade Ünuz, Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO) Başkanı Ender Yorgancılar ile konuştu.
 
Kim bu süslü kadınlar?
Hanzade Ünuz, Süslü Kadınlar Bisiklet Turu Organizatörü Sema Gür ile konuştu.
AASSM’de sezon başlıyor
Hanzade Ünuz, Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi Müdürü (AASSM) Mustafa ...
Teras’ta hayat var
Hanzade Ünuz, Teras 1885’in işletmecisi Osman Demirkaya ile konuştu.
 
Hedefsiz yaşayamam
Hanzade Ünuz, Arkas Holding Yönetim Kurulu Başkanı Lucien Arkas ile konuştu.
İzmir artık gol atmalı
Hanzade Ünuz, EGEV Başkanı Mehmet Ali Susam ile konuştu.
Ben asla pes etmem
Hanzade Ünuz, “Oceans Seven” yüzücüsü Emre Erdoğan ile konuştu.
 
Dr. Hakan Tartan
Dr. Hakan Tartan
Fenerbahçe ne istiyor?
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Yarattı... Veda ederken ağlattı!
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Memleketin birinde insan manzaraları(!)
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Tükeniş!
Nüvit TOKDEMİR
Nüvit TOKDEMİR
Kara kaplı defter!
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Nereden nereye?
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Çanakkale artık barışın merkezidir!
Kemal ARI
Kemal ARI
'Cehennem savaşı'nda ne yediler ne içtiler?
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Bölgecilik, mezhepçilik ve inşaatçılık...
Rifat ÖZER
Rifat ÖZER
Unutulmazlar...
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva