RÖPORTAJLAR
9 Ağustos 2017 Çarşamba

Hedefimiz ilk 500

Hanzade Ünuz, Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Adnan Kasman ile üniversitenin hedeflerini ve yeni yapılanmayı konuştu.

Hedefimiz ilk 500

Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Adnan Kasman.

Tam 30 yıl önce...

Dokuz Eylül Üniversitesi İşletme Fakültesi’nin kapısından öğrenci olarak girdi.

Aradan yıllar geçti, birincilikle bitirdiği üniversiteye Rektör oldu.

Olaylı bir sürecin ardından göreve gelerek, alevli bir dönemde koltuğa oturdu.

Görevde birinci yılı dolan Prof. Dr. Adnan Kasman’a, bu bir yıl nasıl geçti diye sordum.

“Bir de bana sorun...” dedi.

İdealleri olan bir bilim insanı.

Dokuz Eylül Üniversitesi’ne depar attırmak için kolları sıvamış çalışıyor.

Türkiye’de ilk 10, dünyada ilk 500’e girme hedefi var.

Araştırma üniversitesi olmak istiyor.

Günde 14 saat çalıştığı için kendisine “Full Time Rektör” diyor.

Öğrencilerle yakın diyaloğu seviyor, sık sık biraraya gelmeye çalışıyor.

İlginç bir kişilik, soyadının aksine kasmayan bir karakter.

Rahat, güleryüzlü ve iletişime açık.

Usta bir terzi olarak kendi söküğünü diktiği gibi, her gün kendi ütüsünü yapan farklı Rektör Prof. Dr. Adnan Kasman’a üniversitedeki gelişmeleri, çalkantıları ve hayatı sordum.

O da olabildiğince açık anlattı....

-12 Ağustos’ta görevde birinci yılınız doluyor. Bu bir yıl nasıl geçti?

KASMAN: Onu bir de bana sorun... Çok zor bir dönemde rektör oldum biliyorsunuz, normal bir dönem rektörü değilim. Geldiğimizde iki çok ciddi sorunla karşı karşıya kaldık. Bunlardan biri bir önceki yönetimin açtığı soruşturmalardı, Fetö bağlamında 200 kişiyi kapsayan soruşturmalar. Olağanüstü hal var, 15 Temmuz’da darbe oluyor. Ben 12 Ağustos’ta göreve atanıyorum.

-Her şey çok sıcak o günlerde, etrafta yangın var ...

KASMAN: Tabii, 15 Ağustos’ta da devir teslim var. Dolayısıyla 15 Ağustos’ta her konunun cahiliydik. Soruşturmalar nasıl yürüyor, insanlar nasıl açığa alınmış... 60 kişi açığa alınmış, 200 kişi üzerinde soruşturma var. 13 bin öğrenci de açıktaydı, üniversiteler kapanmış ve birinin garantörü de Dokuz Eylül Üniversitesi. Geldiğimizde bir öğrenme süreci yaşadık, doğrusunu nasıl yapabiliriz diye.

-Bünyenize kaç öğrenci aldınız bu süreçte?

KASMAN: İzmir’de kapanan Şifa, Gediz ve İzmir üniversitelerinden 13 bin 500 öğrenci açıkta kalmıştı. Bu öğrencilerin yerleştirilmesinde Dokuz Eylül Üniversitesi başat bir rol üstlendi. Bilgi İşlem Daire Başkanlığı bir program yazdı, mağduriyet düzeyini minimuma indirgeyecek şekilde çalıştık. Bu sırada gece iki saat uyudum. İlk üç ayım ikibuçuk üç saat uyku ile geçti.

BÜROKRASİYİ DÖNÜŞTÜRMEK ZOR

-Sonra nasıl toparlandı işler?

KASMAN: Üniversitenin kendi bürokrasisi de işliyor, sorunlar ihtiyaçlar var aynı zamanda. Yeni gelmişsin bürokratik, idari yapıyı bilmiyorsun. İlk ay herkesten brifing aldık, ne yapıyorlar diye. Biz üniversiteyi bu noktaya getirmek istiyoruz diye hedeflerimizi, vizyonumuzu açıkladık. Sizin know how ve deneyimlerinizden yararlanmak istiyoruz dedik. Yerleşik bürokratik kültürü dönüştürmek zor, onu kendi hedeflerinize göre uyumlandıracaksınız. Kolay bir süreç değil ama şimdi çok uyumlu çalışılan bir yapıya ulaştık.

-Dokuz Eylül Üniversitesi’nin hedefleri neler?

KASMAN: Dokuz Eylül Üniversitesi akademik olarak bir araştırma üniversitesi olmak istiyor. YÖK’e 70 başvuru var, 70 devlet üniversitesi araştırma üniversitesi olmak istiyor. Biz ilk 25’teyiz, ilk 10’a girebilmek için bir öz değerlendirme yaptık. İstatistiklerimizi oluşturduk.

-Araştırma üniversitesi olmanın artısı nedir sizin için?

KASMAN: YÖK artık araştırma üniversiteleriyle sadece eğitim veren üniversiteleri ayrıştırmak istiyor. Bazı üniversiteleri araştırma, ar-ge üzerine yoğunlaştırmak istiyor. O üniversitelere de muhtemelen dünyadaki ilk 500 üniversite arasına sokacak altyapıyı oluşturmak istiyor. Biz de buna adayız, ciddi bir adayız. Ciddi bir araştırma altyapımız var, insan kaynağımız var.

-Bu konuda bir yarış var o halde?

KASMAN: Evet üniversiteler arasında bir yarış var. ODTÜ, Boğaziçi, İTÜ, Bilkent bunlar yerleşik araştırma üniversiteleridir zaten, Ege de öyle. Ama araştırma üniversitelerini motive edecek, harekete geçirecek güçlü bir mekanizmaya üst yönetime ihtiyaç var. Ben araştırma yönü güçlü bir akademisyenim. Sürekli araştırma yapan, poje alan, proje yöneten biriyim. Çok yayın yapmış bir akademisyenim dolayısıyla araştırmanın ne olduğunu biliyorum. Üniversiteyi de böyle yönlendirmek çok önemli, düşünsenize örneğin şu anda Türkiye’de patent üretimi çok kısıtlı.

-Sadece diploma veren değil bilgi üreten bir üniversite olmak için mi?

KASMAN: Hem iyi eğitim veren, hem iyi araştırma yapan bir üniversite olmak istiyoruz. Düşünen, üreten, sanayi ile ilişki kuran, devletle ilişki kuran, şehrin tüm kanallarını kullanabilen özellikle sanayi ile işbirliği yapan hatta onların ar-ge ihtiyaçlarını gideren bir yapıya dönüştürmek istiyoruz.

BİLİMSEL YAYINLARDA EKSİĞİZ

-Bu yarış başladı mı, araştırma üniversitesi statüsü ile ne gibi imkanlarınız olacak?

KASMAN: Başladı ve biz çok ciddi bir adayız. Gelecek ay içinde belli olur diye bekliyoruz. Araştırma üniversitesi olduğunuz zaman kadro ihtiyacınız çok daha hızlı yerine gelecek, bir de araştırma anlamında finans olanaklarınız artacak. Daha fazla araştırma desteği alacağız. Belki öğrenci sayımız azalacak, çünkü şimdi hoca ne yapıyor? Araştırmaya daha az zaman ayırıyor, o takdirde daha çok araştırma yapacak.

-Yılda kaç bilimsel yayın yapılıyor Dokuz Eylül’de?

KASMAN: Yardımcı doçent, doçent ve profesör olarak 1.700 hocamız var. Bir o kadar da asistan, okutman, öğretim görevlisi var. 3 bin 400 öğretim elemanından bahsediyoruz. Adam başı yılda bir tane uluslararası yayınımız olsa 1.700 yayınımız olması lazım değil mi? Biz bin adet üretemiyoruz. Motivasyon sıkıntısı olabilir, araştırma desteği sıkıntısı olabilir, dış konferanslara gitme konusunda destek sıkıntısı olabilir. Bunlara da dikkat edeceğiz. En önemlisi de çalışma barışının sağlanması. Ben doçentlik ve profesörlük kadrolarını otomatiğe bağladım. İki dudak arasında değil artık. Eskiden istek zinciri vardı biz o süreci kaldırdık, kriterlerimizi sağlanmışsa bölümden dekanlıktan talep gelmeden kadrosunu istiyoruz o arkadaşın. Sadece yardımcı doçentlik ve araştırma görevlisi kadroso ana bilimdalı, bölüm başkanı ve dekanla ilgili ona karışmıyorum.

-DEÜ öğrenci sayısı en çok olan üniversite mi gerçekten?

KASMAN: Mezunlarımızdan sonra net rakam 71 bin öğrenci seviyesinde şu anda. 10 bine yakın da yeni öğrenci gelebilir bu dönem. 80 bin öğrenci olacağız, bu çok ideal bir sayı değil. Bizim aslında 40 bin öğrenci civarında olmamız gerektiğini düşünüyorum.

TÜRKİYE’DE HEDEF İLK 10

-DEÜ Türkiye sıralamasında gerilemiş, sizin de hak ettiği yerde değil diye bir açıklamanız var...

KASMAN: Evet değil, akademik sıralamalarda 19, 32, 26. sıralara gerilemişiz. Bu kadar geniş insan kaynağı olan bir yapıda bizim 19’larda, 32’lerde olmamız sağlıklı değil.

-Hedefiniz nedir?

KASMAN: Hedef ilk 10’da olmak. Biz sonraki aşamada ise hedefimiz ilk 5. Bunu yaparken de gelecek 8 yıl içinde dünya sıralamasında ilk 500 içine girmek istiyoruz. Şu anda ilk bin içine girip, çıkıyoruz.

KADERİM KADINLAR

-Yakın çalışma ekibinizde çok sayıda kadın yönetici var, kadınlarla daha mı rahat çalışıyorsunuz?

KASMAN: Genel sekreterim, hukuk müşavirim, hukuk danışmanım, basın koordinatörüm kadın. Bu bir kader benim için... (gülüyor). İki kızım var, dört kız kardeşim, altı teyzem var. Benim eko sistemim hep kadınlarla oluştu. İngilizce işletme fakültesinde de yaklaşık 10 yıl boyunca tek erkektim, 10 kadın akademisyen vardı. Sonra iki erkek arkadaş aldık, çeşitliliği artırdık.

-Kadınlarla çalışmak size ne öğretti?

KASMAN: Kadınlar ne diyorsa evet diyeceksin (gülüyor). Onlarla savaşmayacaksın, hayır demeyeceksin. Boşu boşuna enerji harcarsın. Gün sonunda kadınlar kazanıyor... (gülüyor) Şaka bir tarafa kadınların olduğu ortamda sadece iş konuşursun başka bir şey konuşulmaz. Bu da senin işe yoğunlaşmanı sağlıyor. Daha önemlisi çok titizler, detaycılar. Senin yanlış yapmanı önlüyorlar. Birlikte çalıştığımız arkadaşlar çok ciddi akademisyenler, rektör yardımcımız Hale hoca ciddi bir çocuk doktoru aynı zamanda hematolog. Ayşe hoca da alanında çok iyi bir akademisyen ve çok deneyimli bir insan, uzun yıllar yöneticilik yapmış. Akil insanlar diyebiliriz kendilerine.

-Danışır mısınız rektör yardımcılarınıza?

KASMAN: Ben patronluğu seven bir insan değilim. Liderlik de danışmak ile ilgilidir, bir konuyu danışır istişare edersin. Türkiye’de genelde management yapılır, biz ise good governance- iyi yönetişim yapmayı önemsiyoruz. Yani management ile ilişkiyi iletişimi bir araya getiren yöntemi tercih ediyoruz.

SORUMLULUK REKTÖRDE

-Gündemde görevden alma, istifa etme konuları da var. Genel sekreter ve rektör yardımcınızla yaşanan sorun aslında nedir diye soralım? Ne oldu da bu sıkıntılı süreç yaşandı?

KASMAN: Şimdi şöyle anlatayım... Rektörlük düzeyindeki yöneticiler istediği kişiyle çalışmalı çünkü yönetimde bir ahenk ve senkron olması gerekir. Üç rektör yardımcısı arasında ciddi bir iletişim ve uyum olması gerekir. Herkes farklı telden çalarsa üniversiteyi yönetemezsin. Daire Başkanı’nı atarsın, bu 657’ye tabi tanımlı bir kadrodur. Rektör yardımcıları ise asli görevlerine ek olarak rektöre yardım etmek amacıyla görevlendirilmişlerdir, atanmış kişiler değildir. Günün sonunda ben rektörlük görevimi bıraktığımda rektör yardımcıları da görevi bırakacak, hepimiz yurdumuza döneceğiz.

Dolayısıyla şimdi her bir rektör yardımcısının ilgi alanları var, o işler o arkadaşın patronajında yürüyor. Ben o arkadaşlardan gün sonunda rapor alırım, sonuçta ortak akıl ile bir karar alacağız, bir senkron gerekiyor. Bu arkadaşlardan bir tanesi bağımsız, tek başına ya da rektör gibi davranırsa bu kaotik bir ortam yaratır. Rektörün iradesine ortak olmuş olursun. Sorumluluk kimde? Rektörde. Başarısız bir dönem geçirdiğiniz takdirde “Rektör yardımcılarım çok daha iyi çalışsaydı...” deme şansınız yok. Yasa sana rektör yardımcılarını değiştirme hakkı veriyor.

-Sizin asıl vurguladığınız karar alma noktası galiba...

KASMAN: İradeye ortak oluyor ve hesap vermiyor, bilgilendirme yapmıyor.

YA YOLCULUK YAP, YA KOLTUK VER

-Arkadaşlık ile iş karışıp, yürümedi mi?

KASMAN: Biraz öyle oldu. Biz Esra Hanım ile çok yakın arkadaş değildik, aynı bölümde de değiliz. Girişimcilik merkezi kurmuştuk orada birlikte çalışmıştık. Tanıdığım, dürüstlüğüne güvendiğim bir insandı. Öğrenciyle iletişimi güçlü iyi bir akademisyen olduğunu biliyorum. Benim de öğrencimle aram çok iyidir ve öğrenciyle enerjisi tutan, öğrenciyi odağa koyan akademisyeni değerli bulurum, saygı gösteririm. Ama ne denir, insanları tanımak için ya yolculuk yapacaksın ya da koltuk vereceksin. Hoca tek başına kararlar almaya başladı, nobran tavırlar sergiledi.

-Bu tavır işe mi yansıdı yoksa sizi egosal olarak rahatsız mı etti?

KASMAN: Ben yapısal olarak çok alçakgönüllü bir insanım, olmaya çalışmıyorum yapım böyle. Makam koltuğuna bile çok zor otururum, hizmetliden profesöre kadar herkese aynı davranırım. Kapım her zaman açıktır. İlgili arkadaş ile ilgili bu konuda senkron bozukluğu yaşadık, aynı dilden konuşamadık. Beni yansıtmayan tavırlar sergilendi.

-Sizin tavrınız nedir?

KASMAN: Benim tavrım dinleyeceksin, öğreneceksin, yargılamayacaksın, empati kuracaksın ve olabildiğince alçakgönüllü olacaksın. Bizim aramızda güven sorunu oluştu, ben de kendisinden istifasını istedim. Durum bundan ibarettir. Şu anda artık sistem oturdu, olağanüstü bir durum çıkmadığı takdirde bu şekilde devam ederiz.

CEKETİ ÇIKAR...

-Genel sekreteriniz ile de yollarınız ayrılmış...

KASMAN: Açığa alınan genel sekreter Ahmet Cevdet Oral ile başından beri sıkıntı yaşadık. Sen 3 bin 100 kişinin ita amirisin ötesi var mı? Yakamıza rozet takıyoruz, Dokuz Eylül Üniversitesi’nin kimliğini taşıman lazım senin, bunun bir ağırlığı var. Bu ceketi çıkarınca her ne istiyorsan yap ama genel sekreter olarak bu kimlikle bunu yapamazsın. Onun yapmadığı genel sekreterliği ben yapıyordum. İdari olarak eksikleri çoktu. Genel sekreterlik makamının gereklerini yerine getiremedi. İdari personel ve öğrencilerle iletişiminde ciddi sorunlar oluştu. Temsil görevi rektöründür, ben siyasetçi değilim, siyasetin içinde değilim ben akademisyenim. Ama siyasetle ilişki kuran birisiyim, bu CHP olabilir, AK Parti olabilir.

-Siyasetle ilişki kurma sebebiniz?

KASMAN: Bakın yerelde biz kiminle ilişki halindeyiz? Büyükşehir Belediyesi, ilçe belediyeler. Mesela benim Buca Belediye Başkanı ile iyi bir iletişim içinde olmam gerekir. Balçova Belediyesi ile iyi diyaloglarımın olması lazım. Günün sonunda iki tarafın da birbirine ihtiyacı var çünkü. Dokuz Eylül’ün çok ciddi kaynağa ihtiyacı var, hükümetle iyi diyalog kurmam lazım. Ben Dokuz Eylül Üniversitesi’nin yolu yapılması için kimle görüşeceksem görüşürüm, üniversitenin yararına kim varsa onunla görüşürüm. Dokuz Eylül Üniversitesi siyasetle her zaman içiçe olmuş, ben siyasetin dışına almak istiyorum. Ben siyaset bilmem, siyasetçi değilim. Ben üniversitemiz bilim üretsin istiyorum, İzmir’le bütünleşsin, öğrenciyle, sanayiyle bütünleşsin istiyorum.

PANTALON DA DİKERİM, CEKET DE...

-Hocam siz nasıl bir öğrenciydiniz?

KASMAN: İlkokulda çok haylaz bir öğrenciydim annem babam benden çok çekti. Babam bir ara benim için endişelenmişti.

-Ne iş yapıyordu babanız?

KASMAN: Babam terziydi, hem de manifaturacılık yapardı.

-Sizin de var mıdır öyle yetenekleriniz?

KASMAN: Evet beni de terzi olarak yetiştirdi. Dükkandan kaçardım o da beni hep dükkana götürmek isterdi. 11 kişi çalışırdı yanında, büyük bir yerdi. Bana harçlık vermezdi, çalışanlarla birlikte haftalık verirdi. Dükkanı işçilerden önce açıp, onlardan sonra kapatmazsan bereket olmaz derdi. Bende öyle bir iş ahlakı gelişmiştir. Çalışkanımdır. O prensibi şimdi ben de uyguluyorum. Günde 14 saat çalışıyorum şu anda. En geç çıkan kişiyim, haftasonları da çalışıyorum. Full time rektörlük yapıyorum.

-Yani teğel mi bilirsiniz, dikiş mi? Beceriniz nedir terzilikte?

KASMAN: Ben pantalon da dikerim, ceket de. Çok rahat pantalon dikerim şu anda. Yani rektörlüğü bıraksam ya da işsiz kalsam çok rahat terzilik yapabilirim (gülüyor). Hayatı öğrendim ben babamın yanında.

-Neden iktisat okudunuz?

KASMAN: Göztepe’de oturuyorduk, bir komşumuz vardı jilet fabrikasında yönetici. İktisat okumamı tavsiye etti, baktım mali müfettiş olunabiliyor. Matematikle de aram çok iyidi. Yazdım ve kazandım. Kendime iyi bir hayat kurabilirim diye düşündüm, muhasebeye çok yatkındım. 90 aldığımı bile hatırlamam muhasebeden hep 100 alıyordum. Çok kolay bölüm birincisi oldum ben, derslere de hep müdahale ederdim. Muzaffer Demirci diye bir hocamız vardı, İzmir Demir Çelik’in Genel Müdürlüğü’nü yapmış Amerika’da eğitim almış, çok yüksek profilli bir adamdı. Bana örnek oldu, Amerika’ya burslu olarak gittim. Eşim Saadet de benim arkamdan geldi Amerika’ya burs kazanarak.

SAADET HANIM’IN NOTLARIYLA BİRİNCİ OLDUM

-Siz birinci, eşiniz Saadet Hanım da ikincilikle bitirmiş iktisat bölümünü doğru mu?

KASMAN: Evet doğru ama aslında o birinci olabilirdi, aramızdaki puan farkı çok az. Ben onun notlarından çok yararlandım. İnanılmaz iyi not tutardı, onun notlarını alır bir gece çalışırdım. Eşimin tuttuğu ders notlarıyla birinci oldum. Ama içimden hep onun birinci olduğunu düşünüyorum. O hak ediyordu.

-Siz daha mı hırslısınız eşinize göre?

KASMAN: Hırslı değil azimliyim. Ben hayatımda hiç hırslı olmadım. Ne bir para hırsı, ne de makam hırsım olmadı hayatımda. Sadece azimli ve çalışkanım, öyle evrildim belki de babamdan kaynaklı olarak. İş odaklı, iş ahlakı gelişkin bir insanım.

-Sizin evde iki hoca var, peki kimin sözü geçiyor?

KASMAN: Sorulur mu? Kadınlar ne diyorsa evet diyeceksin dedim ya daha önce..”Mr. Yes Man” diye bir film vardı. Her şeye evet diyor başı derde giriyordu.

-Urfa’da doğup büyüdünüz. İzmir’e ilk geldiğinizde ne hissettiniz?

KASMAN: İlk defa gelmiyordum ki, sık sık İzmir’e gelirdik akrabalarımız buradaydı. Urfa Siverekli’yiz biz, liseden sonra ayrıldım okumak için. Ailecek İzmir’e taşındık ama Siverek’le de bağlantılarımız kaybolmadı. Biz 350 yıl aynı evde yaşamışız Siverek’te.

-Eşinizle üniversitede mi tanıştınız?

KASMAN: Tabii, 1987 yılında ilk dönemin üçüncü ayında kızı tavladık. 1992 yılında evlendik. Okul bitti ben Amerika’ya burs kazandım. Annem seni yalnız göndermem dedi, Saadeti de biliyordu. Evlendik ve 30 yıldır birlikteyiz.

TAMAMEN SAFSATA

-Üniversiteye dönersek Dokuz Eylül de çok sayıda Kasman soyadı var diye bir eleştiri yapılıyor...

KASMAN: Kızkardeşim var mesela, Şefika Kasman makina mühendisi. Kardeşini doçent yapmış diyorlar. Bunlar tamamen safsata, Şefika Kasman makina mühendisliğinde doçenttir, yeni olmadı üç yıldır doçent. Kadrosunu benim dönemimde almadı. Çok yayın yapan bir akademisyen, kendi akranlarından iki kat fazla akademik yayını var.

-Kabul edelim ki zor bir denge hem eşiniz hem kızkardeşiniz, hem de yeğeniniz ile aynı üniversitede çalışmak...

KASMAN: Benim için de zor, onlar için daha vahim belki de. Ben olmasam belki daha hızlı ilerleyebilecekken şimdi çok daha dikkatliler.

-Bu konudaki son sorum, eşinizi kendinize danışman yaptığınız iddia ediliyor?

KASMAN: Bu safsatanın daniskası. Benim eşim dört yıldır İşletme Fakültesi İngilizce İktisat Bölüm Başkanı, halen de görevine devam ediyor. Zaten kendisinin yönetsel işi çok fazla, benim kendisini burada danışmam yapmam söz konusu olabilir mi? Evde danışabileceğim bir insanı burada göreve getirmemin anlamı var mı? Böyle saçmalık olur mu? Bir resmi danışmanım var o da Doç. Ayşegül Kökkılınç, rektörlük hukuk danışmanı.

ÖZÜR DİLEMEYİ BİLİRİM

-Bu süreçte olaylardan kaynaklı kalp kırdığınızı düşünüp rahatsız oldunuz mu?

KASMAN: Ben iç sese çok önem veririm, balık burcuyum. Duygusal, merhametli bir insanım. Ben hayatım boyunca hep verdim, hiç almadım. Hep iyilik yaptım. Geldiğim yerlere tırnaklarımla geldim ama Allah da beni çok seviyor. Hep yardım etti.

-Kalp kırdığınız hiç olmadı mı yani?

KASMAN: Kalp kırdığımda hep haklıydım ben, haksız yere hiç kalp kırmamışımdır. İstemeden farkında olmadan birisini kırmışsam özür dilemeyi çok iyi bilirim. Hata bende derim, yolumuza devam ederiz.

İÇ BARIŞ ÇOK ÖNEMLİ

-Göreve gelmeden şeffaflık sözü vermişsiniz, şeffaf olabiliyor musunuz?

KASMAN: Şimdi bütün dekanlara, enstitü müdürlerine, meslek yüksek okulu ve yüksek okul müdürlerine bir telefon açacaksınız. Adnan hocanın size kadro konusunda bir dayatması oldu mu diye soracaksınız. Hiç dayatmam yoktur, iç süreçlere hiç karışmıyorum. Çünkü ben akademiden gelmiş bir insanım, akademisyenliğin ne kadar zorlu ve iç barışın ne kadar önemli olduğunu bilen bir insanım. İç süreçlere hiç karışmıyorum. Bir örnek gösteremezler. Ayrıca finansal yapımız da çok şeffaf bir yapıya kavuşuyor. Artık bilançoları portallarda yayınlayacağız. Ben denetlenebilir, izlenebilir bir yapı oluşturmaya çalışıyorum.

-KHK ile uzaklaştırılan imzacılarla ilgili ne olacak?

KASMAN: Bu bir soruşturmanın konusu şu anda. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı bu akademisyenlerimiz hakkında soruşturma başlatmış. Biz de idari bir soruşturma açmışız, ben göreve geldiğimde başlamıştı. Soruşturma sonucu ne çıkacak şu anda bilemem, komisyonlar şu anda çalışıyor. Yorum yapamıyorum.

STANDARTLAR YÜKSELİYOR

-Üniversitenin borçlarını yapılandırdıktan sonraki son tablo nedir?

KASMAN: İşletme olarak hastanenin çok ciddi sıkıntıları vardı. Döner sermayenin yüzde 92’sini tek başına hastane gerçekleştiriyor. Yaklaşık 273 milyon lira borcu vardı biz görevi devraldığımızda. Sosyal güvenlik kurumu ve maliye ile konuştuktan sonra her ay 20 milyon lira gelirken, 27 milyon lira peşin para gelmeye başladı. Altı ay boyunca geldi bu para ve biz bu ek 42 milyon lirayı çok iyi kullandık. Bunu fırsata çevirdik, borcumuzu 192 milyon liraya çektik. Hem maliyetleri kıstık, hem hocaların motivasyonunu artırarak geliri arttırdık, ayda 19.5 milyon liradan 25. 2 milyon liraya çıkardık. Hem gelirlerimiz, hem de ürettiğimiz gelir artmaya başladı. 29 milyon harcamamız var, ürettiğimiz 25 milyon lira, zaten her ay 4 milyon içerideyiz. Her sene 48 milyon lira açık veriyorsun. Bir mali disiplin getirdik, maliyet artıp sağlık uygulama fiyatları artmayınca açık veriyorsun. Bir de işletme kötü yönetilirse onun da yüküyle dev bir borç çıkıyor. Biz hastanenin işletme yönünden zararlarını minimize etme yolunu seçtik. İşletmedeki verimliliği artırmak da çok önemli şüphesiz. Hocalar çok iyi motive oldular, gemi batarsak hepimiz batacağımızı biliyoruz.

-Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi hemen hepimizin bir sebeple yolunun düştüğü çok büyük ve önemli bir kurum. Halka dokunduğunuz vitrininiz aynı zamanda, nasıl iyileştirmeler yapıyorsunuz?

KASMAN: Şimdi göreceli olarak daha iyiyiz. Özellikle poliklinik sekreterlerinin hastayla iletişimi açısından sıkıntılar var. Hizmet içi eğitim, iletişim dersleri vereceğiz, gelişmeleri de gözleyeceğiz. Hastane çok büyük, 1260 yatağımız var ama artık çok daha temiz. Bu bir sistem işi, çok kaliteli sağlık hizmeti sunacak bir yapıya dönüşüyoruz. Geneli memnun edecek bir sağlık hizmeti üretmek istiyoruz, standarları yükseltiyoruz.

YEMEK SIRASINA GİRİYORUM

-Ben öğrencinizim diyelim ki, bu kapıdan içeri odanıza rahatça girebiliyor muyum?

KASMAN: Çok rahat, onu bırakın ben öğrencinin ayağına gidiyorum. Yemekhaneleri hiç haber vermeden geziyorum. Sıraya giriyorum, sohbet ediyoruz. Beni tanımıyorlar genelde, ilk önce birlikte yemek yiyoruz. Yemek iyi mi çıkmış konuşuyoruz. Tarihte ilk defa bir rektör öğrenci yemekhanesinde yemek yiyor, 35 yıllık Dokuz Eylül tarihinden bahsediyorum. Masa masa dolaşıyorum, sorular soruyorlar. O bisiklet olayı da öyle oldu, iftar yemeğinden çıkmıştık geldi, “Hocam bir sıkıntım var” dedi. “Bisikletimi çaldılar” dedi. Gerçekten üzüldüm, bisiklet hayatında çok önemli bir yer alıyor ki üç ay sonra gelmiş rektörle bisikletin davasını görüyor. Sonra o arkadaşımıza yeni bir bisiklet aldık.

-Öğrenciler Ekşi Sözlük’te sizin için ‘Muhteşemdir, yol gösterir, on numaradır’ demişler...

KASMAN: İşletme fakültesinin en değerli oyuncularından biri diye de yazmışlardı, çok hoşuma gitmişti.

-Güçlü yanınız nedir desem?

KASMAN: Çok çalışkanım. Kararlıyım, kimseye de eyvallahım yoktur. Ve çok sabırlıyımdır, ama parladığım zaman da gereğini yaparım. Birine bağırmışsam beni o seviyeye getirmişse onunla bir daha çalışmam.

-Zayıf yönünüz?

KASMAN: Çok merhametliyim. Bir insan hata yaptığı zaman bazıları siler, ben ikinci şans veririm. Ama üç yok. Biriyle güven sorunu yaşamışsam arkadaşlığımı sürdürürüm ama onunla artık çalışmam. Güvenimi sarsmışsa o bağı tekrar kuramıyorum.

HER SABAH ÜTÜ YAPARIM

-Sizin bir gününüz nasıl geçiyor? Bir rektör bir gün içinde neler yapar?

KASMAN: Sabah 06.00’da kalkar önce filtre kahvemi koyarım. Sonra da ütümü yaparım.

-Nasıl... Ütü derken?

KASMAN: Günlük ütümü ben kendim yaparım. Pantalonumu, gömleğimi ütülerim. Evde yardımcımız var ama ben terziyim ya çift çizgi olmasın, gömlekler düzgün olsun isterim.

-Sohbetin sonunda bombayı patlattınız hocam (kahkahalar)...

KASMAN: Evet buna kimse inanamıyor, ben ütülemelerini istemiyorum. Ben kendim yaparım ütümü, kimseyi karıştırmam.

-İyi ütülemenin püf noktası nedir peki?

KASMAN: Dikkat edeceksin, el yatkınlığın ve sabrın olacak. Ben ütümü hep kendim yaptım. Takım ceketini de çok iyi ütülerim. Bizim evde herkes kendi ütüsünü yapar, ikiz kızlarım dahil. Öyle gördükleri için alıştılar herhalde. Ütümü yaparken müziğimi açarım, “Fly me to the moon” dinlerim örneğin Frank Sinatra’dan. İyi bir müzik tüketicisiyimdir, sadece müzik konuşmaktan da çok hoşlanırım. Kızıma geçen gün söyledim, evet Batılı bir yanım var ama aşağıya indiğin zaman sıra gecesi damarını da görebilirsiniz. Anadolu insanıyım, sarılmayı severim. 15 yaşındaki kızlarıma da sorarım, size sevgimi yeterince verebiliyor muyum diye.

-Ne diyor kızlarınız?

KASMAN: Veriyorsun yeter diyorlar (kahkahalar). Sevgiyi verdiğinde, aldığımı da biliyorum. Ben insanları seviyorum.

 
Teknesiz deniz istemiyorum
 
İnadına süsleneceğiz...
YORUMLAR
Toplam 4 yorum var, 4 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
Öfff 14 Ağustos 2017 Pazartesi 23:32

Nasıl olduda fakülteye atandı şefika kasman doçent olduğu için mi

Yorumu oyla      11      5  
İrfan Altundepe 13 Ağustos 2017 Pazar 14:13

Çalışkanlığınızla dürüstlüğünüzle açık sözlülüğüzle başarıyı yakalamışsınız zaten. Çevrenizde dolaşan parazitlerden kurtulduğumuz an her şey daha güzel olacak. Size ve ekibinize başarılar dilerim.

Yorumu oyla      11      5  
yüksel gemalmaz 10 Ağustos 2017 Perşembe 08:36

ellerine sağlık hanzade çok önemli bir söyleşi olmuş..yine 12 den vurmuşsun..

Yorumu oyla      11      5  
Anne 9 Ağustos 2017 Çarşamba 22:20

Harika bir röpörtaj hiç bu kadar samimi anlatım okumamıştım Bilmediğim konuları benim anlıyacağım şekilde olması harika çokkk tebrik ederim.

Yorumu oyla      11      5  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Teknesiz deniz istemiyorum
Hanzade Ünuz Fark Yaratanlar’da İzmirli Poseidon Mühendislik ve Gemi İnşaatı ...
'İşte o kadın benim...'
Hanzade Ünuz, protokol Başkan eşi olmayı reddeden Neptün Soyer ile İzmir ...
YUJ Var, YUJİST Var...
Hanzade Ünuz, Fark Yaratanlar’da Benan Bilek ile tasarımcı Ayça Yersu’yla ...
 
İzmir harekete geçsin...
Hanzade Ünuz Fark Yaratanlar’da Biva Mimarlık’ın sahibi Vahap Yılmaz ile ...
Elimde kalemle öleceğim...
Hanzade Ünuz, Fark Yaratanlar’da duayen gazeteci Mehmet Karabel ile bugüne ...
Gül yaprağındaki su damlası
Hanzade Ünuz, Fark Yaratanlar’da Arpege Patisserie’nin işletmecisi, pasta ...
 
Ege'de SonSöz güvenli ellerde!
Hanzade Ünuz, Ege’de Sonsöz imtiyaz sahibi Fahrettin Dokak ile başarı ...
Biz hep insana dokunduk...
Hanzade Ünuz, Fark Yaratanlar’da “İzmir’in Nazan Ablası” doktor Nazan ...
Urla hayırı sever
Hanzade Ünuz, Belediye Başkanı Sibel Uyar ile Urla’yı, 28-29-30 Nisan’da ...
 
Dr. Hakan Tartan
Dr. Hakan Tartan
Fenerbahçe ne istiyor?
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Yarattı... Veda ederken ağlattı!
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Memleketin birinde insan manzaraları(!)
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Tükeniş!
Nüvit TOKDEMİR
Nüvit TOKDEMİR
Kara kaplı defter!
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Nereden nereye?
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Çanakkale artık barışın merkezidir!
Kemal ARI
Kemal ARI
'Cehennem savaşı'nda ne yediler ne içtiler?
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Bölgecilik, mezhepçilik ve inşaatçılık...
Rifat ÖZER
Rifat ÖZER
Unutulmazlar...
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva