HABERLER>POLİTİKA
8 Haziran 2020 Pazartesi - 11:33

Prof. Dr. Tosun: Erken seçim muhalefet lehine görünmüyor!

Siyaset Bilimci Prof. Dr. Tanju Tosun, koronavirüs gölgesinde dünya ve Türkiye siyaseti üzerine önemli değerlendirmelerde bulundu. Erken seçim tartışmalarına değinen Tosun, "Bugün itibarıyla gidilecek bir erken seçimin muhalefet partilerin lehine olacağını gösteren araştırma bulgusu da göremiyoruz. Ekonomik krizin ülkeyi erken seçime götürme olasılığı bulunsa da, iktidar bu krizin aşıldığını görmeden seçime sıcak bakmaz. Derinleşeceğini hissederse seçim isteyebilir" dedi.

Prof. Dr. Tosun: Erken seçim muhalefet lehine görünmüyor!

Muhittin AKBEL/EGEDESONSÖZ- İzmirli siyaset bilimci Prof. Tanju Tosun, yaptığı çalışma ve araştırmalarla adından çokça söz ettirdi. Söyledikleri, bazılarınca kabul görmese de her anekdotu üzerinde saatlerce tartışılabilecek kadar derindi. Korona ve siyasetin kol kola olduğu şu dönemde, gerek ülke gerekse dünya siyasetindeki değişimleri konuştuk kendisiyle…

Tanju hocamız, “Yeni Normal’in nasıl olacağı konusunda son derece mantıklı tahminlerde bulundu. BM, NATO, DSÖ, AB gibi kurumların geleceğe yönelik tablolarını ortaya koydu. Türkiye, koronavirüs ile mücadelede başarılı mıydı? Süreci iyi yöneten ülkeler sıralamasında Türkiye, kaçıncı sırada görünüyor? Merkezi otoritenin, korona sürecinde kapsayıcı yönetim anlayışına uygun bir yönetim gösterip göstermediğini de konuştuk.

Söz döndü dolaştı, yeni kurulan DEVA ve GELECEK Partilerine geldi. Prof. Tanju Tosun, bu iki partinin AK Parti’den ne alabileceği konusunda çok konuşulacak bir oran verdi. Erken seçim olabilir mi? Tanju hoca, matematiksel olarak mümkün olmasa da bazı etkenlerin hükümeti erken seçime zorlayabileceğini ifade etti. Peki erken seçim olursa, bugüne ait tabloda herhangi bir değişiklik olur mu?

Tüm bu soruların cevapları, işte bu röportajda…



REORGANİZE OLACAKLAR

 - Koronavirüs salgını sonrasında dünya siyasetinde nasıl bir değişiklik öngörüyorsunuz?
T.T.: Koronavirüs salgını sonrası dünya siyasetinde değişimin yönünün ne olacağına dair tartışmalar iki eksende yürüyor. Birinci eksende Post-Korona döneminde küresel siyaset dahil hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı, kurumlar, kurallar ve ilişkiler bağlamında dünya siyaseti halinin yeni bir evreye geçeceğine vurgu yapılıyor. İkinci eksende ise eskiye göre radikal bir kırılma ya da kopuştan söz edilemeyeceği, bir değişim olacaksa, bunun tedrici ve yumuşak olacağından söz edenler var. Uluslararası siyaset örneğinde düşündüğümüzde, ben de kendimi ihtiyatlı olanlar tarafında konumlandırıyorum. Bu anlamda konumuz bağlamında ‘Yeni Normal’in ‘Dünün Normali’ne kıyasla tedrici ve yumuşak geçişlerle, eskinin topyekün terk edilmeden inşa edilmesi şeklinde gerçekleşeceğini düşünüyorum. Değişim ister radikal, isterse tedrici gerçekleşsin, Uluslararası siyasetin nereye doğru evrileceğini belirleyecek olan unsurlar; salgının küresel düzeyde yol açtığı ekonomik kriz, devletlerin salgınla mücadelede izlediği yöntemlerin niteliği ve kurumsal kapasiteleridir. Olası değişikliklere değinmeden önce, Koronavirüs salgınına kadar olan dünya siyasetine dünya düzenleri perspektifinden bakmak gerekir. Uluslararası İlişkiler uzmanı Murat Yeşiltaş’ın da belirttiği gibi, son 500 yıllık dünya siyasetinde bu perspektif temelinde üç temel sütundan söz edilebilir: 1- Büyük güçler arasındaki rekabetin gidişatını belirleyen Güç dağılımı, 2-Uluslararası sistemin işleyiş kurallarını belirleyen ve biçimlendiren politik ekonomi, 3- Uluslararası sosyalleşme süreçlerini doğrudan belirleyen Uluslararası normlar. Güç dağılımı açısından bakıldığında, hem siyaset hem de ekonomi çerçevesinde salgın öncesinde olduğu gibi, salgın sonrasında da bir yanda merkezinde ABD’nin olacağı yumuşak, tek merkezli ve Çin, AB gibi çok kutuplu bir dünyanın süreceğini düşünüyorum. Böyle düşünmemde A.B.D’nin dünya ekonomisi içindeki ağırlığı ve payı etkili. A.B.D’nin dünya ekonomisindeki payı yüzde 18-19 civarında. Her ne kadar salgın A.B.D. ekonomisini özellikle istihdam, tedarik zincirleri örneğinde etkilemesine rağmen, ekonomik rezervlerinin gücü krize adapte olmayı kolaylaştırmaktadır. Nitekim yeni açıklanan istihdam verilerine göre, A.B.D. kısa sürede toparlanmaya girecek gibi görünüyor. Salgın sürecinde küreselleşme hız kesse de devam etti. Apple’a bilgisayar parçaları üreten Tayvanlı bir şirket fabrikasını A.B.D.’ye taşıdı. Çin dünya ekonomisi içinde yüzde 16-17’lik payla ikinci sırada yer almasına ve salgın sonrası üretim ve tedarik süreçlerindeki iyileşmelere rağmen, siyasi rejiminin otoriter niteliği, bunun salgınla mücadele yönteminde de kendisini göstermesi veri alındığında, A.B.D. karşısında çok kutuplu dünya siyasetinde 2.merkez olma potansiyelinin zayıf olduğunu düşünüyorum. Kaldı ki Daron Acemoğlu’nun Korona sonrası için tartıştığı dört farklı senaryodan ikincisi olan Hobbesçu devlet geleneğinden etkilenen, birey güvenliği için gözetim ve kontrole dayanan otoriter model “Çinleşmek” demokratik, çağdaş bir model değildir.

Rusya, Japonya gibi aktörlerin de çok kutupluluk içinde ikinci, üçüncü merkez olarak etkili olmalarının zor olduğunu belirtmek gerekir. Kurumsal kapasite bağlamında baktığımızda, Rusya’nın salgını yönetmedeki açıkları, Japonya’nın kendi kendine yeterlilik temelinde süreci yönetmesi, A.B’nin üye devletlere yardım konusunda proaktif hareket edememesi bu düşüncemizi pekiştirmektedir. Güncel tartışmalarda Korona sonrasında geleneksel egemenliğin yükselişiyle Ulus devletlerin güçleneceği, bir anlamda “devlete geri dönüş”ten söz ediliyor. Bundan kastedilen; güçlü devleti otoriterlikle eşdeğer görmekse, otoriter devletlerin salgın döneminde popülist politikalarla süreci iyi yönetemedikleri ortada. Brezilya konuya ilişkin yeterli bir örnektir. Fuat Keyman’ın da ifade ettiği gibi, güçlü devletten anlaşılması gereken; sorunlara çözüm üretme, bireylerin yaşam güvenliğini sağlamada kurumsal ve maddi temelde “devlet kapasitesi”nin artmasıdır ki, Almanya, Danimarka, Finlandiya gibi ülkeler bu süreçte konuya ilişkin iyi örneklerdir. Salgın döneminde Uluslararası normlar da kendisinden beklenen etkiyi gösteremedi. Bu normlar ve inşa ettiği örgütlenmeler bağlamında düşünüldüğünde, Birleşmiş Milletlerden NATO’ya, Dünya Sağlık Örgütü’nden AB’ye, kuruluş gerekçelerindeki güvenlik, dayanışma, halk sağlığı, işbirliği işlevleri konusunda ya işlevsiz kaldılar ya da etkisiz. “Yeni Normal”de bu kurumların ve normlarında tartışmaya açılıp, reorganize edileceğini düşünüyorum. İyimser olmakla birlikte, Ümit Alperen’in de ifade ettiği gibi, yenidünya düzeninin belirsizlikleri de barındırdığını dikkate almak gerekir. Popülizmin ve otoriterleşmenin lokal olarak yükselişi, etnik milliyetçiliğin yerini territoryal milliyetçiliğe bırakması, küreselleşmenin iktisadi temelde sınırlı zaafa uğraması, küresel yönetişimin zayıflığı belirsizlikleri arttırmaktadır.

TÜRKİYE, 36. SIRADA

- Türk siyaseti, koronavirüs sürecini doğru yönetti mi? Bu mücadelede de siyaset yapıldığını düşünüyor musunuz?

T.T.: Türkiye siyasetinin Koronavirüs sürecini yönetme biçimini değerlendirmek için, iki temel kriterden hareket edebiliriz: Bunlar; Kurumsal kapasite ve kapsayıcı yönetim. Kurumsal kapasite anlamında merkezi yönetimin süreç yönetimini, salgınla sağlık temelli mücadele sürecinin doğru yönetildiğini düşünüyorum. Sağlık temelli her türlü sermayenin yeterliliği bu başarının mimarlarıdır. Euronews, Türkiye’de yer alan bir habere dayanarak, Londra merkezli yapay zeka ve veri analizi şirketi Deep Knowledge Group tarafından büyük veri analizine dayanan araştırma sonuçlarına göre Türkiye ‘Karantina Etkinliği’, ‘ ‘Hükümetin Krizi Yönetme Etkinliği’, ‘İzleme ve Tespit’, ‘Acil Tedavi Kapasitesi’ gibi 4 farklı kategorideki 24 parametre dikkate alınarak yapılan incelemede küresel ölçekte en iyi yönetenler arasında 36.sıradadır. Nüfusumuzu dikkate aldığımızda, bu sıralamadaki yerimiz kötü değildir.

Kurumsal kapasiteyi ekonomi temelli düşündüğümüzde, ekonomi politikalarında son dönemdeki yanlış uygulamalar dünyanın birçok ülkesiyle karşılaştırıldığında, salgının yolaçtığı ekonomik sonuçlardan olumsuz etkilenen toplum kesimlerine yeterli ekonomik desteğin sağlanamadığını düşünüyorum.  Nitekim, The Economist dergisinin Korona sonrası ülkelerin gösterdiği ekonomik performansı  ele aldığı “Finansal Güç Endeksi”ne göre, dünyanın en büyük 19.ekonomisi olan Türkiye finansal güçte ancak 44.sırada yer alabilmiştir. Yine, iktisatçı Ceyhun Elgin ve meslektaşlarının yaptığı ülkelerin salgınla mücadelede uygulamaya koydukları ekonomik teşvik paketlerinin incelenmesi çalışmasında, Türkiye mali teşvik paketlerinin milli gelire oranı sıralamasında yüzde 3,78’lik payla 168 ülke arasında ancak 63.sırada yer almıştır. Dolayısıyla, krizden etkilenenlerin daha fazla doğrudan gelir desteğine ihtiyaçlara olduğu, krizi ancak bu şekilde daha hafif atlatabilecekleri açıktır. Sorun bu desteği sağlayacak mali kapasitenin yaratılıp yaratılmamasıyla ilgilidir. Kanımca yaratılabilir. Sosyal destek harcamaları 2002-2019 arasında 17 yılda 21 kat artarak, 21,6 milyardan 442,6 milyara çıkarılmış, fakat son dönemdeki mega projelerin finansmanı bu destek harcamalarının arttırılmasını güçleştirmektedir. Yine de kaynakları doğru şekilde kullanarak arttırılabilir. Siyasette mesele kime, neyin, ne kadar paylaştırılmak istendiğidir.

Salgınla mücadelede siyaset yapılmış mıdır sorusuna verilecek yanıtı Kapsayıcı yönetim kriteri çerçevesinde değerlendirebilirim. Bu yönetim tarzı farklı aktörlerle sorun çözme konusunda işbirliği yaparak, ortaklaşa çalışmayı öne çıkarır. Salgın sürecinde merkezi otoritenin muhalefet partileri belediyelerinin krizden etkilenenlere sosyal yardım, destek verme siyasa ve pratiklerine nasıl yanıt verdiğini dikkate aldığımızda, sürecin kapsayıcı yönetim anlayışından uzak yönetildiği açıktır.

AK PARTİ’Yİ ZORLAYAMAZLAR

- AK Parti’den ayrılan Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nun kurdukları partiler, AK Parti’nin gücünü azaltır mı?

T.T.: Sn.Ali Babacan’ın DEVA, Sn. Ahmet Davutoğlu’nun GELECEK Partilerinin kuruluş tarihleri yeni sayılır. Medyaya yansıyan kamuoyu araştırma bulguları bu 2 partiye yönelen seçmen desteğinin henüz her biri için yüzde 1,5 civarında olduğuna işaret ediyor. İktidar partisinden kopmalarla siyasi hayata dahil olan partilerin kurulduktan kısa bir süre sonra güçlü bir seçmen desteği yaratıp, içinden çıktıkları parti için bir politik-sosyolojik tehdit unsuru olabilmeleri kendi donanımları, performansları kadar, rakiplerinin durumlarıyla da ilgilidir. Bu açıdan bakıldığında, AK Parti’nin sosyolojik zemininde bir miktar aşınmalar yaşansa da, bu partiden kopan seçmenin adı geçen 2 partiye topyekün yönelmediği anlaşılıyor. Bekir Ağardır son söyleşisinde bu partilerin aldıkları 2 oydan 1’inin AK Partili seçmenden geldiğini belirtiyor. 2 partinin bugünkü toplam oylarının yüzde 3 olduğunu düşündüğümüzde, bu aşamada AK Parti’den 1,5-2 puan oy koparabildikleri anlamına gelir ki, bu oran AK Parti’nin tahtını sallamaya şimdilik yetmediği şeklinde okunabilir.

ERKEN SEÇİM YORUMU: HİÇİR ŞEY OLMASA DA BİR ŞEYLER OLABİLİR

 - Türkiye’de yaşanan ekonomik kriz, büyük boyutlara ulaştı. Yaşanan kriz, ülkeyi erken seçime götürür mü? Eğer erken seçim olursa, seçmenin tutumunda önceki seçimlerden farklı bir değişim olur mu?
T.T.: Normal koşullarda Anayasa ve Seçim Kanununun emredici hükümleri gereği genel seçime 3 yıllık bir süre var. Tabii ki bu sürenin kısalması ya Cumhurbaşkanının ya da parlamentonun seçim kararı alması ile mümkün. Anayasanın 116. maddesi seçimlerin TBMM üye tamsayısının beşte üçü çoğunluğu ile yenilenmesine karar verilebileceğini, bu durumda Meclis ve Cumhurbaşkanlığı seçiminin birlikte yapılacağını öngörür.  Cumhurbaşkanı seçimlerin yenilenmesine karar verirse TBMM Genel Seçimi ile Cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır. Yenilenmeye Meclis karar verirse, Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir. Md. 101 ise bir kimsenin en fazla 2 defa Cumhurbaşkanı seçilebileceğine hükmetmekte. Bu madde hükümleri, seçimlerin yenilenmesine Meclisin karar vermesinin daha olası olduğunu düşündürtmekte. Siyasal hayatımızda muhalefet seçimlere her zaman hazır olduğunu söyler. İktidar ise kendisi için ne zaman uygun görürse seçime o zaman gitme kararı alır. Anayasa hükümleri ve Meclis aritmetiği gereği (seçim kararı için gereken 360 sandalye sayısı AK Parti ve MHP’nin toplam milletvekili sayısının üzerinde) seçimlerin yenilenmesi kararının iktidar ve muhalefetin uzlaşmasıyla alınmasını zorunlu kılmakta. Ekonomik krizin ülkeyi erken seçime götürme olasılığı bulunsa da, iktidar bu krizin aşıldığını görmeden seçime sıcak bakmaz. Derinleşeceğini hissederse seçim isteyebilir. Bugün itibarıyla gidilecek bir erken seçimin muhalefet partilerin lehine olacağını gösteren araştırma bulgusu da göremiyoruz. İstanbul Ekonomi Araştırma’nın son araştırmasının bulgularına göre Sn. Erdoğan’a yönelik destek yüzde 50 ve üzerini bulamıyor. Metropoll Araştırmanın Mayıs 2020 Türkiye Gündemi Araştırması bulgularına göre Sn.Erdoğan’ın muhtemelen “Bayrak etrafında toplanma etkisi” nedeniyle Korona salgını döneminde % 55,8 olan görev onayı % 52’ye gerilemiş durumda.  Aynı araştırmaya göre, Şubat’ta % 18,8 olan olası bir seçimdeki tercihi için kararsız olan/seçimi protesto edeceğini söyleyen/soruyu yanıtsız bırakanların oranı Mayıs’ta  %20,2’ye yükselmiş ve bu kitlenin % 46’sı 24 Haziran’da Millet İttifakına oy vermiş. Bu tablo özellikle AK Parti açısından düşündürücü. Fakat, CHP’nin de durumu pek parlak değil. Aynı seçmen kitlesi içinde 24 Haziran’da CHP’ye oy verenler Şubat araştırmasında % 7,1 iken, Nisan ayında % 12,7’ye yükselmiş. Sonuç olarak, iktidar ve muhalefet partilerinden memnuniyetsiz seçmen artıyor gibi.  Bu koşullarda seçmenin tutumunda önceki seçimlerden farklı bir değişim olur mu sorusuna “Evet” yanıtını vermek güç olsa da, önümüzdeki süreçte seçmenlerin tutumunda “hiçbir şey olmasa da, bir şeyler olabilir” gibi bir refleks açığa çıkabilir. 

İTTİFAK YAPMAYA MECBURLAR

- Erken seçim olacağını varsayarsak, yeni ittifaklar olabilir mi? Yeni kurulan partiler, herhangi bir ittifakta yer alabilir mi?

T.T.: 1961 tarih ve 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki Kanunda 12 Eylül döneminde yapılan değişiklikle konan yüzde 10’luk Ulusal baraj ile genel seçimde partiler arasında ittifak yapmaya imkan veren hükümler, partilerin mevcut oy güçlerinde keskin değişimlerin olmaması, ayrıca Cumhurbaşkanı seçilebilmek için gereken yüzde 50+1 oy şartı devam ettiği sürece, olası bir erken seçimde partiler arası ittifaklar adeta bir zorunluluk. Çünkü, Seçim kanununda ittifak düzenlemesi İttifak yapan partiler için “kazan kazan” oyununa dönüşmüştür. İttifak olmadan parlamentoda temsilcilik elde edemeyecek partiler İttifak sayesinde parlamentoda grup kurabilecek temsilci sayısına ulaşabiliyor. Dolayısıyla yeni kurulan partilerin sınırlı oy güçleri düşünüldüğünde, herhangi bir ittifakta yer almaları kendi yararlarına. Nitekim Sn.Davutoğlu yeni yaptığı bir açıklamada ittifaklara olumlu baktığını beyan etmiştir. Yeri gelmişken, konuyla ilgi olarak  belirtmem  gereken bir diğer husus; medyada gündeme gelen seçim kanunu değişikliği ki özellikle ulusal barajın yüzde 5’lere çekilerek beşer milletvekilinin seçileceği daraltılmış seçim çevrelerine geçilmesine yönelik seçim kanununda değişiklik yapılırsa, yeni kurulan partilerin seçim çevrelerinde milletvekilliği kazanmaları imkansızdır. Meslektaşımız Nezih Onur Kuru’nun yaptığı bir hesaplamaya göre, her partinin yüzde 3-5’e çekilecek Ulusal barajlı ve 5’li daraltılmış seçim çevrelerinin her birinde milletvekili çıkarabilmesi için en az % 20 oy alması gerekiyor. Oysa ki, örneğin % 3’e indirilmiş bir ulusal barajda mevcut sistem değişmeden gidilecek bir seçimde yeni partilerin milletvekilliği kazanması olası. 35 sandalyeli İstanbul 1.bölgede % 3 oy alabilen partinin 1 milletvekili çıkarma olasılığı yüksek.

BİRLİKTE YAŞAYABİLECEK MİYİZ?

 - İzmir’i baz alırsak, bu kentten hükümetin izlediği politikalara karşı reaksiyon söz konusu. Bu reaksiyon, ülke siyasetine ne düzeyde etki eder?

T.T.: Hükümetin izlediği politikalara karşı İzmir’in ve İzmirlilerin topyekün bir reaksiyonundan ziyade, AK Parti’ye muhalefet edenlerin bir reaksiyonu söz konusu. Bu da demokratik siyasette anlaşılabilir, doğal bir tepki. Mesele; bu tepkinin taraflar arasında dışlayıcı, ötekileştirici sonuçlara yol açacak tarza doğru evrilmemesi… Bunun yolu; müzakereci siyasettir. İzmirli politik aktörlere bu anlamda düşen görev; kutuplaşmayı pekiştirici söylemlerden kaçınarak, müzakereci bir dille kapsayıcı siyaseti inşa etmekle meşgul olmalarıdır. Aksi takdirde, zaten ülke düzeyinde var olan politik kutuplaşma, İzmir ya da başka kentlerdeki reaksiyonlar birleşirse, Alain Touraine’nin “Birlikte yaşayabilecek miyiz” isimli kitabında sorduğu soruya “Evet” yanıtını vermek günden güne güçleşecektir.

- Üç milletvekilinin vekillerinin düşürülmesi olayını nasıl yorumlamak lazım?

T.T: Üç milletvekilinin vekilliklerinin düşürülmesi 1982 Anayasası ve TBMM İçtüzüğü hükümleri gereğince alınmış bir karardır. Kararın hukukiliği ve parlamenter etkinlik bir yana, çağdaş demokrasilerde parlamenter siyasette kurumlar hukukilik ve etkinlik yanında, parlamenter imaj, itibar  göstergelerine göre de değerlendirilir.   Bu açıdan bakıldığında, vekilliklerin düşürülmesiyle ilgili kararın, bireysel başvuru niteliği taşısa da, Anayasa Mahkemesi’nin vereceği karar sonrasına bırakılması doğru olurdu.

 
Asker uğurlamasında ortalığı savaş alanına çevirdiler
 
CHP’li Polat ‘IBAN’ çıkışı: Nereye harcandı?
YORUMLAR
Toplam 2 yorum var, 2 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
Çav Bella 8 Haziran 2020 Pazartesi 17:30

İktidar yardakçıları ne diyorsa tersidir bu tipleri algı için konuşturuyorlar ..

Yorumu oyla      2      3  
izmirli 8 Haziran 2020 Pazartesi 16:35

100% yanıldığınız kanaatindeyim...

Yorumu oyla      2      3  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Çarpıcı iddia: İttifak partilerine yüzde 5 barajı!
İttifak uygulamasının seçim barajını fiilen ortadan kaldırdığı yorumları ...
İttifak partilerine yüzde 5 barajı iddiası!
İttifak uygulamasının seçim barajını fiilen ortadan kaldırdığı yorumları ...
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Oktay'dan 'Bizans bayrağı' tepkisi
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, "Rum yönetimi adanın güneyinde son ...
 
Kılıçdaroğlu'ndan kurultay açıklaması!
CHP Lideri Kılıçdaroğlu ertelenen kurultayı, Ankara Eryaman'daki stadyumda ...
Sözcü Kalın'dan Libya açıklaması!
Libya'daki son gelişmeleri değerlendiren Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim ...
Bakan Soylu: Mesele çözülmüş değil
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Suriye'nin İdlib kentindeki siviller için ...
 
AK Parti cephesinden Büyükşehir'e görevlendirme tepkisi!
AK Parti İzmir Milletvekili Atilla Kaya ve AK Parti İzmir İl Başkanı Kerem ...
AK Partili Nasır: İzmir’in yapı stoğu aklıma gelince uykum kaçıyor!
Koronavirüs salgını sürecinde 5 bine yakın canımızı kaybettiğimizi ancak ...
MHP'den 'Eren Erdem' tepkisi: Soyer, Büyükşehir'i peşkeş çekiyor!
MHP İzmir İl Başkanı Veysel Şahin, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç ...
 
Nüvit TOKDEMİR
Nüvit TOKDEMİR
Papi Mehmet
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Manisa bir 'olmaz'ı nasıl 'olur' yaptı?
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Türk kimliğine husumet beslemek
Ender ALDANMAZ
Ender ALDANMAZ
İmamoğlu’nun el uzattığı Somalı köylüler
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Mahfi Eğilmez’den Yeni Ekonomi ve Çevre
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
Bugün hepimiz çocuk olalım!
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Görgüsüz açlık ve ikiyüzlü siyaset!
Fatih YAPAR
Fatih YAPAR
Gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklemek!
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
Çok başarılı bir STK örneği: EÇEV
Cumhur BULUT
Cumhur BULUT
Bizim Yahudiler neden susuyor?
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva