Mehmet İŞLER / EGEDESONSÖZ - Ege Üniversitesi’nin 60’ıncı kuruluş yılı onuruna İletişim Fakültesi tarafından düzenlenen ‘Marka Şehir İzmir Sempozyumu’ Prof. Dr. Yusuf Vardar MÖTBE Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.
Sempozyuma İzmir Valisi Mustafa Toprak, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen, Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Candeğer Yılmaz, İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Müge Elden, Bornova Belediye Başkanı Olgun Atilla, Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer ve çok sayıda akademisyen katıldı.
BİR ADIM ÖNE ÇIKMAK İSTİYORUZ
İzmir Valisi Mustafa Toprak konuşmasında markalaşmanın dünyadaki öneminin altını çizdi. Toprak, “Özgün değerlerine sahip çıkan ilimizde böyle bir sempozyum düzenlendiği için çok memnunum. Günümüz dünyasında şirketler kadar kentlerde marka şehir olmanın önemini kavradılar. Küresel rekabette yer almak için buna yöneldiler. Amaç ziyaret edilmek, itibar ve kaliteyi arttırmaktır. Güçlü ve pozitif bir marka geliştirmek bunları beraberinde getirmektedir. Markalaşma gittikçe önem kazanan bir role sahip olma noktasına gelmiştir. İzmir olarak biz de küresel rekabette bir adım öne çıkmak özgün değerlere sahip çıkarak farklılaşmak ve kendi markamızı oluşturmak istiyoruz. Bunlara örnek son zamanlardaki İzmir Kalkınma Ajansı (İZKA)’nın İzmir Kentsel Pazarlama Stratejik planıdır. İzmir’in bir cazibe haline gelmesi için İzmir’in bu yaratıcı değerlerini dünyaya daha iyi tanıtmamız ve anlatmamız gereklidir. EXPO sürecindeki tanıtımların daha da arttırılması gereklidir. Bu etkinliklerin yapılmasının süreci hızlandıracağına inanıyorum. Bunlar yapıldığında İzmir’in öne çıkacağına yürekten inanıyorum” ifadelerini kullandı.
MARKA KENT OLMAK İÇİN…
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ise marka şehir olmanın gereklerini saydığı konuşmasında, “Marka şehir olmak için ne gerekli? Önce katılımcı demokrasi gerekli, katılımcı yönetim ve yönetişim gerekli” dedi.
Kocaoğlu, “Tarih, geçmiş insanlık tarihi boyunca artımız var. Değerlerimiz var. Ören yerlerin kaynak yetiştiremiyoruz. Ne bakanlık ne biz ne ilçe belediyeleri kaynak yetiştiremiyoruz. Kazılması için restorasyonu için kaynak yetiştiremiyoruz. Çünkü o kadar derin tarihimiz var. Bunlar başka coğrafyalarda olmayan ya da ender olan değerleridir. Tarihi eserlerin projeleri çok önemli... Buradan üniversitelere sesleniyorum; kentimizin Tire’de, Birgi’de, Agora’da, Kadifekale’deki eserlerin projeleri yapıldığında bir yerden kaynak bulup kimse yapmasa bile biz bu değerleri yapıp dünyaya sunmamız gerekiyor. Akdeniz akademisi kurduk. 4 tane uluslararası çalıştay gerçekleştirdik. Bir kentin marka şehir olması için yaşanabilecek bir yer olması gerekiyor. Çevre sorunlarını yatırımla aşmış bir kent olması gerekiyor. Kalkınması, gelir düzeyinin yükselmesi gerekiyor. Çok kültürlü insanların barış içinde bu kentte yaşaması gerekiyor. Değerlerinin ortaya çıkması gerekiyor. Bu kentin kalkınması için metro raylı sistem tramvay toplu ulaşım yeni vapurlar almazsanız insanları bir yerden bir yere hızlı süratli konforlu götürmezseniz marka şehir olamazsınız. 24 saat içilebilir temiz su vermezseniz, kanalizasyon, dere ıslahı gibi yatırımları yapmazsanız marka şehir olamazsınız. Fuarlar ve kongreler merkezi olması için tek başınıza 400 milyon teşhirle beraber 450 milyon harcayıp Türkiye’nin en büyük fuar tesisini yapıp 25 Mart’ta kapılarını açmazsanız bu kenti marka şehir yapamazsınız. Turizm planları yapmazsanız, yatak kapasitesinin arttıramazsanız bir kenti marka şehir yapamazsanız… Ahmet Adnan Saygun gibi bir sanat merkezi yapmazsanız, ilk opera binasının temelini ilk 6 ayda yapmasanız bu kenti marka şehir yapamazsınız. Bir kentin marka şehir olması için birçok sektörde eksiksiz alt yapı yatırımlarının tamamlanması gerekir. İstanbul’a, Antalya’ya hızlı tren ve otobanlarla gidemezseniz, güzelim körfezini yüzülebilir hale getirmezseniz bunun için çaba göstermezseniz bu kenti marka şehir yapamazsınız” ifadelerini kullandı.
OK YAYDAN ÇIKMIŞTIR!
11 yıl önce göreve geldiğinde üstlerinde ölü toprağı olduğunu söyleyen Başkan Kocaoğlu, “Bu kent 2010 yılında dünyada en hızlı büyüyen kent oldu. 2012 yılında bu kentin belediye başkanı Aralık ayında ayın belediye başkanı seçildi. Metropol kent arasında ilk 25’e kaldı. Eğer Çabalarsanız, eğer tüm kentli ayağa kalkarsa bu kentin yapacağı daha çok şey var. Bu kent kendi gücüyle, bir dünya kenti olacak bir kenttir. Bunun için büyük adımlar atılmıştır. Bundan sonra kimse bu kentin büyümesinin, gelişmesini, şaha kalkmasını engelleyemeyecektir. Çünkü ok yaydan çıkmıştır” şeklinde konuştu.
MARKA ŞEHİR YAPMAK İÇİN GÖREVE GELMEDİM
Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen de marka şehir olmak için neler gerektiğini Eskişehir’den örnekler vererek açıkladı.
Büyükerşen, “Beni Eskişehir’i marka şehir yapmış biri olarak buraya davet ettiniz. Ama ben belki buradakileri hayal kırıklığına uğratacağım. Çünkü ben göreve gelirken Eskişehir’i marka yapmak gibi bir niyetim yoktu. Türkiye’de Eskişehir gibi bir şehir de yoktu. İşi düşenler bile bir an önce işini bitirmek isterlerdi. Bunun nedeni aslında çoktu ve ayıplamıyorduk. Kendi halkı bile ben kurtulamadım çocuklarım kurtulsun diyor. Bugün ise Eskişehirliler gurur duyuyor. Çocukları büyüdükten sonra ayrılmasın diye dua ediyorlar. Gezmeye gelenlerden duyabildiğim kadarıyla Eskişehir’den memnun ayrılıyorlar. Bizde buraya yerleşmek istiyoruz diyenler de oluyor. Turizm kenti olamaz. Güneş yok, turisti yol denizi yok, ören yeri yok ne de Mevlana gibi bir dini faktör yok. Sadece şehir merkezinin gezmek için geliyorlar. Marka yaratmak herhangi bir kalabalığın arasından bir fark yaratarak seçilmek gibi geliyor. Bir yerleşim yerinin şehir olması için belli özellikler taşıması gerekiyor. Eskişehir’i lastik tekerlekli araçlara terk etmeyecektim. En aklıma gelen fikir buydu. Şehirler otomobiller için değil insanlar içindir düşüncesindeydim. Şimdi de aynı düşüncedeyim. Benim bu düşüncem fark yarattı. Bugün çoğu belediyede araçların hızlı akışı düşünülüyor, insanlar ikici planda tutuluyor. Geniş ve uzun yaya bölgeleri trafiğe kapalıdır. Buralarda Eskişehirliler dilediğince dolaşırlar, alışveriş yaparlar. Zaten şehri kasabadan ayıran en temel özellik, farklı insanları buluşturmasıdır. Şehirlerimiz hızla gettolaşıyor. Farklı kesimler birbirlerine değmeden yakın dostluk kurmadan yaşamaya çalışıyorlar. Ortak mekanlar yetersizdir. Farklı kültürlerin bir arada harmanlanması bu ortak mekanlarla olacaktır. Bunları yapan yerler şehir statüsüne kavuşmuşlardır. Eskişehir ben çocukken birbirinden çok farklı kesimlerin bir araya gelebildiği bir yerdi. Yeniden bu vasıfları kazandırmak istiyordum. Parklar küçüktü şimdi hektarlar genişliğinde parklar yaptık. Bir arada olup dostluklar kurabilecekleri temalar kazandırdık. Farklı sosyal kesimlerin birbirine dokunabilecekleri yerlerdir. Suni bir plaj yaptık. Buradaki amaç yaz aylarında Eskişehirlileri bir araya getirebilmekti” dedi.
PORSUK ÇAYI VE GONDOL ÖRNEĞİ
“Bizim çocukluğumuzda Porsuk’ta yüzülürdü” diyerek sözlerine devam eden Büyükerşen, “Porsuk bizi birleştiren, eşitleyen bir unsurdu. Zamanla yüzülebilecek vasıfları kaybetti. Varlıklı ailelerin çocukları, yüzme havuzlarında sahibi oldukları yazlıklarında yüzmeyi öğrenirlerdi. Ama biz plajı yaptık çeşitli kesimlerin çocukları bir araya geliyor. Ben göreve geldiğimde Porsuk Çayı içine girilemiyordu. Ben normal olanı yaptım. Şimdi eğlence yeri, yemek yeme yeri haline geldi. Kitapçılar açıldı. Kadınlı erkekli tavla attıkları, satranç oynadıkları bir yer haline geldi. Gondollar yüzmeye başladı. Niçin bu gondolları ulaşımda kullanmayalım dedik. Eskişehir’de tersane kurduk gondollar, botlar yapıldı. Gondollarda isteyenler Pavarotti, isteyenler İbrahim Tatlıses dinliyor. İtalya’dan teklif geldi. Bizim gondolcularla sizin gondolcular yarış yapalım mı dediler. Yapalım dedik. Yarış başladı. Yarış başlayınca bizimkiler birinci geldi. Halbuki gondol fevkalade yüzdürülmesi çok zor bir araç. Nasıl yaptık? Gondolların altına motor koyduk. Sonra İtalyanlar bize ‘eyvah Rönesans’ı yapan biz bunu nasıl düşünemedik’ dedi” şeklinde konuştu.
İZMİR MARKA ŞEHİR DEĞİL, MARKALAR ŞEHRİDİR
İzmir’in bir marka şehir olmadığını markalar şehri olduğunu belirten Büyükerşen, “Bir şehir gençlere hayal kurdurabilmeli. İyi bir esnaf olma, zengin biri olma hayali kurabilmelidir. Çocuklara hayal kurduramayan bir şehir kasabadır. 1960 yılında bu imkanlar ortadan kalktı. Eskişehir biz şehirde olması gerekenleri yaptık bir baktık marka şehir olmuş. Türkiye’nin şehir gibi şehirlere ihtiyaç duyduğu Eskişehir’e gösterilen ilgiden anlaşılıyor. Sıkıntımız insan malzememizde değil. 2 defa üst üste seçmemiş Eskişehirliler oylarının arttırarak aralıksız olarak 4 defa seçtiler. Değerini verdiler ve desteklediler. Eskişehir’i bir şehre benzetmek gibi bir hedefim vardı. Normal olan buydu. Anadolu’daki yöneticilere sesleniyorum, umarım yılmaz Büyükerşen bizim partiden değil diyerek gözelerini kapatmazlar. Oralar otomobillerden kurtularak bir şehir olur. Kendilerini gerçekleştirecek ve marka şehir yapacaklardır. Rektörümüze soruyorum bu paneli niye yaptınız? İzmir marka şehir değil. Markalar şehridir. Bunu koruyunuz. Niçin bir moda, sanat şehri olmasın? Niçin bunları İstanbul’a kaptırdınız? Galiba bir şeyleri kaptırmamanız lazım. Biraz daha sıkı tutun işi” dedi.
PRENSES KENT İZMİR
Prenses kent İzmir benzetmesi yaparak sözlerine başlayan Ege Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Candeğer Yılmaz, “Dünyada nüfusun yarısından fazlasının kentlerde yaşadığı bir gerçektir. Neden insanlar kentlerde yaşamak istiyor? Refahı daha çok bulmak için. Markalaşma çok iddialı bir sıfat ver içeriktir. Markalaşma, söyleyecek bir şeyinizin olmasıdır. Farklılıkların farkında olarak sürekli bir alan yaratma ihtiyacı ve bilincidir. Marka kent İzmir bu çerçevede kendini bulmaya çalışıyor. Gerçek anlamda markalaşan şehirler geri dönen ekonominin en belirgin haldir. İzmir güzel yüzlü insanların şehridir. Marka kent olmak emek ve sabır gerektiriyor. Türkiye’de marka şehir çok az bulunuyor. Taşı toprağı altın diye 50 yıldır İstanbul’a bir öykünme var. Ama İstanbul uluslararası olarak ilk 10’da değil. O halde herkesin gitmek için özendiği bir kent olabilirsek marka kent olabiliriz. İzmir Türkiye’nin yıldızı olabilir. Biz Türkiye adına İzmir’i iddialı yapıyoruz. Uluslararası ilk 10’a sokmak istiyoruz. Bir idealimiz var. Bu 2 günde neyi nasıl, neyi kiminle yapabiliriz? Bunları konuşmak istiyoruz” ifadelerini kullandı.
KENTLER ARASINDA MARKALAŞMA DERDİ VAR
Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer, şehirlerin markalaşması hakkında, “Marka, ne sattığını ve kime satmak isteğini anlatır. Sürdürülebilir samimi gerçek olmalıdır. İkna etmeye çalışır. Fark ortaya koymak şarttır. Bir hikayesi olmalıdır. Kent ve marka arasındaki ilişkiden bahsetmek istiyorum. Ticari bir kavram bir kent için kullanılmaya başladı. Her şeyin pazarlanabilir olduğu neoliberal düzen nedeniyle böyle oldu. Önemli olan şu ki; bugün kentler arasında markalaşmayla öne çıkma gibi bir dert var. Kentler bunu önemseyip öne çıkmaya çalışıyor. Globalleşme dediğimiz bu çağda iki dünya savaşından sonra rekabet büyüyor. Ülkeler ve pazarlar arasın sınırlar kayboluyor. Kapitalizm bireyleri tek tek fethediyor. Aynı markaları kullanıyoruz. Kimliklerin kaybolduğu, insanların birbirine benzemeye başladığı bir dönem. Kentler de kimliklerini kaybetmeye başladı. Kentler birbirine benzemeye başladı. Yöneticilerin üzerine vazife olmayan bir görev diğerlerinden farklı olduğunuzu ortaya koymaktır. Kimlik, meselesi en önemli mesele... En çok kimlik ortadan kaybolmuştu. Bunun tekrar iade edilmesi gerekir. Sadece büyüme ölçüleri kalkınma olarak gösterilmemelidir. İnsani büyüme ölçeği, yolsuzlukla mücadele gücü, bebek ölüm oranı, kadınların iş gücüne katılması gibi parametreler göz ününe alınmalıdır. Büyümüş ülkelerin kalkınmış ülkeler olmadığı görülür. Büyükşehirler her gün daha çok sürdürebilirliğini yitirmektedir. Hız, büyüklük fetişizmi, öfke, telaş, kirlilik, artıkça insanlar doğayla yakın alanlarına kaçmaktadır” ifadelerini kullandı.
KENT SAKİNLERİ DE GÖREV YAPMALIDIR
Bornova Belediye Başkanı Olgun Atilla da sempozyumda yaptığı konuşmada, “İzmir Türkiye’nin aydınlık kentidir. Marka kent olmanın birçok bileşeni vardır. Bunlardan birinin kent sakinleri olduğunu düşünüyorum. Yöneticiler kadar kent sakinleri de görevlerini yapmalıdır” dedi.