Kutay GÜROCAK/EGEDESONSÖZ - Türkiye’nin en önemli süt üretim merkezlerinden biri olan Tire’de süt üreticisi, bölgede sanayinin yeterince desteklenmemesinden şikayetçi… Özellikle sütten elde edilen süt tozunun bölge dışında imal edilmesi, sektörü de sıkıntıya sokuyor. İzmir’in süt üretiminde Türkiye’nin başkenti olduğunu belirten Tire Süt Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Eskiyörük, sektöre yönelik sanayinin bölgede yeterince teşvik edilmediğini kaydederek, “Süt üretimin bu dengi geliştiği bir kentte, Organize Sanayi Bölgeleri (OSB) teşvik kapsamında yer almıyor. Dolayısıyla sanayi yatırımcısı ya Salihli’ye ya da Uşak’a gidiyor. Tire’de 2 bin ton süt üretiliyor ama Konya’da 5 tane süt tozu tesis var. Yatırımcı süt tozu fabrikasını niye buraya kursun ki. Zaten teşvik yok” diye konuştu.
Bölgedeki süt üretiminde iki kat artış olduğunu buna karşın sanayinin aynı oranda gelişemediğini vurgulayan Eskiyörük, “Yıllardır üzerine basarak söylüyoruz, ‘Planlama şart’ diye. Bu Türkiye’nin en önemli sorunlarında birisi... Sanayi tesisleri, üretim alanında değil tüketim alanında inşa ediliyor. Bu çok yanlış bir uygulama. Üretim bölgesinden 10 tanker süt tesise gidiyor, burada işlenerek bir araçlık ürün olarak çıkış yapıyor. Halbuki sanayi üretim bölgesinde olsa buradan sadece bir araçlık ürün gidecek” dedi.
Süt üretiminin yanı sıra; verimlilik ve süt kalitesi anlamında da bölgenin üst sırada yer aldığını aktaran Eskiyörük, “Çünkü Tire süt hayvancılığı için çok elverişli bir bölge. Hayvancılık hızla geliyor. Fakat, süte ihtiyaç olmadığı zaman da üretici mağduriyet yaşıyor. Çeşitli ortamlarda siyasilere durumu anlatıyoruz. Buna karşın karar alıcılar, İzmir’in ekonomik olarak güçlü olduğunu düşünerek bu bölgeyi desteklemeyi gerek görmüyorlar. Sanki İzmir’in desteğe ihtiyacı yokmuş gibi değerlendiriliyor. Gerçek şu ki, İzmir’e bir koysan 10 alırsın. Kente yapılan her yatırım, devlete çok daha fazla geri dönüşüm sağlar” ifadesinde bulundu.
DESTEK BULAMADIK
İzmir’in sanayi ve tarım teşvikleri içine alınması gerektiğinin altını çizen Eskiyörük, sözlerini şöyle sürdürdü: “İzmir, Avrupa Birliği projelerinden de yeterince faydalanamıyor. Türkiye’deki bir çok il bu kapsam içinde destek görüyor. Kooperatif olarak, 5 yıl önce süt tozu tesisi kurmak için bir proje hazırlamıştık. Projenin yatırım bedeli de yaklaşık 5 milyon TL’ydi. İzmir Kalkınma Ajansı(İZKA)’nın verdiği destek ise en fazla 600 bin TL’ydi. İZKA bunun tamamı projeye verseydi bile, projemizi yapmamız mümkün değildi.”
ÜRETİCİ VE TÜKETİCİYİ KORUYORUZ
Kırmızı et ürünlerinden kar elde etmediklerini vurgulayan Eskiyörük, “Hatta zarar bile ediyoruz. Çünkü ürünlerimize etten başka bir şey koymuyoruz. Piyasada, maliyeti üzerine normal fiyatını koysak, bunları kimse almaz. Çünkü pahalı gelir. Onun için bir ara vazgeçip üretimi durdurmayı bile düşündük. Her şeye rağmen markalı ürünlerimizi talep eden tüketiciler de var. Kooperatif olarak bu noktada ticari düşünmüyoruz. Buradaki esas amacımız piyasa belirlemek” şeklinde konuştu. Eskiyörük, kooperatif olarak kesim yapmamaları durumunda üreticinin de sıkıntıya düşebileceğine dikkat çekerek, “Bugün kilo başına 15 TL’den kesim yapıyoruz. Halbuki piyasada bu rakam 14 TL’ye düşüyor. Biz olmazsak, bu rakam 12-13 TL’ye kadar düşer. Dolayısıyla korumacılık yapıyoruz. Benzer durum süt içinde geçerli. Kooperatifimizin varlığı, süt fiyatlarını bölgede en az 10 kuruş yüksek olmasını sağlıyor. Çünkü kooperatifin olmadığı bölgede, rakam daha da düşüyor. Eskiden Süt Endüstrisi Kurumu vardı ve piyasada belirleyiciydi. Şimdi hem üretici hem de tüketiciyi korumak için onun yerine almaya çalıyoruz” ifadesinde bulundu.
DESTEK VAR AMA…
Devletin hayvancılığı desteklediğini ve buraya ciddi kaynaklar aktardığını aktaran Eskiyörük, “Buna rağmen Türk çiftçisini dünyada rekabet etmesi mümkün değil. Çünkü üretecinin aldığı destek mazota ödediğinden daha az. Bu anlamıyla ortada bir mağduriyet söz konusu... Buna rağmen çiftçiler işlerini borçlanarak sürdürülüyor. Çünkü başka bir iş yapamazlar. Türkiye’nin şu anda et ve süte ihtiyacı yok ama ithalat hala devam ediyor. Bunun nedeni de tarımın el değiştirilmeye çalışılması” dedi. Bunu bir örnekle açıklayan Eskiyörük, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye’de kız evlenirken çeyizi ile gider. Amerika’dan binlerce düve gemilerle getirildi. Fakat hemen arkasından bir gemi saman bile gelmedi. Dolayısıyla ne oldu, bu düveleri getirenler piyasadan saman almaya başladı. Böylece dengeler de bozuldu. Tarımla ilgisi olmayan insanlara devlet, sıfır faizle destek verdi ama bir süre sonra bu işe girenler de pişman oldu. Çünkü 7 bin TL’ye aldıkları düveleri 3 bin TL’ye satamadılar. Bir yandan kaynaklar heba oldu, bir yandan da mevcut üretici sıkıntıya düştü. Bunun yerine bu kaynaklar, mevcut üreticilere verilebilirdi.”
ÜRETİCİDEN TÜKETİCİYE
Eskiyörük, ‘Üreticiden Tüketiciye’ sloganını hayata geçirdiklerini kaydederek, “Bu Türkiye’nin reçetesi. Şu anda sisteme karşı duruş gösteriyoruz. Ulusal bir mücadele veriyoruz. Nedir bu? Dünyada vahşi kapitalizmin her geçen gün artan baskısı altında küçük işletmeler yok olma sürecine girdi. Yalnız tarımda değil her sektörde. Biz küçük üreticinin devamı sağlayıcı bir model oluşturduk. Tarım el değiştirmemeli diyoruz. ‘Küçük işletmelerle Avrupa Birliği’ne giremeyiz, dünya ile rekabet edemeyiz’ diye bir düşünce var. Biz bu dönüştürmeye hayır diyoruz. Çünkü bu durumun sadece ekonomik açıdan değil sosyal açıdan da etkileri oluyor. Küçük üreticileri yok etmek, Türkiye’nin sosyal dengelerini bozar ve zamanla sosyal bir facia yaşanır. Kooperatif olarak, küçük üreticileri birleştirerek büyümelerini sağlayacak bir reçete oluşturduk. Bunu yaşama geçirdik ve sonuç aldık” dedi.
Eskiyörük, üzerinde çalıştıkları proje kapsamında; okul yaşındaki çocuklara kuru üzüm, fındık ve leblebiden oluşan küçük kutular vereceklerini açıkladı.