DSP Genel Başkanı Aksakal: Dört ittifaklı bir seçime gidebiliriz!

EGEDESONSÖZ- Demokratik Sol Parti (DSP) Genel Başkanı Önder Aksakal, Sonsöz TV’de yayınlanan programda Gazeteci Fatih Yapar’ın sorularını yanıtladı. Aksakal, güncel-siyasl duruma ilişkin değerlendirmeler yaptı. Hükümetin pandemi sürecinde yaptığı çalışmalar hakkında yorum yaptı.

“KEMERALTI’NDA BİRBİRİNE TOSLAMADAN GEÇEN İNSAN SAYISI AZ”
Pandemi sürecini değerlendiren Başkan Aksakal, normalleşme sürecinin ardından Sağlık Bakanlığı’nın oldukça tedirgin açıklamalar yaptığını dile getirdi. Aksakal, “Pandemi  süreci hepimizin de bildiği gibi yurttaşların da yakından hissederek yaşadıkları gibi siyaset kurumu da aynı kısıtlamalar içerisinde, aynı tedbir kuralları içerisinde, bir şeyler yapma gayretinde oluyor. Yaygın medya yapılanması içinde yer almayı sağlayabilen siyasi partiler başta iktidar partisi ve ana muhalefet partisi olmak üzere bunların dışında kalanlar mümkün mertebe bulabildikleri platformlarda ellerinden geldiğince halka ulaşma gayreti gösterdiler. Ama birebir temas, eskiden olduğu gibi kafelere ya da toplu alanlara gidip insanlarla diyaloglar kurabilme ortamı eskisi kadar rahat değil. Evet bir normalleşme sürecine girdik sözde yaz aylarının gelmesiyle birlikte belki bu ortam biraz daha rahatmış gibi göründü ama pandemiye karşı ya da bu tip sıkıntılı dönemlere karşı önlemlere karşı duyarlılık çok üst seviyede olmadığından biraz da Türk milletinin kendine olan özgüveninden kaynaklı rehabetin sıkıntılı bir süreci de sanki tetiklediği gibi bir olayla karşı karşıyayız. Çünkü özellikle başta Sağlık Bakanlığı ve bu işle ilgili olan birimler oldukça tedirgin, açıklamalardan bunu gözlemleyebiliyoruz. Rahatsızlığın boyutları henüz arzulanan boyutlara inmiş değil. Çarşılar kalabalık, insanlar birbirlerine çarparak yürüyebiliyor özellikle hareketli alanlarda çarşı dediğim yer normal kaldırımlar değil ama örneğin İzmir’deyiz, Kemeraltı'nda birbirine toslamadan geçen insan sayısı neredeyse yok gibi. Bu bir risk, bu riski minimize etmek gerekiyor. İnsanların TC Kimlik numaralarına göre de dışarı çıkmayacağına göre, sorun çözüm noktasında vatandaşın bilinçli olmasına bağlı kalıyor. Acil bir ihtiyacımız olmadığı müddetçe ve zaman, saat aralığını iyi ayarlayarak sokağa çıkmanın biraz daha bu sıkıntıları azaltacağına düşünüyorum” dedi.

“DOKTORLAR TV’LERDE AÇIKLANAN SAYILARIN NEREDEYSE SADECE KENDİ HASTANELERİNDE GERÇEKLEŞTİĞİNİ SÖYLÜYORLAR”
Bakanlık tarafından her gün yayınlanan koronavirüs vaka sayılarının güvenilir olmadığını açıklayan Aksakal, “Bugün parlamento'da bulunan bir Milletvekili her türlü yasal hak ve yetkileri olmasına rağmen bu tip bilgileri sağlıklı olarak elde edemediğini iddia ediyorsa dışarıda olan bir siyasi parti olarak bizim bunları elde etme imkanımız hemen hemen yok sayılır. Onun dışında sadece kendi sosyal çevremizde bulunan sağlıkçı dostlarımızdan Doktor, Hemşire ya da Hastane yöneticisidir, onlardan aldığımız bazı duyumlardan onlardan televizyonlarda açıklanan sayıların neredeyse sadece kendi hastanelerinde gerçekleştiğini söylüyorlar. Tabi biz onların yalancısıyız ne kadar doğrudur bilemem ama bunlar da dillendiriliyor. Kaldı ki şu sosyal yaşam biçimiyle ve pandeminin özelliği biçimiyle çok rahat bulaşı özelliği olması itibariyle bu kadar az sayıda görülüyor olması bir çelişki arzediyor. Bunların yeni baştan değerlendirilmeye muhtaç konular haline geldiğini düşünüyorsa o zaman bu rakamlarda bir sıkıntı var” dedi.

Pandemi döneminde hükümet tarafından esnafa, üreticiye ve tüketiciye önemli destekler verildiğini söyleyen Başkan Aksakal, “devlet pandemi sürecinde destek anlamında özellikle esnafa, üreticilere hatta tüketicilere, böyle de diyebiliriz açıklamış olduğu destekleri eksiksiz denilebilecek düzeyde yaptı bunu kabul etmek gerekiyor. Fakat vatandaş tarafından da olaya baktığımızda bunu kötüye kullanan kesimlerin de olduğuna tanık olduk. Yani devlet dedi ki sen bir iş sahibiysen, bir ihtiyacın varsa müracaat et sana 25 bin lira destek vereceğim dedi. Sen müracaat ettin ve devlet verdi halbuki hiç ihtiyacı olmayanlar da müracaat ettiğinde o parayı aldı, o parayla gitti altın aldı, döviz aldı bu tip yatırımlar yapanlar da çıktı biliyoruz piyasada, toplum içinde gezen insanlarız biz. Kendi itiraflarıyla da bunları biliyoruz biz. Şimdi devlet açıklama yapıyor 200 Milyar lira para dağıttık diyor fakat ortalıkta konuşulan dönen miktarlara baktığımızda bu rakam 3-4 Milyarı geçmiyor mesela, bu bir güven bunalımı yaratıyor toplumda. O zaman insanların aklına şu soru geliyor, bu 200 Milyar dağıtıldı denilen paranın geriye kalan kısmı nereye gitti arayışı başlıyor bu da toplumun devletine karşı güveninde bir zaafiyet oluşturuyor. Bunu yapmamamız gerekiyor. Eğer toplumla devlet arasında güven zaafiyeti hasıl olursa bunu telafi etmek, bunu düzeltmek hakikaten yaratıldığı sürecin 10 katı bir sürece muhtaçtır” dedi.

18 yıl önce devleti AK Parti’ye emanet ettiklerini belirten Aksakal, ekonomi üzerinden hükümeti eleştirdi. Aksakal, “Merkez Bankası'nın rezervlerinde 150 Milyar Dolar civarlarında olduğunu söylüyor sayın Cumhurbaşkanı ama diğer taraftan başka bir ekonomist, bilgisine ve birikimine güvenebileceğimiz başka ekonomistler işin aslının öyle olmadığını söylüyor. Şimdi bir ülkede hakikaten Merkez Bankası rezervlerinde 150 Milyar dolar varsa, neden her gün benim mazotuma zam geliyor? Altın niye hiç durmadan artıyor? Döviz neden her gün artıyor? Benim Türk liram değer kaybediyor? Bu soru en basit ekonomik mantık sorusu, vatandaş kendi kendisine soruyor. Ben şimdi gittiğim yerlerde konuşuyorum,  18 yıl önce bu devleti Ak Parti iktidarına DSP hükümeti teslim etti. Ben bu devleti teslim ederken Mazot 1 lira 24 kuruştu, bugün 6 lira 34 kuruş. Ben bu devleti AK Parti hükümetine teslim ettiğimde çeyrek altın 23 liraydı, bugün 850 lira. Şimdi senin kasanda 500 Milyar lira varsa, ya da 150 Milyar dolar para varsa benim çeyrek altınım niye 23 liradan 850 liraya çıktı? Bunu sorgulamayacak mı bu vatandaş. Bu bir iftira değil, abartı da değil. Gidin kuyumcuya varsa 750 liraya gidip ben alayım” dedi.

“SEÇİMLER ZAMANINDA YAPILMALI”
Erken seçim tartışmalarının yersiz olduğunu belirten Önder Aksakal, “biliyorsunuz sandıklar kapanır, sonuçlar ilan edilir, ertesi günden itibaren erken seçim tartışmaları Türkiye siyasetinin bir realitesi haline geldi. Bu her seçim döneminde maalesef yaşanıyor. Hakikaten demokrasiyi sağlam bir zemine oturtmak istiyorsak, kurallarıyla demokrasiyi yaşamak istiyorsak seçimlerin zamanında yapılması en doğru ve en faydalı iş olur. Ama maalesef seçimleri zorlayan en önemli faktörlerin başında ekonomik yaşam biçimi geliyor. Türkiye'nin bu anlamdaki sıkıntısı hiç bir zaman düzelmedi tam tersine her geçen yıl daha da artarak gidiyor. İnsanlar her şeyden önce açlığını ya da tokluğunu düşünür, bir insan yaşamını sürdüremiyorsa onun için devletin, bayrağın, inancın bir önemi kalmaz. Yani bir insan bir bardak su için adam öldürür mü? Öldürür. Bir bardak petrol için öldürür mü? Hayır. Dolayısıyla ekonomi her şeyin önceliği. Şimdi Türkiye'nin durumu, asgari ücrette bir değişiklik var mı? hayır yok yılbaşında açıklanan rakam yılın sonuna kadar açıklandığı formülde gidiyor. Ama alım gücü, o hayat pahalılığı denilen enflasyon yapısı hiç hızını kesmeden yıl sonuna kadar senin elde ettiğin bütün paranın tümünü cebinden alıyor ve hatta seni borçlandırıyor, vatandaşın şuanki durumu bu. Zaman zaman üretim kademelerinde özellikle tarımsal üretim kademelerinde mevsimine göre, dönemine göre bazı tarım ürünleri hakikaten hak ettiği paranın karşılığını bulabiliyor ya da çiftçi, üretici kendi ürettiği üründen 10 lira bekliyorsa bazen 11 lira bekleyebiliyor, güzel paralar elde edebiliyor ama bunlar kalıcı ve istikrarlı bir süreci hiç bir zaman yaşamış değil. Tamamen dışa bağımlı bir yapı haline gelmişiz, dışarıdan sanayi bölgelerinde de aynı şekilde bize tedarikte bulunan kesimler o siyasi hareketlilik içerisinde kendi çıkarlarına ters düşen davranışı olursa Türkiye Cumhuriyeti'nin onları kesmesi halinde bütün sistemimiz alt üst oluyor. Yani amiyane deyimle Rusya ile papaz olursak adam doğalgazı kesti mi hepimiz açız, hepimiz donma noktasındayız. Bunu ortadan kaldıracak bir siyasi yapının yani siyasi kararlılığın ortaya konulması gerekiyor” dedi.

İTTİFAKLAR YORUMU: SİYASİ DEJENERASYON VAR
Partiler arasında devam eden ittifaklar ile ilgili olarak konuşan Aksakal, “ben bunların tamamını siyasetin dejenerasyonu olarak okuyorum, Türkiye'de siyaset dejenere olmuştur, olması gereken normal mecrasından artık çıkmıştır. ‘Siyasetçi dürüst olacak’ diyorsunuz. Dürüstlük sadece para alıp almamakla, para çalıp çalmamakla ilgili değil ki, siyasetçinin ağzından çıkan laf siyasetin kuran hükmü gibi olmalı değil mi. Şimdi düne kadar FETÖ’cü dediğin, zillet dediğin bir adama sen ‘buyur bugün eve gel diyorsan’ ya önceki söylediğin doğru değildi ya da şimdiki söylediğin samimi değil.

Diğer taraftan Ak Parti içerisinden ayrışmış iki parti yapısı çıktı. Neredeyse benden fazla Ak Parti'ye muhalefet eder durumdalar. Düne kadar kavgalı oldukları ana muhalefet yapısı bu iki partinin kurucularını kucaklamış, her türlü olanağı ayaklarının altına sermiş, ‘gerekirse 20 Milletvekili veririm, seçimlere katılmasını sağlarım’ diyor. Şimdi yıllarca bu iktidarın başbakanlığını yapmış birisi, vatandaşımız yine bizi doğru anlayacaktır. AK Parti sol bir parti miydi? Değildi. Peki sol olmayan bir partinin Başbakanı solcu olmuş olabilir mi? Olamaz. Ama bir bakıyorsunuz sayın Davutoğlu çıkıp ‘ben yaşamım boyunca kendimi sağcı hissetmedim’ diyor bir de alay eder gibi. Şimdi bu siyasetin dejenerasyonu değil mi? Öbür taraftan geçenlerde Mayıs ayıydı yanlış hatırlamıyorsam Akit Tv'ye çıkmıştı. Orada da dedi ki, ‘benim bütün siyasi yaşamım CHP zihniyetiyle mücadeleyle geçti’ dedi. Kardeşim orada söylediğin mi doğru, burada söylediğin mi? Şimdi sen kendine solcu diyorsan ya da ben kendimi sağcı hissetmedim diyorsan, ben yaşamım boyunca kendimi solcu bildim hala solcuyum o zaman ben neciyim? Atatürk'ün partisiyiz diyerek siyaset yapıyorsunuz, öbür taraftan biz Atatürk'ün askeri değiliz diyorsunuz mesela, bu dejenerasyon değil mi?

MUHARREM İNCE İSTİFA ETMEZSE DİSİPLİN SÜRECİ İŞLER
Muharrem İnce ‘bir hareket başlatıyorum’ diyor, kendi partisine ‘içeride çete var’ diyor. Şimdi Atatürk'ün kurduğu bir partinin içerisinde çete olduğunu iddia eden kişinin çete üyelerini de ilan etmesi gerekmiyor mu? Muharrem İnce parti kuracak. Bir vatandaş, bir yurttaş parti kurma hakkına sahiptir ama bir parti üyesiyken başka bir parti kurma hakkına sahip değildir. Her partinin tüzüğü var, partinin düşünceleri aleyhine, partinin kurumsal yapısı aleyhine faaliyet gösteren bir parti üyesi disiplin suçu işliyor demektir.  Daha sonra ‘ben parti kurmayacağım, hareket başlatacağım’ dedi. Peki olur mu o hareket zaten var. Partinin adıyla var eğer önce bir hareket yapacaksan önce partiden istifa edersin ondan sonra hangi hareketi yapmak istiyorsan yaparsın, hangi partiyi kurarsan kurarsın. Dürüstlüğe vurgu yapmak istiyorum. Muhtemelen yarın bir basın toplantısı yapacak bildiğim kadarıyla ve yine muhtemelen belki de istifasını açıklayacak. Eğer istifasını açıklamadan bu yolda devam etmeye kalkarsa Cumhuriyet Halk Parti'si içerisinde muhtemelen bir disiplin süreci başlayacak. Çünkü bu doğru bir davranış biçimi değil. Muharrem Bey olur, bir başkası olur doğru değil, partinin kendini koruma kalkanı vardır. Kurallar manzumesi, partilerin anayasası tüzüklerinde anlatılır. Herkes ona uymak zorunda… Çünkü üye olurken imzaladığınız formun altında partinin tüzüğünü ve programını okudum, kabul ettim, partinize üye olmak istiyorum diyorsunuz. Şimdi onun okuyup kabul ettiysen ona da uymak zorundasın. Buna uymadan siyaset yapmaya kalkarsan kusura bakmasın hiç kimse ama dürüst değildir.

CHP’DE MUHARREM İNCE KONUSUNDA SAMİMİYETSİZLİK VAR
Demokratik Sol Parti üç kez devleti yönetmiş bir partidir. Hiç bir yurttaş çıkıp ‘Ecevit vatandaşın 5 kuruş parasını çaldı’ diyemez. Hiç bir vatandaş çıkıp ‘Ecevit görevi sırasında vatanın bir tek çakıl taşını dış dünyadaki devletlerle pazarlık konusu yaptı’ diyemez ve Atatürk'ten sonra bu ülkeye toprak kazandıran tek liderdir Ecevit. Ama şimdi bakın manzaramıza yani 100 yıl öncesinin ortamına gelmişiz gibi bir durum var. Toplumun yeni bir parti kurulsun da bizi kurtarsın noktasında bir beklentisi olduğunu düşünmüyorum. Bugün 10 diyen anket firması yarın 5 diyebiliyor ertesi gün 50 diyebiliyor. Ama vatandaş asla memnun değil. Bunlar birbirinden farklı konular ama seçim arayışı henüz toplumda yok. Yani o tip bir beklentinin olduğunu, ‘aman erken seçim olsun’ diye bağıran vatandaş ben görmedim. Her açıdan bir sonuç alamayacağını düşünüyor olabilirler. Çünkü alternatif anlamında bizler kendimizi yeteri kadar anlatabilecek zemine sahip değiliz, imkanlara sahip değiliz. Var olanlardan hangisini eline alsa elinde kalıyor, yani bugün iktidarın yanlışlarını ortaya koyup doğrularını, çözüm önerileni ortaya kurması gerekirken anlatması gereken mekanizmanın adı nedir siyasette? Ana muhalefet partisidir. Ana muhalefet partisi kendisiyle uğraşmaktan etrafına bakamıyor ki topluma nasıl bir güven telkin edebilsin? Nasıl bir umut telkin edebilsin? Kendi içinde umut kalmamış. Bu ülkeye Cumhurbaşkanlığı yapabilir diye ortaya çıkardığın bir figürü, bir partilini kendi partine yönetici olarak layık görmüyorsan, toplum seni niye devlet yönetsin diye layık görsün ki? Ben Muharrem İnce'nin avukatı değilim ama dediğim gibi siyaseti düzgün yapacaksak, doğru yapacaksak ortada bir samimiyetsizlik var. 15 Milyon insan oy verdi ona iyi güzel ama dönüp bu tarafta 1000 kişilik parti seçicileri içerisinde parti meclisine bile almıyorsun adamı. Toplantıda otururken dış kapının önünde yer veriyorsun adama. Sen dış kapının önünü kendi Cumhurbaşkanı adayına layık görürsen, bu millet de seni ömrü boyunca dış kapının önünde tutar. Bundan da yakınmaya hakkın yoktur derim ben onun için vatandaşın yapacağı tek şey var, sorumluluğunu hissedecek” dedi.

YENİ İTTİFAKLAR OLUŞABİLİR
CHP Kurultayı’nda “dostlarımızla iktidar olacağız” söylemi üzerinden bir yorum yapan Aksakal, “DSP ‘dostlarımız’ lafının neresinde, onu bilmiyoruz” dedi. Siyasetteki ittifak konusunu değerlendiren Aksakal, “ittifaklar mantığı 2018 seçimlerinde hayata geçmiş ve orada kalmış bir mantık. Bunu sürdürebilen tek ittifak, Cumhur ittifakı… Yani AK Parti ve Milliyetçi Hareket Partisi ittifaklarının devam ettiğini her fırsatta güncelliyorlar ve bundan dönüş olmadığını da halka beyan ediyorlar. Ama Millet İttifakı kısmında bu kararlılık ve bu beyan tamamen yeri geldiğinde Cumhuriyet Halk Partisi tarafından dillendiriliyor. Ama İYİ Parti tarafından destek verilmiyor bu konuda. Ne diyor İYİ Partililer? ‘O ittifak o zamandı, bitti. Yeni seçimler zamanında bir daha bakarız’ diyorlar. Saadet Partisi bu konuda sessizliğini koruyor. Diğer taraftan Demokrat Parti vardı. Biliyorsunuz o İYİ Parti listesi içerisinden ittifaka katkı vermişti. Onlar da herhangi bir beyan ya da bunun devam ettiğini anlatan bir açıklama maalesef yok. HDP ‘ben bu desteği verdim’ diyor. ‘Sözünde duran bir parti olamadınız. Bir dahaki sefere bu böyle olmaz. Açık sözleşme yapmamız lazım. Aksi takdirde sizinle hareket etmeyeceğim’ diyor. Bu dürüst bir yaklaşımdır. Ülkede bölücü bir terör örgütünün siyasi uzantısıdır. Bunu kabul edelim ama bazı hadiselerde dürüst müdür, değil midir konusunda hakkını teslim etmek lazım. Önümüzdeki süreçte Cumhur İttifakı’nın karşısında ya da Cumhur ittifakıyla birlikte iki ittifaktan fazla ittifak yapısının ortaya çıkacağı görülüyor. Yani Cumhuriyet Halk Partisi'nin öncülüğünü yapabileceği ittifak yapısı, İYİ Parti'nin öncülüğünü yapabileceği ittifak yapısı eğer HDP'nin de bu ittifak yapısında bulunmayacağı noktasında HDP'nin öncülüğünü yapabileceği ittifak yapısı olabileceği söz konusu bana göre. 4 ittifaklı bir seçime gidebiliriz eğer anlaşma sağlarlarsa… Cumhuriyet Halk Partisi ile HDP 3'e inebilir ama yeni kurulan partiler yapısı içerisinde şunu öngörebilir misiniz? Örneğin, Muharrem İnce bir parti kurarsa Cumhuriyet Halk Parti'si onu ittifakına alır diye bir öngörünüz olabilir mi? Olmaz. Ahmet Davutoğlu'nun partisini Cumhur ittifakı içerisine alır mı? Mantıken olmaması gerekir. Siz nerede görüyorsunuz kendinizi? Bizim şu anda bu konuda herhangi bir tasavvurumuz yok. Şu açıdan yok, ülkeyi yönetme adına seçimler artık ittifaklarla olmak zorunda. Bunlar iktidara gelirlerken ya da bu Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini önerdiklerinde ülke koalisyonlardan çok çekti, bu koalisyonlardan kurtaracağız ülkeyi, tek parti iktidarlar olacak sürekli diyerek oy istediler vatandaştan yine siyasette bir samimiyetsizlikle insanlara gerçekliği söylemeyerek, yanıltarak oy istediler ve bu sistemi getirdiler. Ama bu sistemin ayakta kalmasının tek şartı seçimden önce koalisyon kurmak olduğu ortaya çıktı” dedi.

TİRE’DE VAKALARIN ARTTIĞINI ÖĞRENDİM
İzmir’de bir dizi ziyaretlerde bulunduğunu açıklayan Başkan Aksakal, “Dün Tire bölgesindeydik. O bölgede de pandemi vakalarının arttığı konusunda bir bilgi paylaştılar benimle, gerçekten kaygı verici. Ama biz yine de tedbirlerimizi alarak programımızı sürdürdük. Bölgelerimizde çok önemli sıkıntılar var özellikle sanayi sektörümüzde, tarım sektörümüzde. Hükümetin bu konularda ciddi adımlar atması gerekiyor. İzmir özellikle son zamanlarda orman yangınları konusunda çok gündeme geldi. Bu orman yangınlarının tesadüfi sebeplerle olmadığı konusunda bölgede yaygın bir kanaat var. Bölge halkıyla da ben gidip görüştüm, hükümetin bu konuda çok yetersiz olduğu konusunda kanaat ciddi derecede oluşmuş durumda. Özellikle yangın söndürme araçlarının Ukrayna'dan kiralanan araçlar olduğu söyleniyor, bunun ne derece doğru olduğu konusunda bakanlık mutlaka açıklamalıdır. Türk Hava Kurumu'nun uçakları bir kenarda dururken Ukrayna'dan kiralanan bu araçlar kimler aracılığıyla kiralanıyor? Kimlere bu konuda imtiyazlar sağlanıyor? Orman yangınları sonrasında oralarda elde edilen, kesilen ağaçların, tomrukların nerelere gittiği ve kimlere gittiği konusunda ciddi kaygılar var. Bunların mutlaka aydınlatılması gerekir. Sizler aracılığıyla da Tarım ve Orman Bakanlığı bu konunun üzerine gitmeli, çok başarılı bir süreç geçiremediğini arazide, zeminde gezerek gördük. Vatandaşımız bu konuda dikkatli olmalı, duyarlı olmalı özellikle piknikçilerimiz evet belki mangal yakmak güzel bir zevk, his ama bu zevkimizi de kontrollü yaşama geçirmeliyiz” dedi.