HABERLER>GÜNCEL
17 Ekim 2012 Çarşamba - 11:41

Bir öğretmenin gözünden Rabia öğretmen cinayeti...

Ülke 4+4+4’ü tartışırken İzmir’de yaşanan korkunç cinayet dikkatleri farklı bir noktaya çekti… Rabia Öğretmen Cinayeti’nin bir benzerinin son anda önlendiği İzmir’de meseleye derinlemesine bir bakış açısı kazandıran isimse uzaktan değil eğitim sisteminin içinden, Rabia öğretmenin bir meslektaşından geldi.

Bir öğretmenin gözünden Rabia öğretmen cinayeti...

EGEDESONSÖZ - Türkiye’nin yeni eğitim sistemi 4+4+4’ü sorgulamaya çalıştığı dönemde 16 yaşındaki öğrencisi tarafından ders sırasında, öğrencilerinin gözü önünde bıçak darbeleriyle katledilen Rabia Öğretmen cinayeti, başta eğitim camiası olmak üzere Türkiye’nin dikkatini farklı bir noktaya çekmeye yetti.
 
İzmir’in Karabağlar ilçesindeki korkunç cinayet başta öfkeli gençler, yeni nesil gibi pek çok tartışmayı alevlendirirken, siyasetçisinden, psikologuna kadar yüzlerce kişi/kurum bu konuda bir şeyler söyledi, yazdı.

Rabia Öğretmen Cinayeti’nin bir benzerinin son anda önlendiği İzmir’de meseleye derinlemesine bir bakış açısı kazandıran isimse uzaktan değil eğitim sisteminin içinden, Rabia öğretmenin bir meslektaşından geldi.

Bir dönem Konak İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü de yapan halen Konak İbn-i Sina Anadolu Sağlık Meslek Lisesi Müdürlüğü görevini yürüten rehber öğretmen Abdulkadir Yıldız, ‘gönül sitesi’ adıyla yayın yapan bir edebiyat sitesinde yayınlanan yazısıyla Rabia Öğretmen cinayetine farklı, derinlemesine bir bakış açısı getirdi.

Rabia Öğretmen Cinayeti her yönüyle ele alan ve soruna ‘içeriden ve sağlıklı’ bir teşhis koyan, benzer vakalar konusunda önemli uyarılarda bulunan Yıldız’ın ‘Bilmem Yazsam mı yazmasam mı?’ başlığıyla kaleme aldığı yazı, eğitim camiasını ve kamuoyunu sarsan cinayete ilişkin tartışmalara nokta koyan bir içeriğe sahip...



İşte o yazı…

Bilmem yazsam mı yazmasam mı?

Öğretmen Rabia Sevilay Durukan, İzmir'in Karabağlar İlçesi Nazire Merzeci Ortaokulu`nda görev yaparken, 26 Eylül 2012 tarihinde “sınıfa geç geldiği için müdürün yanına gönderdiği” H.K. isimli öğrencisi tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Herkesi derin üzüntüye sevk eden bu menfur olay hakkında, bugüne kadar birçok kişi ve kuruluş bir şeyler söyledi ve hala söylemeye devam etmekte… Bir eğitimci olarak, âcizane kişisel duygu ve düşüncelerimi yazmak için, Rahmetli Öğretmenimizin cenaze töreninde yaşadığım derin üzüntü ve duygu yoğunluğunun üzerimden gitmesini bekledim. Gerçi normalleştiğimden hala emin değilim.
Çünkü olayın üzerinden epey zaman geçmesine rağmen, bu yazıyı yazarken hala gözlerimin nemlendiğini ve ruhumun daraldığını hissediyorum. Dolayısıyla bu süreçte sağlıklı düşünemeyebilir, kastımı aşabilir, kendimi tam ifade edemeyebilir, dahası genç yaşta hayatına son verilen öğretmenimin aziz ruhunu incitebilir endişesi içindeyim. İşte bu yüzden ta ilk günden bu yana, kendi kendime“Bilmem yazsam mı yazmasam mı?” diye sorup durdum.
 
Evet, sözün bittiği yerde, duyguların doruğa çıktığı dönemlerde konuşmak, kendini doğru ifade edebilmek, tam ve doğru anlaşılmak kolay değildir.
 
Ancak bütün bu gerçeklere rağmen, elim olaya ilişkin yapılan çeşitli açıklama, yorum, analiz ve değerlendirmelere baktığımızda, içerik ve düzey açısından insanı büyük bir şaşkınlığa, hayal kırıklığına ve derin endişeye sevk eden görüşlerin ortalığı kaplamış olduğunu görmekteyiz. Maalesef bazı öğretmenler, “temel eğitimdeki çocuklardan” gelecek tehditlere karşı, kendilerine “çelik yelek, beylik tabanca, biber gazı ve özel koruma” verilmesinden bile söz edebilmektedirler. Bana göre olayın asıl ürkütücü, düşündürücü ve dehşet verici yönü de budur.
Olaya ilişkin farklı ve önemli değerlendirmeleri olan Prof. Dr. Abbas Türülkü gibi değerli hocalarımızı tenzih ederek söylüyorum, isimlerinin önünde akademik unvanları da olan bazı kerli ferli kişiler bile, ulusal gazetelere verdikleri demeçlerde, “öğretmenlere, temel eğitimdeki öğrencilerinden korunmaları konusunda, eğitim verilmesini önermekte ve göz yaşartıcı sprey taşımaları” konusunda öğretmenleri uyarmaktalar.
 
Daha önce de buna benzer şok edici çıkışları duymuştuk. Sözgelimi, 2008 yılında dönemin İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü’nün, meşhur “Narkotikçi Keş Arı Projesi” hakkında ulusal basına verdiği: “Arılar üzerinde bir çalışma yaptık, uyuşturucu verilen arılarla öğrencilerin uyuşturucu kullanıp kullanmadıklarını belirleyeceğiz” şeklindeki demecini ilk duyduğumda, bir eğitimci olarak hem üzülmüş ve hem de dürüst olmak gerekirse kahkahalar atarak gülmüştüm. Bu konu her aklıma geldiğinde, gülmekten hala kendimi alamamaktayım.
 
Aynı şekilde, Erzurum'da Yakutiye Emniyet Müdürlüğü tarafından 20 Şubat 2012 tarihinde düzenlenen “Huzur Toplantısı”na katılan bir okul müdürünün: "Emniyet suçluların kanını alıp gen haritasını çıkarsın. Bunların çocukları doğduktan sonra analizi yapılsın. Vatana, millete, bu ülkeye zararlıysa yürümeden, yok edilsin" şeklindeki sözlerini duyduğumda da, sayısı 700 binin üstünde olan büyük bir camianın içinde “Olur böyle vakalar” deyip, olayı pek kayda değer bulmamıştım. Ancak bu sefer durum çok farklı ve vahim boyutlarda…
Allah aşkına, kendimize gelelim! Gerçekten ne dediklerimizin farkında mıyız? Kendilerinden korktuğumuzu söylediklerimiz düşmanımız değil; temel eğitimdeki öğrencilerimiz, çocuklarımız, canlarımız, bizim en büyük sermayemiz, sigortamız ve gözbebeklerimizdir. Belki yazının ruhuna pek uygun değil ama otobanda ters yönde hareket eden Karadenizli Temel için yapılan “Lütfen Dikkat! birisi ters yolda ilerliyor, dikkatli olun” şeklindeki uyarıya, Temel’in: "Ne birisi hepisu, hepisu” fıkrası Allah’tan imdadıma hızır gibi yetişiyor da, böylece çıldırmaktan ve keçileri kaçırmaktan kurtulabiliyorum.
 
Rabia Öğretmenin acısı, henüz tazeliğini korurken, 03 Ekim 2012 günü bu sefer İzmir’in Çiğli İlçesi Tuğba Özbek Anadolu Lisesi'nde okuyan 10. sınıf öğrencisi 15 yaşındaki M.H.I’nın, 4. katta bulunan sınıfın penceresinden atlayarak intihar etmesiyle sarsıldık. İddiaya göre, intihar eden öğrenci, öğlen arasında okul yemekhanesinde arkadaşı M.Ö ile birbirlerine pilav atarken öğretmeni tarafından görülmüş ve müdür yardımcısı odasına çağrılmasından sonra, sınıfa çıkıp “Ben bunu anneme babama nasıl açıklayacağım?”dedikten sonra intihar etmiştir. Peki, olaylara yüzeysel bakanlara, ilköğretim okulunda üstün başarı gösterdikten sonra Anadolu Lisesi'ni kazanarak okulun gurur tablosuna giren, ancak “pilav yüzünden canından olan” M.H.I gibi yavrularımızı “Nasıl koruyacağız?” sorusu sorulması gerekmez mi?

15 yaşın 9 yılını elimizde geçiren bir çocuk, eğer “geç kağıdı” için bizi öldürebiliyorsa
 veya okulun gurur tablosuna giren bir yavrumuz“pilav yüzünden” canından oluyorsa, bunları gerçekten sorgulamamamız ve kendi kendimize “Biz nerede hata yapıyoruz?” sorusunu ısrarla sormamız ve bunun üzerinde derinlemesine düşünmemiz gerekmez mi? Başka türlü sorun çözülemez.

Lütfen kimse kusura bakmasın. Sorun, öğrencileri sevmeme, onları anlamama ve onlarla iletişim kuramama sorunudur. Sorun, mevzuatı düz mantıkla yorumlama, ölçme ve değerlendirmeyi doğru dürüst yapamama ve temel eğitimde sınıf tekrarına yer verme sorunudur. Sorun, “sorunlu çocukları” kazanmak yerine, onları “çürük elma” gibi görme ve rehberlik müessesesini misyonuna uygun çalıştıramama sorunudur.

Eğer bir öğretmen, öğrenciyle ilgili bir sorun karşısında, önce kendisi bir şey yapma çabasına girmiyorsa veya sınıf rehber öğretmeni ve okul rehberlik servisiyle işbirliği yapmayı düşünmüyorsa, yardım için aklına ilk önce okul idaresi, polis veya öğrenci velisi geliyorsa, burada sorgulanması gereken ciddi bir durum var demektir.
“Ne olursan ol yine gel!” diyen Mevlanaları, “Yaratılanı hoş gör yaratandan ötürü!”diyen Yunusları, “Eline, diline, beline sahip ol!” diyen Hacı Bektaş-ı Velileri bağrından çıkaran coğrafyada yaşadığımızı hatırlayalım.
Üniversitenin Ü’sünü görmemiş Anadolu’nun eli öpülesi bilge çiftçisinin “Her öküz, aynı sırıkla sürülmez” sözüne kulak kabartalım.

Bizleri bugünlere taşıyan aziz öğretmenlerimizin azim, aşk, heyecan ve özveri dolu çalışma prensiplerini kendimize model alalım.
Topraklarımızda yetişen ve mizah yazımının dünya çapında uzmanı olan Aziz Nesin’in, çocuğun içinde yetiştiği ortamdaki "sevgi" ve "benlik bilinci"nin, bir insanın kaderinde oynayabileceği rolü, psikolojik bir perspektifle anlatan “Petir Canavarı ZENGO” adlı hikâyesini, Ceyhun Atuf KANSU’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” ile Hatice Kültür adlı öğrencinin öğretmenler gününde yazdığı “Yorum Senin Öğretmenim” adlı şiirlerini yeniden ve bir başka duygu ile okuyalım...

“Sana çiçek getirdim; dikkatini çekmek için” 
diye haykıran arka sıradaki Mehmet’in gözlerinin içine, gelin bugün başka bir türlü bakalım.

Sevginin açamayacağı kapı, yaratamayacağı mucize yoktur. Sevgi eksikliği, her zaman bir “Zengo veya H. K.” yaratmaz, ama dünyaya küskün, kendini değersiz bulan, kendini ve insanları sevmeyen kişiler ortaya çıkarır. Öğrencilerimizi gerçekten sevmeli ve kendilerini sevdiğimizi onlara hissettirmeliyiz. Eğer elin oğlu, en vahşi, en yırtıcı hayvanların yavrularını eğitebiliyor, sirklerde binlerce kişinin huzurunda onlarla şov yapabiliyor, dans edebiliyorsa,
 henüz daha 5-6 yaşında iken bize verilen “en mükemmel varlık olan” insan yavrusuna yıllarca bir şey veremiyorsak, eğitimciler olarak bunun hesabını verebilmeliyiz.

Ayrıca tıpkı bilgisayarlarda olduğu gibi, kendimizi yenileyip zaman zaman formatlamamız ve sık sık güncellememiz gerekiyor.
 Ancak bu şekilde, anne-babalarımızdan ve bizden son derece farklı ortam, imkan ve şartlarda yetişen yeni nesille iletişim kurma şansını yakalarız. Eğer kendimizi yenilemezsek ve   yıllar öncesi bilgilerimizle, söylemimizle, yaklaşımımızla, alışkanlıklarımızla ve bakış açımızla hareket etmekte ısrar edersek, adeta 20 yıl önceki monokrom ekranlı, 6502 işlemcili, Dos işletim sistemli ve megabaytlık hafızası olan kocaman kasalı bilgisayarlar gibi işlevsiz kalırız. Dolayısıyla adeta dört çekirdek işlemcili ve terabayt hafızalı bilgisayarlar gibi çalışan öğrencilerimizi anlayamaz, onlara ayak uyduramaz ve böylece hem kendimiz kaybeder, hem de onları kaybetmeye devam ederiz.

Eğer bunları yapabilirsek, inanın her şeyin yeniden başladığını, değiştiğini ve çok farklı geliştiğini göreceğiz.
Ortada sadece görevini yaptığı için hayatına son verilen bir öğretmen varken, tabiî ki hiç kimse ‘Hırsızın suçu yok” diyemez. Ancak o hırsızı düzeltecek okuldan başka kurum, öğretmenden başka kişi bulunmamaktadır. Çünkü “Yeni nesil bizim eserimizdir."

Olay sonrası ortaya konulan duruşu, gösterilen tepkileri, edilen protestoları ve yapılan basın açıklamalarını, son derece haklı, gerekli, yararlı ve yerinde görmekte ve bir eğitimci olarak buna katkısı olan herkese minnet ve şükranlarımı sunmaktayım.
Sürçü lisan ettikse affola Rabia Öğretmenim. Mekânın cennet olsun.

Abdulkadir YILDIZ

Uzman Rehber Öğretmen
İzmir/Konak İbn-i Sina Anadolu 
Sağlık Meslek Lisesi Müdürü

 
 
Kılıçdaroğlu’ndan adaya saldırı sonrası ilk açıklama
YORUMLAR
Toplam 10 yorum var, 10 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
ALİ ÖZÜBEK 2 Kasım 2012 Cuma 17:42

EĞİTİM CAMİASINDAN, BU KONUYLA İLGİLİ İLK KEZ FARKLI BİR BAKIŞ AÇISI İÇEREN BİR YAZI OKUDUM.

Yorumu oyla      12      5  
Ayşe ÇALIŞKAN 2 Kasım 2012 Cuma 17:40

BEN DE BİR ÖĞRETMENİM. YAZI, SIRTIMIZDAKİ AKREPLERİ GÖSTERİYOR. İÇERİĞİ SEVİMLİ OLMASADA,YAZARIN GÖRÜŞLERİNE MALESEF KATILIYORUM. ÇÜNKÜ VELİYE, MEDYAYA VE ÇEVREYE RAĞMEN, ÇOCUĞA 9 YILDA BİRŞEYLER VERİLEBİLİRİZ. EĞİTİM KURUMLARININ VE BİZLERİN VARLIK NEDENİ BU DEĞİL Mİ? AKSİ HALDE KENDİMİZİ İNKAR ETMİŞ OLMAZ MIYIZ?

Yorumu oyla      12      5  
Mustafa 20 Ekim 2012 Cumartesi 21:06

Yazdıklarınız inşaallah nazara alınır ve bütün öğretmen arkadaşlarımız iletişim konusunda öğrencilerle samimi irtibata geçer. Salt klasik kanunlarla vicdan arasındaki o ince sırrı kavrayabiliriz. Öğrencilerimize , Tolstoy'un o sert ve haşin eminiyet amirinin tavrıyla değil janvaljan'ı kabul eden, evinde misafir eden Papaz'ın şefkatli tavrıyla yaklaşırız. Selamlar, tebrikler.

Yorumu oyla      17      5  
EYÜP 20 Ekim 2012 Cumartesi 21:04

Özeleştiri ancak bu kadar güzel yapılabilir.

Yorumu oyla      17      5  
Özlem Yılmaz 20 Ekim 2012 Cumartesi 21:02

Herkesin çuvaldızla dolaştığı demlerde iğneyi kendimize batırmamız gerektiği fikri çok güzel işlenmiştir. Tek kusurlu nokta Erzurumdaki okul müdürünün zikredilmesi olmuştur. Söz konusu müdür yazıda bir leke gibi duruyor. Çünkü adının anılması bile seviyeyi düşürür. Yazı tam anlamıyla mükkemmel olmuş. Sözünü ettiğim durum da nazarlık olsun.

Yorumu oyla      17      5  
CİHANGİR 20 Ekim 2012 Cumartesi 21:02

Yüreğinize sağlık güzel insan. Her kesime hitap edebilecek bu değerli yazının geniş kesimlere ulaşmasını dilerim.

Yorumu oyla      18      5  
SEVGİ 18 Ekim 2012 Perşembe 10:59

ŞUAN ÜNİVERSİTEDE OKUYAN 24 YAŞINDA BİR KIZIM VAR.SİZİN SÖYLEDİKLERİNİZE AYNEN KATILIYOR VE ÖĞRETMENLERİMİZE ŞUNU SÖYLEMEK İSTİYORUM "SİZLER KENDİ ÇOCUĞUNUZU NASIL SEVİYOR VE SEVGİ GÖSTERİYORSANIZ LÜTFEN ÖĞRENCİLERİNİZEDE AYNI SEVGİYİ GÖSTERİNİZ EĞER BUNU YAPAMIYORSANIZ BEN SİZİN ANNE VE BABALIĞINIZDAN ŞÜPHE DUYARIM"

Yorumu oyla      20      5  
hakikat 17 Ekim 2012 Çarşamba 16:42

bu cocuklar 28 şubat darbesinin meyvalarından manevi eğitim yok edilince bu sonuca şaşırmayın..

Yorumu oyla      21      8  
EMİR 17 Ekim 2012 Çarşamba 14:27

ÖĞRETMENLİK SALLA KAFAYI AL MAAŞI ŞEKLİNDE YAPILACAK BİR İŞ DEĞİL...SEVMEDEN ÖZVERİSİZ MÜMKÜN DEĞİL..O YÜZDEN HERKES ÖĞRETMEN OLMAMALI..SADECE BİR SINAVI KAZANMAKLA ÖĞRETMEN OLMAMALI İNSANLAR..3 AY TATİL DİYE BU MESLEK SEÇİLMEMELİ..İĞNEYİ ÖĞRENCİLERE ÇUVALDINIZI KENDİLERİNE BATIRMALI ÖĞRETMENLER

Yorumu oyla      24      7  
beyoğlu 17 Ekim 2012 Çarşamba 12:22

hocam eline ve yüreğine sağlık.sorunu çok doğru analiz etmişsiniz.keşke butun eğitimciler ve yöneticiler bu yazıyı doğru okuyup anlayabilseler.ve özeleştiri yapabilseler.uslu akıllı çocuklara herkes bişeyler öğretebilir.önemli olan sorunlu çocukları eğitip kazanabilmektir.çocuk sevgisi olmayan pedogojik eğitimi yetersiz yada hiç olmayan eğitimcilerin(ki bir çoğu öğretici olaraak görüyor kendisini)bu nesle bir faydası olacağını sanmıyorum.herşeyden önce insan ve çocuk sevgidsi.hoşgörü.

Yorumu oyla      25      8  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Hakkari'den yine acı haber geldi: 4 şehit
Hakkari'nin Çukurca İlçesi’ndeki Işıklı ile Karataş Jandarma Karakolu’nun ...
“Para kazanıyorum, şehitlik yardımını kesin!”
Henüz 2 yaşındayken babası şehit olan ve bu nedenle Mehmetçik Vakfı'ndan ...
O istihbaratçıdan Demirel'e 28 Şubat suçlaması
Eski Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Bülent Orakoğlu, ...
 
Çeşme sokaklarında tiyatro ateşi 3. kez yandı
Çeşme Belediyesi ile Tiyatro Platformu, Türkiye Tiyatrolar Birliği, Yeni ...
Egeli öğrencilerden düzgün yemek ve eşit hak eylemi!
İzmir'de, Ege Üniversitesi kampüsü içinde yer alan öğrenci yurdunda kalan ...
Van'da yıkılan okullara yeni isim: 'Atatürk' gitti...
Van'da büyük yıkıma neden olan depremlerde ağır hasar gören ve yıkılan ...
 
‘Seri katil’e rekor ceza istemi: Üç kez müebbet!
İzmir’de 2.5 yıl önce, ilk olarak bankada çalışan Esra Yaşar, ardından ...
‘Ergenekon’ sanığından oğluna veda: Cezaevi-cenaze-cezaevi!
Ergenekon davasının tutuklu sanığı, eski İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. ...
İzmir’de ‘açıköğretim’ çilesi
İzmir’de yüzlerce öğrenci, ek yerleştirme, lisans tamamlama, sınavsız ...
 
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Bir Batı hikayesi
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Çoban ateşini 'topuklu' yaktı!
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Saltanat ve yağma kurumu olarak belediyeler...
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Onlar hayatın düşmanıdırlar sevgilim…
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
Analar ne yiğitler doğurmuş!
Çağdaş ÖZGÜN
Çağdaş ÖZGÜN
Fotoğraf: İnsanlığımızı yitirirken soytarıya mı dönüşüyoruz?
Kemal ARI
Kemal ARI
Atatürk'ü anlamak...
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Göztepe gün sayıyor!
İhsan Özbelge ÖZDURAN
İhsan Özbelge ÖZDURAN
Aklıma 'Doğan Kardeş' geliverince… 
Kemal ANADOL
Kemal ANADOL
Sandık tartışması...
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva